27 Ağustos 2019 Salı

SERZENİŞ



MUHTEŞEM BİR YAZI........
Ben 21 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. Yazılarınızı fırsat buldukça okuyorum.
Yazılarınızda sık sık “Gençlik nereye gidiyor?” türünden yakınmalarınız oluyor? Gençlik derken herhâlde lise ve üniversite öğrencilerini kastediyorsunuz. Bu durumda ben de nereye gittiğini çok merak ettiğiniz o grubun bir üyesiyim.
Madem bu ülkede yaşayan insanları gençler ve yetişkinler olarak ikiye ayırdınız, ben de siz yetişkinlere bazı sorular sormak istiyorum.
Bir köşe yazarı olarak gençlerin nereye gittiğinden çok, yetişkinlerin nerede durduğuyla ilgilenmeniz gerekmiyor mu?
Ülkenin başını belaya sokan olayların başaktörleri genelde gençler mi, yoksa yetişkinler mi?
Bu ülkede yüz binlerce öğrenci tek bir soru fazla yapabilmek için dirsek çürütürken, birileri sınav sorularını ve sorularla birlikte gençlerin hayallerini çaldı ve geleceğimizi çürüttü. Bu soruları çalanlar lise öğrencileri miydi?
15 Temmuz’u planlayanlar kaçıncı sınıfa gidiyordu?
Milletin yüzüne baka baka yalan söyleyen siyasetçiler hangi üniversitede okuyor?
Sanatçı kimliğiyle her türlü ahlaksızlığı yapanlar ergen mi?
Din adamı sıfatıyla ekranlara çıkıp inancıma ve değerlerime küfredenler kaç yaşında?
Sinemada 7 yaş üstüne uygun olarak işaretlenmiş filmde bel üstüne çıkamayan yapımcılar kaç doğumlu?
Lütfen artık gençliğe laf söylemeyi bırakın da yetişkinlere bakın ve “Sizler bu ülkenin geleceğisiniz!” gibi klişe sloganlardan vazgeçin.
Çünkü sizler bu ülkenin bugünüsünüz. Siz yaşadığınız günü bile kurtaramazken, yarınları kurtarma işini niçin bize ihale ediyorsunuz?
Kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı, çarpık ilişkilerle dolu dizilere reyting rekoru kırdıran sizlersiniz. Kan damlayan, şiddet kusan senaryoları siz yazdırıyorsunuz.
Evlilik gibi kutsal bir müesseseyi, evlilik programlarında virane bir gecekonduya dönüştüren yine sizsiniz.
Youtube fenomenlerini seyrediyoruz diye ağlaşıyorsunuz. Ama o fenomenlere film çektirip parayı götüren sizlersiniz.
Siz gece kulüplerinde kavga eden futbolcuları el üstünde tutarken, okul koridorlarında kavga eden öğrencileri disipline gönderemezsiniz.
Bir yandan her türlü rezilliği özgürlük olarak sunan, cinsiyetsiz bir toplum özlemiyle yanıp tutuşan yazarların kitaplarını okurken, bir yandan ailenin öneminden bahsedemezsiniz.
Yetişkinler para hırsıyla sürekli inşaat yaparak şehri betona boğarken, gençlerden geleceği inşa etmelerini bekleyemezsiniz.
Alttan bir sürü dersiniz var, bize üst perdeden ahlak dersi veriyorsunuz!
Size bir şey söyleyeyim mi? Yeni nesil pırıl pırıl. Hiçbir sıkıntı yok. Asıl sıkıntı, yeni nesle eski nesilleri unutturan yetişkinlerde.
Son iki yılda kaç tane Türk filmi çekilmiş ve geçmişimizi anlatıyor. Kitapçıların çok satanlar rafındaki kitaplardan kaç tanesi gençlere ecdadını sevdirmek için yazılmış acaba?
Siz dedelerinizin emanetine sahip çıksaydınız, biz de yarınları emanet olarak kabul ederdik belki. Ama şu durumda hiç emanet alacak durumumuz yok! Kusura bakmayın!
Geçmişini unutturduğunuz bir nesle, gelecekten ödev veremezsiniz!
Bu yüzden aranızda, “Yeni nesil şöyle, yeni nesil böyle!” diye konuşup durmayı bırakın!
“Senin yaşında Fatih İstanbul’u fethetmişti!” diyerek demagoji de yapmayın! Evet, 21 yaşındayım. Ama Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta değilim.
Çünkü benim babam II. Murad değil, hocam da Akşemseddin değil.
Zaten İstanbul da artık Fatih’in fethettiği İstanbul değil.
Kalın sağlıcakla...😢
Alıntı.


