27 Aralık 2019 Cuma

FOTOĞRAFLAR

Gördüğün güzelliği dondurursun karende..
Bazen sevinçli bazen hüzünlü.
Dönüp geriye baktığımızda hatırlarız.
Eski bir dostu bir anıyı, bir sevgiliyi.
Fotoğraflar fotoğraflar içinde ne anılar saklar.

Maziyle bağ kurar gönül gözünü açarsın,
300 sayfalık bir romanı bir resimle anlatırsın.
Şiir gibi sözünde özü saklarsın
Bazen bir damla yaş bazen boğazı düğümlersin.
 Fotoğraflar  fotoğraflar içinde ne sırlar gizler.

Evimizin en kıymetli yeri ona ayrılmıştır.
Baş köşeye asılır en değer verdiklerimiz anamız babamız ,
Vitrinleri süsler çocuklar eş dost akrabalar,
Onlarsız olmuyor yaşam, onlarlada olmuyor bazen.
Fotoğraflar fotoğraflar içinde ne anılar saklar.

Bir fotoğrafta rastlarsın bazen merhametin izlerine
Bazen bir zalimi gizlersin renklerine
Sel gibi akıp giden şu zananda,
Zamana meydan okuyan tek yürekli sensin.
Fotoğraflar fotoğraflar içinde  binbir giz saklar.

Hey gidi günler hey dedirdirsin özlemle,
Çocukluk, gençlik, mememleket memleket gezdirirsin.
Gençlik gitmiş gördün mü ? Omuzlar çökmüş.
Parmakların ucunda , albümlerin sayfalarında dalarsın anılara
Fotoğraflar fotoğraflar içinde ne anılar saklar.
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

