30 Ağustos 2015 Pazar

Zafer bayramı

          Anadolunun düşmanlardan temizlenmesinin 93.yıl dönümünde bugünkü huzurun temelini atan atalarımıza minnet borçluyuz binlerce kez şükürler olsun binlerce kez teşekkürler.
           Yılar önceydi Tokat'a ilk geldiğimiz yıllardı 1991senesinde dedemle sokaklarda 30 ağustos zafer bayramını kutlamak için sabahleyin erkenden kalkıp stadyuma gittik yerimizi aldık .Şiirler okunduktan  sonra geçiş töreni başladı şehrin tüm güzelliğini ortaya koyan resmi geçit töreninde bizde çoşkuyla alkışlayarak onlara eşlik ettik.Sıra askerlerin yürüyüşüne geldiğinde dedem kendini tutamayıp ayağa kalktı bastonuna yaslanarak askerlerin geçiş töreni bitene kadar ayakta izledi o kalkınca bende kalktım ayağa onunla beraber alkış tuttum. dedemi ilk defa bu kadar duygulu coşkulu olduğunu gördüm .dedemin dilinden övgü sözleri dökülüyordu aslanlarım benim yiğitlerim koçlarım hakkım size helal olsun Allah sizi başımızdan eksik etmesin diye ağzından çıkan sözlerin çok içten ve yürekten geldiğini hissettiğimde sesinin titrediğini fark ettim .bir ara yüzüne baktım gözlerinden yaşlar akıyordu belliki çok duygulanmıştı vatanın vatansızlığın ne olduğunu en çok dedem bilirdi .iki yaşında selanikten gelmişler   1914 te mubadelede,  çok insanı öldürmüş yunan gavuru. Dedemlerin köyüne bir önceki köyden kurtulan birisi koşarak gelmiş ve haber vermiş kaçın yunan gavuru sizi öldürmeye geliyor demiş ve köylü o gece köyü boşaltmış.Ormanlık araziden giderken kucağında kundaktaki bebesinden vaz geçen anne çocuğunu bir ağacın dibine bırakır ve yoluna yavrusuz devam eder ,arkadan gelenler çocuğu bulurlar bu çocuk bizim önden gidenlerdendir alalım yavrucağı demişler ve kucaklarına alıp yola devam etmişler. İlerleyen vakitte bir yerde buluşmuşlar .Bir annenin feryadı geriden gelenlerin dikkatini cekiyor öğreniyorlarki ağacın altında kundakta sarılı bebenin annesi ,çocuğu anneye teslim ediyorlar .bir anlık kararla canından ve çocuğundan vaz geçen anne çocoğunu karşısında görünce çok  seviniyor ve yeniden doğmuş gibi  yoluna devam ediyor.ölüme terkedilen çocuğun içeçek su ve yiyecek ekmeği olunca mevlam yaşamasına sebep kılıyor geriden gelenleri.Onlarda bizim köye gelip yerleşiyorlar çocuk büyümüş çoluk çocuk sahibi olmuş ve ismi eyüp aga olmuş bende az bucuk hatırlıyorum bu dedeyi .  zor günler zorlu günlermiş ogünler .Şimdi bedava yaşıyoruz oyüzden hiç bir şeyin kıymeti yok .Nefsani yaşıyoruz küçük hesaplar peşinde koşup olursa mutlu olmassa mutsuz oluyoruz.bize bu vatanı kanlarıyla canlarıyla ödeyerek hediye eden atalarınıza layık olmak bu vatan ve insanlık için çalışmak bizim onlara olan şükran borcumuzun bilincine varmak ve  bu bilinçte olmanın göstergesi işini iyi yapmaktır diye düşünüyorum.Bu topraklarda yaşamak Anadolu insanı olmak dünya insanlığına öncü olmak demektir ,tarih yazmak demektir,adaleti hakkı savunmak demektir,gitiğin yere huzur götürmen demektir,sözünün eri olmak demektir, sadece ve sadece Allaha kul olmak demektir, yoksulluğa çare köleye özgürlük demektir.1071 de kapılarını Alpaslan'la açan Anadolu toprakları, Mustafa Kemal Atatürk'ün ve silah arkadaşlarının imza attığı ve yazmış olduğu tarihle 30 ağustos zafer bayramıyla kilitlemiştir kapılarını emperyalistlere.
                                                "Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım
                                                  Hangi çılgın zincir vuracakmış şaşarım!                
                                                  Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım;
                                                   Yırtarım dağları ,enginlere sığmam taşarım "...diyen Mehmet Akif Ersoy'un bu dizeleri anlatmış bütün gerçekleri.
           İstiklal marşını yazdıran şerefli bir milletin torunu olmaktan gurur duyuyorum.varlığım Türk varlığına armağan olsun ."Ne Mutlu Türk'üm Diyene"
            Dünya köylüsü