24 Ağustos 2019 Cumartesi

Söz

"Toprağı, bakırı, demiri , ahşabı bilgisiyle ve becerisiyle sanata çevirenlerin diyarı, yaşayan eserleriyle geleceğin mayasıdır bu topraklar."
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

21 Ağustos 2019 Çarşamba

Anadolu kızları

Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar...

Çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Onaltısına yeni bastığında Zeynep’i köylerindeki bir düğüne gelen Ali isimli bir genç görür ve çok beğenir. Köyüne döndüğünde hemen dünürcü gönderir. Zeynep’i Ali’ye verirler ve hemen düğünleri olur. Zeynep kız 7 yıl hiç köyünü annesini babasını görmeden yaşar ve bu gurbetliğe dayanamayıp hastalanır ve  ölür. Onun yaktığı bu türkü gurbete düşen tüm Anadolu kızlarının feneri olur dalı olur sözü olur .
Anadoluda yaşayan  kızlardan bir çok hikayeden birisidir Zeynep'in hikayesi.
Bu hikayeye benzer binlercesi yaşanır anadoluda,bu türküyle uğurlanır kızlar, bu türkü anadolu kızlarının milli marşıdır. Nice
Zeynepler Aliler
Ayşeler Mehmetler,
Fatmalar Veliler,
Elifler Ahmetler,
Tuğbalar Mustafalar gibi...
             Buda başka bir hikaye. Katı yürekli bir babanın gurbetin ateşiyle yumuşayan katı gönülleri sımsıcacık ısıtan bakış açılarımızın değişmesine neden olan yaşanmışlıklardan çıkarttığımız dersle olgunlaşan bir baba kız  hikayesi.

