30 Eylül 2019 Pazartesi

USTALAR

Deli gönül çoştu düştüm yollara,
Kulak verdim gönülden gelen seslere,
Hayran kaldım sohpetinde ustaellere
Damlaydım denize karıştım deminde.
Deryadan deryaya su gibi götürdüler beni.

Nice ustalarla sanattan sanata kondum .
Bilmediğim onca şeyi ustalarıma sordum
Demir oldum hörüklendim ocağında
Çamurdan testi oldum piştim fırınında
Diyardan diyara kuş gibi uçurdular  beni

Kestiler dalımdan kuruttular odunumu
Bıcağınan oylum oylum oydular bedenimi
Yeniden şekil verip kapılara koydular desenimi
Bazen yemeninin baskısında baş ettiler beni
Yıllardır Halden hale kalıp ile soktular beni

Bazen rüzgar oldum estim meltemlerinen
Bazen bulut oldum yağdım yağmurlarınan
Vucut buldum şehri ustamın ellerinde
İlim oldum, irfan oldum, edep oldum.
Vucuttan vucuda zerk eyleyip saldılar beni


Coşma deli gönül coşma ey köylüm!
Coşupta kazandan taşma ben söylüm
Enginlerde eğlen durulda yolun şaşma
Sanat ölmez, sanatçı ölmez, diridir, diriltir.
Tezgahtan tezgaha ip olup sardılar beni

Bakırın kızılında binlerce vuruşla  sitil
Çoşa geldim düğün dernekte zil, zurna,mitil.
Erikbelende kaval, süpürge, sandık
Değişlerde saz oldum, söz oldum, özü arayana
Bir ustanın elinde ney oldum. Ne oldum?
Postumu yerden yere vurup çaldılar beni.

Dünya köylüsü
Ayla Bağ


27 Eylül 2019 Cuma

İŞGEMDE GİRİŞİMCİ RUHU DESTEKLEYEN BİR YÖNETİCİ

           Türkiye'de ki İŞGEM'ler  içinde ilk ve tek kadın yönetici,  yine Türkiye'de ki bu alanda 12 ayrı dalda hizmet yeterlilik belgesi olan ilk kadın yönetici ve danışman olarak görev yapan, 2017 yılında valilik tarafından verilen "Kadın Girişimcilik" ödülünü alan,  alanında uzman Tokat için bir şans değerli bir hanımefendi. Etrafına yaydığı ışık ile insanları aydınlatan ve girişimci ruhu destekleyen motive eden bir kadın yönetici ve girişimci  Yüksel  Tokuşcu hanımefendiyle samimi bir sohpet gerçekleştirdik.  
           " 1972 yılında Zile'de doğdum. Üç kardeşiz. Annem ve babam çok saygın insanlardı. Kapımız her daim herkese açıktı. Soframız hiç boş kalmazdı. Ailemden gördüğümü yapıyorum. Paylaşımcılığı ve çömertliği onlardan öğrendim. Bu tarafımı çok seviyorum. Çok şanslıyım. Çünkü Zile gibi bir çok etnik kültürün bir arada yaşadığı kardeş bir ilçede büyüdüm. İyilik yapmanın mutluluğunu yaşayarak öğrendim. Bir evladım var. Çocuklarımızın maneviyatını kuvvetlendirmeli, paylaştıkça çoğalmanın hazzını öğretmeliyiz onlara.  Yardımlaşmak, paylaşmak, ikramda bulunmak,  eşe dosta ve  aile
 büyüklerine sevgiyi,  hürmeti çoğaltmak, güler yüzün sadaka olduğunu birbirimize hatırlatmak ve
her günü  bir öncekinden daha bilinçli ve duyarlı geçen kullar olmak niyetiyle çocuklarımızı yetiştirmeliyiz. 38 yaşında iş hayatına atıldım. Onun öncesinde 10 yıllık bir özel iş hayatı tecrübem
oldu.  Sivil toplum örgütlerinde görev yaptım. Girişinciliğimin bir örneğide  Zile'ye Belediye başkanı olmak için adayadayı oldum.
            İŞGEM( iş geliştirme merkezi), işletme fidanlığı, kuluçka merkezide deniyor. Küçükken bir girişimciyi almak büyütmek, piyasa koşullarına göre yetiştirmek  ve uçabileceği bir duruma getirmek. Bu işletmeciler bizim bünyemizde Üç yıl, beş yıl kalıyorlar. Sonra onları gönderiyoruz yerine yenilerini alıyoruz.Bünyemizde  kalıcı işletmeciler de var. Onlara Çapa işletmeleri adını veriyoruz.İşgem  Avrupa Birliği tarafından kurulmuş bir kuruluş. İstihdam yaratmak, girişimcilik kültürünü oluşturmak, yeni girimşinciler yaratmak için. Kobi oluşturmak amacıyla buradayız. Devletin  KOSGEP kurumuna bağlıyız. TSO bakanlığı tarafından denetleniyoruz.
           İşgem  Türkiye'de 25 yıl önce kurulan bir kurum. Türkiye'de ilk olarak kurulan  kosgep destekli İŞGEM danışmanlık merkezi pilot bölge olarak Tokat'ta kuruldu. Kar amacı gütmeyen bir kuruluş. 2014 yılında danışmanlık olarak kurulan bu kurumda 10 bin kişiye eğitim verdim ve 500 kişiyi iş hayatına geçirdik. İstihdam ettik. Gençlere ve kadınlara yapılan girişimcilik eğitimleri çok çok faydalı oldu. Ben burada her şeyimle, davranışlarımla örnek olmaya çalışıyorum.  Burada insana değer veriyoruz, değer katıyoruz. "Aslan yatağından kadın tutağından belli olur. " derdi babam. Ben sıfırdan başladım. Burasının yaşaması için çok çok çalıştım. Böyle bir kadını iş korkutmaz. Şavaşmayı öğrendim. Zorlukları severek ve çalışarak aştım. Türkiye'deki İşgem'lere danışmanlık yaptım. Bizden sonra kurulan işgemlere "Yeni Nesil İşgem Merkezleri" adı verildi. Kobi danışmanlığı yapıyoruz. Sorunlarını dinleyip çözüm üretiyoruz. Özel, yerel ve kamu iş birliği ile  birbirlerini tanıştırmak kaynaştırmak için danışmanlık hizmeti veriyoruz. Bu kurumda İş adamı yetiştiriyoruz. Esnaf yetiştiriyoruz.
             Ticaretin nabzı burada atıyor, herkesi dinliyorum. Çözüm odaklı çalışıyorum. Umudumuz vizyonumuz çok büyük. Girişimciliğin asıl hedefi olan, kişinin kendisini keşfetmesi ve var olan potansiyeli açığa çıkarmak için varız. Kobi danışmanlığının dışında her türlü danışmanlığı sosyal ,kültürel, ekonomik,  psikolojik, alanında da kişilere yardımcı oluyorum. İş fikri uzmanıyım. Başarının sırrı başkalarının gördüğünü değil görmediğini görüyorsan başarılısın. İŞGEM'in çatısı altında 38 tane işliğimiz var. Buralarda kuluçka döneminde kişileri alıyoruz, işi öğretiyoruz, büyütüyoruz ve onları gönderdikten sonra yenilerini buluyoruz. İşgem kapanmasın diye devamlılığını sağladık ve insanların faydasına çalışmaya başladık.Hayatın her alanında girişimciliği uygulamalı ve geliştirmeliyiz. Biz bir aileyiz.  Bunun için çalışıyoruz. İş fikri olan  şartları tutan herkesi kurumumuza tanışmak için bekliyoruz.  
                İŞKUR ve TESOB işbirliği ile düzenlenen KOSGEB Girişimcilik Eğitimimizin her biri çok  üretken geçiyor ve kurulan dostluklar benim için çok değerli oluyor. Kurslara katılanların Bir çoğunun iş  fikrinin oluşmuş durumda olması bizi diğer aşamalara kolayca yönlendiriyor. Diğer kısmın iş fikrinin  netlik kazanması kazançlı ve sürdürülebilir bir işletme modeli oluşturabilmeleri için bundan sonraki süreçtede girişimcilerimizin  takip edilme ihtiyacı var ve bu konuda gereken
özeni gösteriyoruz hep birlikte. Buradan Yeni girişimcilere İŞGEM' in kapıları iş fikri danışmanlığı almak isteyen herkese ve her yaş grubu girişimciye açık. Öncelikle ahlaklı olmak ve daha sonra para kazanmak hedeflenmeli.
Kursiyerlerimizin hepsine kuracağınız işyerlerinizde  bol kazanç, güçlü bir motivasyon, yılmayan bir irade ve sabır dileyerek gönderiyorum.  Parayı değerlendirmek ve yönetmek para kazanmaktan daha zordur biz burada bununda ipuçlarını veriyoruz.
Bize  kursiyer olarak katılan ve eğitimlerimizden faydalanan girişimcilerimize Yaşadığımız şehrin ekonomisine katkı sağlayacaklarına sonsuz inanıyor, bilinçli  girişimlerinizle herkese örnek olacak işverenler olarak buradan gönderiyoruz."diyor Yüksel Tokuşcu Hanımefendi.
            İşini aşkla yapan duruşuyla ve yaptıklarıyla örnek olan, girişimci ruhu yüksek, manevi değerlere kıymet veren, insana değer katan, bulunduğu şehri güzelleştiren, yeni nesil anlayışları benimseyen, köklerine bağlı, vizyonu geniş, geleceği çalışarak, sevgiyle inşa eden öncü bir hanımefendi. Dolu dolu bir Anadolu kadını. Anadolu kadınına öncü olduğunuz için, Teşekkürler teşekkürler Yüksel Tokuşcu Hanımefendi. İş hayatınızda ve yaşamınızda kolaylıklar dilerim. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle..
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

Yorgancı Nazmi usta kitap

         Ustaların ustası Nazmi Aydemir usta...
"Namı diyar yorgancı Nazmi
Yorgancı Nazmi ustaların ustası
Varsa ustaların iddaası bu hususta.
Bura imtahan sahası buyursun diyor
Nazmi usta.
El elden üstündür ata sözünü çok severim.
Elimden üstün olan eli ben saygıyla öperim.
Kemiksizdir her tarafa döner dil.
Ustalıkta Atmışbir yıl bu kolay değil."
              12 yaşından beri bu işi yapan 70 yıldır iğneyle atlasın üstüne resim çizen Trabzon’lu yorgancı Ustası “Sermayem bir hallaç, bir değnek, bir iğne, bir yüzük ,dürüstlük babadan kalan miras. 82 yıllık ömürde yokluğun içinde sabrı, varlığın içinde kanaati öğrendim. Sağlığımı çalışmaya borçluyum. İşimi severek yaptım. "Alınteri ile çalışmanın nuru yüzüne yansıyan bilge bir deryadan yaşam tecrübelerini dinlerken özü hatırlatan kıymetli sözlerini gönül hanemizdeki İpek atlastan sayfalara iğneyle bir bir nakşediyoruz.
             " 1937 yılında Trabzon'un Maçka ilçesinin Sevinç (sovgu)köyünde doğdum. İlk okulu bu köyde bitirdim. Babam kalaycıydı. Annem ben küçükken vefaat etti. 8 kardeşiz. İstanbul'a yorgancı dayımın yanına meslek öğrenmek için geldiğimde babam beni ustam Rahmi Aslan'a teslim ederken" bu çocuğa bu zanaatı öğret gerekirse ben sana aylık vereceğim "dedi.  Ben orada çalışmaya başladım. Karnım doyuyor çok mutluyum. 6-7 yıl orada çalıştım. Askerliğimi yapmak için Tokat'a geldim.  Burada da komutanlarımın hanımlarına yorgan diktim. Benim diktiğim yorganları çok beğendiler. Marifetim herkes tarafından, esnaflar tarafından duyuldu. Askerliğim bittikten sonra burada yorgancılarla ortak çalışmaya başladım. Daha sonra kendi dükkanımı açmak için ortaklıktan ayrıldım. Dükkanını kiraladığım hanımefendinin kızıyla evlendim. Çocuğum yok.
           Benim sermayem bir hallaç, bir tokmak, bir iğne bir yüzük, babamdan kalan dürüstlük mirasıyla 1959 yılından beri aynı dükkanda çalışıyorum. O zamanlar Tokat'ta dört tane yorgancıyız . Ben kendi desenlerimi kendim çiziyorum. Genç kızların çeyizlerine yaptığım yorganların desenlerini çizdim ve üzerine isimlerini yazdım.  Fark yarattım. Ben bir günde bir yorganı bitiriyorum. İstersem günde üç tane yorgan çıkarta biliyorum. Tokat'lı Hanımlarımız  pamuktan ve yünden yaptığım yorganları çok çok beğendiler. Ünüm Tüm Tokatı kapladı. Ustalar yetiştirdim. Bu güne kadar 9 usta yetiştirdim. Çırağım yok şimdi. Gençler sabırsız. Herşeye çok kolay erişiyorlar. Yokluk adamı dertlendiriyor ve zanaat sahibi yapıyor. Veliler çocuklarına kıyamıyorlar. Sanat şu anda can çekişiyor. Yün sağlık demek. Şimdi ucuz olana yöneldiler elyaf yorganlar rağbet görüyor. Yün yorganı 3-4 kilo yünden sırıyorum. Yorgancılıkta hile bilmem .Babam "oğlum ustan müşterinin yanında konuştuğunu müşteri gittikten sonra değiştirirse kaç gel sakın burada durma "dedi. Ben her işimi Allah görüyorcasına yaptım. Her şeyin kalitelisini kullandım. Yorganların fiyatıda piyasaya göre biraz pahalı oldu ama kaliteyi ucuza aldılar yıllarca. İşimi çok severek yaptım. Sağlığımı çalışmaya borçluyum."
                82 yıllık hayatta yokluğun içinde sabrı, varlığın içinde kanaati öğrendim. Babadan kalan dürüstlük mirasıyla yaşamıma el emeği göz nuruyla iğneyle kuyu kazarak ayakta kalan ustaların ustası "yokluk adamı dertlendiriyor ve zanaat sahibi yapıyor " diyor Nazmi Aydemir usta.
Yüreğine sağlık ustam .
Çırağı yok.
70 yıllık usta
Son ustalardan birisi.

22 Eylül 2019 Pazar

İki kapılı bir han

             Dünyaya geldiğimiz anda iki gözümüzü yerle gök arasında açar toprak kapının birisinden girer  yine toprak kapının kapanmasıyla döner gideriz. Bu iki kapılı handa yolcu da biziz hancı da. Konakladığımız handa dünya nimetlerine meylimiz artarsa kayıpta, Ahirete meylimiz artarsa kurtuluştayız.
             Yaratılan her şey kendi Yörüngesinde Akıp gitmesi için proğramlanmış, dünya ve diğer gezegenler varacağı yere doğru yol alırken, insanoğlu yaratılışını unutup yörüngesinden şaşarsa vay haline. Her karanlığın bir sabahı, her kuyunun bir çıkışı, her yolun bir sonu olduğu, her inişin bir çıkışı olduğu gibi, Umutsuzluğa kapılmadan, annenin evladına olan aşkıyla ve sevgisiyle bakıp büyüttüğü ak sütüyle beslediği, yavrusunu gözünden esirgediği gibi yaradan yarattığı kulunu insanı kamil olma yolunda çeşit çeşit hadiselerle belalandırarak pişirir ve içinde var olan cevheri açığa çıkartmak için türlü türlü yontmalardan sonra fecrin ışığını gönderir ve içindeki var olan köklerle doğru bağ kurup yeniden yeşermesini ve meyve vermesini sağlar. Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran odur.Dünya köyünde  Allah'ın bahçesinde bir tohum, bir  fidan ve bir meyve veren ağaç olarak insanı kamil olarak yetişirsin.
               İşte bu dünya ahvalinin ve şeraitinin içinde bu bilince ermek için uyanık olmak gerekir. Abdallar dükkanın açmış, her yönden gelerek Akıl sandığında toplanan nurun saf saf dizilerek, köklerle doğru bağlantılar kurularak, yağmur misali sulanan tohumların beslendiği rahmetten doğru gerçek bilginin açtığı yolda düzlüğe çıkacağının kanıtına yemin olsun ki,  üzerine çöken karanlıktan aydınlığa çıktığını göreceksin. Seni bir amaca göre yetiştiren Allah seni mutlaka gözetlemekte ve terbiye etmektedir. Dünyaya dönük işlere meylettiğinde son pişmanlık fayda vermez . Henüz vakit varken yüzünü yaradana dön ve ayatlerin ışığında yolunu aydınlatan kuranı kerimin söylediklerine kulak ver ve Allah'ın ipine sarıl. Nefsini güzelin en güzel boyasıyla boya. Ancak o zaman öze ulaşır bağlantıya geçer huzura erersin. İçini ve dışını maddi manevi olarak temizler kalbini mutmain edersin. İnsanoğlunun görevi Allaha abd olmaktır. Dalgalandımda duruldum, koştum ardından yoruldum, binlerce güzel gördümde en son sana vuruldum diye bilmek için açık seçik önümüze serilenlerden dersimizi almak akletmek ve baki olanla bağı kuvvetlendirip razılık göstermektir aslolan.
          Ölüm bir halden bir hale geçiş kapısıdır. Doğmak bir başka dünyaya gözlerini açmaktır. Ölmeden doğamazsın. Mevlananın dediği gibi ölmeden önce ölünüz sözü can bedende iken Allah'ın bize üflediği ruhla tanışmak ve onun önderliğinde teslim olup yaradana doğru akıp gitmek, ona varmaktır yaşamak. İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece bilmiyorum ne haldeyim gidiyorum gündüz gece...
Dünya köylüsü
Ayla Bağ

Zırh ustası Sami Erçin kitap

                Merak mucitliğin anasıdır. Merak varsa sanat ta vardır. İnsan oğlu güzeli aradığı merak ettiği sürece sanat var olacaktır. Sanat ölmez merak ölür. Sanatın nereden ne zaman hangi yaşta doğacağını bilemeyiz yaşayarak öğreniyoruz ve içimizdeki cevheri ne zaman keşfedeceğimizi bizde bilmiyoruz. İşte hiç ummadığımız bir anda bir sanatın doğumuna şahitlik etmenin onurunu ve gururunu yaşarken üretmenin ve çalışmanın insanoğluna verdiği huzuru Sami ustamın hikayesinden öğrenelim.
            Hobi olarak başladığı işi zanaata çeviren Zırh ustası Sami Erçin "1949 yılında Tokat'ta doğdum. Dedemler 1917 yılında Giresun'dan buraya göç etmişler ve yerleşmişler. Babama samancı Recep derler. Babam rençber annem ev hanımı. Beş kardeşiz. Okullarımı okudum. Askere gittim geldim, evlendim. Dört çocuğum oldu. Hepsini okuttum. Devlete 28 yıl çalıştıktan sonra emekli oldum. Ve boş durmayı sevmediğim için hobi olarak başladığım bu işi mesleğim oldu ve 2000 yılından beri 19 yıldır zırh yapıyorum.
             Atlı Suvarilerin giydiği bu zırh osmanlıda öncü kuvvet askerlere giydirilen bir elbise. 40 bin halkadan oluşuyor. Herbir halka elimden dört-beş kez geçiyor. En az  ikiyüzbin dokunuşla bir zırhı bitiriyorum. Bir zırh yaklaşık olarak iki bazen üç ay sürüyor. Kullandığım malzemeler, tel,bakır,pense,deri,çekiç. Bu malzemeleri kullanarak Gömlek, dizlik, pantolon,kolluk,başlık, örüyorum. Eski tarih sayfalarından resimlere bakarak çalışıyorum. Ben boş durmayı sevmiyorum. Sabah ezanında kalkarım ve akşama kadar bu işle ilgilenirim. Deri olan yerlerinide ben elimde yapıyorum. Yurt içinde ve yurt dışından alıcı buluyorum.  Tokat müzesinde osmanlı ordusunda kullanılan bir zırh var. Müzedeki zırh çelikten yapılmıştır. Halkaları kapalıdır. İşçilik daha üstündür bu dönemde. Bizim kullandığımız halkalar demir ve uçları açıktır. Bana göre bu iş çok basit geliyor. Demircilik peygamber mesleğidir. Hz Harun örmüş ilk olarak bende tesadüfen devam ettiriyorum. Çok sabır gerektiriyor.  Zırhı makinada örme şansınız yok. Her şeyini el işçiliği ile yapmak zorundasınız. Benim ördüğüm zırh ilk çağlarda ki örme tekniği ile aynıdır. Sabrı olmayan bu işi yapamaz . Ben ev ekmeğiyle büyüdüm. Her şeyin doğalını yedim. Şimdiki çocuklarda ve gençlerde sabır yok. Bu atölyeye üniversiteden öğrenciler geliyor ve sıkılıp gidiyorlar. Çalışan demir pas tutmaz. Çalışırsan hiç bir şeye muhtaç olmazsın her şey ayağına gelir. Gençlerin hobisi muhakkak olsun. Benim oğlum Mehmet Erçin bilgisayar mühendisi aynı zamanda Türkiye de okçuluk atışında birinci. İşine engel olmuyor. bilakis daha mutlu oluyorlar. Ok yapıyor. Baba oğul aynı atölyede işimizi apıyoruz. "diyor 72 yaşındaki nur yüzlü Sami ustam. Ellerine sağlık.
Kullandığımız malzemeler; tel ,bakır, pense, deri, çekiç.
Merak üzerine öğrendi, ustası yok.
Çırağım yok
İlk , tek ve son usta.

