27 Aralık 2019 Cuma

FOTOĞRAFLAR

Gördüğün güzelliği dondurursun karende..
Bazen sevinçli bazen hüzünlü.
Dönüp geriye baktığımızda hatırlarız.
Eski bir dostu bir anıyı, bir sevgiliyi.
Fotoğraflar fotoğraflar içinde ne anılar saklar.

Maziyle bağ kurar gönül gözünü açarsın,
300 sayfalık bir romanı bir resimle anlatırsın.
Şiir gibi sözünde özü saklarsın
Bazen bir damla yaş bazen boğazı düğümlersin.
 Fotoğraflar  fotoğraflar içinde ne sırlar gizler.

Evimizin en kıymetli yeri ona ayrılmıştır.
Baş köşeye asılır en değer verdiklerimiz anamız babamız ,
Vitrinleri süsler çocuklar eş dost akrabalar,
Onlarsız olmuyor yaşam, onlarlada olmuyor bazen.
Fotoğraflar fotoğraflar içinde ne anılar saklar.

Bir fotoğrafta rastlarsın bazen merhametin izlerine
Bazen bir zalimi gizlersin renklerine
Sel gibi akıp giden şu zananda,
Zamana meydan okuyan tek yürekli sensin.
Fotoğraflar fotoğraflar içinde  binbir giz saklar.

Hey gidi günler hey dedirdirsin özlemle,
Çocukluk, gençlik, mememleket memleket gezdirirsin.
Gençlik gitmiş gördün mü ? Omuzlar çökmüş.
Parmakların ucunda , albümlerin sayfalarında dalarsın anılara
Fotoğraflar fotoğraflar içinde ne anılar saklar.
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

26 Aralık 2019 Perşembe

Ballıca Mağarası Masal Köyü

            Tokatın Pazar ilçesine tayini çıkan Yağmur öğretmen Google da yaptığı araştırmayla ilçe hakkında okudukları karşısında çok heyecanlanmıştı. Gideceği ilçenin sınırları içinde unesko tarafından dünya mirası listesine alınan dünyanın en büyük ikinci mağarasının olması Yağmur öğretmeni hayrete düşürmüştü. bir havaalanı, bir kervan sarayı, hamamı ve  göçmen kuşlara yarenlik eden kaz gölünün olduğunu bağlar ve bahçeler içinde cennet vatanın bir cennet köşesine gideceği için çok çok mutlu olmuştu. bu verimli toprakların  bereketiyle kültürüyle fark yaratan insanlığın gün yüzüne çıkan sırlarını içinde barındıran sevimli hayal dahi edemeyeceğiniz güzelliklere ev sahipliği yapan beldenin halkıyla tanışmak için sabırsızlanan 22 yaşındaki Yağmur  öğretmen heyecan dolu yolculuğuna bugün sebiha Gökçen havalimanından çıktığı yolculukla başladı.
              Öğretmen olmaya daha ilkokulda karar vermişti. Bu kararı almasına, çocukları çok sevmesine sebeb olan Ahmet olmuştu. Komşunun çocuğu olan Ahmet o günlerde evlerine bir lutuf olarak gelmiş ve bu serüven 4 yıl sürmüştü. Yağmur öğretmen Ahmet'e olan sevgisinin hiç bitmemesi ve o günlerde verdiği bir kararla daha çok çocuklarla bir arada olabilmek için bu mesleği seçmişti. Yağmur kardeşi gibi sevdiği Ahmet'le okuldan gelince ilgileniyor, oyun oynuyor ve ondan sonra ailesine teslim ediyordu.Ailesine emanet edilen Ahmet' in sayesinde İnsanın insana duyduğu  Sevginin  yarattığı değeri ve  kıymeti ilk olarak hiç bir bağı olmayan komşu çocuğuyla deneyimlemişti.Ve kendi kendisine söz vermişti. Sevgi herşeyin anahtarıydı. Daha çok çocuğa ulaşmak için öğretmen olmayı seçti. Ve yıl 2012 tayininin çıktığı şehre büyük bir heyecanla ayak bastı.
