31 Mayıs 2020 Pazar

Acun’un Düdüğü ve Annemin Düdüğü

            İki düdük arasında geçen aylar. Ömürde öyle değil mi?”iki kapılı bir handa gidiyoruz gündüz gece bilmiyoruz ne haldeyiz gidiyoruz gündüz gece” Bizde iki düdük arasında üç aydır gidip geliyoruz. Annem bir yıl önce baypas ameliyatı oldu. Kapalı olan üç damarı açıldı yani değiştirildi. Ameliyattan sonra yapması gerekenleri yapamadığı için iyileşme süreci uzadı da uzadı. Bir yıldır gece gündüz hastanede ha bugün ha yarın umudumuzu yitirmeden iyileşeceği günü sabırla bekliyoruz.
           Kız evlat; iyi hoş konfor merhamet iyilik mi ?. Yoksa kötülük mü? Yaşarken öğreniyoruz her şeyi. Annem bir yıldır biraz nazlandı. Dört kız evladın içinde gak dedi, guk dedi, han dediği yere hamam yapıldı, misler gibi bakıldı. Pervane gibi dört döndü etrafında evlatlar. Bu kadar lüks tabi ki tembelliğe ve duygusal sömürüye sebebiyet verdi bir zaman sonra. Bakım tutum iyi, iyileşirsem bu ilgi alaka azalacak, ben ne yaparım dedi belki içinden iyileşmemeye karar verdi ve mağdur rölü yaparak ilgiyi alakayı üzerinde tutmayı başardı annem. Ama biz bizlikten çıktık bu arada laf aramızda.
         Annem 3 oda bir mutfak kocaman bir salonu olan evde yaşıyor. Yatak odası arka tarafta. Ara sıra salona geliyor televizyon izlemek bizimle zaman geçirmek için. Bazende mutfağa yemek yemek için teşrif ediyor. Annemin yattığı oda arka tarafta olunca, seslendiğinde ses salona kadar gelmiyor. Gelsede televizyonun sesinden duyamıyoruz bazen sesini. Bizlerde bu na bir çare olarak düdük taktık boynuna, sesini duyuramazsan düdüğü çal biz geliriz anne dedik. Çünkü kalkarken, otururken, yürürken zorlanıyor ve yardımsız hiç bir işini yapamıyor.   Annemin düdüğü öttüğünde evde kim varsa koşarak yanına gidiyor ve ihtiyacını karşılıyor.
          Malum pandemi günlerinden dolayı üç aydır evdeyiz. Televizyonda survivör yarışmasının müptelası olduk. Gece gündüz onu izliyor, kim ne dedi, kim kazandı, kim elendi merak içinde takipteyiz. Acunun çaldığı düdüğün sesiyle başlayan yarışmaları heyecanla izlemeye devam ediyoruz.  Hal böyle olunca bazen iki düdüğü karıştırıyoruz. Balkonda otururken çalan düdüğü Acun çaldı annemin düdüğü değil diyerek ertelediğimizde, ikinci düdüğün acı acı çalan sesiyle annemin yanına koşuyor derdine derman olmaya çalışıyoruz. Bazende tam tersi annemin yanında otururken Acun’un düdüğünün sesiyle salona koşturuyor başlayan yarışmayı heyecanla izliyor ve kim elendi elenecek sorusunun cevabını bulmak için televizyonun başından ayrılmıyoruz.
        Adadaki yarışmacıların halleriyle annemin halleri bazen birbiriyle çok  örtüşüyor. Barış’ın tatlı kırizine girip tatlıları aşırması, Evrim’in çay kahve krizlerine girerek ağlaması, Nisa’nın çözemediğimiz vakitli vakitsiz psikolojisinin bozuk halleri, Cemalcan’ın duygusallığı ailesine duyduğu özlemi, Ersin’in köpeğine olan sevgisi... Anneminde  hastalığın vermiş olduğu melankolik hallerini yarışmacıların hallerine benzetiyor ve bazen onuda bu zorlu yarışmanın bir yarışmacısı olarak görüyor yaptığı her olumlu davranışı ödüllendiriyorduk.