19 Eylül 2019 Perşembe

Tokat Tarım Fuarı

8. TOKAT TARIM, HAYVANCILIK, GIDA VE YÖRESEL ÜRÜNLER FUARINDAN İZLENİMLER
"Kadınlarımız gem vurulmuş ata benziyor. Şaha kalktıklarında neler olacak neler"diyen  Kırkkızlardan Aysel Diril hanımefendinin sözüyle başlamak istiyorum söze. Evet şaha kalkmış                   Tokat'ın kadınları  birleşip koparatif çatısı altında ürettiklerini pazarlamaya sunmuşlar. Çok ta güzel olmuş Doğal organik ürünlerin isim hakkınıda almışlar ve markalaşmışlar. Tabi bireysel olanlarda var kendi çabalarıyla ürettiklerini pazara sunan becerikli ev hanımları. Yeni tatlar deneyen yaratıcı maharetli kadınların yaptıklarını görmek beni çok çok mutlu etti. Hayran kaldım.
Kurdukları kooparatiflerde ; Aracısız, fiyat farksız, üreticiden tüketiciye bir koridor kurmuşlar. Ortak aklı önceleyen, eleştiriye ,öneriye, gelişime, paylaşma, kazanmaya ve kazandırmaya açık, amatör ruhunu koruyan, profesyonel refleksini bilinç düzeyine çıkarmış vizyoner bir üreticiler topluluğu oluşturmuşlar.
Fuar açılışında konuşan sayın Vali Dr. Ozan Balcı,  şu konulara dikkat çekti. "Tokat’ta tarım alanında çok nitelikli ve bilgi birikimi olan insanların var olduğunu söyledi. Tokat’ta tarımı destekleyenler arasında müthiş bir birliktelik olduğuna dikkat çeken Vali Dr. Ozan Balcı, “Tokat’ı farklı kılan en önemli özelliklerden biri de bu. Biz bu uyumu Tokat çiftçisini daha çok zenginleştirmek, üreticisine daha çok katkı sunmak için kullanacağız. Tarıma, üreticiye, çiftçiye dostuz. Tokat’ın şuan 775 bin dönüm tarım arazisi var. 7 kıymetli ovası var. Devletimizin imkanlarıyla sulama kanalları, göletler, barajlar yapıldığında yaklaşık 300 bin dönüm alanımız daha sulanmış olacak. Arazi toplulaştırmaya geçildiğinde üretim bir kat daha artacak. Yani Tokat’ın gündemi değişecek. Bu tüm dünyada böyledir. Tarımda üretimi bitirdikten sonra sanayiye geçilir. İnşallah tarımda müthiş bir sermaye birikecek ve bu sermaye sanayi sektörlerine aktarılacak. Akdeniz’de Adana, Mersin, Antalya ne ise Kuzey’de Tokat o olacak. Hedefimiz şu; uluslararası sebze meyve halimiz olacak. Tokat ihracata dayalı tarımsal sanayide merkez illerden biri olacak. Tokat tarımın başkenti olacak. Biz Tokat’a, Tokat’lı
çiftçilerimize güveniyoruz. Üretimin ve çiftçilerimizin yanındayız.” diye konuştu. Sayın valimizin söylediklerine yürekten katılıyorum.
        Fuarda yöresel ürünler standlarında üretici kadınlarla yaptığım görüşmelerden bir kaç örnek sunmak istiyorum sizlere
Mesela: "Yaprak Baklavasını "ivedilikle tatmanızı tavsiye ediyorum ve bu lezzetin bu güne kadar tatmadığınız farklı bir lezzet olduğunun altını çizer şahane bir lezzetten kendinizi mahrum bırakmayın derim. Çok çok güzeldi ben bayıldım. Ellerine sağlık Havva Çiftçier hanımefendi.
             Sınırlı Sorumlu Yeşilırmak Havzası Hanımeli İnsiyatifi Çevre Kültür İşletmesi Kooparatifi' nin kurucu Başkanı Amine Sümbül hanımefendi tarafından kooparatif hakkında bilgi aldım.
          2011 yılında kurullan ve öncesinde Toksad olarak 2004 yılında Tokat'ta ilk kurulan dernek. Türkiye'de ise  5. Büyük dernek olduğunu söyledi. Biz "Balık vermeyi değil balık tutmayı öğretmeyi misyon edinen bir derneğiz. Çalışmalarımızda  bir çok kadına zanaat öğreten ve istihdam eden üretime katkı sağlayan bir dernek olduk. 200' ün üzerinde fuara katıldık. 2011 yılında kooparatifleştik.  Sorun çözüyoruz, üretiyoruz. Uluslar arası pazarda kendimize yer bulmaya çalışıyoruz. Bir çok projemiz var hayata geçirirsek dünyayla yarışacağız ve hanımlarımız işletmeci olarak iş hayatına katılacaklar. Biz bir çok kuruma aracılık yapıyoruz. Yatırımcıları bulur ve iyi yönlendirirsek gıda alanında iddalıyız. " Aşkana "markasının tescilini aldık. Satış mağazası kurmak istiyoruz. Köylerimizle bağlantı kurup köy kadınlarını istihdam etmek ve üretimde değer kazanan aile bütçesine katkı sağlayan hanımları ekonomiye kazandırmak istiyoruz. Köylerimiz bizi bekliyor. Bizim amacımız farkındalık oluşturmak ve insanın doğal yaşamını etkileyen sağlıklı gıdayı insanlara sunmak. Sağlıklı beslenmenin temelini eğitimlerle sağlamak.  Çocuklarımızı toprakla, doğayla buluşturmak teknolojiden mümkün olduğunca uzak tutmak için proje kapsamında annelere ulaşmak istiyoruz. Kadınlar için satış alanları,  lokaller, istiyoruz. Yetkililerden bu konuda yardım istiyoruz. Ev kadınlarının eli kolu olduk. Sosyal güvencelerini sağladık. Fuardan genel manada memnunuz. Tanıtım için çok güzel oldu. Herkes birbirinden haberdar oldu inşallah daha güzel şeyler olacak ve Tokat'ın kadınları olarak ürettiklerimizle yaptıklarımızla bütün dünya insanlığına fayda sunacağız."dedi. Başkan Amine Sümbül hanımefendi. Teşekkürler verdiğiniz bilgiler için. Çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum.
               Yöresel kadınlarımız insanlığın evrensel sorunlarını kendilerine dert edinmişler ve bu alanda çareler üretmeye çaba harcamışlar. Kurdukları SS Yeşilırmak Havzası Hanımeli İns. Çev. Kültür. İşl. Koop. Tarafından  "Aşkana" markasını oluşturmuşlar ve sağlıklı, organik ürünler üreterek çocukları doğru beslenmeye davet etmişler ve sabahları okula gidenlere işe giden babalara, annelere tarhana çorbası yapmışlar. Bu çorbayı içen hastanenin yolunu bilmez diyorlar. 30 çeşit gıda üretimiyle bizde varız diyorlar. Ellerinize sağlık Neriman Ateş hanımefendi.
    Ürettiği doğal sirkelerle bağırsak florasını koruyan ve bir çok doğal sirkenin üretimini yapan, 17 çeşitten yaptığı tarhanayla herkese şifa dağıtan " Köyüm Köy Pazarının "sahibi Meryem Özdemir hanımefendi yaptığı ürünleri dükkanında pazarlayarak insanlığa sağlık sunmanın mutluluğunu yaşarken bizlere de onu taktir etmek düşüyor. Ellerine sağlık Meryem Özdemir.
        Tokat' ın olmazsa olmazı lezzetlimi lezzetli yaprak sarmasını evinde yaparak, çalışan annelerin hizmetine sunan ve her türlü  hamur işini yapan ve bu ürünleri pazarlayarak kendisine gelir kapısı açan, aile bütçesine katkı sunan Rukiye Akbaş (42)hanımefendiyi  canı yürekten tebrik ediyorum. Dolmaları ve baklavası harikaydı.
Yine işgemin açtığı kurslardan faydalanarak ürettiği ekşi tarhana yapımında  markalaşmak isteyen Sevda Gürler hanımefendiyi takdir ederim. Başarıları daim olsun.
      1974 doğumlu kadın girişimci Nalan Öz  Tokat' ta tarım il müd onaylı ilk gezen tavuk yumurta " Gündoğumu çiftliği " işletmesini kuran, yumurtayı üreten ve eşiyle birlikte 1500 tavuğun bakımını üstlenen hanımefendiyi takdir etmemek mümkün değil.
        Unutulmaya yüz tutmuş zanaatımızı yaşatmaya çalışan yorgancı Tamer usta "işini yapmadığın ve  tozunu yutmadığın hiç bir işi yapmaya kalkışma" diyor ustanın altın değerindeki bu sözünü kayda geçiriyorum. Teşekkürler ustam.
      Sanatla uğraşan değerli ustalarımızın ürettikleri yöresel ve unutulmaya yüz tutmuş geleneksel zanaatlarımızı yaşatmaya çalışan tüm ustalarımızı gayretlerinden dolayı takdir eder  hepsinin tek tek ellerine sağlık diyorum.
        İl dışından gelen misafirlerin memleketlerine geri döndüklerinde  fuardan memnun kaldıklarını dile getirmelerini umuyor, bizdeki yöresel tatlarla tanış oldukları için çok ama çok fark yarattığımızı düşünüyorum. Çünkü hiç bir memlekette olmayan mahlep marmeletıyla, kuşburnu marmelatıyla, yaprak sarmasıyla, tanışmaları ayrıcalıklı olduklarını hissettirecek gelenlere.
Fuarda stant kiralayanlar fiyatların çok yüksek olduğunu ve satışın pek olmadığını dile getirdiler. Bunun Sebebininde herkesin tarımla uğraştığını bir yanlarının köylü olduğunu ve bir şekilde organik ürünlere ulaştıklarını dile getirdiler. Buna rağmen  gidişattan memnun çoğunluk. Emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya köylüsü
Ayla Bağ




 


Fındık Bebek

           Orta asyadan gelen Alevi kültürünü yaşatan ve günümüze kadar bozulmadan gelen ananelerini köyde kendi sınırları içinde yaşayarak ve bu sınırları koruyarak geldiklerini söyleyen ve bu geleneği artık şehirde yaşayan büyüyen gençliğede aktarmak için bebek yapımına başlayan Fındık Bebek ana bugün bir marka haline gelmiş olan bebeklerin üretimini elişçiliğiile yapıyor ve bir çok kadına ekmek kapısı oluyor.
          Fıdık Bebek ustan " 1963 doğumluyum. Kınalı Ali'nin köyündenim. Yaylakent köyünde doğmuşum. 16 yaşında evlendim. 22 yaşında eşimden ayrıldım.  35 yıldır bu işi yapıyorum. Yöresel giysilerimizle bu bebekleri giydirerek bu kültürü yaşatmaya çalışıyorum. Orta asyadan gelmiş atalarımız. Bu giysiler bizim özümüz. Ben bu elbiseleri normal hayattada giyinmek ve yaşatmak istiyorum.
Şu yaylanın otuna
Malım yokki yayıla
Gezerim sere serpe
Yarim yokki darıla.
58 yaşındayım. Zile uzun çarşıda dükkanım var. Orada ürettiklerimi satıyorum ve Türkiye'nin dört bir yanına bu bebeklerden gönderiyorum. Okusaydım iş kadını olmak isterdim. Kadını çok ezdiler, kadın şunu yapamaz, kadın bunu yapamaz dediler . Okuyamaz şöför olamaz dediler, bizi körelttiler. Bende "kadın herşeyi yapar ve kadın herşey olur  "dedim ve Zile'de uzun çarşıda ilk dükkanımı kadın olarak ben açtım. Herkese örnek olmaya çalışıyorum. İki çocuğum var. İkisinide okuttum. Devlete mal ettim. Allah'ıma binlerce şükür olsun. Ayaktayım. Mutluyum, geziyorum, çalışıyorum, üretiyorum.
            Fındık abla ismi gibi " Fındık Bebek " adında üretim yapıyor ve kültürünü yaşatmaya çalışan gözü kara yürekli bir hanımefendi. Anadolu köylüsü. Teşekkürler ustam yolun açık olsun.

Yorgancı Tamer usta

            Konar göçer toplumların vazgeçilmez eşyası yün ve yünden yapılan yatak döşek tarih boyunca Genç kızların ve yiğitlerin yeni evlenecek çiftlerin baba ocağından getirdikleri olmazsa olmaz baş malzemesi yorgan ve döşektir.  
           1980 Tokat doğumluyum. Tamer oruç ilk okuldan sora bir yorgancı ustasının yanına etisenin kemiğide senin dedi ve beni Emin özer ustaya teslim etti. 1992 yılından beri  çalışmaya ve mesleği öğrenmeye başladım.10 yıl çıraklık yaptım  ve  daha sonra kendi dükkanımı açtım. 27 yıldır bu işin içindeyim.
          Eskiye nazaran yorgan yapımı düştü talep yok. İnsanlar hazıra ve elyaf olan ucuz yorganlara yöneldiler. Doğal olan yün yorganları üstümüzden attık hastalıklara gark olduk. Yün demek sağlık damek. Bilinçli tüketici yünü tercih ediyor ve asla elyafa yönelmiyor. Koyun yünü çok kullanıyoruz. Elde ditmek gerekiyor. Makinada taranan yün mitilden çıkıyor.Ustam bana  "İşini yapmadığın ve tozunu yutmadığın hiç bir işi yapma."dedi. Bende bunu destur aldım ve bu işin tozunu yuta yuta astım hastası oldum. Ama ben işimi çok severek yapıyorum. Çırağım yok çırak yetişmiyor. Gelen çırak ilk önce parasını soruyor nekadar vereceksin diyor. Bizde istediği parayı karşılayamadığımız için yanımızda çalışmıyor. Gençlerimiz zanaat öğrenme gayreti içinde değiller merakları yok. Evliyim dört çocuğum var. Çocuklarım yardımcı oluyor ama hevesleri yok. Öğrenmediler. İhtiyaç duymadılar. Her şeyi ben yapıyorum nasıl olsa babam var diyor ve merak edip öğrenmiyor.  İyi bir yorgan 3-4 kilo yıkanmış ayıklanmış didilmiş yünü mitilin içine güzelçe döşeyip rulo şeklinde sarıyoruz ve ters yüz yaptıktan sonra sopayla çıbıklarız, yünü yerine döverek yerleştiririz ve sırımaya başlarız 2-3 saatte bir yoganı sırırım. Kullandığımız malzemeler iğne, yün, mitil, atlas, pamuk sağlıklı olanlarıdır. Yorgan desenlerinin isimleri vardır. Deniz dalgası, akasya, tiren yolu,pervane, baklava, istanbul modeli, sabah güneşi gibi...
        Yorgancıların ustası Nazmi ustadır. Emin ustamın ustasıdır. Hepside yaşıyor ama yorgancılığı bıraktılar. Bu işi yapan üç beş ustadan birisiyim bende 5 yıl daha yaparım ondan sonra bırakırım çünkü talep yok. Teşekkürler ustam. Yolunuz açık olsun.

