9 Eylül 2019 Pazartesi

BU TOPRAKLAR BİZİM ustalar ön söz

        Zanaatkarlarımız; Anadolu'nun mayası olan bu topraklarda, yerel tohumların içinde evrensel değerleri barındıran bir hazinedir. İnsanıyla , doğasıyla, tarihi eserleriyle, otantik kültür yapısıyla keşfedilmeyi bekleyen bir cevherdir bu şehir. 
            Bu topraklar neyse bizde oyuz. Aslımızı inkar etmeyelim.Bu toprakları tanımadan ne yazar, 
olursunuz ne usta ne insan. Doğduğun şehri  tanıdığın için sahip çıkarsın özüne. Kah usta olur kah şair, kah kadın kah erkek tecrübeleriyle DEMLENMİŞ İNSAN olursun bu topraklarda. 
           Bu şehir kültürüyle, tarihiyle,  zanaatkarlarıyla Orta Karedeniz'in ortasında bir gemi gibidir. Kucaklayıcı ,modern, yüksek medeniyete sahip, kardeşlik kokan evrensel güzellikleri doğurmaya gebe bir kadındır.  Çünkü bu şehirin yerel tohumlarında evrensel sırlar gizlidir. İşte bu sırları açığa çıkaracak günlerin doğumu çok yakındır.
            Bu topraklar öyle bir toprak ki  pireyi deve yapar efsaneleştirirsin tüm dünyaya adını duyurur unutulmaya yüz tutmuş nasırlı elleri yeniden çalıştırır değer katarsın. Bir kaşık MAYA ile koca bir kazan sütü çalarsın. Yeniden okursun hayatı . Bu topraklarda ortak yapı, bizi biz yapan insani değerlerimiz etnik köklerimizden kaynaklanan farklılığımız aslında en büyük zenginliğimizdir.  Sanat " toplumun yerleşik tavırlarının eleştirisinden  doğar"  bu eleştirinin ön koşulu ise yüzleşmektir. Müslümanlar, Hiristiyanlar, Ermeniler, Çingeneler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler , Aleviler, Çerkezler, Kürtler , Gürcüler, Muhacirler... hepimiz nuhun gemisinde yolculuk yapan ve karaya oturan bir avuç iyi insan. Yakın zamana kadar sadece insan vardı. Zengin fakir ayrımı yapılmadan kültürlerimizin farklılığına rağmen bu topraklar bizi biz yapan bir aileydi. Köklerinden beslenen bu şehir kültür mirasıyla yeniden  filizlenip dal budak vermeye hazır bir tavdadır.
            Kadınlarımız rengarenk  giyinirdi her giyilen rengin anlamı vardı, Anadolu kadınlarıydı onlar, dövmeleri vardı, allı pullu sarı yazmaları, Sırmalı oyaları ,bindallı giysileri, ipek şaldan iğne oyaları, kınalı elleri vardı kadınların. Bu topraklar bizimdi. Ekmek kokardı evler, duman tüterdi ocaktan, tezek kokardı köyler bu topraklar bizimdi. Yiğitler demir döverdi tavında, ok atardı at üstünde, taşı sıksa suyunu çıkarırlardı. Kimse aç yatmazdı.Herkes birbirini gözetlerdi bu topraklarda. 
       Var olanları yok etmek için kültürümüzü yok ettiler.  dilimiz  ile oynadılar. Eğer bir şehirde veya ülkede  tarihi eserleri koruyamıyorsan, gövdene baltayı vuruyor, köklerle bağı kesiyor, gelecek olan neslin bilincini yok ediyorsun, yıkıyorsun demektir. Bizi yok etmek için folklorumuzu yok ediyorlar. Yemeklerimizi, adetlerimizi, örflerimizi, giysilerimizi yok ettiler. 
OYSA GELECEK GEÇMİŞTE SAKLIYDI.
          Sayılı bir kaç  anadolu aydını Anadolu’yu karış karış gezerek bir çok halk türkülerini derledi. O zaman o türküler derlenmeseydi şimdi bu türkülerden haberimiz bile olmayacaktı. Dönem dönem zanaatlarımız sanayinin, gelişen teknolojinin getirisi karşısında bir bir yok oldu. 
Bugün acele etmeli  AZRAİLDEN ÖNCE DAVRANMALIYIZ. Bu kültürü yaşayan  yaşatan insanlar yaşlandı. Yaşayan insanlarımıza ulaştığımızda belki de bulamayacağız çok geç kalmış olacağız. Şu anda bize ait olmayan bir kültürü kullanıyoruz. Uyanmalı, farketmeli ve yanlışın neresinden dönersek kar saymalıyız. Kültürün devamını sağlayan dildir ve dil yazılı olmalıdır. Para için insan feda edilmemeli. El emeği alınteriyle üretim yapanı gözetlemeli hakkı verilmeli.
          Tüketim toplumu olduk çıktık.  Günümüzde  Her şey çok kolay harcanıyor gözden çıkarılıyor, sevgiler, aşklar, zanaatlar, dostluklar, tarih , kültür, orman, doğa, insan, hayvan hatta ve hatta yaşadığın coğrafyanın bile  bir çırpıda üstü çiziliyor. 
Derdiyle dertlendiğim herşey aşktır benim için. Bu bir kitap,izlemek istediğim bir film, bir seyehat , bir tutku, bir hayal olabilir. Toplum konuşmuyor, konuşamıyoruz. Hayallerimiz yok. Gençlerimiz bizim derdimizle dertlenmiyor. Ortak değerlerimizi yitirdik. İletişimimiz zayıf. Teknoloji bağımlısı olduk hepimiz.  Bizler yoğun bakımda yatan cihaza bağlanmış komada yaşayan hasta insanlar gibiyiz. Bu küçük cep aletleri bizi esir almış durumda. Teknolojinin getirdiği esaret aşkları da, sevgileri de, dostlukları da bir bir bitiriyor. İnsanı insan olmaktan çıkartıyor, yaşamın içinde İnsanı eritiyor yok ediyor. Bütün bu saydığım olumsuzluklara bir çare olarak insanı rehabilite eden uğraşların el sanatlarının yeniden insanlıkla buluşması ve değer kazanması gerekiyor
           Öze dönmeli toprakla bağı kuvvetlendirip kendimizi temizlemeli, insanı insan yapan emeği yeniden yeşertmeliyiz. Gözgöze dizdize sohbetleri,  çıtır çıtır yanan sobanın sıcaklığında cızır cızır kaynayan demliğin sesiyle pekiştirmeli, tavşan kanı çayları yudumlarken her bir sözcük yüreğimize dokunmalı, içselleştirilerek hayatımıza anlam katmalı.
             İşte  toprağı, bakırı, demiri , ahşabı bilgisiyle ve becerisiyle sanata çevirenlerin diyarı, yaşayan tarihi eserleriyle, efsane ustalarıyla, geleceğin mayasını içinde barındıran bu şehrin bir evladı 
olarak sesleniyorum. Bu şehir kültür mirası ve otantik yerel turizimiyle kutup yıldızı misali öncü ve yol gösterici olmaya hazır. Sağ duyulu yöneticilerimizin elinde yine yeni yeniden bu meslekler Sanat Okullarında , Kız Meslek Liselerinde, Üniversitenin açacağı USTALAR AKADEMİSİNDE  yan alan olarak okutulmalı, öğrencilere aktarılmalı, usta çırak ilişkisiyle meslekler canlandırılmalı bu mesleği yapan gençlerimize destek verilmeli ve sahada yer verilerek otantikliğimizi koruyarak yeniden yaşatılmalı. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya köylüsü 
Ayla Bağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder