30 Mart 2016 Çarşamba

NEY'sen O' Sun

Her şey içindekini açığa çıkarır.
Gülün kendisini görmesende kokusundan bilirsin varlığını
Ihlamur ,leylak,iğde,akasya...
Neysen osun ,
Testi içindekini dışarıya sızdırır,
İnsan oğluda ya iyidir yada kötü
Erik ağacından elma beklemezsin
Bilirsinki o erik ağacıdır,
Ama insan iradesiyle neyi beslerse onun meyvesini verir.
Sen sen ol sakın kimseye meyletme
Meyletmekten kasıt benzeme
Sen kendin ol al bütün öğretileri
Geçir süzgecinden ,at fazlalıkları
Çekil aradan sana kalsın yaradan
Herkes kendi hayatının başrolünü oynuyor
Sakın kimseye baş rolünü kaptırma .
Son gününde son sözün selam olsun.
Keşke dememek için fırsat varken
Değerlendir zamanını ve kendini
Selam olsun bütün bu karanlıklardan
Aydınlığa yol alanlara....
"Kamış ses verince ney oldum sanır,
İp gerilince yay oldum sanır
Aptal ata binince bey oldum sanır"
                Dünya köylüsü

23 Mart 2016 Çarşamba

ŞANI YÜCE HOCA' içimizden biri

              Eşimden gelen telefonla bugün içim içime sığmıyor.çok mutlu oldum saatin gelmesini iple çektim.dayanamadım bir saat erkenden yola çıktım.geze geze onbeş dakkikada varmıştım Tokat Kültür Merkezindeki ALİŞAN KAPAKLIKAYA'nın eğitimde bahar konferansını dinlemeye.
             Konferansın başlamasına  kırkbeş dak var benim gibi erken gelen yasemin hanımla tanışıp  sohpet etmeye başladık.yanında dördüncü sınıfa giden oğlu selimle beraber bilimden gelecekten ve ışığın parcalanmasından söz ederken nekadar geri kaldığımı farkettim zamane çocuklarından.zaman nasıl geçti anlamadım proğramın başlama anonsu yapıldı hocam çıktı sahneye bir kaç kişiye takıldıktan sonra başladı anlatmaya çocukluğundan evliliğine babalığından öğretmenliğine ve en son format atılmış haliyle kendisini anlattı.anlattığı hikayeler çok tanıdık içten annende babanda kardeşinde eşinde bazende kendinden bir parçaya şahitlik etmenin verdiği içtenlikle işte ben diyebildiğimiz eksik yönlerimizi görüp komik yerlerde bastık kahkahayı kapıp koyverdik bütün duyguları bazende okadar duygulandık ki gözyaşlarımıza hakim olamadık boğazım boğum boğum oldu nefes alamadım.insanın pişmesi bu olsa gerek bütün yaşadıklarını önüne serip kendisiyle yüzleşip sıradan birisi olduğunu fark edip yaşadıklarından ders çıkartıp aldığı eğitimlerle kendisinin eksiğini tamamlayıp hayatın önüne çıkarttığı engelleri aşa bilmeyi öğrenmek problemlere çözüm üretecek kapasiteye erişmek insanın olgunlaştığının ibaresi sanırım.Anadolunun  bir köyünde dünyaya gelip aldığı öğretilerle insanın iki tanrısının olduğunu açıklayan ve biz kendimizi fark edene kadar bu tanrıların kölesi olduğumuzu vurgulayan hocama canı yürekten katılıyorum.bunların birincisi Allah inancı ikincisi elalem neder tanrısı biz ikincisinin kölesi olarak kırk yıl yaşar fark ettikten sonra Allahın köleliğine döner iman eder ve özgürleşiriz.işte ozaman "sen hiç kendini yaşadın mı " sorusunu kendine sorar ve bundan sonra içinden gelen sese kulak verir "yüreğini yaşa " sözcüklerinin altını çizer ve o doğrultuda kendini yönlendirirsin. Teşekkürler hocam sevgiyi bu kadar güzel bu kadar yalın anlattığınız için yüreğimize dokunup bizi bize hatırlattığınız için sevgi okyanusunda bize yüzmeyi öğrettiğiniz için  kızınızın dediği gibi "baba karnımızı mı doyuracaksın ama bizim burası kalbimiz aç  onu doyur baba "dediği gibi açlığımızı doyurduğunuz için teşekkürler ne güzel yaratmış sizi yaratan binlerce kez hamd olsun yaradana .yüce bilgilerinizle şanımıza şan katan her anımızla hayatımızı kapak yapan kaya gibi dik duran bu koca yürekli adama sevgiler...
            Tokat'ta eğitim baharı adı altında hanemize hoşgeldiniz baharı getirdiniz yüreklerdeki kiri pası temizleyip bahar temizliği yaptığınız için yürek ısıtan ufuk açan başarıya götüren huzur ve ilham veren yüreğinizden  yüreklere atılan sevgi tohumlarının dünya köylülerinin bahçıvanları eliyle  yeşertilmesi fidana dönmesi fidanların ağaca ağaçların ormana dönmesi ve meyve verip tekrar tohumun toprağa ekilmesi  dileğiyle ...