26 Aralık 2019 Perşembe

Ballıca Mağarası Masal Köyü

            Tokatın Pazar ilçesine tayini çıkan Yağmur öğretmen Google da yaptığı araştırmayla ilçe hakkında okudukları karşısında çok heyecanlanmıştı. Gideceği ilçenin sınırları içinde unesko tarafından dünya mirası listesine alınan dünyanın en büyük ikinci mağarasının olması Yağmur öğretmeni hayrete düşürmüştü. bir havaalanı, bir kervan sarayı, hamamı ve  göçmen kuşlara yarenlik eden kaz gölünün olduğunu bağlar ve bahçeler içinde cennet vatanın bir cennet köşesine gideceği için çok çok mutlu olmuştu. bu verimli toprakların  bereketiyle kültürüyle fark yaratan insanlığın gün yüzüne çıkan sırlarını içinde barındıran sevimli hayal dahi edemeyeceğiniz güzelliklere ev sahipliği yapan beldenin halkıyla tanışmak için sabırsızlanan 22 yaşındaki Yağmur  öğretmen heyecan dolu yolculuğuna bugün sebiha Gökçen havalimanından çıktığı yolculukla başladı.
              Öğretmen olmaya daha ilkokulda karar vermişti. Bu kararı almasına, çocukları çok sevmesine sebeb olan Ahmet olmuştu. Komşunun çocuğu olan Ahmet o günlerde evlerine bir lutuf olarak gelmiş ve bu serüven 4 yıl sürmüştü. Yağmur öğretmen Ahmet'e olan sevgisinin hiç bitmemesi ve o günlerde verdiği bir kararla daha çok çocuklarla bir arada olabilmek için bu mesleği seçmişti. Yağmur kardeşi gibi sevdiği Ahmet'le okuldan gelince ilgileniyor, oyun oynuyor ve ondan sonra ailesine teslim ediyordu.Ailesine emanet edilen Ahmet' in sayesinde İnsanın insana duyduğu  Sevginin  yarattığı değeri ve  kıymeti ilk olarak hiç bir bağı olmayan komşu çocuğuyla deneyimlemişti.Ve kendi kendisine söz vermişti. Sevgi herşeyin anahtarıydı. Daha çok çocuğa ulaşmak için öğretmen olmayı seçti. Ve yıl 2012 tayininin çıktığı şehre büyük bir heyecanla ayak bastı.
            Havaalanından taksiye bindiğinde iki tarafı ağaçlarla kaplı yeşilin bin çeşidine şahitlik ederek ilerledikledikleri  yol kenarında bütün heybetiyle henüz merkeze girmeden virajda misafirlerini güler yüzüyle  Mahperi hatun kervan sarayı karşıladı.Kasaba sırtını dağlara yaslamış yüzünü ovalara dönmüş eteklerinde kümelenmiş  üç katlı bahçe içinde mustakil evler çoğunlukta şirin bir yer. Yağmur öğretmen Okulun lojmanına yerleştiğinde içinde çok güzel duygular belirmiş hayallerini ve yapmak istediklerinin anahtarlarını burada bulacağı hissine kapılarak içini bir seviç kaplamıştı. Bir hafta içinde lojmandaki evini düzmüş bütün eksiği tamamlamış okulların açılmasını heyecanla bekliyordu.
          Okulda nur yüzlü geleceğin bilgi tohumlarını içinde barındıran çocuklarla tanışmak için can
atıyordu. Okulun ilk günü onu okul müdiresi Pelinsu hanımefendi güler yüzüyle karşıladı. Yağmur öğretmen sınıfına girdiğinde yaşları 9 ila 12 yaş arasında değişen birleştirilmiş sınıf
öğretmeni olarak karşılaştığı 28  öğrenciyle tek tek el sıkışarak tanıştı. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Belliki güzel beslereniyorlardı. Ailelerle tanışmayı çok arzu ediyordu. Gel zaman git zaman okula alıştı. öğrencilere ve velilerle  tanıştı.  Çocuklar için ne yapabilirimin gayreti içersinde elinden gelenin en iyisini yapmanın huzuruyla günler geldi geçti. Birinci dönem bitti ikinci dönem başladı. Havalar ısındı bahar geldi heryer yeşillendi.Yağmur öğretmen çok meraklıydı. Bölgeyi tanımak ve yeni yerleri öğrencileriyle birlikte keşfetmek için yörenin kuş cenneti olan kaz gölüne bir gezi düzenledi.
Kaz Gölü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası sucul ekosisteme sahip olmakla beraber yerli ve göçmen kuşların yuvalanma, kuluçkalaşma alanıdır. Sucul ekosistem alanı içerisinde mevcut popülasyonda yaşamını sürdüren 108 çeşit kuş türü olmasına rağmen yılı içerisinde aylar itibarıyla türler sayısında değişimler söz konusudur. Bu kuşlardan bazıları; Saksağan, Kara Leylek, Ak Leylek, Angıt, Alacabalıkçıl, Gri Balıkçıl, Ak Kuyruksallayan, Büyük Beyaz Balıkçıl, Sutavuğu, Sakarmeke, Elmabaş, Kamışçın, Batağan, Saz Bülbülü, Karatavuk, Ördek türleri, Kaz türleri, Çulluk, Serçe, Sığırcık, Kızıl gerdan, Söğüt Serçesi, Kara Kızılkuyruk, Kızkuşu, Çıkrıkçın, Çıvgın, Çayır İncirkuşu gibi türlerdir.Önemli bir doğal yaşam alanıdır.
Geziye öğrencilerinin dedeleri ve ninelerininde katılmasını hepbirlikte kaz gölünün etrafında çimlerin üzerine oturarak çocukların dedelerinden ve ninelerinden masal dinlemesini istedi. Yağmur öğretmen
kaybolmaya yüz tutmuş masalları yaşayan insanların ağızlarından direk çocuklara
aktararak öğrenmelerini sağlıyor ve daha kalıcı öğretim yapmak için böyle bir yol izlemişti.
              Böylelikle  Unutulan yöresel masalları yeniden kayıt altına almak istiyordu.Sırasıyla dedeler nineler ortayere geçiyor bildikleri masallı öğrencilere anlatıyor öğrenciler can kulağıyla dinliyorlardı.
Göl kenarında kuşlar cik cik sesleriyle masallara eşlik ediyor, inekler mandalar köpekler biraz ilerdeoturmuş hepsi öğrencileri seyrediyorlardı. Sedanur öğretmenim ben geçen sene ballıca mağrasına
arkadaşlarımız ve öğretmenlerimizle yaptığımız geziyi ve orada yaşadıklarımı anlatmak istiyorum
dedi.  Yağmur öğretmen çok merak ediyorum sedacım şimdi seni can kulağıyla dinliyoruz anlat
bakalım söz sende dedi...
Ballıca'daki Gizli Geçit...
Arabalara bindik, hep birlikte şarkılar söyleyerek mağaraya doğru hareket ettik. Arada bir etrafı seyrederken fotoğraf çekmeyi de ihmal etmiyorduk.  Mağaranın çok yakınlarında fotoğraf çekilmek için gruptan biraz geri kalarak bir taşın üzerine çıktık. O sırada sadece telefonun ekranında
parlayan bir taş gözüme ilişti çok ilginç bir şekilde taş sadece telefon ekranı ile baktığımızda
parlıyordu.  Normal gözle baktığımızda sıradan bir taştan farksızdı. Fakat şekli altıgen gibiydi sanki bir şeyin anahtarı gibi duruyordu. Cenk hemen taşı sırt çantasına koydu o sırada öğretmenimiz geride kaldığımızı fark edip bize bağırdı koşarak gruba yetiştik. Çok geçmeden mağaranın kapısına geldik. Bize mağara boyunca bir rehber eşlik edecek ve mağara hakkında bilgiler verecekti. Dikkatlice kendisini dinliyorduk.
             Cenk ve bengisu daha önce hiç ballıca mağarası'na gelmemişlerdi. İçeri girdiklerinde adeta
gördükleri karşısında kendilerinden geçmişlerdi. Tavandan aşağı doğru sarkan Taşlar Salkımlı salkım
üzümlere benziyordu. Mağaranın içerisinde ilerledikçe farklı farklı oluşumlara şahit oluyorduk.
Rehber büyük salon adı verilen yerin henüz kullanıma açılmadığını, orada gizli bir geçit olabileceği gibi  Şeylerden bahsediyordu. Cenk ve ben birbirimize baktık. Bulduğumuz şeyin bu geçitle ilgili
olabileceğini düşündük. Bengisu da merak içindeydi arkadaşlarımıza belli etmeden büyük salonun
olduğu tarafa yöneldik. Ortam biraz loş olduğu için eksikliğimizi farketmezler diye düşündük.
Büyük salonun önünde birkaç uyarı tabelasından başka bir şey yoktu ve içerisi çok karanlıktı.
Aklımıza çantamızdaki telefonlarımız geldi. Hemen telefonlarımızı açtık fener olarak kullandık
içeriye birkaç adım attığımızda salonun büyüklüğü ile adeta büyülendik.Salonun ucu Bucağı yoktu
neredeyse bir düğün salonundan daha büyük bir alana sahip bir salona çıktık.yavaş yavaş da korkmaya başlamıştık o sırada birkaç adım ötede su birikintisinin içinde parlayan bir mantar şeklinde taş dikkatimizi çekti. Bana doğru eğilerek incelemeye başladık. Bu taşın üzerinde  Bir çukurluk vardı. Cenk bu çukurun tıpkı mağaranın aşağısında bulduğumuz taşın şekline benzediğini ifade ederek, taşın çantasından çıkardı. Üzerine koymak istedi. Bengisu bunun doğru bir fikir olmadığını düşünüyordu. Ben de bengisu gibi düşünüyordum ama Cenk bizi dinlemeyerek taşı yerine koydu. O anda hepimiz  Bir şeyler olacağından korktuk ama hiçbir değişiklik olmadı. Cenk'i şaşkındı, hayal kırıklığına uğramıştı. Farklı şeyler olacağını düşünüyordu. Sonra taşı yerinden geri almak istedim fakat taş geri çıkmıyordu. Sıkıştığını düşünerek biraz hareket ettirmek için çevirmeye başladığımda çok acayip bir şey oldu .
           Taş içeri doğru çekildi, sular boşaldı ve hemen önümüzde kocaman bir mağara kapısı gibi bir şey açıldı korkudan çığlık atmaya başladık hemen öğretmenlerimizin ve arkadaşlarımızın yanına gitmek istedi fakat gittiğimiz yerin önüne kocaman bir taş parçası kapatmıştı. Bengisu bu ve ben deli gibi alıyorduk. Burada mahsur kalmıştık. Cenk ise hala hayaller peşindeydi.  Abisinden duyduğuna
göre ballıca mağarasında gizli bir geçit yer almakta ve O geçit Tokat kalesi'deki gelincek Mağarasına
çıkmaktaydı. Eğer bu doğruysa kurtulabiliriz diyerek bizi rahatlatmaya çalışıyordu. Bir süre öylece
bekledik öğretmenlerimizin eksiklerimizi farkedip geri geleceklerini düşündük. Fakat kimse gelmedi.
Karnımızda iyice acıkmıştı çantamızdaki piknik için  getirdiğimiz şeylerden Atıştırdık. Sonra Cenk
açılan kapının etrafında gezinmeye  başladı. İçerde uzaklarda bir ışık görünüyordu. Hemen bizim
yanımıza gelerek durumu anlattı. Bu sefer bizi ikna etmişti. Başka çaremiz yoktu. Cenk'in kararınauymak zorundaydık. Telefonumuzun ışıkları ile açılan kapıdan içeri girdik.  Gerçekten de ileride
küçük bir ışık yanıp sönüyordu. Oraya doğru yavaş adımlarla yürümeye başladık yerler çok islak ve
kaygandı. Arasıra etrafımızdan yarasalar geçiyordu.
        Bengisu ile el ele kol kola hareket ediyorduk çok korkmuştuk Cenk'in umurunda bile değildi.
Kendini ünlü bir kaşif zannediyordu. Hal ve hareketleri çok komikti. Korkmamıza rağmen bizi bile
güldürmüştü. Işığın yanına geldiğimizde parlayan şeyin bir kılıç olduğunu  gördük. Elimizi kılıca
dokunduğunuz anda ışık söndü. Umutlarımız tekrar tükendi. Halbuki bunun bir çıkış olduğunu düşünmüştük. Cenk Kılıç'ı yerinden çıkarmak istedi bunu yapmasını söylememize rağmen bizi
dinlemedi kılıcı çeker Çekmez bir sarsıntı başladı. O anda hemen yanı başımızda bir yarık oluştu. Her
tarafa sularla oluyordu. Hepimiz çığlıklar  atıyorduk. Su bizi alıp bir delikten hızlıca sürüklemeye
başladı. Dakikalarca bir oyuktan aşağı doğru sularla birlikte sürüklendik.
         O dakikalar hiç bitmek bilmedi. Çok fazla su yutmuştum. Bir süre sonra sular azaldı ve başka bir mağaranın içerisine düştük. Düştüğümüz bu yerde her yer parlak parlak şeylerle doluyordu. Yanlış görmüyorsam bunların hepsi altındı. Bir oda dolusu binlerce altın eşya mevcuttu. Hepimiz gözlerimize inanamadık. Sanırım gizli bir hazine odasına ulaşmıştık. O sırada hazinenin üst tarafında Bir masa üzerinde bir heykel dikkatimi çekti. Çok büyük ve görkemliydi. Yakından baktığımda bunun Sosyal bilgiler dersinde  kitapta gördüğüm karunun kayıp hazinelerinden kanatlı denizaltı olduğunu düşündüm. Gerçekte de oydu. Onun uzun zamandır kayıp olduğundan bahsediyorlardı. Gözlerimize inanamadık. Tarihin seyrini değiştirebilecek şeyler bulmuştuk. Bunu herkese söylemeliydik. Fakat odanın her tarafı kapalıydı. Hiçbir çıkış yoktu . Cenk bu altınları buraya koyanların mutlaka bir yerlere gizli bir geçit yapmış olabileceklerini düşündü. Etrafı iyice araştırmaya başladık. Çıkışa dair hiçbir iz bulamıyorduk. O anda ben kanatlı denizaltının yanında bulunan iki askerden birinin kılıcının yerinde olmadığını  farkettim.. Hemen Cenk'ten yukarıda
buraya düşmemize sebep olan kılıcı alıp yuvasına taktım. O sırada taşların arasında yeni bir kapı daha açıldı. Bu sefer açılan kapıdan gül ışığı geliyordu .hepimiz çok sevindik, hemen dışarı koştuk. Yine bir mağara gibi bir yere gelmiştik. Ama bu sefer kocaman bir dışarıya açılan çıkış vardı. Hiç beklemeden dışarı çıktık.Hepimiz çok sevindik,
hemen dışarı koştuk. . Cenk'in abisinin dedikleri gerçekten de doğruydu.
               Biz Tokat Kalesi'nde yer  Alan gelincik  mağarası'na çıkmıştık. Bu inanılır gibi değildi. Neyseki sağ salim kurtulmuştuk. Bu keşfimizi hemen birilerine haber vermeliydik. O sırada kalenin alt tarafında yer alan surların orada bir sürü takım elbiseli adam gördük. Hemen yanlarına koştuk. Meğersem o gün vali ve belediye başkanı, şehrin ileri gelenleri , üniversitenin rektörü Kale'de yapılan restorasyonu gözlemlemek için oradalarmış.  Bizi sırılsıklam ve perişan halde görünce çok şaşırdılar. Hemen kendilerine durumu
anlattık ilk başta şaka yapıyoruz zannetseler de bizimle birlikte mağaraya girdiklerinde gözlerine
inanamadılar o gün Tokat için büyük bir gündü aslında Türkiye tarihi için büyük bir güdü
yüzyıllardır gizemini koruyan bir çok şey bizim sayemizde açığa çıkmıştı kısa sürede bu keşif
Türkiye'nin gündemine oturdu. Bütün öğrenciler gibi yağmur öğretmende Menşure Sedanur Emre'nin
anlattığı yaşanmış hikayeden çok çok etkilenmişlerdi.
        Haftasonu  yağmur öğretmen Okulmüdüresi Pelinsu hanımefendiyle birlikte  unesko tarafından dünyaca doğal miras olarak seçilen ballıca mağrasını gezmek ve görmek için  yarın mağaraya gitmeye karar verdi. Gördüğü manzara karşısında hayran kaldı dili tutuldu. Mağaranın girişinde köylü bir kadına rastladı adını sordu kadın çakmak çakmak bakan gözleriyle ve olgunlaşmanın
izlerini yüzünde ki derin çizgilerin belirlediği tatlı dilli kadın ana yağmur öğretmene adını söyledi.
Dünya Köylüsü dedi. Köylü kadın bildiği bütün bilgileri genç öğretmenlere aktardı. " kızım
bu topraklar sırlıdır.  Mağara bizim kültürümüzde değişimi dönüşümü temsil eder. Elf gibi dimdik