16 Eylül 2019 Pazartesi

AHİLİK GELENEĞİ VE AHİLER KERVANI

AHİLİK GELENEĞİ VE AHİLER KERVANI 
“Milletimizin yüzyıllardır sahip olduğu birlik, beraberlik ve dayanışma ruhunun en somut örneklerinden birisi de Ahilik Teşkilatı’dır. Ahilik, sadece iktisadi hayatı yönlendiren bir kurum olmanın ötesinde, temelinde vatan ve millet sevgisi bulunan, iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün meziyetlerin birleştiği bir Sosyo-ekonomik düzendir” 
Ahilik aynı toplumda bulunan insanları kaynaştıran, yaklaştıran, dost edindiren ve dayanışma kurulmasını sağlayan önemli bir olgudur. Bu noktada Ahilik Kültürünü ve bu değerleri özümseyerek yaşamamız ve yaşatmamız lazım.
Türk Milletinin, asırlar boyunca Anadolu’daki varlığı içerisinde yer alan ve köklü geleneklerinden olan Ahilik geleneği; akıl, ahlak, bilim ve çalışma prensipleri üzerine kurulu, sevgi, kardeşlik ve karşılıklı dayanışma kurallarını benimseyen, Türk milletine has bir kültür hazinesidir.
Ekonomik ve sosyal hayatımızın gelişmesinde önemli yeri olan Ahilik kültürü, esnaf, zanaatkarlar ve ustalarımız tarafından günümüze kadar yaşatılarak aktarılmış bir geleneğimizdir. İnsana saygı ve sevgiyi işleyen Ahilik, haksız rekabeti ortadan kaldıran, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayan, kaliteli üretimi benimseyen bir gelenek ayrıca geçmişte yaşanmış, bugün yaşanan ve gelecekte de yaşanacak gerçek bir yaşam disiplinidir.
Ahilik kültürünün taşıdığı evrensel değerler, bugün tüm insanlığın ihtiyacı olan ortak değerlerdir. Millet olarak çok zor dönemlerde bile ayakta kalmamızı, güçlükleri yenmemizi, birlik ve beraberliğimizi korumamızı, kültürümüzün ayrılmaz parçası haline gelen toplumsal değerlerimiz sayesinde başarmaktayız. Ticari ve toplumsal ilişkilerde; dürüstlük, güvenirlilik, iş ve meslek ahlâkına saygı, hak ve iş hukukuna riayet etme, saygılı, şefkatli, cömert ve güler yüzlü olma ilkelerini esas alan Ahilik kültürünü tarihimizin derinliklerine hapsetmek ve sadece belli gün ve haftalarda kutlamak yerine, günümüz koşullarına göre yeniden yapılandırmayı tam anlamıyla başarabilirsek yaşadığımız birçok sorun kendiliğinden ortadan kalkacak ve toplumumuzun gelişmesine önemli katkılar sağlayacaktır.
Millet olarak Ahi Evran muhabbetiyle birbirimizi kucaklamalı, sanayide ve ticarette de doğruluktan ve dürüstlükten ödün vermeden dünya milletleriyle yarışmalıyız.
Bu duygu ve düşüncelerle, Ahilik Haftası münasebetiyle Ahilik Teşkilatı’nın kurucusu Ahi Evran-Veli’yi rahmet ve minnetle yad ederken , bu günümüze ve geleceğimize ışık tutan Ahilik geleneğinden gelen ustalarımızla sohbetleri demlendirmeli ve bu geleneğin yaşatılması için proje kapsamında okullarda öğrencilerle buluşturulmalı. Büyüyen ve gelişen Ülkemiz için çok önemli olduğu bilinci içerisinde, tükenmeyen bir gayret ve azim ile çalışarak alın teriyle kazanan, iş ve meslek hayatında saygılı, güler yüzlü meslek erbaplarının yetişmesi için usta çırak ilişkisi geliştirilmeli ve ekonomik olarak desteklenmeli.  Başta tüm esnaf ve sanatkârlarımız olmak üzere Ahilik Kültür Haftasını en içten duygularımla kutluyorum. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

13 Eylül 2019 Cuma

çini Tülay Atilla

             Çini ustaları, “reçete” olarak adlandırdıkları doğayla ilgili geleneksel yapım bilgilerini ve süsleme tekniklerini usta-çırak ilişkisi içinde yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktararak yaşatmışlardır. Geleneksel çini sanatına karakterini veren ve onu koruyan en temel etmen; hammaddenin teminine, boyaların hazırlanmasına, üretim araçlarının yapım ve kullanımına, fırınlama süreçlerine, süsleme tekniklerine ve estetik anlayışlara ilişkin kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılan bilgiler ve uygulamalarda kendini gösteren geleneksel zanaatkârlıktır. Anadoluda ilk mavi çininin izlerine Gökmedresede ki çini örneklerinde rastlıyoruz.    
              1943 doğumlu memur bir babanın cocuğu olan Tülay hanım ilk okulu ve orta okulu Niksarda okur.Çocukluk aşkı olan gençle yıllar sonra karşılaşır ve onunla evlenir.Üç çocuğu olur.
              Tülay ustam çok çalışkan boş durmayı sevmeyen üretime ve yeniliğe daima açık bildiklerini ihtiyacı olanla paylaşmayı seven birisi. Memlekete dönüş yıllarını Yeniden diriliş olarak dillendirdi. El sanatlarının çeşitli alanlarında becerisi olan ve 25 yıl hobi olarak yaptığı çalışmalarla kendisini geliştiren Tülay ustam yine boş durmadı. Ebru sanatını öğrendi ve 50 yaşında usta öğretici belgesini aldı.  Bunun yanı sıra gönüllü işlerde görev almayıda ihmal etmedi.  Nikbed(niksar bedensel engelliler vakfında ) öğretmenlik  ve aynı zamanda başkanlığınıda yaptı. Bunlar bana yetmedi hayallerim vardı ve bu hayallerimden kaymakam beye bahsettim .gönüllüler tarafından gerekli malzemeler ve destek sağlandıktan sonra bedensel engelliler yararına çini üretimi yapıp gelir sağlamaya başladık.Daha sonra ben bu görevimden ayrıldım ve kendi atölyemi kurdum. Bunun için gerekli belgeleri ve ustalığımı 68 yaşında aldım. Niksara çini işini ilk getiren benim fark yaratmak için bunu seçtim. Bir iki fırın bozduk ama işi öğrendik. Şimdi şu anda 5 yıldır kendi ürünlerimizi farklı bir şekilde üretiyoruz. Bilmediğimiz için çalışmalarımızda biz kendi kendimize farklı usullerde üretim yapmışız bizim bu üretimimizide müşteri çok beğendi. Bizim  çinilerimiz Kütahyan'ınkinden farklı şimdi bilmediğimizden dolayı yarattığımız bu farkımız bizim markamız oldu.
              Hamur haline getirilmiş killi toprağın pişirilmesiyle yapılan, çeşitli renk ve motiflerle süslenmiş sırlı seramik ev eşyaları veya duvar panolarına “çini” denir. Çinicilik ise, kendine özgü yapım ve süsleme teknikleriyle yüzyıllardan beri yaşayan geleneksel Türk çini sanatının etrafında şekillenen zanaatkârlığı ifade etmektedir. Çini süslemelerinde genellikle kozmik düşünceleri ve inançları simgeleyen geometrik şekiller, bitkisel süslemeler ve hayvan figürleri değişik renk kompozisyonları ile kullanılmaktadır. Renk kompozisyonlarında beyaz veya lacivert fon üzerine kırmızı, kobalt mavisi, turkuaz ve yeşil renklerin kullanımı geleneksel çinilerin karakteristik özelliğidir.
            Kursiyerlerimizle ve çalışanlarımızla beraber Amerika'ya ve üç kıtaya oğlumun sayesinde ürettiğimiz çinileri pazarlıyoruz ve  para kazanıyoruz. Tek hayalim çininin okulunun kurulması. Tülay ustam bir derya bir okul. Bu okula kayıt olanlar çok şanslılar. Kurduğu atölyelerde 120 kişiye ekmek kapısı olan ve ürettiği ürünleri üç kıtaya satan marka bir isim.
                Tülay ustam hayata bağlayan dinamik olmasını sağlayan çalışma aşkı.  Niksar'da çini öğretmenliği yapan ve 75 yaşında geleceğe dair planları olan yaptığı işin okulunu kurup daha çok kişiye ulaşmayı amaç edinen , Yaşanmışlıkların hakkını veren bu güzide insanın anlattıklarından yola çıkarak kendimizdeki yaşam enerjimizi açığa çıkması için bir öncü niteliğindeki hikayesinden yaşın öneminin olmadığını sadece işimize odaklanmamız gerektiğinin altını çizer ,geriden gelenlere örnek olması dileğiyle..." Dünya üzerinde insanlar bir direktir. Bu direkler üstünde sevgiye ait bir not vardır " bu notu okuya bildiysek ne mutlu bize.
Çırak  yetişiyor
Hayali bir okul kurmak
5 yıldır çini işiyle ilgileniyor
İlk usta


           



taş ustası mukades imre

   Doğal taşlar eski uygarlıklar zamanından beri ilgi gören , insanlığın bir çok alanda işine yarayan ülkelerin hazineleri, zenginlikleri sağlık, itibar, dekorasyon, ziynet eşyası, para yerine kullanılma, uğrunda savaş yapılan , kendi enerjileri olan, ruhsuz görünselerde yaşayan, doğanın içinde oluşan ve yararlanmamız için bize sunulan varlıklardır.
         1954 Niksar doğumluyum. 8 kardeşiz. İlk , orta ve lise eğitimlerimi Niksarda tamamladım. Anadolu üniversitesi işletme Fakültesini bitirdim. 24 yıl bankada memurluk yaptım. Emekli olduktan sonra 2009 yılından bu yana hobim olan doğal taşlarla ilgileniyorum.Bankacıyım,işletme okudum,Ekonomistim ama bemim içimde yatan aşk el sanatlarıyla ilgili gümüş takı ve kuyumculuk okumak isterdim. Takı ve doğal taş tutkusu bende kendimi bildiğimden beri vardı. Çok sevdiğim  bu hobiye ağırlık verdim. Öğrendiklerimi yapabildiklerimi hayal ettiklerimi mesleğe dönüştürmek için çalışmalara başladım. Samsunda bir atölyede doğal taşlarla ilgili bilgiler aldım. Zaman içersinde taşhandaki dükkanımı açarak bir bölümünü küçük bir atölye haline getirdim. Ürettiğim yöresel ve genel takı örneklerine kendi yorumlarımı katıp , yeni tasarımlar oluşturarak, eski dönemlerin takılarını günümüze uyarlıyarak Tokat yazma ve florlarını doğal taşlarla buluşturup ilimiz adına turizme yönelik yöresel takılar yapmaktayım.Ayrıca hayallerimi sınırlı tutmayıp tüm dünya kültürlerinden beslenerek yeni yeni tasarımlarla taşları, yazmaları, boncukları buluşturuyorum kolyelerin üzerinde. İnkalar ve mayalar Zümrüt , Kızılderililer Turkuaz, Orta Asya Türkleri Turkuaz taşını kullanırlar. Turkuaz Fransızca Türk Taşı demektir. Akıncılar bu taş yanlarında olmadan savaşa çıkmazlarmış.
İnci, elmas, yakut, Ametis, kehribar, oltu taşı, mercan, yeşim, zümrüt, opal, kaplan gözü gibi bir kaç örnek verebiliriz.
    Doğal taşların enerjisine, gizli gücüne inanan biri olarak diliyorum insanlık bu doğallığı gücü, enerjiyi, farkeder ve sağlıksız ürünleri kullanmaktan vazgeçeriz. " diyor Mukaddes imre ustam
         Hayallerinden asla vazgeçmeyen bu fırsatı Bankacılıktan emekli olduktan sonra hayata geçiren doğal taşlardan yaptığı takılarla fark yaratan ve atölyesinde ürettiği yöresel takıları ve geri dönüşüm ürünlerini sergileyen Mukaddes İmre Hanımefendi  çalışmanın ve üretmenin insanı dinç tuttuğunu ve herkesin bir hobisi mutlaka olması gerektiğinin altını çizerken kendime ait bir projeyle takıda fark yaratmak istiyorum "diyor. Tokat Taşhanda ki dükkanında yöresel otantik tarzda ürettiği takılara ulaşabilir güler yüzüyle konuklarını karşılayan Mukaddes Hanımla doğal taşlar hakkında sohbet edebilirsiniz. Teşekkürler Mukaddes İmre Hanım...

Takunya ustası

             Bir zamanlar hamamlarda giyilen ve çıkardığı tok ses nedeniyle "takunya" olarak adlandırılan nalinler yok olmaya ve tarih sayfalarında yerini almaya hazırlanırken zamana direnen inadına inadına yaşama tutunan mesleğine aşık Adnan Şamoğlu bu mesleği yaşatmaya çalışan son usta.
             Nalinci Kadir'in torunuyum. Babam Adnan Şamlıoğlu. Üçüncü göbekten nalinciyim. Ben Semih Şanlıoğlu  1979 Tokat doğumluyum.Evliyim, bir kızım var.  Biz üç kardeşiz. Babam 64 yaşında. Çocukluğundan beri bu işi yapıyor. Yemenilicik, nalincilik, eski bir meslek. Bursa ve Antep nalinleri söyüt ağacından süs eşyası olarak yapılıyor. Bizim nalinlerimiz Türkiye'de bir numaradır. Gürgen ağacından nalin dayanıklı olur ve kullanıma musaittir. Sağlıklı bir terliktir. Camilerde, hamamlarda, sahilde, bağlı bahçeli evlerde terlik olarak kullanılıyor. Son baharda gürgen ağacı kesilir ve kalıplarla çizimler yapılarak kesimler yapılır. Üzerine lastikleri çivileriz. Günlük bir usta 50 çift çıkarabilir. Nalinlerin lastiklerini Antep'ten alıyoruz. Komyon lastiğini 2cm eninde keserek tahtaların üzerine kemer olarak ekliyoruz.
          Türkiyedeki tek gürgen nalin ustası babamdır. Dedemler eskiden kamyon kamyon ülkenin dört bir tarafına nalin yapıp gönderirlermiş. Çünkü o zamanlar çarık ve nalin ayakkabı gibi kullanılıyormuş. Ayaktaki mantar hastalığına iyi gelen bir terlik. Sulusokaktaki dükkanda yıllık 200-300 nalin satıyoruz. Günümüzde gelinlerin hamam bohçasında muhakkak nalin bulunuyor. Taşlarla  Süslersek  nalinlere değer katmış oluruz. Sivri uçlu ve kesik burun diye iki çeşit nalin vardır. Sağ sol ayak ayrımı yoktur nalinlerde. Camilerde şadırvanlarda abdest almada kolaylıktır. Pazar alanı açıldığında nalincilik biraz daha gelişir. Bir çok insanada ekmek kapısı olur. Otellerden, hamamlardan destek bulabilirsek turistlik amaçlı satış yapılabilinir. Değerli taşlarla süsleyip tahta parçası nalini çok daha kıymetli hale getirebiliriz. " diyor üçüncü göbek nalin ustası Semih Şamoğlu ustam. Yolunuz açık olsun.