Koridorda iki tur yürüyüş yapmasının sonucunda bir dilim baklava,
Balon şişirmesinin sonucunda bir kahve,
Oturduğu yerde fiziksel hareketlerini yapmasının sonucunda sevdiği birisiyle bir telefon görüşmesi yapmasına izin veriyorduk.
Bazende Yasin’in sinirli hallerinden ağzından çıkan sözler ve davranışlarından dolayı oyundan Acunun düdüğüyle diskalifiye edilmesini, benim  anneme kızgın davrandığımda düdüğünü çalarak başkasından yardım istemesine ve beni elenmesine benzetiyorum.
          İnişleriyle çıkışlarıyla yaşamın ta kendisi olan sörvayvır bizide bulunduğumuz durumun içinde Acunun düdüğüyle Annemin düdüğü arasında ki git gellerle yakalamış ve bu yarışmanın galibi hep birlikte  olmamız  dileğiyle... yarışmanın sonlanacağı günü dört gözle bekler olduk. İşte böyle bugünde telefonlardan gelen sms sonuçlarına göre Annem birinci. Beş kardeşin birinci önceliği olan annemizin sağlıcakla ayağa kalkacağı günü sabırla bekliyor ve büyük ödülü kazanmak için (annemin sağlığı) elinden geleni yapan biz evlatların emeklerini  zayi etmesin Mevlam diyorum. Selamlar sevgiler
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle
Dünya Köylüsü
Ayla Özdemir Bağ

Dünyanın Anlamı

            İnsanın anlam arayışı her çağda süregelmiş ve bu süreçte insanı yaratan yüce yaratıcı yarattığı insanı başı boş bırakmamış. Ve bu dünyada yönünü bulmaya çalışan insana  rehber, kitap ve akıl ile  hayatını dengede tutmak için yol göstermiş.
            Biz insanı bir nefisten, sudan, balçıktan yarattık. İçine iyiyi ve kötüyü yerleştirdik. İnsan kademe kademe ahseni takvim üzere güzele erişecek şekilde vahy ettik. Doğal süreç içinde insan yaşadığı kültür içinde doğruya ulaşabilir ve en doğruya ulaşa bilmek içinde aklını kullanarak araştırma yapabilir. Yüce yaradan ezelden beri insanlara yollarını bulmak için Zebur, Tevrat, İncil ve Kur-anı Kerimi kitapları gönderen, yasalar koyan ve insanlığın zararına olanları kesin hükümle bildiren Allah, yoldan çıkanların yaptıklarını ve varacakları sonuda ayetlerle bize bildirmiş ve bu yolda ki tercihi bize bırakmış. Zorlama yapmamış. İsteyerek veya istemeyerek huzura çıkacak olan insan hesap günü yaradanla yüz yüze geldiği zaman yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla yüzleşip son kararı belkide kendi kendine şahitlik ederek verecek.
         İşte 4. sanayi devrimi dediğimiz dijital çağ teknolojilerinin yani yapay zekanın dünyayı ele geçirme planları karşısında sınırlarını zorlayarak dünyanın hakimi, sahibi, tanrısı rolüne bürünen ve gittikleri yere biz düzen kurucularız size iyiyi, güzeli ve barışı getiriyoruz diyerek var olan doğal dengeyi bozan azmış insanın sonunu hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Korkuyla insanları egemenliği altına almaya çalışan güçlerin aslında kendilerinin sonunu hazırladıklarının farkında değiller.