            Havaalanından taksiye bindiğinde iki tarafı ağaçlarla kaplı yeşilin bin çeşidine şahitlik ederek ilerledikledikleri  yol kenarında bütün heybetiyle henüz merkeze girmeden virajda misafirlerini güler yüzüyle  Mahperi hatun kervan sarayı karşıladı.Kasaba sırtını dağlara yaslamış yüzünü ovalara dönmüş eteklerinde kümelenmiş  üç katlı bahçe içinde mustakil evler çoğunlukta şirin bir yer. Yağmur öğretmen Okulun lojmanına yerleştiğinde içinde çok güzel duygular belirmiş hayallerini ve yapmak istediklerinin anahtarlarını burada bulacağı hissine kapılarak içini bir seviç kaplamıştı. Bir hafta içinde lojmandaki evini düzmüş bütün eksiği tamamlamış okulların açılmasını heyecanla bekliyordu.
          Okulda nur yüzlü geleceğin bilgi tohumlarını içinde barındıran çocuklarla tanışmak için can
atıyordu. Okulun ilk günü onu okul müdiresi Pelinsu hanımefendi güler yüzüyle karşıladı. Yağmur öğretmen sınıfına girdiğinde yaşları 9 ila 12 yaş arasında değişen birleştirilmiş sınıf
öğretmeni olarak karşılaştığı 28  öğrenciyle tek tek el sıkışarak tanıştı. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Belliki güzel beslereniyorlardı. Ailelerle tanışmayı çok arzu ediyordu. Gel zaman git zaman okula alıştı. öğrencilere ve velilerle  tanıştı.  Çocuklar için ne yapabilirimin gayreti içersinde elinden gelenin en iyisini yapmanın huzuruyla günler geldi geçti. Birinci dönem bitti ikinci dönem başladı. Havalar ısındı bahar geldi heryer yeşillendi.Yağmur öğretmen çok meraklıydı. Bölgeyi tanımak ve yeni yerleri öğrencileriyle birlikte keşfetmek için yörenin kuş cenneti olan kaz gölüne bir gezi düzenledi.
Kaz Gölü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası sucul ekosisteme sahip olmakla beraber yerli ve göçmen kuşların yuvalanma, kuluçkalaşma alanıdır. Sucul ekosistem alanı içerisinde mevcut popülasyonda yaşamını sürdüren 108 çeşit kuş türü olmasına rağmen yılı içerisinde aylar itibarıyla türler sayısında değişimler söz konusudur. Bu kuşlardan bazıları; Saksağan, Kara Leylek, Ak Leylek, Angıt, Alacabalıkçıl, Gri Balıkçıl, Ak Kuyruksallayan, Büyük Beyaz Balıkçıl, Sutavuğu, Sakarmeke, Elmabaş, Kamışçın, Batağan, Saz Bülbülü, Karatavuk, Ördek türleri, Kaz türleri, Çulluk, Serçe, Sığırcık, Kızıl gerdan, Söğüt Serçesi, Kara Kızılkuyruk, Kızkuşu, Çıkrıkçın, Çıvgın, Çayır İncirkuşu gibi türlerdir.Önemli bir doğal yaşam alanıdır.
Geziye öğrencilerinin dedeleri ve ninelerininde katılmasını hepbirlikte kaz gölünün etrafında çimlerin üzerine oturarak çocukların dedelerinden ve ninelerinden masal dinlemesini istedi. Yağmur öğretmen
kaybolmaya yüz tutmuş masalları yaşayan insanların ağızlarından direk çocuklara
aktararak öğrenmelerini sağlıyor ve daha kalıcı öğretim yapmak için böyle bir yol izlemişti.