Ceviz sandık Bekir Hanelci

               1981 yılında Niksar'da doğdum. 25 yıldır bu işin içindeyim, el işi çeyiz sandığı yapan Bekir Hanelçi (38), fabrikaların seri üretimi nedeniyle işlerinde düşüş yaşadı. Hanelçi, bunun üzerine sandıkların minyatürünü yapıp, süs eşyası olarak pazarlamaya başladı.
               Niksar ilçesindeki sanayi sitesinde, ceviz ağacından işlemeli çeyiz sandığı yapan Bekir Hanelçi, fabrika üretimi çeyiz sandıklarının artması nedeniyle işlerinde düşüş yaşadı. Çeşitli çareler arayan Hanelçi, aynı sandıkların minyatürünü yapma fikrini geliştirdi. Hanelçi, son 5 yıldır çeyiz sandıklarının hediyelik minyatürünü yapmaya başladı. Sosyal medya ve kurduğu internet sitesi üzerinden el emeği, özel işlemeli minyatür sandıkları pazarlamaya başlayan Hanelçi, yılda 200-300 minyatür sandık ürettiğini söyledi.
                 Suntadan yapılan düşük maliyetli çeyiz sandıklarının üretiminin artması nedeniyle işlerinde azalma olduğunu anlatan sandık ustası Hanelçi, ''Sunta sandıklar çıktıktan sonra bizim ceviz ağacından yaptığımız işlemeli çeyiz sandıklarına rağbet azaldı. Bizim sandıklarımız, biraz pahalı gelmeye başladı. Onlar ucuz olduğu için vatandaş, o sandıklara rağbet gösterdi. Biz de bu yüzden hediyelik sandıklar, model sandıklar çıkarmaya başladık. Bunların çeşitlerini yapmaya başladık. Minyatür sandıklarımızda bazı ürünlerimiz 1 günde çıkıyor. Bazı ürünlerimiz ise 3 günde çıkıyor. Yani işçiliğine ve kalitesine göre değişiyor. Klasik modeller 1,5 günde çıkıyor. Özel işlemeli sandıklar ise 3 günde çıkıyor. Üzerindeki işlemelerin hepsi el yapımı. Bu sandıkları 100-1500 TL'ye satıyoruz. Satışlarımız da gayet güzel. Vatandaşlarımız, bu sandıklara büyük ilgi gösteriyor'' diye konuştu. Teşekkürler ustam .

Kundura ustası ümit İyidoğan

             Ümit İyidoğan 1985 Tokat merkez doğumluyum. Turizm meslek yüksek okulu mezunuyum.Evliyim bir çocuğum var.  Babadan oğula geçen bir meslek. Babamdan öğrendiğim bu mesleğe çekirdekten yetiştim. Babam 1956 doğumlu. 55 yıldır bu işin içinde. Emekli oldu. Sağlık sebeplerinden dolayı eskisi gibi çalışamıyor ama her gün dükkana uğruyor. 45 yıldır bu dükkanda müşteriye hizmet veriyoruz. Şimdi bu mesleğe ben el aldım. Eskiden ayakkabı imalatı ve üretimi yapıyorduk. Fabrikalar çok daha ucuza üretince ayakkabıyı bizim meslek öldü şimdi sadece tamir yapıyoruz. Genellikle orta yaş ve gençler geliyor. Tüketim toplumu olduğumuz için bir ayakkabıyı kurtarmaya yönelik çabamız çok yok. Kullan at yenisini al.
              Tokat'ta ayakkabı tamircisi olarak 10-12 usta kaldık. Dükkanda çanta, kemer, ayakkabı, tamiratı yapıyoruz. Yeni bir projeyle ayakkabı tamirciliğini güncellemek ve yenilik sunmak adına kişilerin çok sevdiği ayakkabıyı tamir bakım yenileme olarak yeniden kullanıma sokmak için başlatılmış bir projeyle geri dönüşüm ve değerlendirmek çok çok güzel olacak. Renk değiştirme, parlatma, numara büyütme, bakım bunların içinde verilecek hizmetler.
             Çırak yetiştiremiyoruz. Gençler ilgi duymuyor. Tokat'ta bu işi ilk yapan babam ustam Orhan İyidoğan Türkiye'ye ilk ayakkabı makinelerini yurtdışından fireze ve fora makinalarını getiren usta. Yurt dışında Almanya'da 4-5 yıl kalıyor ve oradada ayakkabı üretimi üzerine çalışıyor. Ve geri döndüğünde gelirken bu makinalarıda alıp geliyor. Kökenimiz Malatya'dan gelme dedem orduda asker subaymış. Babam burada doğmuş ben burada doğdum. Bizler son ustalarız.
Gençlerimiz çok kolay para kazanmayı ve harcamayı öğrendikleri için şimdiki gençliğin çalışma kültürü yok, hazırcılar. Sabırları yok.
            Meslek lisesi mezunlarının iş kaygısı olmaması gerekiyor. Okuldan çıkan öğrenci devlet tarafından desteklenmeli. Büyük devlerle sanayiyle yarışamıyoruz.Ama el işçiliği ile ürettiğimiz emeği hak ettiğimiz karşılığı almalıyız alamıyoruz. Gerekli değeri bulamıyoruz. Bu dükkan babamın olmasa geçinmek imkansız. Alın terimizle eve ekmek parası götürüyoruz. "diyor. Ümit usta.
Yolunuz açık olsun ustam.

UD USTASI GÜVEN YETİŞKİN

           ”Bilgi aşk sevgi merak ile sanatını yapan ve yaşatmaya çalışan 35 yıldır bu işin içindeyim. Çinlilerin el atıp üretemediği tek çalgı aleti Türk'lere has olan ud'u yaşatmaya çalışan bir alaylı usta.
            1958 yılında Toka'tta doğdum. Babam kamyon şöförü , çok aydın bir insandı. Dedem osmanlı döneminin  en son kadısıymış. Babamın ismi oradan geliyor. İki kardeşiz. Evliyim iki çocuğum var. Ankara üniversitesi arkeoloji bölümünü bitirdim. Babam aydın bir insandı. Kafası çok çalışırdı.Babam evimize her türlü çalgı aletini almış meraklı bir adamdı. Benim dikkatimi ud çekti merakla çalmaya başladım. Meraklıyım araştırıyorum. Evimizin alt katında atölye kurdum kendimce ud yapmaya başladım. Televizyondan Coşkun Sabahın elindeki udu göz kararıyla ölçüp ona göre aralıklarını yaptım. Yıllar sonra yapa boza udun ölçülerini doğal olarak ses aralığını kulağımla ayarladım ve farkına varmadan bilimsel ölçülerde ud üretmeyi başardım. Bu olay beni çok çok mutlu etti. Benim ustam yok. Ben merak ve heves üzerine bu işe giriştim araştırdım aşkla gece gündüz çalıştım. Gece rüyalarıma girdi. Rüyalarımla yön buldum. Bu iş sevmeden yapılmaz. Kişiyle ikizdir çalgısı. Gece gündüz bu enstürümanla hemhal olması gerekiyor.   Çırağım yok. Gençlerin ilk sordukları soru kaç para vereceksin. Zanaatı öğrenmek isteyen yok. Para gençler için daha önemli.Üniversite öğrencileri danışmak için geliyor bilgi alıyorlar.
Sıkı bir çalışmayla, Bir ud'u bir haftada çıkartabilirim.
Ud'un uzunluk ölçüleri; Gövde 19,5mm, sap 19,5mm, eşik 19,5 toplam 58,5 mm uzunluğundadır. Ud'un malzemeleri; ağaç, tel, yapıştırıcı, Gövde, sap  Ceviz, gürgen, akça ağaç,  kelebek ağacı, Sedir ağacı, ladin ağacı, kanada sediri, zımpara, vernik,
           Ud Ustası Güven Yetişkin  “35 yıldır bu işin içindeyim. Merak üzerine hevesle bu sanatı öğrendim. Ustam yok. Deneme yanılma yöntemiyle en güzele ve bilimsel ölçülere ulaştım.Sanat ölmez. Merak ve hevesle ummadığınız bir anda ve ummadığınız bir yerden yeniden doğar. Doğal seyreden süreçte, yaptığınız sanat uzun uğraşların ve çabaların sonucunda zamanla bilimsel gerçekliğin ölçülerine ulaşılır. Sanat insanı kötülüklerden korur. Sanat bir insanı, kendindeki cevheri keşfetme yolunda en zirveye taşıyan araçtır. İşiyle aşkla hemhal olana rüyaları bile yol gösterir. Ben bu işi severek aşk ile yapıyorum. Sevmezsen yapamazsın.
Türkiyenin dört bir yanına ud yapıyorum. Yurtdışındanda bile talep var. "diyor. Yolunuz açık olsun ustam.


11 Eylül 2019 Çarşamba

Berber ustası Raif İçmeyiz.

            Bir makas bir tarak ve bir sabundur berberin  sermayesi. İşte insan oğlunun en elzem ihtiyacından dolayı doğan bu meslek hala en popüler günlerini yaşıyor ve her dönem her çağda birinci sırada yerini koruyan bu zanaatın sırlarını  67 yıldır işciliğini yapan efsaneden dinleyelim.  
          İşçi bir babanın ev hanımı bir annenin 8 evladından birisi olan 1946 doğumlu Efsane berber ustası Raif İçmeyiz  7 yaşında çalışmaya başlar ve 10 yıl çalıştıktan sonra askere gider. . Görücü usuluyle evlenir ve üç çocuğu olur.Askerden döndükten sonra kendi dükkanını açar ve 57 yıldır bu iki sandelyeli dükkanda rızkını kazanır.
          Ustasının eline bakarak bu mesleği öğrenen Raif usta biz çırak olduğumuzda sanatı öğrenmek için babalar para verirdi ustalara. Şimdi sigortası olacak kaç para vereceksin diyorlar, sanatı öğrenmeye gelen yok. Ustam çok iyi bir adamdı. Ustamın her işine koşardım. Hiç unutamadığım bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Ustam oğlum ben gidiyorum dükkanı sen kapatırsın dedi. Ben uyuya kalmışım uyandığımda kapıyı çekip eve gitmişim. Kapıyı kilitlemeden gitmişim ustam oğlum bir daha böyle yapma kapıyı kilitle dedi.
         Berberlik çok güzel bir zanaat. Şehrin en kalbur üstü insanları gelirdi. Sosyal anlamda herkesle tanış oluyorsun ve bir çok insanın sırlarına derdine ortak oluyorsun.  Çocukları küçük yaşta mesleğe yönlendirilmeli. 20 yıl berberler fedarasyonunda yöneticilik yaptım. Okumayı çok isterdim . Okusaydım doktor olmak isterdim. Bu işten emekli oldum. Hacca gittim. Çok mutlu bir ailem var. Saygı sevgiyle bu günlere geldik. 75 yıllık hayat bana çalışmayı ve doğru olmayı öğretti. Helal parayla usturanın ucuyla kazandığım bu lokmayla ailemde ki huzuru sağladım. Yoksulluk çekmedik. Daraldık ama bunalmadık. Allaha bin şükür.
Bu meslekte kullandığımız malzemeler; Ustura, ustura taşı, kayış, köpük, makas, tarak, fırça, sabun,jilet, saç makinesi...gibi
           Raif usta ulu çınar bize insan olmanın inceliklerini hikayesini anlatırken farkına varmadan özüyle sözüyle vurgu yaparak altını çiziyor. Çalışmak ve doğru olmak bir insanın en büyük sermayesidir diyor. Yalan konuşmak her kötülüğün başıdır. Çocuklarımıza ilk önce yalan konuşmamayı öğretmemiz gerekiyor. Diyor usta yüreğine sağlık ustam.