           Ayşenin gelin gittiği köy kendi köyünün  aşağı mahallesidir. Arasında öyle üç gün üç gece sürecek bir mesafe yoktur baba eviyle. Üç adımda varabileceği eve 17 yıl giremez gidemez yanından yöresinden bile geçemez Ayşe kız. Ayşe  annesiyle gizli gizli görüşür çünkü babasıyla küstür. 17 yıl konuşmaz ve yüzünü görmez babasının. Bu özlem Ayşenin yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır, üstüne üstlük birde köyden ayrılık girer araya .
          Sevdiği genç okumuş öğretmen olmuş aşrı aşrı memlekete tayini çıkmış ve sevdiği Ayşe'sinide alıp gurbet ellere Mardin'e görevini yapmaya gitmiş. Hasretlik gurbetlik yaban ellerde karabulut gibi çökmüş Ayşe'nin ürkek yüreğine. Zaten Sevdiği oğlana kaçtığı için babası Ayşeyle küstü. Ama ara sırada olsa köyde gizli gizli annesini ve kardeşlerini görüyordu. Özlemini gideriyordu. Şimdi yaban ellerde kimse tanış değil buralar bizim oralarada benzemiyor. Biz sularımızı helkilere pınar başından doldurur, derelerde akan buz gibi sularda ayaklarımızı yıkar öyle gelirdik eve . Ama buralar çok farklı yağmur sularının biriktiği suyu kuyulardan sarkaçla çekiyorlar, kurtlu suyu  tülbentlerden süzüp kaynattıktan sonra soğutup ancak içerek susuzluğunu gideriyorlar. Ayşe Kana kana buz gibi su içmeyi özledi. Köyünü Herşeyini taşını toprağını özledi.
           Hatta bir gün taş duvarlarla örülü evin penceresinden dışarı bakarken yoldan geçen bir amcayı köyündeki hiç değer vermediği kapısını bile açmadığı konuşmadıkları gidip gelmedikleri bir amcaya benzetmişti. Nasıl sevindi. Yüreği pır pır attı. Onu görünce köyünü hatırlatmıştı Ayşe.  Akşama kadar köyü hayal etti. Annem, babam, kardeşlerim, komşularımız hatta o yüzüne bile bakmadığımız selam vermediğimiz o komşum nasıllardı acaba diye geçirdi aklından. Açtı mola bizim oraların gülü yaprağı , ormanda ki kayınlar patlamıştır bu mevsimde. Heryeri çimen bürümüştür. Koyun, kuzu otlağa Uzun çimen yaylasına çıkmıştır. Karşı ki bağlar da budanmış,  mehlepler çiçek açmıştır diye düşündü. İçine taa içine derin derin nefes çekerek mehlep kokusunu, gül kokusunu hissetti gözleri kapalı hayal ederken köyünü. Birden kocasının sesiyle uyandı hayal dünyasından. Gözlerinden akan yaşlara engel olamamış, başında ki sarı yazması ıslak ıslak olmuş nerdeyse yazmasındaki allı morlu dallar çiçekler yeşerecekti öyle dalmış uzaklara. Gece sabaha kadar uyuyamadı. Ertesi gün aynı saatte yine durdu pencerenin önüne tül perdenin ardından köylüsüne benzeyen adamın geçmesini bekedi satlerce. Uzaktan bir karaltı göründü işte o aynı köylüsü  gibi yürüyordu ona benziyordu onu gürünce köyünü hatırladığı için çok çok mutlu oluyordu Ayşe. Birden bire sevinçle köyünü anar uzaklara dalar, farkına varmadan diline doladığı şu türküyü seslendirirdi yanık sesiyle pencerenin önünde. Gözlerini kapatır köyüne doğru için için hislenerek çocukken düğünlerde kına gecelerinde öğrendiği, ablaların gelin olacak kızlar için söylediği o türküyü ince ince buz kesilene dek mırıldanır ve sıla özlemini gidermeye çalışırdı.

İşte o gün bu gündür bu türkü, ayrılığın türküsü olarak dillerde dolaşır:gurbet ellerde kızlar bu türküye tutunur bu melodiyle ısınır ve bu sözlerde umut ışığı ararlar yüreklerine taş basan Anadolu kızları.
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler

Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı
Ben köyümü özledim

Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse
Kardeşlerim yolları bilse de gelse

Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı
Ben köyümü özledim.