22 Mart 2016 Salı

HOŞGELDİN KÖYÜMÜZE

                  Bundan iki yıl önceydi. Çıktığımız yurt gezisinin dönüş yolunda  Sivas'ın Şarkışla ilçesine geldiğimizde karnımız çok acıkmıştı mola verdik.Güzel bir kır lokantasında karnımızı doyurduk. İlçe küçük iki adımda her yanını gezebilirsiniz tam orta yerinde Aşık Veysel Kültür Merkezini gezdik. Onun adına bir oda ayırmışlar , doğumundan ölümüne resimlerle süslemişler tüm duvarları bize yardımcı olan bey asıl  kendi köyündeki Kültür Bakanlığının orijinaline uygun olarak inşa ettiği evi ziyaret edebileceğimizi söyledi.
                 Köyün ilçeye uzaklığı 30 km dediler.Yolun tarifini aldıktan sonra yola düştük. Kah asfaltlı kah çakıl taşlı uzun ince yollardan  ve köylerden geçtik .Geçtiğimiz köyler çok dikkatimi çekti hepsi modern betonarme iki katlı evlerden oluşuyordu. Damlı ev ve köye rastlamadım yol boyunca. Nihayet Sivrialan Köyüne ulaştık ve hoşgeldiniz yazısıyla karşılandık. Köyün içine doğru ilerlediğimizde sokakta bir amcayla karşılaştık VEYSEL'in evini ziyarete geldik dedik hoşgelmişsiniz, bende oraya gidiyorum siz gidin ben geliyorum dedi. Biz arabayı uygun bir yere park ettik arabadan indik. Amcada geldi tekrar selamlaşıp  tokalaştıktan sonra elindeki anahtarlarla kapıyı açtı. Bizim gibi ziyarete gelen iki aile daha vardı. Onlar yakın köylerden gelmişlerdi bize sordular nereden geliyorsunuz diye bizde Yalova'dan geldiğimizi söyledik.  Amca  buraya ancak araştırmacılar uzaktan gelir sizdemi araştırmacısınız dedi bizde yok amca AŞIK VEYSEL'i çok seviyoruz gelmişken ziyaret edelim dedik. Sevgimizin bir çok sebebi var ama benim için en önemli sebebi kadına verdiği değer, eşinin kendisini terk edeceğini anlıyor ve gittiği yerde dara düşmesin diye ayakkabısının içine yerleştirdiği  parayı ve notu eşi mola verdiğinde  buluyor. Notta " Al bu para ananın ak sütü gibi helal olsun , gittiğin yerde kendini ezdirme , güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa der"  böyle yüksek bir düşünceye ancak ve ancak ulular erebilir ." Sen hiç AŞIK VEYSEL gibi baktın mı kadına baksaydın bugün cinayetle bitmezdi ayrılıklar" diyorum ve Araştırmacı olmadığımızı anlayan amca o zaman alevimisiniz diye sordu hayır dedik . Bu sefer bir anlam veremedi kafasını iki yana salladı hayret edercesine bizi süzdü. Hayret edecek bir şey yoktu ortada oysa ki o bütün insanlığın öncüsüydü ve bütün insanlığa örnekti.
              " Kim okurdu kim yazardı, bu düğümü kim çözerdi. Koyun kurt ile gezerdi ,fikir başka başka olmasa " dizelerindeki evrensel düşünceyle  bağdaşmış sade yaşantısının yansıtıldığı evi orjinaline uygun dayayıp döşemişler, ilk girişte hayat iki tarafa açılan odalar ve ocak başılı bir mutfak kenarında bulaşıkların yıkandığı ve aynı zamanda banyo yapılan yer cağ. Misafirlerini kabul ettiği  yatağının olduğu odada elinde sazıyla olan heykeli sizi karşılıyor, kullandığı özel eşyaları piposu ,cigara tabakası, yerde kilimi, pencerelerinde işlemeli perdesiyle çok güzel olmuş. Hayattaki duvardan arka tarafa doğru açılan kapıdan zifiri karanlığın içindeki koridordan geçerken bir anda şimşek gibi yanan ışıkla camekanın içindeki VEYSEL'in  balmumu heykeliyle karşılaşmak biraz ürkütsede insanı aslında  karanlıkları aydınlatan bir ışık misali onu oraya yerleştirmişlerdi kanımca. Bu koridordan geçtikten sonra sinevizyon gösterisinin yapıldığı salonda tüm arşivine ulaşabiliyorsunuz.  Hatta bu odaya girerken yıldız yağmuru altında ozanın güzel sözlerinin şiirlerinin yazıldığı kağıtlardan birini seçip ozanla orada konuşabilirsiniz.mesela;