10 Eylül 2019 Salı

Kitap urgancı ustası Ayşe Demir

       
             Girişimciliği, çalışma azmi ve kadın olarak yaptığı işin Türkiye'de ilk ve tek olmasının farkındalığıyla bir çok kadına öncü olan, üniversiteyi kazandığı halde babasının ben seni gurbet ellerde okutamam demesi üzerine çok sevdiği urgancı Cemil beyle evlenen ve bu işi benimseyen bende bu işi yapıyorsam en iyisini yapacağım kendimi geliştireceğim ve Türkiye'de bu alanda ki tek usta ben olacağım der ve çalışmalarına başlar. 5 yıl sonra adından tüm Türkiye söz etmeye başlar.
            1973 Tokat doğumluyum. Kaşıkçı bağlarında , Meyve bahçelerinin içinde büyüdüm ilk olarak dedem sepet örerdi bende sepet örerek el becerimi geliştirdim. Sarmaşıklardan ip örerdim. Ağaçlara aşılama yapardım hepsini dedemden öğrendim. İlkokulu Alparslan ilköğretimde okudum. Ortaokulu Atatürk  ortakulunda okudum. Liseyi ticaret lisesinde bitirdim. Karadeniz teknik Üniversitesinin Avkatlık bölümünü kazandım babam göndermedi. Bende sevdiğim genç ile evlendim.
             Eşim Dede mesleği olan urgancılık işi yapıyordu. Urgan kelime manasıyla keten, kenevir, pamuk,jüt gibi türlü dokuma maddelerinin herhangi birinden yapılan ince halat. İnsanlığın var oluşuyla birlikte var olan bir sanat. Bende çok merak ettim ve merak üzerine kendi kendime yular örmeyi  öğrendim. Eşime gösterdim eşim çok beğendi ve gel ben sana bu işin bütün sırrını öğreteyim dedi. Bana urgancılıkla ilgili bildiği bütün bilgileri aktardı. Merakım daha çok arttı ve araştırmaya başladım. Antepe gittim ve antepte golon dokuması başladı. Kendir olmadığı için atık iplerden altarnatif olarak bunu ürettiler ve polyester iplerden urgan örmeye başladılar. Ben Antepli ustadan urgan örmeyi öğreneceğim dedim ve usta bana baktı sen bu işi yapamazsın dedi ama ben öğrenmek istiyorum dedim ve ısrarcı olduğumu görünce en ağır olan at yularını önüme koydu ben onu örmeye başladım. Usta örgümü görünce çok hoşuna gitti ve sarı kız sen bu işi becerecen dedi ve elindeki bildiği yular çeşitlerini bana gösterdi. 3 gün orada kaldım bana bildiklerini aktardı. Ben memlekete döndüğümde bir yıl çok uğraştım. Eşim bırak uğraşma hazır alıyoruz kendini yorma dedi. Bende azmettim ve eşime ben bu işi geliştireceğim ve Türkiye'de bu işi yapan tek usta ben olacağım dedim. Öğrendiğim bu beş teknikten daha başka teknikler geliştirerek şu anda 9 çeşit yular örüyorum.
        Hayvanlarda doğarlar büyürler her boyda hayvana yular yapmaya başladım ve 9 çeşit boy yaptım. Dana yuları, düve yuları, buzağı yuları, birde ara bedenlerini yaptım, körpe yuları, azılı yular, inek yuları, eşek yuları, at yuları...gibi. Pazarım arttı. Bende hanımlarımıza ekmek kapısı oldum.  Onlara yular örmeği öğrettim. Örme yular, boncuk dizmek gibi. Bir çok kişinin evinde oturarak para kazanmasını sağladım.
          Benim hayalim urgan atölyesi açmak. Kendir üretimi şimdilerde kontürollü olarak üretilecek. Bizde urgan üretimi yaparken çeşitlerini yazdık ve 27 ip çeşidi var. Bir kaç tane örnek vereyim, kırnap, yayık ipi, at golanı, motor halatı, gemi halatı gibi...
          600 yıllık Urgancılık 1453 yılında Fatih'in İstanbul'u fetettiğinde gemileri karadan yürütmek için kullandıkları urganları bu topraklardan yani Zile'den göndermişler. Kütahya -Simav ve İzmir -Tire bu işin kaynağı, günümüzde 7 ilde üretiliyor. İzmir-Tire, Kütahya-simav, Kastamonu- Vezirköprü, Malatya, Gaziantep, Urfa, Tokat.
           Sentetik ürünlerden üretilen urganlar kaliteyi düşürdü. İthal kendirden urgan üretiyoruz. Urgan üretimini size kendirden başlayarak anlatmaya başlayayım. Tarladan toplanan kendir 5-10 gün
kurumaya bırakırsın sonra bu kendirleri 40 civili tarağa  vura vura kendiri damarlarından lif lif ayırır
ve incecik ip haline gelinceye kadar tararsın. En güzel kısım elinde kalır ve çarkı döndürerek ustayla aynı anda iki kişi kordineli olarak birlikte yol alırlar ve iki parmak arasında kıvıra kıvıra bükerek kendiri ip haline getirirsin ve kaç kat istersen bunu o kadar birbiriyle yuvarlarsın ve yayık ipi üç kattan oluşur, son olarak toprakla macunlarsın kendir ipini ve asar kurutursun kullanıma hazır haline getirirsin. Urganı her yerde kullandım. Hamak yaptım, tahta beşiğin altını kendir ipiyle urgandan sardım. Hayvan bağı yaptım, salıncak yaptım, yayık ipi yaptım. Yeninin teknolojisini kullanın eskinin kültürüyle beslenin derdi büyüklerimiz. Bende öyle yaptım. Geleneksel urgancılığın bütün inceliklerini öğrendim.
               Benim eşimin ataları Malatya Darende'den gelmişler 6 kardeşler ve bu işi yapan eşim Cemil
Darende. Ahilik ocağından geliyor  zanaatımız. Dedemizin dedeside urgancıymış Hasan dede. Tokat
şehir müzesinde urgancılık atölyesi var ve dedemiz Topal İbrahim'in adı verildi. Ahi geleneğinden gelen bir ustanın torununun eşi olarak bu işi yapmaya ayakta tutmaya çalışıyorum. Araştırıyorum.
Malatyanın urganı farklıdır. Hiç bir ustanın yuları birbirini tutmaz, her ustanın düğümü farklıdır. Babanın yuları oğlunun yaptığını tutmaz. Düğüm çok önemli yularda. Yular bir düğümden başlar ve 12 düğümden oluşur. Tokat' lı bir usta olarak bütün yularları yapabiliyorum. Ama başka bölgelerdeki ustalar bizim yuları öremiyor. 9 çeşit yular var. Bağlama , yarma, örme, yapıştırma yular çeşitleri vardır.  Hepsi çok çok farklı. İpi düğümleyerek şekil verirsin. 400 düğümden oluşan yular büyük emek ister. Düğüm düğüm birleştirdiğim motifsin. Bayan olarak bu işi yapan tek kişiyim Türkiye'de. Bir ailede herkes ustadır. Urgancılık tek başına yapılacak bir iş değildir. 7den 70 şe ailede herkes bu işle ilgilenir. Bizde urgan atölyesi yok. Benim hayalim urgan atölyesi açmak. Tamamen eski usullerde doğal bir üretim yapmak için yer aldım ve 20 metrelik haralarda 5 metre kapalı 15 metre açık alanda olacak şekilde atölyeyi yapacağım ve geleceğimiz olan öğrencilerimize tanıtmak çırak yetiştirmek istiyorum.
             Evliyim iki çocuğum ikisinede bu mesleği öğrettim.Urgancılık çok güzel bir meslek. Kendir ipini ben heryerde kullandım. Süs yaptım. Çan aletlerine nazar boncuğu taktım balkon süsü yaptım. Yaptığım çalışmalarla ve araştırmalarla 5 yılda ismimi Türkiye'de duyurdum. Kendir çok kıymetli bir bitki. Gelişmekte olan bir ülke için kendir sanayide, ilaç yapımında, oksijen üretiminde, çevreyle uyumu açısından geri dönüşümü kat kat yüksek bir bitki.
              Gittiğim bütün illerde urgancılıkla ilgili hanlar var. Bende Tokat'ta bütün ustalarımızın bir arada olduğu bir han istiyorum. Tokat'ın nacağı, bıçağı da çok kıymetli. Zurnacısı, kavalcısı, bakıcısı, demircisi, bağlamacısı, çömlekcisi, baskı kalıp oymacısı, yazmacısı, semercisi, bütün ustaların bir arada olduğu bir han hayal ediyorum. Tokat'ta el sanatlarına çok değer verilmiyor. İnşallah ben heryerde bunu dillendirmeye ve bu konuya dikkat çekmeye çalışıyorum. Umarım Bizim memmlekette de bu sanatcılara bir gün hakettiği değer  verilir. Ben aynı zamanda Tokat Geleneksel El Sanatları Derneğinin (TOGES) başkanıyım. Bizdeki sanatçıların hemen hemen hepsi ahi geleneğinden gelen sanatçılar. Babadan oğula usta çırak ilişkisiyle zanaatlarını yapan bu insanlar sadece ve sadece yetkililerden ilgi görmek ve bu el emeği göz nuru alın terinin hak ettiği yere gelmesi için turizm alanında değerlendirilmesi ve bu alanda ustalarımıza imkan verilmesini istiyorum. Diyor Ayşe Demir Darende hanımefendi.
               Dinlediğimiz yaşam öyküsünden Türkiye de ilk ve tek kadın urgancı ustası yaptığı işle fark yaratan ve normalde 5 çeşit olan yular urganını 9 çeşide çıkartarak ara yularlarıda insanların hizmetine sunarak 25 kişiye ekmek kapısı olan ve bildiğini ve lokmasını kadınlarla paylaşan işini aşkla yapan fark yaratan bir usta. Bizim ustalarımızın ürettikleri hem kalite açısından hemde çok yönlülük açısından çok yüksek seviyedeler. İşlerini titizlikle aşkla  yapıyorlar ve konuya çok
hakimler. Buda bizim ustalarımızın farkı. Bu farkı fark eden ve değerlendiren vizyonu geniş yöneticilerimizin elinde Tokat şahlanmaya hazır bir potansiyelle geleceğe yön veren  zanaatkarlarıyla otantik bir il olma özelliği taşımaktadır.
Teşekkürler Ayşe Darende Demir hanımefendi hikayenizi bizimle paylaştığınız için.
Çırak yetişmiyor, çocuklarına öğrettiyor.
25 kişiye ekmek kapısı.
Ustaların bir arada olduğu, turistlik bir han istiyor.

Baskı ve Kalıp oyma ustası Yasemin usta Kitap


            Tokat ilinde yazmacıların 650 yıllık bir geçmişi vardır. Bu nedenle yazmacılığın yapıldığı anadolu kentleri arasında ise Tokat'ın yeri farklıdır. Yazmacılık geçmişte türünün en güzel örneklerini Tokat'ta vermiştir. Evliyaçelebi Tokat yazmaları için "beyaz pembe bezi diyar-ı Lohor'da yapılmaz. Güya altın gibi mücelladır. Kalemkar basma yüzü münakkaş perdeleri gayet memduh olur "der ve övgüyle söz eder. Türk el sanatları içinde Çit,yemeğini,çevre,  Çember deyimleriyle tanıdığımızı yazma yıllar boyunca kadınlarımızın başörtüsü olmuştur. Türkülere ve manilere konu olan yazma, rengiyle, oyasıyla kadınların dili olmuş ve lal kadının derdini dillendirmiştir anadoluda.
              Tokat'ta kara kalem ve elvan olmak üzere iki tip yazma basilmaktadir. Desen ve kompozisyon yönünden doğal bir görünüş hakim olan Tokat yazmalarında doğadaki motifler özelliklerinden hiçbir şey kaybetmeden stilize edilerek kalıp üzerine aktarılmıştır Tokat'ın karakteristik motifleri tüm özellikleriyle birlikte yazmalara yansıtılmıştır. Doğadan alınan bitkisel motifler  Çiçek ve meyve motifleri kalıp ustasınca başarılı bir kompozisyon içinde kumaş üzerine aktarılmıştır. Doğa bu desenlerin kaynağı olmuştur .
            "Bir usta bin usta " sözüyle hikayeye başlamak istiyorum.2016 yılının en başarılı el sanatları ustası olarak ödül aldı. Bu sanata sahip çıkan ve yaşayan ustalardan Aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Sanatkarı Yazma Baskı ve Kalıp oyma Ustası Yasemin Ertaştan hanımın Onu buralara taşıyan yaşam hikayesindeki sırları öğrenmek ve başarının sılarını çözmek için gelin kulak verelim anlattıklarına.
            1970 yılında Tokat'ın  Turhal ilçesinin Kalaycık köyünde doğdum.Annem ve babam çerkes .Tokat Ticeret lisesinden mezun oldum.Geleceğime yön verecek olan eğitimlerimi ilk olarak okuduğum bu okullardan aldım.folklör,atletizim (100 m 200 m siprinter) dallarında  başarılarım var.Okulumu bitirip  evlendim iki çocuk annesiyim.
savcılıktan özel izinle ceza evlerinde ilk bayan öğretici olarak mahkumlara baskı ve tasarım işini öğretmek ve bir şeyler öğrenmek için üç yıl gönüllü eğiticilik yaptım. Ceza evi bana çok şey öğretti. Hayata bakış açımı değiştirdi daha sıkı sarıldım işime eşime aşıma.
             Tabi bu arada yapmadığım öğrenmediğim el sanatı kalmadı.Aklım baskıda kaldı.Fark yaratmak adına farklı bir şeyler yapmalıydım.Köklerden kopmadan aslına uygun baskıda modern tasarımları ilk ben yaptım.Kalıp oymacılığı tam bir terapi insanın iş yaparken işine odaklanması dikkat isteyen bir şey buda kalıp oyma işini yapan kişinin sadece ve sadece işine odaklanmasını sağlıyor.Çünkü keskin bıcaklarla iş yapıyoruz en ufak bir dikkatsizlik en az 3dikiş ile 11dikişe mal oluyor.Kalıp oymacılığı 650 yıllık bir geçmişi olan el sanatı.En güzel baskı ağacı ıhlamur ağacı emdiği boyayı kumaşa geri veren tek ağaç. Önce ağacı kesip 2yıl kurutuyorsun sonra parafinleyip deseni üzerine tersinden karbon kağıdıyla çiziyorsun,sonra karga burnu denen bıcaklarla oyuyorsun çünkü basıldığında modelin düzü çıkıyor. Kesip kuruttuğun ağaca çizdiğin ve derin derin oyduğun desenle yeniden hayat veriyorsun ve her yerde deseni yaşatıyorsun.Kalıplarımdan vaz geçemiyorum hepsi benim çocuğum gibi.idealim hotkotor (Tek model)olarak  çalışmak istiyorum. Bu işi sanatsal anlamda bir yere taşımak ve bizden sonrakilere iz bırakabilmek.Uluslar arası boyuta taşımak istiyorum."diyor.
Fuarlara katılıyorum, atölyemde kursiyerlere bu sanatı öğretiyorum. Ben yaptığım işe aşığım. Elimde yılların birikiminden oluşan bir kolleksiyon var bunları tüm halkımızla ve şehrimizi gezmeye gelen  turistlerle yazma baskı kalıp  müzesi adı altında paylaşmak istiyorum.
            Yasemin ustamın yaptığı işe verdiği önemden şunu anlıyorum.İnsanda öyle değil mi ?ilk önce ana rahminden kopartılıp aile ve çevredeki  öğretilerle özümüzden kopartılıp kurutuluyoruz .Ve daha sonra hayat denen  ustanın elinde hadiselerle ince ince oyularak fazkalıklardan kurtulup kalıbın üzerinde yeniden çizdiğimiz yönle  hayat buluyoruz.Bu hayat bizim hayatımız.
            Yasemin ustamın mekanındaki adaleti,kursiyerleriyle oluşturduğu bağı , halil ibrahim sofrasındaki bereketini,hayvanlara duyduğu sevgiyi 650 yıllık tarihin izlerini 100 yıllık eski bir ahşap evde dokusuna uygun otantik bir şekilde yaşatmaya çalışması Elbetteki görülmeye
değer ve takdire şayan. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın . Selam ve sevgilerimle...
Öğrenci yetşiyor
Kendi Atölyesinde usta öğretici.
Uluslar arası boyutlarda mesleğini tanıtmak istiyor.