24 Ağustos 2015 Pazartesi

ŞEHİT

          Her gün şehit haberi almaya başladık. Her gün bir fidanın bir erin bir polisin yok olduğunu görmeye şahidlik etmek insanı umutsuzluğa sevk ediyor olsada ...
" Korkma! sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak" mısralarının yazarı Mehmet Akif Ersoyun  sözlerinden aldığımız güç ve imanla sen bize hakkını helal ediyormusun şehidim.?
         Ocaklara düşen ateşlerin yaktığı yüreklerin acısına  bizde ne kadarına ortak oluyoruz. Ah vah demekten başka..Yıllar önceydi yıl 1996 - 97'de Kuzey Irak operasyonunda pusuya düşürülen eşimin ve arkadaşlarının teröristlerin açtığı ateş sonucunda iki şehit ve eşimin yaralı olduğu çatışmadan sağsalim kurtulanların da aslında büyük bir tramva yaşadıkları piskolojik çöküntüyü kimse tahmin edemez ancak bu acıyı yaşayan bilir. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Güney Doğu  kanayan bir yara .bu yarayı bile bile sarmak istemeyen, siyasi hedefler uğruna, makamlar mevkiler, rütbeler ve çıkarlar uğruna gencecik mehmetcikleri ölüme bilebile süren yöneticilerdir aslında şehitlerin katili. Ne dağdaki kandırılmış cahil yobaz terörist nede şehirdeki eline silah tutuşturulmuş zavallı eşkiya. Bunlar buz dağının görünen kısmı. Hangi komutan vurulan erinin yanına gelip geçmiş olsun koçum demeden acısını sormadan paylaşmadan yüreğinde hissetmeden yaralı ere "bizim hanımında artık konuşacak anlatacak bir olayı oldu ee anlatbakalım  nasıl oldu "sorusunu futursuzca soran sözde komutanların belasını mevlam versin biz elimizden geldiğince vermeye çalışsakta  ne çare...yanına gelip kendine malzeme ve rütbe için pirim toplayan bu insanlardan  sözde komutanlardan vatana millete ne hayır gelir ölümden ve ocak söndürmeden başka ...hepsi yalan ucuz kahramanlık peşinde ağlaya ağlaya ben cepheye gitmem diyen komutan müsvettelerinin böbürlene böbürlene rütbe aldıklarına şahitlik etmek, kendi evlatlarını bedelliyle ve çürük raporlarıyla askere göndermeyen "bende şehit olmak istiyorum " diyen siyasilerin iki yüzlülerin yaşadığı bu arenada meydanda  herkesin bildiği gerçekleri bir kez daha söylemek bize kaldı. İçlerinde gerçekten vatanını seven uğruna canını seveseve feda eden komutanların varlığıda aşikar. Her kurumda olduğu gibi bu kurumdada çürük elmaların olması gayet doğal. İşin ilginç tarafı bu zamanda onların revaçta olması ve pirim yapması arkadan gelen güzel nesillere yanlış örnek olmaları insanı üzüyor. Ben doğru bildiğimiz yoldan yürüyen hakkı konuşmaktan korkmayan yürekli bir avuç insanın tüm çirkinliklere galip geleceğine canı yürekten inanıyorum.
            Tüm bu olanlardan yaşadığımız ve şahitlik yaptığımız bu kısa ömrümüzde iyiden ve güzelden doğrudan yana olmamız, mevlamın bize verdiği  aldığımız her nefeste sadece ve sadece hakkı konuşmamız öldükten sonra şehidlik mertebesinin yaşarken bize  sunduğu şahidlik etmenin verdiği huzura ermek içindir. Her daim huzurda olmak ve huzurlu olmak dileğiyle... Tüm bu gerçekleri göz önüne serdikten sonra sana sahip çıkamadığımız için, seni seçtiğimiz yöneticilere kurban verdiğimiz için, senin kanın ve canın üzerinden beslendiğimiz için  hakkını bize helal ediyor musun şehidim?
   