"beni hor görme kardeşim ,
sen altınsın ben tuçmuyum ,
aynı vardan var olmuşuz
sen gümüşsün ben saçmıyım"
size verdiği öğüdü alıp büyük bir heyecanla oradan ayrılabilirsiniz.
            Görevli  amcaya köyde görüşebileceğimiz bir yakını var mı diye sorduk. O da kimse kalmadı herkes büyük şehirlere göç etti ded.  Yalnız bir kızı köyde yaşıyor o da hasta dedi. Ziyaret edebilirmiyiz dedik kimseyle görüşmüyor size kapıyı açmaz dedi. Bizde AŞIK VEYSEL'in mezarını ziyaret etmek üzere amcaya teşekkür ettikten sonra ayrıldık. Mezarını köyün mezarlığının karşı yakasına yapmışlar, annesi onu hayvan güderken orada doğurmuş. Ölmeden öncede, ölürsem beni doğduğum yere gömün demiş. Çok güzel hakim bir tepe köye karşıdan bakıyorsun bin bir ceşit çiçek kokusu içinde yüksek havadar yayla gibi bir yer , arkası orman yanı başında da akan bir çeşme var. Orada elimizi yüzümüzü yıkayıp iki yudum su içtik, mezarı başında bir fatiha okuyup çiçekleri suladıktan sonra ayrıldık.
                   Köye gitmeden Sarkışlada karnımızı doyurmuştuk. Eşim bir çay içelim dedi bende VEYSEL'in köyünde içeriz dedim.  Zaman kaybetmeden yola koyulduk geldik gördük ,insanlığa öncü olmuş bir insanın kendi köyüne öncü olamaması ,köylerdeki samimiyetin içtenliğin öldüğünü görmek beni çok üzdü . Bir bardak ayran bir bardak çay hadi ondan da vazgeçtim bir bardak su bile ikram etmeyi düşünemeyen köylünün bugünkü hali beni gerçektende çok üzdü. Çok içerledim olamaz  olmamalıydı yakışmadı bu köye dedim içimden. Gözü yaşlı birazda düşünceli bir vaziyette köyden  ayrıldık epeyce gittikten sonra bir yerde durup iki bardak çay içtik .  Kaldığımız yerden yola devam ettik....
        iki gün sonra hala etkisindeyim. Benmi büyüttüm olayı  normal birşeymiydi içimden hala atamıyorum neden böyle birşey olsun. Siz aydın bir köysünüz AŞIK VEYSEL gibi bir insanı bu topraklar yetiştirdiyse sizi körelten neydi ? sorusunu oraları bilen birilerine yönelttim. Dediler ki köyde has köylü yok. Hepsi Almancı yazın gelirler bir iki ay kalırlar giderler . Yinede bu mazeret  değil bizim  özümüzü yok ettiyse bu gelmeler gitmeler bizi bizden kopardıysa bunun adına uygarlık medeniyet  denmez bunun adı yozlaşmanın ta kendisidir diye düşünüyorum. Gelen misafire buyurun bir çayımızı için bile diyemiyorsan yazıklar olsun, sen önümden geçte ben teşekkür edeyim vaktimiz yok diyeyim. Yiğitlik sende kalsın. Bütün bu olanların düşüncesiyle iki gün sorhoş gibi gezdim. o gece rüyamda AŞIK VEYSEL'i gördüm. Başında şapkası takım elbiseli güler yüzüyle köyün orta yerinde karşıdan kollarını açmış gözleri görüyor bana doğru gelerek "hoşgeldin hoşgeldin deyip bana sarıldı, iyiki geldin hoşgeldin köyümüze dedi."içim bir anda  huzurla doldu uyandım ki rüyaymış.  Sonra anladım ki ben onu ziyarete gitmiştim.  O da bizim bu ziyaretimizden memnun olmuştu. Gerisi teferruattı." Ben giderim adım kalır dostlar beni hatırlasın"selam olsun özünde yaradanı bulup onu dillendirenlere ve dillendirdiğini yapanlara.....
                                                                                Dünya köylüsü
   

20 Mart 2016 Pazar

HEY ONBEŞLİ ONBEŞLİ

Hey onbeşli onbeşli,
Farkındamısın gidişatımızın.
Televizyonlardan mı öğrendin ?
Evliliği,komşuluğu,arkadaşlığı
Dizilerde ki aşka  segiye mi özendin?
O yüzdenmi bunalımdasın
O yüzden mi arayışlarda.
İhaneti güvensizliği aşıladılar
Kardeşi kardeşe vurdurttular
Sınıf yaratıp arayı açtılar
Şucusun bucusun öcüsün dediler
Bizi bizimle vurdular.
Hey onbeşli onbeşli
Gördünmü memleketin halini
"Sana yok ırkıma yok izmihlal
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal"
Kendine gel özüne gel...onbeşli



19 Mart 2016 Cumartesi

MUHTACIM

Her şey değişiyor değişmeyen,
Sana olan sevgim,
Çocuğun anneye mecburiyeti gibi
Sana muhtacım
Her doğan ölmeye mahkum
Diri olan bir tek sensin.
Dirilmek için sana muhtacım
Görünenden öte görünmeyendesin
Elle tutulmaz gözle görülmessin
Hissetmek için sana muhtacım
Uyumayan uyku tutmayansın
Sanadır yollarım ümitlerim yalvarışlarım
Sanadır şikayetim efkarım sevincim
Adaletin için sana muhtacım
Gücüm senden gelir senden beslenirim
Sen bende varsan ben varım
Varım diye bilmek için sana muhtacım
Nimetin kıymetini bilir hamdımı yaparım
Kulluğuna kabul buyur yarabbim.
Kulum demene muhtacım.

13 Mart 2016 Pazar

İKİ ÜSTAD TEK VATAN

            Bu toprakların yetiştirdiği, edebiyatımızın ve bu vatanın milli şairleridir onlar, onlarsız şiir şiir olmaz, edebiyat edebiyat sayılmaz. Duygularını düşüncelerini en yüksek şekilde dile getiren ve hayata farklı pencerelerden bakmamıza vesile olan bu güzide öncü insanların eserlerine baktığımızda satır aralarını okuduğumuzda aslında aynı yere baktığımızın, aynı şeyi dillendirdiğimizin ve aynı duyguyu paylaştığımızın farklı şekillerde  dile gelişi ve yansımasıdır.
               Bende bu şairlerin etkisi edebi yönden bıraktıkları iz elbetteki tartışılmaz ama daha ziyade iki ulu çınarın insani boyutlardaki yaşadıkları içtenlikleri ve vatan hasretidir. Vatandan ayrı kalmanın  verdiği acıyı dile getiren şiirlerinde  insan olmayı hissedip oradan aslında ne kadar birbirimize yakın ve bizden ne kadar içimizden biri olduğunu  göre bilmek, ortak noktada buluşup hepimizin aynı şeyleri hissettiğine şahitlik edebiliyoruz. Haksız yere sürgüne gönderildiklerinde canına tak eden o vatan özlemini Nazım Hikmet'in şu dizelerle dile getirmesi beni çok içten yaralamıştır.
"Karlı kayın ormanında yürüyorum geceleyin
Efkarlıyım efkarlıyım, elini ver nerde elin
Memleket mi yıdızlar mı gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında bir pencere sarı sıcak
Ben ordan geçerken biri
Amca dese, gel içeri
Girip yerden selamlasam hane içindekileri
Yedi tepeli şehirde bıraktım gonca gülümü
Ne ölümden korkmaktayım
Ne de düşünmek ölümü."
        Ölüm duygusunun  yar hasretinin bile önüne geçen,  bu satırlar ne kadar vatan özlemiyle yandığının en somut delilidir sanırım. Bu sözleri ilk duyduğumda idrak ettiğimde çok etkilendim, kendimi onun yerine koydum gözlerimi kapadım ve hıçkırarak ağladım. Yaşayan dizelerin büyüsü benide bu derin dehlizlerin içinde alıp götürmüştü o zamanlara. Bu günde aynıydı bu duygu, vatan sınırları içinde dahi olsa insan ayrılığa gurbete düşerde bundan bile bu kadar etkilenirse gerçek ayrılığın verdiği acıyı tasavvur edemiyorum hayalimde ...
           Yine Mehmet Akif Ersoy'un Mısır'a sürgün edilmesinde ki hikaye bana aynı duyguyu bir kez daha hatırlattı ve aynı şeyleri tekrar yaşattı. Mehmet Akifin ölümünden sonra Mısıra giden bir gazeteciye oturduğu mahalledeki sık sık gittiği dükkan sahibi anlatıyor," her gün gelir  şu sandelyeye oturur en az iki saat karşıda duran zeytin tenekesinin üstündeki resmi seyrederdi  diyor. Bende bir gün sordum ne var orda gözünü hiç ayırmadan bakıyorsun dedim,-Akif o resimde ki yer TÜRKİYE benim memleketim dağlarını ovalarını  ağaçlarını seyrediyorum kokusunu hissediyorum bu resme bakınca özlemim azalıyor biraz teselli oluyorum " der uğradığı haksızlığın karşısında vatanından istemeyerek te olsa uzak kalması  kaderine razı olup yaşamını burada sürdürmeye devam ederken vatan özlemiyle yanıp tutuşan yüreğini teselli edecek  etrafında tanış bir şey arayan ona memleketini hatırlatacak her neyse bu, bir resim bir insan bir koku olabilir, onu bulduğunda hayallere dalan koca bir insanlık deryasının küçücük bir zeytin tenekesindeki memleket resmine daldığı ve oradan aldığı huzurla günlerini geçirmeye çalışması  beni yine  en derunumdan hançerlemiş  ve yaralamıştı. Ne kadar acı kendimi bu haksızlık karşısında tutamayıp gözyaşlarımı bırakıyorum seller gibi. Nasıl bir özlem nasıl bir duygu ne kadar tanıdık ne kadar içten bizdeki gurbetle kıyaslanmaz elbetteki ama yinede zerrede bütünü görebilmeyi tasavvur ediyorum kafamda.
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şu heda fışkıracak toprağı sıksan şu heda
Canı cananı bütün varımı alsında hüda
Etmesin tek beni vatanımdan dünyada cüda"
Bu dizelerdeki duanın kabulunun bir ıspatı olarak yıllar sonra vatanına tedavi olmak için geri döner ve yaralarını hasretle  ve büyük bir yanlızlıkla sarmaya çalışır, koca dev çınar sessizce.
Bülbülü altın kafese koymuşlarda illede vatan demiş . Bu iki bülbül üzerinden  zorla vatanlarından uzaklaşmanın insan üzerindeki derin özlemini hissediyor ve yıllar sonrada olsa bu topraklara geri dönmenin ve bir çınar gölgesinde yatmanın huzurunu vicdanlarımızda hissede biliyorsak insanız demektir. Yaşarken kıymetini bilemediğimiz değerlerin öldükten sonra değer görmesi ve geleceğe ışık tutması bizim için köklerimizden kopmadığımızın bir göstergesi. Geride bıraktıkları eserleriyle insanlığın ve Türk milletinin gönlüne taht kuranlardan olmak sanırım en büyük ödül.İstiklal
 marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy verilen ödülü almayıp benim ödülüm Allah'a aittir diyen
,"işin sonucunu Allah'a bırakanların  asıl kurtuluşa ereceklerini "ayette haber veren mevlam ,onun adınıda tarihe yazdırıp tüm insanlığa öncü yapar ,"uyun sizden ücret istemeyenlere"davranışlarıyla ve hayatlarıyla örnek olanlara selam olsun bu yüreklere...
      Üstadları bu hikayede birleştiren şey vatanlarına olan hasret, vatan sevgisi .Savaşların bitmesi için tüm insanlığın bir ortak noktası mutlaka ve mutlaka vardır. İnsanlık değerleri üzerinde buluşmak ve görüşmek dileğiyle...