     

9 Eylül 2019 Pazartesi

Kuaför ustası kitap

              Kuaförlük mesleği tarihi MÖ 'lere dayanan çok eski bir meslek dalıdır. Saçı müşterinin zevkine ve sosyal yaşam tarzına göre biçimlendiren boyayan, kesimini ve bakımını yapan kişidir. Estetik bakış açısı olan, uzun süre ayakta durabilecek enerjiye sahip ,müşterinin isteklerine karşı duyarlı,iyi iletişim kurabilen bu mesleği kendisinde yeterlili görenlerin yapabileceği bir iş dalıdır.Aslına bakarsan sabırlı dert dinleye bilen ,kişileri rahatlatan onlara kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan adsız pisikolaglardır kuaförler.
              1969 yılında Tokat merkez Bağlarda  Cumaoğlu Sebahattinin kızı olarak dünyaya gelmişim.Annem ev hanımı.Bağların içinde ki çok güzel bir evde yaşadım. Çocukluğum çok güzel geçti. İlk okula başladığımda daha birinci sınıfta herşeyimle fark yaratmışım. Herkesten önce okumayı yazmayı öğrenmişim. Oynadığımız oyunlardaki liderlik tarafım öğretmenlerimin gözünden kaçmamış ve beni sınıf başkanı seçmişlerdi.
             O yıllarda idealim öğretmen olmak veya annem hasta olduğu için doktor olup annemi iyileştirmekti amacım.Babam okumamız için elinden geleni yaptı test kitapları aldı sınavlara çalışabilmem için ama ben haylazlık yapıp arkadaşlarıma uydum ve 5. sınıftan sonra girdiğim sınavların hiç birisini kazanamadım.      
             Beni Alsancak kuaförünün sahibi Mehmet ustaya teslim ettiler, "Eti senin kemiği benim "demiş babam. Burada çalışmaya başladım. 6 ayda işi kavradım ve öğrendim çünkü çok hevesliyim. İşi öğrendikçe bir şeyleri başardıkça kendimi çok değerli hissediyorum. Ustam çok disiplinli ve değerli bir ustaydı ne öğrendiysem ondan öğrendim. Bir gün Mehmet ustam solak elle değilde sağ elle saç kesersen sana ustalık belgesi veririm kötü kız , yoksa  bu belgeyi alamazsın dedi. Bende hırs yaptım azmettim bir buçuk yıl sağ elimle kağıt kestim alıştırma yaptım. En sonunda sağ elle saç kesimini başardım. 4 yıl sonra ustalık belgemi başarıyla aldım.
               17 yaşında evlendim.Eşim bemim her şeyim bu güne kadar bana çok destek oldu beni hiç üzmedi çok şanslıyım. Beraber yürüdüğümüz bu evlilik yolunda her şeyi birlikte birbirimize destek olarak öğrendik.Birde kızımız oldu.Babamı ve ustamı unutmadım.
                    Ustamın iznini alarak ortaklıkla ve üç koltukla ilk işime başladım. Bu süre içinde çok  şey öğrendim çok ustalar yetiştirdim. Bugün 23  koltuklu üç katlı ve tek bir noktadan yönetile bilen Türkiye'de salon dizaynı dalında birincilik ödülü almış bir kuaför salonunun yöneticiliğini yapıyorum. Aynı zamanda Ekip yönetiminde birinciliğim var. 12 tane mezunum var. Türkiye çapında ismimiz var. Bir çok ödüle layık görüldük. Aldığımız bu ödüller bizim doğru yolda olduğumuzu ve doğru işler yaptığımızın bir göstergesi olarak algılıyorum. 20 yıldır yanımda çalışan Ustalarım çıraklarım var. Ben bu işin alaylı yoldan gelip piri oldum. Bizden sonra yetişen usta yok bizler son ustalarız. Bu işin okulunu kurup öğrenci yetiştirip dalında uzman kuaförler yetiştirmek istiyorum. Ben bugüne kadar hiç bir yere reklam vermedim. Benim reklamımı müşterilerim yaptı.Tokat'ın kadınlarının ekmeğini çok yedim hepsinden Allah razı olsun . Köylülerin gelin başlarını çok yaptım para almadan. Hasat zamanı gellince parayı getirirlerdi. Çok yoğun çalıştım gecem gündüzüm işim oldu. Kendimi bu konuda nasıl geliştire bilirim dedim ve eğitimlere seminerlere katıldım. Oradan aldığım eğitimleri burada aynen uyguladım meslektaşlarım arasında fark yarattım ve onlarla diyaloğa geçip yenilikleri müşterilerimize en güzel şekilde sunduk.
                  Rabia Kalan Aktaş ustam üzerinden okuduğumuz hayat hikayesiyle bize işinin erbabı olmuş, 40 yıldır bu mesleğin içinde  " eskiden annelerini süslerdim şimdi kızlarını süslüyorum " diyen,  öğrendiği her şeyi ihtiyacı olanla paylaşan  bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum diyen Hz Ali gibi ustalarına olan minnettarlığını ve ahde vefasını hiç bir zaman unutmamış. Ben değil,  hayatın merkezine biz kavramını yerleştirmiş  ve bütün yaşamı boyunca iletişim kurduğu insanlardan beslenmiş onları bir öğretmen olarak görmüş ve kendisini en iyi şekilde geliştirmiş bir başarı öyküsüyle etrafına ışık olan  bir usta. Teşekkürler Rabia Ustam bizimle hayat hikayenizi paylaştığınız için.
Çırak yetişiyor...
Alaylı yoldan yetişen son ustalardan.
Kuaförlük okulu kurup öğrenci yetiştirmek istiyor.

BU TOPRAKLAR BİZİM ustalar ön söz

        Zanaatkarlarımız; Anadolu'nun mayası olan bu topraklarda, yerel tohumların içinde evrensel değerleri barındıran bir hazinedir. İnsanıyla , doğasıyla, tarihi eserleriyle, otantik kültür yapısıyla keşfedilmeyi bekleyen bir cevherdir bu şehir. 
            Bu topraklar neyse bizde oyuz. Aslımızı inkar etmeyelim.Bu toprakları tanımadan ne yazar, 
olursunuz ne usta ne insan. Doğduğun şehri  tanıdığın için sahip çıkarsın özüne. Kah usta olur kah şair, kah kadın kah erkek tecrübeleriyle DEMLENMİŞ İNSAN olursun bu topraklarda. 
           Bu şehir kültürüyle, tarihiyle,  zanaatkarlarıyla Orta Karedeniz'in ortasında bir gemi gibidir. Kucaklayıcı ,modern, yüksek medeniyete sahip, kardeşlik kokan evrensel güzellikleri doğurmaya gebe bir kadındır.  Çünkü bu şehirin yerel tohumlarında evrensel sırlar gizlidir. İşte bu sırları açığa çıkaracak günlerin doğumu çok yakındır.
            Bu topraklar öyle bir toprak ki  pireyi deve yapar efsaneleştirirsin tüm dünyaya adını duyurur unutulmaya yüz tutmuş nasırlı elleri yeniden çalıştırır değer katarsın. Bir kaşık MAYA ile koca bir kazan sütü çalarsın. Yeniden okursun hayatı . Bu topraklarda ortak yapı, bizi biz yapan insani değerlerimiz etnik köklerimizden kaynaklanan farklılığımız aslında en büyük zenginliğimizdir.  Sanat " toplumun yerleşik tavırlarının eleştirisinden  doğar"  bu eleştirinin ön koşulu ise yüzleşmektir. Müslümanlar, Hiristiyanlar, Ermeniler, Çingeneler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler , Aleviler, Çerkezler, Kürtler , Gürcüler, Muhacirler... hepimiz nuhun gemisinde yolculuk yapan ve karaya oturan bir avuç iyi insan. Yakın zamana kadar sadece insan vardı. Zengin fakir ayrımı yapılmadan kültürlerimizin farklılığına rağmen bu topraklar bizi biz yapan bir aileydi. Köklerinden beslenen bu şehir kültür mirasıyla yeniden  filizlenip dal budak vermeye hazır bir tavdadır.
            Kadınlarımız rengarenk  giyinirdi her giyilen rengin anlamı vardı, Anadolu kadınlarıydı onlar, dövmeleri vardı, allı pullu sarı yazmaları, Sırmalı oyaları ,bindallı giysileri, ipek şaldan iğne oyaları, kınalı elleri vardı kadınların. Bu topraklar bizimdi. Ekmek kokardı evler, duman tüterdi ocaktan, tezek kokardı köyler bu topraklar bizimdi. Yiğitler demir döverdi tavında, ok atardı at üstünde, taşı sıksa suyunu çıkarırlardı. Kimse aç yatmazdı.Herkes birbirini gözetlerdi bu topraklarda. 
       Var olanları yok etmek için kültürümüzü yok ettiler.  dilimiz  ile oynadılar. Eğer bir şehirde veya ülkede  tarihi eserleri koruyamıyorsan, gövdene baltayı vuruyor, köklerle bağı kesiyor, gelecek olan neslin bilincini yok ediyorsun, yıkıyorsun demektir. Bizi yok etmek için folklorumuzu yok ediyorlar. Yemeklerimizi, adetlerimizi, örflerimizi, giysilerimizi yok ettiler. 
OYSA GELECEK GEÇMİŞTE SAKLIYDI.
          Sayılı bir kaç  anadolu aydını Anadolu’yu karış karış gezerek bir çok halk türkülerini derledi. O zaman o türküler derlenmeseydi şimdi bu türkülerden haberimiz bile olmayacaktı. Dönem dönem zanaatlarımız sanayinin, gelişen teknolojinin getirisi karşısında bir bir yok oldu. 
Bugün acele etmeli  AZRAİLDEN ÖNCE DAVRANMALIYIZ. Bu kültürü yaşayan  yaşatan insanlar yaşlandı. Yaşayan insanlarımıza ulaştığımızda belki de bulamayacağız çok geç kalmış olacağız. Şu anda bize ait olmayan bir kültürü kullanıyoruz. Uyanmalı, farketmeli ve yanlışın neresinden dönersek kar saymalıyız. Kültürün devamını sağlayan dildir ve dil yazılı olmalıdır. Para için insan feda edilmemeli. El emeği alınteriyle üretim yapanı gözetlemeli hakkı verilmeli.
          Tüketim toplumu olduk çıktık.  Günümüzde  Her şey çok kolay harcanıyor gözden çıkarılıyor, sevgiler, aşklar, zanaatlar, dostluklar, tarih , kültür, orman, doğa, insan, hayvan hatta ve hatta yaşadığın coğrafyanın bile  bir çırpıda üstü çiziliyor. 
Derdiyle dertlendiğim herşey aşktır benim için. Bu bir kitap,izlemek istediğim bir film, bir seyehat , bir tutku, bir hayal olabilir. Toplum konuşmuyor, konuşamıyoruz. Hayallerimiz yok. Gençlerimiz bizim derdimizle dertlenmiyor. Ortak değerlerimizi yitirdik. İletişimimiz zayıf. Teknoloji bağımlısı olduk hepimiz.  Bizler yoğun bakımda yatan cihaza bağlanmış komada yaşayan hasta insanlar gibiyiz. Bu küçük cep aletleri bizi esir almış durumda. Teknolojinin getirdiği esaret aşkları da, sevgileri de, dostlukları da bir bir bitiriyor. İnsanı insan olmaktan çıkartıyor, yaşamın içinde İnsanı eritiyor yok ediyor. Bütün bu saydığım olumsuzluklara bir çare olarak insanı rehabilite eden uğraşların el sanatlarının yeniden insanlıkla buluşması ve değer kazanması gerekiyor
           Öze dönmeli toprakla bağı kuvvetlendirip kendimizi temizlemeli, insanı insan yapan emeği yeniden yeşertmeliyiz. Gözgöze dizdize sohbetleri,  çıtır çıtır yanan sobanın sıcaklığında cızır cızır kaynayan demliğin sesiyle pekiştirmeli, tavşan kanı çayları yudumlarken her bir sözcük yüreğimize dokunmalı, içselleştirilerek hayatımıza anlam katmalı.
             İşte  toprağı, bakırı, demiri , ahşabı bilgisiyle ve becerisiyle sanata çevirenlerin diyarı, yaşayan tarihi eserleriyle, efsane ustalarıyla, geleceğin mayasını içinde barındıran bu şehrin bir evladı 
olarak sesleniyorum. Bu şehir kültür mirası ve otantik yerel turizimiyle kutup yıldızı misali öncü ve yol gösterici olmaya hazır. Sağ duyulu yöneticilerimizin elinde yine yeni yeniden bu meslekler Sanat Okullarında , Kız Meslek Liselerinde, Üniversitenin açacağı USTALAR AKADEMİSİNDE  yan alan olarak okutulmalı, öğrencilere aktarılmalı, usta çırak ilişkisiyle meslekler canlandırılmalı bu mesleği yapan gençlerimize destek verilmeli ve sahada yer verilerek otantikliğimizi koruyarak yeniden yaşatılmalı. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya köylüsü 
Ayla Bağ