              Böylelikle  Unutulan yöresel masalları yeniden kayıt altına almak istiyordu.Sırasıyla dedeler nineler ortayere geçiyor bildikleri masallı öğrencilere anlatıyor öğrenciler can kulağıyla dinliyorlardı.
Göl kenarında kuşlar cik cik sesleriyle masallara eşlik ediyor, inekler mandalar köpekler biraz ilerdeoturmuş hepsi öğrencileri seyrediyorlardı. Sedanur öğretmenim ben geçen sene ballıca mağrasına
arkadaşlarımız ve öğretmenlerimizle yaptığımız geziyi ve orada yaşadıklarımı anlatmak istiyorum
dedi.  Yağmur öğretmen çok merak ediyorum sedacım şimdi seni can kulağıyla dinliyoruz anlat
bakalım söz sende dedi...
Ballıca'daki Gizli Geçit...
Arabalara bindik, hep birlikte şarkılar söyleyerek mağaraya doğru hareket ettik. Arada bir etrafı seyrederken fotoğraf çekmeyi de ihmal etmiyorduk.  Mağaranın çok yakınlarında fotoğraf çekilmek için gruptan biraz geri kalarak bir taşın üzerine çıktık. O sırada sadece telefonun ekranında
parlayan bir taş gözüme ilişti çok ilginç bir şekilde taş sadece telefon ekranı ile baktığımızda
parlıyordu.  Normal gözle baktığımızda sıradan bir taştan farksızdı. Fakat şekli altıgen gibiydi sanki bir şeyin anahtarı gibi duruyordu. Cenk hemen taşı sırt çantasına koydu o sırada öğretmenimiz geride kaldığımızı fark edip bize bağırdı koşarak gruba yetiştik. Çok geçmeden mağaranın kapısına geldik. Bize mağara boyunca bir rehber eşlik edecek ve mağara hakkında bilgiler verecekti. Dikkatlice kendisini dinliyorduk.
             Cenk ve bengisu daha önce hiç ballıca mağarası'na gelmemişlerdi. İçeri girdiklerinde adeta
gördükleri karşısında kendilerinden geçmişlerdi. Tavandan aşağı doğru sarkan Taşlar Salkımlı salkım
üzümlere benziyordu. Mağaranın içerisinde ilerledikçe farklı farklı oluşumlara şahit oluyorduk.
Rehber büyük salon adı verilen yerin henüz kullanıma açılmadığını, orada gizli bir geçit olabileceği gibi  Şeylerden bahsediyordu. Cenk ve ben birbirimize baktık. Bulduğumuz şeyin bu geçitle ilgili
olabileceğini düşündük. Bengisu da merak içindeydi arkadaşlarımıza belli etmeden büyük salonun
olduğu tarafa yöneldik. Ortam biraz loş olduğu için eksikliğimizi farketmezler diye düşündük.
Büyük salonun önünde birkaç uyarı tabelasından başka bir şey yoktu ve içerisi çok karanlıktı.
Aklımıza çantamızdaki telefonlarımız geldi. Hemen telefonlarımızı açtık fener olarak kullandık
içeriye birkaç adım attığımızda salonun büyüklüğü ile adeta büyülendik.Salonun ucu Bucağı yoktu
neredeyse bir düğün salonundan daha büyük bir alana sahip bir salona çıktık.yavaş yavaş da korkmaya başlamıştık o sırada birkaç adım ötede su birikintisinin içinde parlayan bir mantar şeklinde taş dikkatimizi çekti. Bana doğru eğilerek incelemeye başladık. Bu taşın üzerinde  Bir çukurluk vardı. Cenk bu çukurun tıpkı mağaranın aşağısında bulduğumuz taşın şekline benzediğini ifade ederek, taşın çantasından çıkardı. Üzerine koymak istedi. Bengisu bunun doğru bir fikir olmadığını düşünüyordu. Ben de bengisu gibi düşünüyordum ama Cenk bizi dinlemeyerek taşı yerine koydu. O anda hepimiz  Bir şeyler olacağından korktuk ama hiçbir değişiklik olmadı. Cenk'i şaşkındı, hayal kırıklığına uğramıştı. Farklı şeyler olacağını düşünüyordu. Sonra taşı yerinden geri almak istedim fakat taş geri çıkmıyordu. Sıkıştığını düşünerek biraz hareket ettirmek için çevirmeye başladığımda çok acayip bir şey oldu .
           Taş içeri doğru çekildi, sular boşaldı ve hemen önümüzde kocaman bir mağara kapısı gibi bir şey açıldı korkudan çığlık atmaya başladık hemen öğretmenlerimizin ve arkadaşlarımızın yanına gitmek istedi fakat gittiğimiz yerin önüne kocaman bir taş parçası kapatmıştı. Bengisu bu ve ben deli gibi alıyorduk. Burada mahsur kalmıştık. Cenk ise hala hayaller peşindeydi.  Abisinden duyduğuna
göre ballıca mağarasında gizli bir geçit yer almakta ve O geçit Tokat kalesi'deki gelincek Mağarasına
çıkmaktaydı. Eğer bu doğruysa kurtulabiliriz diyerek bizi rahatlatmaya çalışıyordu. Bir süre öylece
bekledik öğretmenlerimizin eksiklerimizi farkedip geri geleceklerini düşündük. Fakat kimse gelmedi.
Karnımızda iyice acıkmıştı çantamızdaki piknik için  getirdiğimiz şeylerden Atıştırdık. Sonra Cenk
açılan kapının etrafında gezinmeye  başladı. İçerde uzaklarda bir ışık görünüyordu. Hemen bizim
yanımıza gelerek durumu anlattı. Bu sefer bizi ikna etmişti. Başka çaremiz yoktu. Cenk'in kararınauymak zorundaydık. Telefonumuzun ışıkları ile açılan kapıdan içeri girdik.  Gerçekten de ileride
küçük bir ışık yanıp sönüyordu. Oraya doğru yavaş adımlarla yürümeye başladık yerler çok islak ve
kaygandı. Arasıra etrafımızdan yarasalar geçiyordu.
        Bengisu ile el ele kol kola hareket ediyorduk çok korkmuştuk Cenk'in umurunda bile değildi.
Kendini ünlü bir kaşif zannediyordu. Hal ve hareketleri çok komikti. Korkmamıza rağmen bizi bile
güldürmüştü. Işığın yanına geldiğimizde parlayan şeyin bir kılıç olduğunu  gördük. Elimizi kılıca
dokunduğunuz anda ışık söndü. Umutlarımız tekrar tükendi. Halbuki bunun bir çıkış olduğunu düşünmüştük. Cenk Kılıç'ı yerinden çıkarmak istedi bunu yapmasını söylememize rağmen bizi
dinlemedi kılıcı çeker Çekmez bir sarsıntı başladı. O anda hemen yanı başımızda bir yarık oluştu. Her
tarafa sularla oluyordu. Hepimiz çığlıklar  atıyorduk. Su bizi alıp bir delikten hızlıca sürüklemeye
başladı. Dakikalarca bir oyuktan aşağı doğru sularla birlikte sürüklendik.