6 Mart 2016 Pazar

KADINLAR AH ŞU KADINLAR

Günlerden çocuk,aylardan kız,yıllardan kadın
Saniyeler tebessüm,dakikalar gülmek,saatler kahkaha
Dört mevsim kadın,yirmidört saat kadın
Kadınlar günü bugün yine boy boy kutlamalar ,
Afişler tebrikler eğlenceler anmalar ....
Hepsi boş bir anlık gösteriş bir anlık şatafat
Ve buna figüranlık yapan yine kadınlar ah şu kadınlar ,
Yine kaptırdık  baş rolde erkekler...
Kaçıncı yüz yılda yaşıyoruz ,hala bir arpa boyu yol alamadık.
Yine şiddet yine ölüm ve yine enkaz bir yaşamın cenazesi kılınıyor.
Onun için toplandık bugün dünya kadınlar günü
Haydi elbirliği ile yeniden inşa edelim güzellikleri
Kadın güllerin açmasına yardımcı olalım,fırsat verelim
Lalelere de yer açalım sümbüllerle beraber
Hoş kokulu bir bahçede bahçıvanlar dolaşsın
Mevsiminde açmadan solan gül kalmasın.



5 Mart 2016 Cumartesi

OKU-MAYIN

          Okuduğumuz şey bizi bilgilendirmiyorsa bize birşeyler aktarmıyorsa,bulunduğumuz yerden bir üst seviyeye çıkarmıyorsa,bize eskiyi atıp yeniye yer açtırmıyorsa ,düşündüklerimiz kalbimize dokunmuyorsa okumamız boşuna .Okuduğumuzu zannettiğimiz şey her neyse bizim egomuzu okşuyor ve şişiriyorsa  bu okuma bizi felakete götürür .
          Haydin kızlar okula , kardelenler okumalı,diye bir çok kampanya  duymuşsunuzdur kızların okumaya teşfik edilmelerine çevremizde bizlerde zaman zaman şahitlik etmişizdir.okula ekonomik özgürlüğü olmadığı için gidemeyen komşumuza toplanıp konu komşu mali yönden destek verip kızlarını okula gönderdiğimiz oldu.o kız şimdi okulunu bitirmiş çalışmaya başlamış önce kendisinin sonra ailesinin geçimini  üstlenmiş  ve vatana millete hayırlı bir evlat olduğunun şahitliğini görmek insana mutluluk veriyor.bunun tam tersi olanlada karşılaştık.kız ünüversite imtahanını kazandı ama istediği yer olmadı. Babasıda ceketimi satar ben kızımı okuturum kız çocuğu okumalı ayakları üzerinde durmalı erkeğin elini gözlememeli deyip ,yeni açılan özel bir okulda  kredi çekerek okutur  kızını üçyıl .Mezun olunca hemen haftasında işe atanır,ailedeki mutluluk tavan. Tüm dertlerden çekilen çilelerden nihayat kurtulmuşlardı.artık kızları maaşa geçmişti çok şükür.derken çalışma hayatına başlayan genç ve güzel kızımız kendini bu yolda yüksek egonun ve cehaletin vermiş olduğu kibirle birşey zannederek yanlış yolda ilerler ve ailesinin uyarılarını söylediklerini dikkate almaz yoldan çıkar.yaptıklarını kendisine hak görür ve ailenin kendisi için yaptıklarını bir çırpıda siler .zaman sonra Bunalımlara girer yüklü bir borca saplanır ve hayatı tehlike altına giren kız elden avuçtan kayar gider.lüks yaşamaya özenen ve modernitenin getirmiş olduğu tuzağa köklerini unutarak yada köklerinden koparak kendisinden ve çevresinden en önemliside maneviyatından büyük kopuş yaşar.aile yerlerde üzgün.böylemi olmalıydı ,bunun içinmi kızını okutmuştu baba .bu mayınlı yolda mayınlara yakalanmadan yürümek  elbetteki kolay değil.nice kızlarımız köyden şehire ilk defa anneden babadan ayrı yaşamanın bu tuzaklı yerlerde kurt kapanlarının bol olduğu karanlık şehir hayatında önüne gelene güvenilmeyeceğini her yüzüne gülenin dost olmayacağını bazı değerleri kaybettikten sonra anlıyor  ,ama geriye dönmek için çok geç kalmış oluyoruz.Bu saatten sonra yeni bir hayat ve yeni bir başlangıç için başka çareler arar insan.bunun sonucu bazen bizim ülkemizde cinayetle biter.cinayeti sadece ölüm öldürmek olarak almamak gerekir sosyolojik açıdan sönmüş bir hayat bağlarından kopartılmış bir yaşam ve hayata tutunacak dalların şah damarının kesik olması birilerine bağımlı yaşamak ve özgür olamamakta bir cinayettir aslında.kendi ellerimizle kibrimizle ve cehaletimizle hazırladığımız bu son bize ;eğer böyle olacaksa Okumayın,değerlerimizi kaybedeceksek Okumayın,kişiliğimizi ve benliğimizi düşüncelerimizden fikirlerimizden inşa etmeyip dişiliğimizden  bedenimizden inşa edeceksek OKUMAYIN bu mayınlı yolda hiç boşuna zaman kaybetmeyin .
        Sonuç olarak yaptığımız eylem bu her neyse önce kendimize huzur verecek haz değil hazlar gelip geçici ve sürükleyicidir bu sele kapılmadan köklerimizden kopmadan yapacağımız işin getirisi bizi ve etrafımızı mutlu etmeli bizi yarınlara hazırlamalı ve bu dünya öğretileri içinde aklımızı kullanarak öğrenmeyi okumayı iyi sökmeliyiz.yoksa bizi köklerimizden sökerler ve rüzgarın savurduğu kütük misali oradan oraya savrulur dururuz.