1 Eylül 2019 Pazar

Bayramınız Bayram ola ...

             Günümüz çocuk eğitimi ile yaklaşık 100 yıl önce ki anne babaların çocuk eğitimi arasındaki uçurum farkı gözler önüne seren Muzaffer İzgü'nün bu  anlatımı sosyolojik , ekonomik ve kültürel açıdan bir çocuğu yetiştirirken,  ebeveynlerin davranışlarının çocuk üzerinde bıraktığı köklü izi ve derin hissiyatın çocuk gelişiminde çok büyük etki ettiğini gözlerimiz önüne seriyor. Günümüz ebebeynlerinin ezberci, hazırcı, gerçek olmayan hikayelerle uyutulan  ve sözlü eğitimin yetiştirdiği  nesillerle, yaşayarak davranışlarıyla örnek olmanın somut örneğini gözler önüne seren bu hikayeyi sizlerle bir 30 Ağustos Zafer Bayramı sabahında paylaşmak istedim.
Muzaffer İzgü kendini anlatıyor:
“Babam bir ev yapmış bize, tahta parçalarından… Adana'ya yapılan ilk gecekonduydu. Ondan önce gecekondu bilinmiyordu. Dam çinkoydu, babam eskiciden almış, üstünü çamurla sıvamış, tek oda… Yatak odası, yemek odası, oturma odası, misafir odası, mutfak, hatta banyo, hepsi o oda… Annem bizi leğende yıkardı, kendileri de aynı leğende yıkanırdı, hiç unutmuyorum, annem bir kova su getirir, bir de maşrapa, ben leğene otururdum, annem su dökerdi kafama, bütün içtenliğimle söylüyorum, havlu yoktu, annem eski fanilaları birbirine dikip bi şey yapmıştı, onunla bizi kurutur, köşeye oturturtu. Yer yatağına, yere sıralanır yatardık, en başa babam, yanına annem, yanına ablam, yanına öteki ablam, yanına ağabeyim, en uca ben, üç kişiye bir yorgan düşerdi, Tekir vardı, kedimiz, kim çok üşüyorsa, annem Tekir'i onun üzerine koyardı, Tekir ısıtırdı sabaha kadar… Gece yarısı yağmur yağarsa, tıp tıp tıp, yağmur damlası tam da benim burnumu bulurdu. Şubatta odun kömür biterdi bizde. Ama, hepimiz birbirimizi çok severdik, annem babamı çok sever, babam annemi çok sever, kardeşler birbirini çok severdi, böyle bir evdem çıktım ben.”
*
“Babam okulda hademeydi. Annem çamaşıra giderdi, onun bunun çamaşırına… Önüne dağ gibi çamaşır yığarlardı, karşılığı bir lira… Deterjan yok o zamanlar, küllü su vardı, küllü su elini parçalardı, akşam bir lirayla mutlu mutlu gelirdi. O yoksulluk içinde annemin üç çeşit yemeği vardı, etli bulgur, otlu bulgur, sütlü bulgur… Etli bulgur dediğim, et yok, annem ekmeğin kabuğunu kuyruk yağında kızartırdı, bulgur içine dizerdi, Alllahhh, oldu sana etli bulgur, çatır çutur yerdik. Seyhan'ın kıyısından ebegümeci toplardım, otlu bulgur olurdu.
Sütlü bulgur ise, aslında ayranlı bulgur, paramız bir kase yoğurda yeterdi, bir kase yoğurda bolca suyu karıştır, o ayranı yedi insanın yiyeceği bulgura karıştır, güya sütlü bulgur… Ama dedim ya,sevgi öylesine çoktu ki evde, sevgi karnımızı doyuruyordu.”
“Annem de babam da Atatürk ve Cumhuriyet tutkunu insanlardı.”*
“29 Ekim 1933, Cumhuriyet Bayramı, Cumhuriyet'in 10'uncu yılı… Gündüz resmigeçit olurdu, Atatürk Parkı'nın orada yapılırdı, annem gündüz törene gidiyor, izliyor, alkışlıyor. Annem okuma yazma bilmezdi, ama, nasıl bir Cumhuriyetçi kadındı… Gece fener alayı var. Annem illa ‘ben fener alayına gideceğim' diyor. Bana dokuz aylık hamile… Babam yalvarıyor, ‘yahu hanım gündüz gittin, karnın burnunda, orada sancın filan tutmasın' diyor. Annem dinlemiyor, ‘yok ben gideceğim' diyor.
Babam ne desin, peki diyor. Karşı komşumuz Nazmiye hanım teyze var. Onunla birlikte gidiyorlar. Adana Saathane'nin orası, mahşeri kalabalık, Yağ Cami'nin oradan bando çala çala geliyor. Annemin sancısı başlıyor! Nazmiye hanım teyze polise koşuyor, ‘çok kalabalık çıkamıyoruz' diyor, polis çare buluyor, ‘bandonun arkasına takılın, ilk boşluktan çıkın' diyor. Önde bando, arkasında annem, karnında ben, arkamızda fener alayı… Eve geliyor, doğuyorum. Bando mızıka takımı “çıktık açık alınla” dedikçe, ben de annemin karnından çıkmak için bağırıp duruyormuşum. Cumhuriyet'in onuncu yıldönümünde Onuncu Yıl Marşı eşliğinde doğuyorum, var mı daha büyük mutluluk.”
*
“Beş yaşındayım. Babam o zamanlar Saathane'nin oralarda bir kahvede garson olarak çalışıyor. Patronuna ‘yarın Atatürk gelecek, çocuklarımı götüreceğim, büyük insanı yakından görsünler' diyor. Patron itiraz ediyor, ‘sen gidersen çayı kim taşıyacak?' diyor. Babam ‘istersen işime son ver, ben yarın çocuklarımı Atatürk'e götüreceğim' diyor. Ertesi gün, annemin elinde bir kara torba, babamın elinde bir testi, yola düştük, Atatürk istasyon alanına gelecekmiş, kürsünün 20 metre kadar
uzağındayız, yer tutmak için erken gittik, kara torbada zeytin ekmek, karnımızı doyurduk, suyumuzu
içtik, bir gürültü bir ses, Atatürk geldi… Herkes ayağa kalktı, ben de kalktım ama nerede göreceğim, boyum yetmiyor, alkışlar, Atatürk çok yaşa sesleri, babam beni omzuna oturttu, ben de alkışlıyorum aklım sıra, az daha arkam üstü düşüyordum, babam son anda yakaladı, o sırada gördüm o güzel insanı, bir heyecanlandım, ‘bak baba Atatürk baba' filan diye bağırıyorum, son sözleri hâlâ aklımda, ‘çok çalışacağız arkadaşlar' lafını hiç unutmuyorum, belki de ömrüm boyunca bu denli çalışmamın
sebebi budur, ‘çok çalışacağız arkadaşlar' dedi, beynime kazındı, kürsüden indi, gitti. 1938'di. Babam hem sevinçliydi, hem üzgündü, ‘hasta hasta Adana'ya geldi' demişti, ‘niye baba?' diye sordum, ‘seni görmeye geldi oğlum' dedi, ben bir şiştim, bir sevindim, çocuk aklı işte, Atatürk beni görmeye gelmiş… İşte böyle bir ana babadan, böyle bir evden çıktı Muzaffer İzgü.”
*
“Atatürk öldüğünde, biz dört arkadaşım, elektrik direğinin dibinde ağlamaya başladık. Ağlıyorum ama, neye ağladığımı bilmiyorum tabii, ‘Atatürk ölmüş' dediler, ağlamaya başladılar, ben de ağladım, gözyaşlarımızı bir havuza toplar gibi ağladık arkadaşlarımla… Koştum sonra, eve gittim. ‘Anne Atatürk ölmüş' dedim, ağlıyordu annem… Nuri amca diye bir akrabamız vardı, yakınlarda götürüp toprağa koymuştuk, ‘Nuri amca gibi mi oldu?' dedim, annem ‘he oğlum' dedi, benim bir gidişim var arkadaşlarımın yanına, nasıl ağlıyorum, Atatürk ölmez çünkü, beynimde öyle bir insan o, ışıklar içinde yatsın, büyük insanım o benim, çok büyük insanım o benim.”
*
Muzaffer İzgü, Muzaffer İzgü'yü işte böyle anlatırdı.
*(Alıntı)
Mübarek adamdı.
Onuncu Yıl Marşı'yla geldi.
Zafer Bayramı'yla veda etti.
Eğilmeden, bükülmeden, biat etmeden, nasıl başladıysa öyle bitirdi.
*
Yıl 1999 Oğlum 6 yaşında. Ankara'nın ayazında  bir kış günü Karapürçek Şair Nedim ilköğretim ilk okulunda ki imza gününde buluşan. Gülümsemesiyle güneş gibi  sımsıcacık içimizi ısıtan, edebiyatımızın güçlü yazarlarından olan ulu çınarın kitaplarıyla karşılaşmanın, tanışmanın gururunu yaşayan bir anneyle oğulun zihin dünyasının şekillenmesini sağlayan, yolumuzu aydınlatan meşaleydi.
*
Zorluklar karşısında hayata gülümseyerek bakmamızı… “Kindar nesil” olmak yerine, daima “insan nesil” kalmayı öğretti.
*
Cumhuriyetin yetiştirdiği aydın bir öğretmen,
Güzelliği ve iyiliği sevgiyle eken bir çiftçi,
Çalışmanın ve üretmenin mutluluğunu alın teriyle kazanmanın bereketini,  onurlu duruşu bize nakşeden bir sanatkardı.
Teşekkürler Muzaffer İzgü yaşamınızla, yazdıklarınızla bize örnek olduğunuz için.
30 Ağustos Zafer Bayramında bizlere bu vatanı kanlarıyla canlarıyla hediye eden atalarımızı şehitlerimizi rahmet minnet ve saygıyla anıyor,
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR" sözüyle vicdanı hür, fikri hür nesiller yetiştirmek ve üzerimize düşen görevi layıkıyla yerine getirmek için açtığın yolda gözterdiğin hedefe hiç durmadan yürüyeceğime and içerim.
Ne mutlu Türküm diyene...
30 Ağustos Zafer Bayramınız Kutlu Olsun...
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