         O dakikalar hiç bitmek bilmedi. Çok fazla su yutmuştum. Bir süre sonra sular azaldı ve başka bir mağaranın içerisine düştük. Düştüğümüz bu yerde her yer parlak parlak şeylerle doluyordu. Yanlış görmüyorsam bunların hepsi altındı. Bir oda dolusu binlerce altın eşya mevcuttu. Hepimiz gözlerimize inanamadık. Sanırım gizli bir hazine odasına ulaşmıştık. O sırada hazinenin üst tarafında Bir masa üzerinde bir heykel dikkatimi çekti. Çok büyük ve görkemliydi. Yakından baktığımda bunun Sosyal bilgiler dersinde  kitapta gördüğüm karunun kayıp hazinelerinden kanatlı denizaltı olduğunu düşündüm. Gerçekte de oydu. Onun uzun zamandır kayıp olduğundan bahsediyorlardı. Gözlerimize inanamadık. Tarihin seyrini değiştirebilecek şeyler bulmuştuk. Bunu herkese söylemeliydik. Fakat odanın her tarafı kapalıydı. Hiçbir çıkış yoktu . Cenk bu altınları buraya koyanların mutlaka bir yerlere gizli bir geçit yapmış olabileceklerini düşündü. Etrafı iyice araştırmaya başladık. Çıkışa dair hiçbir iz bulamıyorduk. O anda ben kanatlı denizaltının yanında bulunan iki askerden birinin kılıcının yerinde olmadığını  farkettim.. Hemen Cenk'ten yukarıda
buraya düşmemize sebep olan kılıcı alıp yuvasına taktım. O sırada taşların arasında yeni bir kapı daha açıldı. Bu sefer açılan kapıdan gül ışığı geliyordu .hepimiz çok sevindik, hemen dışarı koştuk. Yine bir mağara gibi bir yere gelmiştik. Ama bu sefer kocaman bir dışarıya açılan çıkış vardı. Hiç beklemeden dışarı çıktık.Hepimiz çok sevindik,
hemen dışarı koştuk. . Cenk'in abisinin dedikleri gerçekten de doğruydu.
               Biz Tokat Kalesi'nde yer  Alan gelincik  mağarası'na çıkmıştık. Bu inanılır gibi değildi. Neyseki sağ salim kurtulmuştuk. Bu keşfimizi hemen birilerine haber vermeliydik. O sırada kalenin alt tarafında yer alan surların orada bir sürü takım elbiseli adam gördük. Hemen yanlarına koştuk. Meğersem o gün vali ve belediye başkanı, şehrin ileri gelenleri , üniversitenin rektörü Kale'de yapılan restorasyonu gözlemlemek için oradalarmış.  Bizi sırılsıklam ve perişan halde görünce çok şaşırdılar. Hemen kendilerine durumu
anlattık ilk başta şaka yapıyoruz zannetseler de bizimle birlikte mağaraya girdiklerinde gözlerine
inanamadılar o gün Tokat için büyük bir gündü aslında Türkiye tarihi için büyük bir güdü
yüzyıllardır gizemini koruyan bir çok şey bizim sayemizde açığa çıkmıştı kısa sürede bu keşif
Türkiye'nin gündemine oturdu. Bütün öğrenciler gibi yağmur öğretmende Menşure Sedanur Emre'nin
anlattığı yaşanmış hikayeden çok çok etkilenmişlerdi.
        Haftasonu  yağmur öğretmen Okulmüdüresi Pelinsu hanımefendiyle birlikte  unesko tarafından dünyaca doğal miras olarak seçilen ballıca mağrasını gezmek ve görmek için  yarın mağaraya gitmeye karar verdi. Gördüğü manzara karşısında hayran kaldı dili tutuldu. Mağaranın girişinde köylü bir kadına rastladı adını sordu kadın çakmak çakmak bakan gözleriyle ve olgunlaşmanın
izlerini yüzünde ki derin çizgilerin belirlediği tatlı dilli kadın ana yağmur öğretmene adını söyledi.