1 Mart 2016 Salı

ARKADAŞ DOST ve AKRABA

            insanlar kendi denktaşlarıyla kendilerini kıyaslar ve kendilerine yön verirler.ilk çocukluk arkadaşlarımı alklıma getirdiğimde hatırladığım şey köyün ortasında kocaman çimenlik bir alan etrafı dereyle çevrili kenarından yol geçen ,iki katlı damlı evlerin üstünde oyun oynadığımız bir çerkez köyü.arkadaşlarım çerkez olunca bende onlar gibi çerkezce konuşup çerkezce derdimi anlatıyormuşum.Annem bir gün babama endişeyle sormuş bu kız türkçeyi unuttu benimlede çerkezce konuşuyor demiş. Babamda korkma hanım çocuklar girdiği ortama en çabuk uyum sağlayan varlıklardır ,ne güzel bak diğer çocuklar dışlamadan kızımızı kabul etmişler demiş annem ondan sonra rahatlamış.
          Büyüdük büyüdük ve evlendik aşrı aşrı memleketlere gelin gittik.Anadan babadan ayrı yol arkadaşınla beraber bilmediğin yerler .oradada yurdun çeşitli yerlerinden gelen çeşit çeşit insanlarla tanıştık kimisi eğlence arkadaşımız oldu kimisi can yoldaşımız kimisi günü birlik ,kimisi kadim dostumuz oldu .kimisini unuttuk her birinden öğrendiğimiz şeyler farklıydı.her birinden farklı enerji aldığımız için o gün hangi enerjiye ihtiyacımız varsa onu ziyaret ettik ve onu telefonda arayıp sesini duymak ve rahatlamak istedik.kendimizi böylece eksik yanlarımızı tamamlaya tamamlaya yaralarımızı sardık.birer doping ilacı gibi veya güçlü olmak adına vitamin gibi  arkadaşlarımızı ihtiyacımız olduğu anda yanı başımızda buluverdik bazen kendiliğinden kendileri geldiler yanımıza bazen biz çağırdık onlar geldiler bazende ne arayan oldu nede çağırdığında gelen .
Ama hepsinin bizim üzerimizde bir etkisi oldu.karşımıza çıkan her kişinin bizim üzerimizde mutlaka ve mutlaka öğretici bir yanı vardır.hepimiz birbirimizden bir şeyler öğrendik .çok gülenden gülmeyi ,çok gezenden gezmeyi ,hayat öylede geçiyor böylede aşırılıklarımızdan vaz geçmeyi tutucu olmamayı,kafaya her taktığımız takıntıların zararının kendimize olduğunu taksanda takmasanda sürecin akıp gittiğini, önemli olan bu süreci sağlıklı ve dersimizi alarak tekrarına fırsat vermeden yola devam edebilmeyi bilge arkadaşlarımızdan öğrendik.
            Dost seni senden önce düşünen iyi günde kötü günde senin yanında olan ihtiyaç anında ihtiyacına ihtiyacın olduğu kadar derman olan seni yaradanla buluşturandır,arkadaş ise senden çıkarları ölçüsünde faydalanan al gülüm ver gülüm ve akraba vaz geçemediğin bağımlı olduğun iliğini kemiğini sömüren sınır koyduğunda da sana ilk tavır koyan ve seni yok sayandır kronikleşen vakadır,her ne şekilde olursa olsun o anki ihtiyacına göre sana derman olan ve yanında bulunan herkes ne sıfatla olursa olsun sana yüksek enerji veriyorsa kaldığın yerden yıkılmadan fark ederek yola devam diyarsan bu durumlar bazen bize doping gibi geliyor ve seni iyileştiriyorsa derecesine göre ya vitamindir yada ağrı kasici yada her daim seninle beraber yanında olan ilaçların gibidirler.ya bunlara bağımlı yaşayacaksın yada kendindeki enerjiyi fark edip bütün bu bağımlılıklarından kurtulup iyilikte ve güzellikte tüm dost ve arkadaşlarını akrabalarını sana yar edenle yani yaradanla buluşup yola devam edeceksin.selam olsun tüm kendini bilip kendi kendini keşf edenlere kendisini üzmeden kendisine değer veren kendisiyle yarışanlara...
         Bütün bu hayat içinde yaşadığımız yerler karşılaştığımız suretler bizi siretle buluşturuyorsa ve değerlerde öncelik kıldırıyorsa biz doğru yol üzerindeyiz demektir.