20 Ağustos 2015 Perşembe

"DEPREM"

        Yıl 1999 saat gece yarısı 03 suları, yer Afyonkarahisar özdilek dinlenme tesisleri. Tatil için çıktığımız yolculukta dinlenmek için girdiğimiz bu mekanda arabanın içinde sallanmaya başladık Gazi uyuyor bende ne olduğuna anlam veremediğim bir sarsıntıyla ayıldım. Dışardan gelen çığlık sesleriyle ve ağlama sesleriyle uykudan uyandım. Arabadan indim çekinerek ne oldu diye telefonda konuşan kadına sordum. O'da istanbul'da deprem olmuş çocuklarım evde yanlız yan bina yıkılmış dedi, bende hemen teyzemleri aradım eniştem çıktı telefona korku dolu bir ses tonuyla yiyenim çok kötü sallandık çok şükür bizde bir şey yok ama dışarlardayız evlere giremiyoruz dedi. Bizde telaşlanacak bir şey yok diyerek yolumuza kaldığımız yerden devam ettik.
        Sabahleyin foça'ya vardık. Kahvaltıyı yaparken televizyonu da açtık  haber dinliyoruz. Duyduklarımıza inanamadık "gölcükte deprem oldu, yalova gölcük arasından haber alınamıyor "diye bir anons geçti. Yıkıldım elimden lokmayı bıraktım eşimin yüzüne bakıp dona kaldım. Aklımdan binbir çeşit soru geçti nerdeler neyapıyorlar ....eşim kalk gidiyoruz karamürsele dedi. Hemen  toparlandım. Herkes kendi derdiyle uğraşır benim bacıma kim destek olur  o cehennemde dedim ve yola çıktık. Uzun bir yolculuktan sonra gece yarısı saat12 gibi karamürsele vardık. Kız kardeşim ve eşi sağlık personeli olunca ilk önce hastaneye gittik. Sorduğumuz soruya nasıl bir cevap alacağımızı bilmeden Yelizi ve Fatihi sorduk beyaz önlüklü birilerine, hemen çağırdılar. Derin bir nefes aldık.Yeliz bizi karşısında görünce çok şaşırdı. Ayla abla bu cehenneme bu çocukları niye getirdin dedi. Onları sağ salim karşımızda görünce çok sevindik. Çok şükür bin şükür sevinelimmi üzülelimmi bilemedik. Bir kaç saat sonra babamda Tokat'tan geldi. Sarıldık birbirimize sardık yaralarımızı sevgiyle. Heryer mahşer yeri gibi insanlar sarhoş gibi, hamile kadınlar çoçuklarını doğurmuş günü gelmezden evvel, analar enkaz altında koymuş canlarını bebelerini. Kırk yıllık eşleri ayırmış bir kirişin kolonu, ikizler kalmış enkazda anne feryatlarda ....nice ibretlik manzara hastanenin bahçesinde herkes can derdinde. Elimizden geldiğince insanlara yardımcı olmaya çalıştık. Kızını damadını ve torunlarını enkaz altında bırakan bir anne gelininin doğumuna şahitlik yaparken yavrum sevineyimmi üzüleyimmi bilemiyorum Allahım bu ne biçim bir haldir derken yaradana karşı vakur duruşu hala gözlerimin önünde Allah kimseye bir daha böyle acılar yaşatmasın. Aradan 16 yıl geçmiş biz bütün bu olanlardan ne kadar ders çıkara bildik.? Bugün bakıyorumda geçmişi unutmuş