Kocasıda Ayşenin bu özlemini fark eder ve sabretmesi gerektiğini buralardan ancak okullar tatil olunca gidebileceklerini dile getirir az kaldı dermiş.
                Ayşenin babası çok inatçı bir adammış. Dediğim dedik çaldığım düdük dermiş. 6 tane çocuğu varmış. İki oğlan dört kız . Babası en çok sarı kızı Ayşeyi severmiş ona bir başka bakarmış.  Çünkü huyu suyu çok güzelmiş.Sarı kızın gözleri yeşil yanakları al al teni gül kokarmış.  Babası kızının çok mutlu olmasını  istemiş. O yüzden kızın sevdiği delikanlının babasını sevmediği için kızınıda o sülaleye gelin vermek istememiş. Ama kız babasını ezmiş ve sevdiği delikanlıya kaçmış. Babasının çok çok ağırına gitmiş bir küsmüş pir küsmüş. Kızıyla 17 yıl konuşmamış.
            Babası üzüntüsünden kızına olan ayrılığa dayanamamış. Evin her tarafına bahçesine bağına güller dikmiş çünkü kokusu kızını hatırlatıyormuş. Ona olan sevgisini onun kokusunu gül dikerek gidermiş. Kızının yeşil gözlerini hatırlamak için evinin bahçesine diktiği çam ağacının yeşilinde bulmuş. Elini her uzattığında ona her baktığında dikenleri yüreğine saplanmış ama kızından da vaz geçememiş. Yıllar geçmiş Ayşenin bebeleri büyümüş genç kız olmuşlar. Baba yüreği yumuşamış ve insafa gelmiş.
             Bir gün Ayşe'nin babası Koçları kurban edin, yakın ateşleri, kurun kazanları. Cuma günü bayram var. Haber salın Ayşe'ye gelsin elimi öpsünde barışalım demiş. Sevinçten bütün köy ayağa kalkmış. Kazanlar kurulmuş, yemekler pişmiş, koçlar kurban edilmiş, davullar çalmış, sofralar kurulmuş. Ayşe kızın 17 yıllık içinde yanan hasret ateşi  babasının elini öperek ve annesine sarılarak sönmüş . İçi ferahlamış yüzünde güller açmış sarı kızın yeşil gözlerinden dökülen sevinç gözyaşları sel olmuş akmış. Köyün her yerinden gül kokusu tüm dağlara ovalara yayılmış huzur her yerini kaplamış. Ayşe kız  köyünde herkese selam verir herkesin hatırını sorar dertlerine derman olmaya çalışırmış. Küslüğün çok kötü bir şey olduğunu herkesi herşeyi sevmekle başlar tüm güzellikler demiş ve sevgiyle ektiği tohumların yeşermesi için çabalamış. Bundan sonra fırsat buldukça tatillerde koşa koşa köyüne gelmiş. babasının dizinin dibinde anasının yanında geçirmiş geri kalan ömrünü.



18 Ağustos 2019 Pazar

Şehirli mi ? yoksa Köylü mü?

           Sanayi devriminin , endüstriyel gelişimiyle teknolojinin yarattığı şehirli toplumunda, teknolojiye yenik düşen insana nelerini kaybettirdi.? Köylü mü olmak ? Şehirli mi olmak? Yoksa bütün mesele İnsan olabilmek mi? Neyle dertlenirsen senin derdin o olur. Günümüzde sosyologların, psikologların bilim insanlarının en önemli derdi kaygısı insanlık nereye gidiyor.? Sorusuna cevap bulabilmek. Ne idik, ne olduk, ne olacağız sorularına gerçekçi cevapları bulabilmek için yaptıkları araştırmalarda ulaştıkları elde ettikleri deneysel ve nitelikli çalışmaları zaman zaman bizlerle paylaşıyorlar. Herkes kendi yaptığından ve yaşadığı çağdan sorumlu kanaatine ermek ve zamanın getirilerine uyumlu insanlığın faydasına iş yapmak ve yaşamak insanın en güzel yeteneği olsa gerek diye düşünüyorum.
           Yaşadığımız şehrin bizi ne hale soktuğunu gözlemleye biliyoruz. Şehirli insanı ele aldığımızda günümüzde patolojik sonuçlara ulaşmak çok kolay. Herkes depresif, ilaç kullanıyor. Hastalıklı insanlar topluluğu. İlaçlarla psikologlarla ayakta kalmaya çalışan çağımızın insanı bütün bunların sebebi benim diyor. Uykusuzsam, depresifsem , öfkeliysem suçlu benim diyor. Kendisini suçluyor. Oysa ki sekiz kollu canavar gibi heryerden bize saldıran sistemi sorgulasa bir çözüm üretecek belkide...
            Şehirlerde topluca yaşamayı bize sanayi devriminin getirdiği fabrikalar bir araya getirdi. Şimdi bu toplu kalabalık yaşamdan sıkılan arayış içine giren doğasına uygun olanı özleyen ve parası olan şehirli buralardan metropollerden çok çok uzaklara kaçıyor. Toplanma merkezleri olan metropollerden şimdi dağılma vakti. Doğaya yayılma vakti geldi. İnsanın insan gibi yaşaya bilmesi ve insana layık bir yaşamı tercih etme, aklını kullanarak en doğruyla bağ kurarak doğal olana yönelme zamanıdır diye düşünüyorum.
             İnsana layık olan Ahlak ve kültür devriminin yeniden doğması için herkes üzerine düşeni yapması gerekiyor. Eşrefi mahlukat olarak yaratılan insanın en üst seviyedeki potansiyelini açığa çıkarması için bütün çabasını  insanın kendi kültürünü kendisinin yeniden yaratmasına harcaması gerekiyor. Bir yol ayrımındayız. Kapitalist sistemin getirdiği hastalıklı, hırslı, gözü kör, tek derdi makam, şöhret, para ve mal biriktirmek olan cahil şehirli mi.? Yoksa toprakla ve doğayla iç içe olan doğal yaşam içinde üreten, ekip biçen yüksek düşünceye sahip köylü mü.? Geçmişin içinde saklı olan geleceğimizi, en doğru, en yalın, en iyi, en temel, en ahlaklı, en güzel, en dogal ve organik olanı yaşayarak deneyimleyerek beraber yaşamamızın elzem olduğu ve birbirimize muhtaç olduğumuzun farkında olarak yeniden yaratmak için ayağa kalkmalıyız.
             Bu kirliğin, bu yozluğun, içinde tükenmeden elimizde kalan en saf yanımızla küllerimizden doğan yeni ve farklı bir kültür yaratmalıyız.  Bu düzenin içinde otantikliğimizi korurken doğayla içiçe olmak, toprağa dokunmak kendimizi güvenli hissettiğimiz alanlarda yeni bir güzellik
doğurmalıyız. Şikayet etmeden, ayrıştırmadan, ötekileştirmeden, birleştirici bir ruhla biz olabilmeyi başarmak ve var güzellikleri korumak için çalışmalıyız. Bütün bunları gerçekleştirmek için ilk adımı biz atmalıyız. Yapabileceğin inandığın bir davranışın peşinden git ve yanlış olan bir şeyi değiştir. Kendi çapında. Çok çok büyük olmasına gerek yok. Sana verilen 40, 60 ,70, 80 yıllık ömürde önce kendini sanatsal, edebi olarak değiştir keşfet. Sonra dünya değişsin. Ve öyle bir özelliğin olsun ki sana insanlar baktığında feyz alsın.
             Binlerce yıl önce yaşamış olan Hz Ömer dediğimizde aklımıza adalet geliyorsa, sende onun ışığından bugün hala faydalanıyorsan, öyle bir davranış sergile ki senden sonra gelen tüm insanlıkta senden feyz alsın. Hz Ebubekir deyince aklına ne geldi? Güzel insanların adını andığımızda aklınıza ne geldi.? Hz Muhammet Mustafa sana neyi hatırlattı.? işte bütün bu örnekler karşısında insan fıtratına uygun, insan gibi insan olabilmek için yaşamalı.
             Dünya var olduğundan bu yana, bu döngüselliğin içinde insanın yaratıldığı günden itibaren var olmasıyla birlikte  yazdığı tarih, doğurduğu ve yaşadığı medeniyet, kültürler, dinler zaman içinde doğdu ve öldü. Bizlerde günümüz teknolojisinin doğurduğu tutsak topluluğun karşısında var olmaya çalışıyoruz. Bizden sonra gelecek olan çocuklarımızın dünyasında ne kadar var olacağız.? Şikayet etmeden var olmaya çalışmalıyız. Sabırla iyiliği yoğurarak, doğacak olan güzelliğin çoğalmasına şahitlik etmek için çalışmalıyız. Yani ne ekersek onu biçeceğiz. Bunun bilincinde olmalı ve sistemin kölesi olmadan özgürce var olmaya çalışmalıyız.Doğayı bilinçsizce katleden nesle dur diyebilmek için bilnçli hareket ederek değişimi başlatmalıyız. Bu dünya hepimizin.
            İnsan dünya köyünde yetişir. " Yaşadığın asra  yemin olsun ki, insan hüsrandadır, bunalımdadır. Sadece birbirlerine hayrı tavsiye edenler, sabredenler ve salih amel işleyenler kurtuluştadır." Ayetlerin ışığında çatallı bu yol kavşağında nereye doğru gideceğimize karar vermeli. Dünya köyünde insan gibi insan yetiştiren köylünün  izinden mi ? yoksa çağın kapitalist düzeninin getirdiği hastalıklı şehirlinin izinden mi ? gideceğimize karar vermek çok zor olmasa gerek. Duyguyu kaybetmeden , insalığımızı yitirmeden henüz vakit varken elimizden gelenin en iyisini yapalım. Öyleyse yaptıklarımızla varız iz bırakıyoruz. En iyisini en güzelini yapmak için hayatın içinde aktif olmalıyız. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
     Ayla Bağ
             
             


16 Ağustos 2019 Cuma

Masal Dediler

-Onlar yeniden dirilmeyi yalanlayıp masal dediler.
-Eğer biliyorsanız bu yer yüzü ve onun içindeki kimseler kime aittir.?
-Allah'a aiittir diyecekler
-Öğleyse siz düşünüp taşınmazmısınız.?
-Yedi göğün rabbi ve çok büyük tahtın Rabbi kimdir?
-Allah'ındır Allah'tır diyecekler.
-Öyleyse Allah'ın koruması altına girmeyecekmisiniz.?
-Eğer biliyorsanız her şeyin mülkiyeti ve yönetimi kendisinin elinde olan ve kendisi herşeyi koruyup kollayan fakat kendisi korunmayan kimdir?
-Allah'ındır Allah'tır diyecekler.
-Öğleyse nasıl büyüleniyorsunuz?
-İdrak etmezmisiniz düşünmezmisiniz.?
Hakkı getirene karşı sizi yalancı durumuna sokan şey nedir?
Müminin (81-90)

15 Ağustos 2019 Perşembe

YILDIZDAĞI DUMANIN

Gelmiş iken bir habercik sorayım.                  
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın
Gerçek erenlere yüzler süreyim
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın

#Dumanlı dumanlı oy bizim eller
Oturup ağlasam deli derler...
Senden haber verir esen yeller
Ondan gitmez Yıldızdağı dumanın.
         
#Gelmiş iken soruna cevap vereyim
Yıldız gibi parlayıp, şimşek çakayım
Gerçeklerden haber vereyim
Ondan gitmez Yıldızdağı dumanın.

Alçağında al kırmızı taşın var
Yükseğinde turnaların sesi var
Ben de bilmem ne talihsiz başın var
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın

#Şehitlerin kabirleri anaların yüreğidir.
Ezelde bu yazı anlına kader gereğidir.
Yüreği yanık ananın başı gibisin
Ondan gitmez Yıldızdağı dumanın.

Benim Şah'ım al kırmızı bürünür
Dost yüzün görmeyen düşman bilinir
Yücesinden Şah'ın ili görünür
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın

#Yücelerden haber verir ufkun
Allah'a gider dostdoğru mustakim yolun.
Sana geldi köylü bu garip kulun
Ondan gitmez Yıldızdağı dumanın.

El ettiler turnalar bazlara
Dağlar yeşillendi döndü yazlara
Çiğdemler taşınsın söylen kızlara
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın

#Sultanım Geldeyi Selam saldı  bizlere,
Bende bildim bu dağların şahısın,
Çiğdemler muştular verir kızlara
Ondan gitmez Yıldızdağı dumanın.

Şah'in bahçesinde gonca gül biter
Anda garip garip bülbüller öter
Bunda ayrılık var ölümden beter
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın

#Şahın bağında yetişen bir gül idim
Dalında öten bülbül idim
Sevdam hasretinden bağrımı deler.
Ondan gitmez Yıldızdağı dumanın.