duruşuyla  3-4 milyon yıllık olduğu söyleniyor dünyanın en büyük ikinci marası. Ballıca mağarası içinde büyük salonları olan ve odalardan oluşan Adıgibi fiziksel yapısıda insana şifa dağıtan bir mağaradır kızım. Sarmısak,  soğan,  balrenginde  taşları  ve  suyun sırrını insanlığın olmazsa olmazı vaz geçilmez besin kaynakları mızı  sanki kendi dilince ve zanatını gösterircesine ustaca  çizdiği şekillerle bize birşeyler anlatır. Karanlıklardan leyl olan  gecenin İçinden çağlayan gibi akan nehhar  olan  sular en derinlerden geldiği için kirlenmemiş saf temiz su ,bilgilerin gün yüzüne çıkması için yol arayan  düşünceler gibidir. Yemin olsunki Kelimenin kök anlamını bilirsen düşünceni doğru yere oturtursun ve bu güzel bilgiyle gün ışığına kavuşur çoşkuya kapılırsın. Ferahlarsın.  Bizi yetiştiren terbiye eden rabbimize şükürler olsun.Gün ışığına kavuşan  sular gibi  aynen ocaklı köyünden çoşarak akan 28 metre yükseklikteki ballıca şelalesi gibi yüksekten uçarak akarsın. Her bir mertebeyi aşarak bir amaca doğru yol alır  yere doğru düşersin yesir olur akar akar akarsın. İnsanoğlunun gençliğine benzetirim bu şelaleyi deli dolu ve coşkuludur. Baharda dahada çoşar önünde kimse duramaz . saf kaynaktan geldiği için petek li saf bal gibi katışıksızdır,  insana şifa olur soğuk suyu, bu şelalede yüzen çimen kişiler ilerde devletine milletine faydalı işler yaparlar ve Allaha kul oludukları için kimseye boyun eğmezler. Onların karakteri doğru dürüst ve hile bilbez güvenilir insanlar olarak inşa edilir.  40 yaşına gelen yöre halkı  artık akar akarda enginlerde durulan göl misali kaz gölü gibi düzlüğe erer ve göl olur o beldede nazil olur.  her canlıya hayat verir herkese faydalı olurlar ve kuşların toplandığı cennet  , arıların yuva yaptığı petek misali doğal organik yaşamların insana kattığı değerlerin bu bağdan yetişen bir salkım üzüm salkımı gibi sunarlarmış misafirlerine.insanı insan gibi yetişmesinde ki önemini örneklerle özdeşleştirerek anlatmaya çalıştım. İnsanoğlunun şavaşı hak batıl savaşıdır.  Yaradanla beraber yürümek er kişinin işidir. Malın mülkün sahibi O dur. Ne zaman nerede neyle karşılaşacağını bilemez insanoğlu. Anadolunun mayası olan bu topraklar tüm insanlığı mayalandırmaya hazır ve
bozulmamış olarak saf tertemiz ve fecrin aydınlığında keşfedilmeyi bekleyen sırlarla dolu tarihiyle kültürüyle  etrafını aydınlatmaya  güven vermeye devam ediyor " dedi Dünya köylüsü  bilge kadın ana.
           birlikte mağarada gördüklerini anlamlandırmak  ve doğanın bize cizdiği resimleri okuyarak insanoğluna yol göstermesini bilge bir kadının okuması ve yorumlamasıyla yeniden değer ve anlam kazanan bu toprakların değerleri  yerel tohumların içinde evrensel bilgiyi taşıyan  mirasıyla bundan sonra 
gelecek nesillerin temelini oluşturmada ışık oluyor. Ve 1450 yıl önceki atalarımızın torunları olarak bizler bugün 1450 yıl sonraki torunlarımıza miras kalacak olan temiz ahlakın temelini  adaletin  iyinin sevginin doğrunun güzelin mutluluğun  mayasıyla  beslenen bu değerlerin kıymetini bilmek korumak bu topraklarda yaşayan demlenmiş insanların boynunun borcudur diye düşündü Yağmur öğretmen. Ve bundan sonra gittiği her yerde dillendirdi bilge kadın dünya köylüsünden öğrendiklerini.