            Bedeni topraktan yaratan ve herşeyin aslına döneceği günde bize emanet olarak verilen ruhun önderliğinde bir gecesinin  bir ömre bedel olduğu vahyin ışığında yol almamız ve hayatı kolaylaştırmamız umarım çok zor olmasa gerek. İnsana dair insanca yaşamak duygularımıza hakim, vicdanen merhamet ve adaletli bir ömrün izlerine yaşarken şahitlik etmek, en yüce davranıştır diye düşünüyorum. Dünya  hayatını paylaştığımız ortak yaşam alanları oluşturduğumuz hayvanlar bitkiler ve insanlar  aleminin üçlüsü içinde birinden vazgeçmek bütün doğal dengeyi alt üst etmek demek olacaktır.  Fıtratı gereği düşünen, sorgulayan, ne, nasıl , neden, nereye niçin, kim, sorularını soran, aklını kullanan sebeb sonuç ilişkisi içinde sonuca ulaşan insanın en doğruya ulaşması çok kolay olacaktır. Kovit 19 pandemi sürecinde bizlere daha doğrusu tüm dünya insanına sunulan yaşam şekli, evlere kapatılan insanların ekolojik doğayla kesilen bağları, duygusal ve psikolojik davranışları etkileyen sosyal mesafe insanın doğasına aykırıdır. Sosyolojik olarak köklerinden koparılmaya çalışılan ananeleri değişikliğe uğratan ve insanı yalnızlaştıran bu yapay sosyallik insanı insanlığından umarım koparmaz. Bu süreçte Virüs korkusu  ile aklının üstü örtülen, dayatılan düzene uyum sağlayan insanın güdümüde çok kolay olacaktır diye düşünüyorum.
           Ayağımızı topraktan kestiler, kök aile dediğimiz anadan, atadan uzak sadece çekirdek aileyi yüceltip çocukları bencil yetiştirdiler. Oysaki bir çocuk dayı, emmi, hala, teyze, arkadaş, babaanne,  anneanne...ve mahallesiyle var olmaya başlar, köyünde büyür, şehrinde gelişir. Şimdiki nesil köklerinden rahatsızlık duyuyor. Ve küçümseyerek aslını inkar ediyor. Kendisini kibir ve beğenmişlikle yapay olana özentilik duyarak sanal olana yöneliyor. Köklerinden kopartılmış bir kütük gibi oradan oraya savrulmakta olduğunun farkına varamayan bir nesil. Ve bunun sonucunda harcanıp heba olan bir ömür.
           Kendi özümüzü koruyarak ancak var olabiliriz. Çağımızın getirilerine uyumlu olmak ve ortak bilgilerden insanlık adına fayda sağlayacak işlerde yarışmak. İşte dünyanın anlamı; biz yaratıldık. Yaratıcı Allah değiliz. Yaratıcıya kuluz, kul olarak yaratıldık. Ben Allah için yaratıldım diye bilmek erdemine, idrakine varmak insanı anlamlı kılar. Allah’a teslim olmak ona ortak koşmamak, yalnızca ve yalnızca ona ibadet etmek ve ondan yardım istemek ve yaratılanlara merhametli olmak, bildiğini paylaşmak insanlığın başıdır. İnsanın kendi acizliğinin farkına varması en büyük erdemdir. Kişinin kendi kendini yeterli görmesi ise en büyük kibirdir. Günümüzde malına, makamına, gücüne , varlığına, tarikatine, siyasi partisine, ağasına , paşasına, güzelliğine, bilgisine, oğullarına, soyuna sopuna, parasına güvenenlerin ve onların hakimiyeti altında ezilenlerin sömürüldüğü bir dünya düzeni içinde firavun olmak mı daha onurlu?  yoksa özgürce bir tek Allah’a inanmak ve  insan kalabilmeyi kul olmayı başarmak mı daha büyük bir onurdur? diye düşünmeden edemiyorum.
           Toprakla, doğa ile iç içe bir hayat, sosyal anlamda kişinin kişiye muhtaçlığının farkına varmak ve birlikte olursak ancak güzelliklerin olacağını idrak etmek, doğaya ve doğal hayatın getirilerine sahip çıkmak adına birlikte olmak, Hacı Bektaşi Veli’nin ”Gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım”sözüyle bir olursak iri olursak var oluruz. Yoksa bölünür, parçalanır yok oluruz. Dünyanın anlamı ben varsam var. Ben yoksam bir anlamı yok. Hayatı yaşarken anlamlı kılmak  O’nu hatırdan çıkarmadan yaşamaktır. Güzelleri güzel eğleyen tek güzelin sözlerine ve varlığına hamd ederek yaşamak en güzeli. Kalın sağlıcakla. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