Ben de bildim şu dağların şahısın
Gerçek erenlerin nazargâhısın
Abdal Pir Sultan'ın seyrangâhısın
Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın
Pir Sultan Abdal

#Nazargahının seyrinde konuğum yolcuyum.
Kırkkızların anası garip köylüyüm
Ocağın yansın dumanın tütsün her daim.
Bahtiyar olsun huzuruna varanın
Ondan gitmez Yıldızdağı dumanın.

Dünya Köylüsü
Ayla Bağ












KARAMÜRSELİM

UFUKLARDA  ÇOK UZAKLARDA KALDI GÖZÜM.
HAYALİMDE CANLANDI ŞİMDİ ORALAR İKİ GÖZÜM
 BU AYRILIK SÖNDÜRMEDİ YÜREKTE Kİ KÖZÜM.
ENGİN DURUŞLU MÜRSELİM  SANADIR SÖZÜM
AYAKLARIN DENİZ BAŞIN GÖK OLSUN
SIRTINI YASLADIĞIN YER DAĞ OLSUN.

ENGİN DENİZLERE AÇILIR  SONSUZ KAPILARIN,
TARİH YAZAR ULU  KAPTANI DERYALARIN.
YOL VERMEZ  YÜKSEK AMANSIZ DAĞLARIN.
OLUKLU TEPELERİNDE YEŞERİR YÜCE  AŞKLARIN.
AYAKLARIN DENİZ BAŞIN GÖK OLSUN
YETER Kİ EŞİM DOSTUM  SAĞ OLSUN.

ESEN YELLER MÜJDELER KOKUSUNU SEVDALARIN...
MELTEMLERDE GÜZEL KIZLAR BOY VERİR KORDONDA.
 BİLGE YİĞİTLER SERGİLER HÜNERLERİNİ MEYDANDA
PEHLİVAN YATAĞIDIR HARMANYERİN MÜRSELİM
AYAKLARIN DENİZ BAŞIN GÖK OLSUN
YARENLERİN YİĞİTLERİN BOL OLSUN.

UYGARLIKLARIN BAHÇESİ BAHARDIR ADIN
KÖPRÜDÜR KÜLTÜRÜN HALA YANAR OCAĞIN
KALBİNDE YETİŞTİRDİM İKİ FİDANIM
YERİN BAŞKADIR BENDE  MÜRSELİM
AYAKLARIN DENİZ BAŞIN GÖK OLSUN
KÜLTÜR MİRASIN HER DAİM VAR OLSUN.

SERT ESER RÜZGARLARIN , ÇETİNDİR KIŞLARIN
BEYAZ TENİN  ÜSTÜNE KARADIR KAŞLARIN,
YAĞMUR GİBİ DÖKÜLÜR  GÖZLERDEN YAŞLARIN
SÖZÜ FERMANDIR ALP'LERİN...MÜRSELİM
AYAKLARIN DENİZ BAŞIN GÖK OLSUN
DAĞ BAŞINDA DUMANIN  KAR  OLSUN.

SAF SAF DİZİLİDİR İNCİ GİBİ LEVENTLERİN
 BARIŞIN GÜVERCİNİ SAVAŞIN KARTALI  ERLERİN
DOLAŞIR TÜM  DÜNYA LİMANLARINI GEMİLERİN
SELAM DURUR KAYIĞI, TAKASI,TAYFASI, AMİRALİ
AYAKLARIN DENİZ BAŞIN GÖK OLSUN
İLELEBET VATANIN YURDUN VAR  OLSUN.

NE GÜZEL ARI GİBİ GÖNÜL HANEN  PETEK PETEK
NAKŞEDERSİN BALI ANILARLA İLMEK İLMEK.
BAŞDEĞİRMEN,  EREĞLİ, ULAŞLI, HERSEK
SÖZÜN ÖZÜ KELAMI ÖZETLERSEK
SEN ANILARIM,GEÇMİŞİM,NE GÜZEL BİR ŞEHİRSİN
KARAMÜRSELİM...

DÜNYA KÖYLÜSÜ
AYLA BAĞ