gibiyiz, yapılan binalardaki yüksek katlara, çıkmalara hala izin veriliyor. Birinci dereceden deprem bölgesi olan yerlere 25 katlı imar izni verilmesi neyin göstergesi  size soruyorum? yıkılan sahil kenarlarının yeniden imara açılması  bizim nasıl bir zihniyet taşıdığımızın göstergesi değilmi. Pek ders almışa benzemiyoruz. Unutuyoruz unutkanız. Günü birlik çıkarlara göre yaşıyoruz. Geleceğe yönelik uzun vadeli insan odaklı düşünmüyoruz. Sorgulayan ve düşünen yöneticilere ve halka ihtiyaç var. Sarsıntıyı yüreğimizde hissetmedikce yüreğimizdeki sese kulak vermedikçe ilimin ve bilimin öncülüğünde yürümedikce biz daha çokkk .......
          Züleyha hanım anlatmıştı. Annesini depremde kaybetmiş."Annem gece yatarken pijama giyinmez, gecelik giyinir. Ogün deprem oldu telefonla annemlere ulaşamadım, haber alamayınca karamürselden gölcüğe yanlarına gittik ve babam dışarda annem yok yanında baba annem nerde? diye sordum ...önüne baktı boynunu büktü cevap  veremedi...Son sözleri kelime şehadet getirmek olmuş ikikere getirdikten sonra üçüncüde sesi duyulmaz olmuş.Umudumuzu yitirmeden dualar eşliğinde uzun bekleyişler sonunda annemin cansız bedenine ulaştık. Annemi bizden ayıran yatak odasındaki kirişti. Sağa dönse kurtulacakmış ama sola döndüğü için kirişe denk gelmiş. Cesedi belirlemek için enkazın yanına vardığımda annemde el dikişli beyaz bir pijama giyili olduğunu gördüm önce bu benim annemin değil dedim. Çünkü annem pijama giyinmez  annemin böyle bir pijaması yok dedim.Çok düşündüm neydi bu pijamanın sırrı diye günlerce düşündüm...Anneme onu kim giydirmişti? Sonra aklıma annemin yaşarken çok dikkat ettiği hassasolduğu konu geldi ,teninin bacağının görünmemesi için çok itina gösterirdi. Edepli giyinirdi edep ölçüsünde hareket ederdi.dedi "anladım ki yani yaşarken senin gösterdiğin hassasiyeti ben sen öldükten sonrada senin için gösteririm diyen bir sahibimizin yaradanımızın olduğunu bilmek ve ona sığınmak onun gölgesinde olmak ne güzel" Ruhun şad olsun teyzecim mekanın cennet olsun ne güzel evlat yetiştirmişsin ne güzel annesin ne güzel bir kadınsın senin şahsında depremde kaybettiğimiz tüm canlara Allah'tan rahmet diliyorum.
         Bütün bu yaşananlardan çıkarttığımız dersler bizi bir adım daha iyiye ve güzele yönlendiriyorsa, yaradana yaklaştırıyorsa insan odaklı düşünmeyi ön plana çıkartıyorsa, inşaatları deniz kumundan değil adam gibi ilmine uygun yapmamız için bize uyarı veriyorsa  depremin bize  anlatmak istediğini anlıyoruz demektir.silkelenip kendimize gelmemiz ve içimizdeki katışıksız olan öze ulaşa bilmek için bir fırsat olduğunun göstergesidir diye düşünüyorum.