Dünya Köylüsü dedi. Köylü kadın bildiği bütün bilgileri genç öğretmenlere aktardı. " kızım
bu topraklar sırlıdır.  Mağara bizim kültürümüzde değişimi dönüşümü temsil eder. Elf gibi dimdik
duruşuyla  3-4 milyon yıllık olduğu söyleniyor dünyanın en büyük ikinci marası. Ballıca mağarası içinde büyük salonları olan ve odalardan oluşan Adıgibi fiziksel yapısıda insana şifa dağıtan bir mağaradır kızım. Sarmısak,  soğan,  balrenginde  taşları  ve  suyun sırrını insanlığın olmazsa olmazı vaz geçilmez besin kaynakları mızı  sanki kendi dilince ve zanatını gösterircesine ustaca  çizdiği şekillerle bize birşeyler anlatır. Karanlıklardan leyl olan  gecenin İçinden çağlayan gibi akan nehhar  olan  sular en derinlerden geldiği için kirlenmemiş saf temiz su ,bilgilerin gün yüzüne çıkması için yol arayan  düşünceler gibidir. Yemin olsunki Kelimenin kök anlamını bilirsen düşünceni doğru yere oturtursun ve bu güzel bilgiyle gün ışığına kavuşur çoşkuya kapılırsın. Ferahlarsın.  Bizi yetiştiren terbiye eden rabbimize şükürler olsun.Gün ışığına kavuşan  sular gibi  aynen ocaklı köyünden çoşarak akan 28 metre yükseklikteki ballıca şelalesi gibi yüksekten uçarak akarsın. Her bir mertebeyi aşarak bir amaca doğru yol alır  yere doğru düşersin yesir olur akar akar akarsın. İnsanoğlunun gençliğine benzetirim bu şelaleyi deli dolu ve coşkuludur. Baharda dahada çoşar önünde kimse duramaz . saf kaynaktan geldiği için petek li saf bal gibi katışıksızdır,  insana şifa olur soğuk suyu, bu şelalede yüzen çimen kişiler ilerde devletine milletine faydalı işler yaparlar ve Allaha kul oludukları için kimseye boyun eğmezler. Onların karakteri doğru dürüst ve hile bilbez güvenilir insanlar olarak inşa edilir.  40 yaşına gelen yöre halkı  artık akar akarda enginlerde durulan göl misali kaz gölü gibi düzlüğe erer ve göl olur o beldede nazil olur.  her canlıya hayat verir herkese faydalı olurlar ve kuşların toplandığı cennet  , arıların yuva yaptığı petek misali doğal organik yaşamların insana kattığı değerlerin bu bağdan yetişen bir salkım üzüm salkımı gibi sunarlarmış misafirlerine.insanı insan gibi yetişmesinde ki önemini örneklerle özdeşleştirerek anlatmaya çalıştım. İnsanoğlunun şavaşı hak batıl savaşıdır.  Yaradanla beraber yürümek er kişinin işidir. Malın mülkün sahibi O dur. Ne zaman nerede neyle karşılaşacağını bilemez insanoğlu. Anadolunun mayası olan bu topraklar tüm insanlığı mayalandırmaya hazır ve
bozulmamış olarak saf tertemiz ve fecrin aydınlığında keşfedilmeyi bekleyen sırlarla dolu tarihiyle kültürüyle  etrafını aydınlatmaya  güven vermeye devam ediyor " dedi Dünya köylüsü  bilge kadın ana.
           birlikte mağarada gördüklerini anlamlandırmak  ve doğanın bize cizdiği resimleri okuyarak insanoğluna yol göstermesini bilge bir kadının okuması ve yorumlamasıyla yeniden değer ve anlam kazanan bu toprakların değerleri  yerel tohumların içinde evrensel bilgiyi taşıyan  mirasıyla bundan sonra 
gelecek nesillerin temelini oluşturmada ışık oluyor. Ve 1450 yıl önceki atalarımızın torunları olarak bizler bugün 1450 yıl sonraki torunlarımıza miras kalacak olan temiz ahlakın temelini  adaletin  iyinin sevginin doğrunun güzelin mutluluğun  mayasıyla  beslenen bu değerlerin kıymetini bilmek korumak bu topraklarda yaşayan demlenmiş insanların boynunun borcudur diye düşündü Yağmur öğretmen. Ve bundan sonra gittiği her yerde dillendirdi bilge kadın dünya köylüsünden öğrendiklerini.