24 Kasım 2019 Pazar

USTALARIN PİRİ

Terzilerin Piri ,  Hz İdris
Berberlerin Piri , Hz Süleyman-ı  Pak
Aşçıların Piri, Hz Hasan Basri
Demircilerin Piri, Hz Davut
Tenekecilerin piri, Hz Ahmet Zemceri
Ekmekçilerin Piri, Hz Hızır
Oymacıların Piri, Hz Nakkaşı Veli
Kuyumcuların Piri , Hz Yusuf
Yemenicilerin Piri, Hz Mehmet Ekber Yamani
Semercilerin Piri, Hz Ak Yusuf Abaziy-ül Gaffar
Dülgerlerin Piri, Hz Neccar

Ustaların duası " Berhudar ol" demektir.
Anlamı:" Tuttuğun her iş'te bereket ve hayır bulasın nasibin kazancın bol ve açık olsun. Mutluluk içinde yaşa " demektir.

ÖZLÜ SÖZLER

           Bu topraklar neyse bizde oyuz. Aslımızı inkar etmeyelim.Bu toprakları tanımadan ne yazar, 
olursunuz ne usta ne insan. Doğduğun şehri  tanıdığın için sahip çıkarsın özüne. Kah usta olur, kah şair, kah kadın kah erkek tecrübeleriyle DEMLENMİŞ İNSAN olursun bu topraklarda. 
           Bu şehir kültürüyle, tarihiyle,  zanaatkarlarıyla Orta Karedeniz'in ortasında bir gemi gibidir. Kucaklayıcı ,modern, yüksek medeniyete sahip, kardeşlik kokan evrensel güzellikleri doğurmaya gebedir. Çünkü bu şehirin yerel tohumlarında evrensel sırlar gizlidir. İşte bu sırları açığa çıkaracak günlerin doğumu çok yakındır.
Dünya Köylüsü 
Ayla Bağ

Teşekkür

             İlimiz için büyük bir şans olan, O gördüğü güzelliği destekleyen, üreten kadına , zanaatkara,  çiftçiye gereken desteği veren ilimizin her alanda top yekun kalkınması için çabalayan, aktif, dinamik, çalışkan, kadrolarıyla 2023 vizyonunda şaha kalkan anlayışıyla ve uygulamalarıyla memleket sevdalısı, samimi,  sıradışı bir bürokrat. "Yaşayan Efsaneler İlk Tek ve Son Ustalar "Kitabının hazırlık aşamasında Sayın Valimizi  ziyeret ettim. Kendisi örnek çalışmaları inceleyerek "eserinizi siz hazırlayın biz gereğini yapalım  " diyerek bizleri yüreklendiren koca yürekli  bir vali.  İcraatlarıyla şehrin vizyonunu geliştiren Tokat'ı  kitabın baş şehri yapan, projeleriyle her alana değinen -özellikle kitaba ve yazara - değer veren bir mülki amir sayın Dr. Ozan Balcı'ya verdiği desteklerden dolayı çok çok teşekkür ederim.
            Cennet anaların ayakları altındadır sözünün anlamına uygun, bizleri cennette yetiştiren, dar gün göstermeyen evin direği, yüreği sevgi dolu analarımızın hatrına  bu çalışmamı Yaradan'dan sonra yaratıcı özelliği olan büyük usta en kıymetli varlığım 'Anneme 'ithaf ediyorum. Yokluk içinde varlığı yaşattığından dolayı sevgiyle bizleri büyüten cefakar, vefakar nur yüzlü annelerimizin ellerinden öpüyorum. Başta eşim Gazi Bağ ve ailem olmak üzere hepsine ayrı ayrı gösterdikleri hoşgörüden dolayı çok çok teşekkür ederim.
             Bu çalışmamızda bizlere desteklerini esirgemeyen il Milli Eğitim Müdürümüz Murat Küçükali'ye, değerli zamanlarını ayırıp yaşam hikayelerini bizimle paylaşan kıymetli ustalarımıza,TOŞAYAD Eski başkanı Remzi Zengin'e, TOŞAYAD başkanı Hasan Akar'a, Mahmut Hasgül'e,Fotoğraf sanatcısı Süleyman Üzümcü'ye, Cihat Taşkın'a,  Yaptığım çalışmaları destekleyen  Mahperi Hatun Mesleki ve Teknik Anadolu Kız Lisesi Müd. Sevil Alaçam'a, Zübeyde Hanım MTAL Müd. Murat Yılmaz ve Müd. Yardımcısı Özlem Çivilidağ'a, Evliya Çelebi Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi Müd. Abdülkadir Türk'e, Tokat MTAL müd. Yardımcısı Nuri Çabuk'a,  Edebiyat öğretmeni Hülya Şenkul'a, TOGES eski Başkanı Cengiz Demir'e, Ulaşımda yardımını esirgemeyen Köyüm Köy Pazarı sahibi Murat Özdemir'e, eserin baştan sona dijital tasarımını yapan Seda Batur'a,Tokat Kültür Sanat Kadın Grubu Başkanı Hacer Doğan'a ve TOGES Başkanı Ayşe Demir'e ve bu çalışmamda bana emeği geçenlere teşekkürü bir borç bilirim. Dolayısıyla Valimiz Sn Dr. Ozan Balcı'ya şükranlarımı arzederim.
Dünya köylüsü
Ayla Bağ

20 Kasım 2019 Çarşamba

Biyografi

1971 yılında Tokat Niksar'da doğan araştırmacı yazar Ayla Bağ "Dünya Köylüsü" Logosuyla yazılarını yazmakta ve paylaşmaktadır.
İlköğretimini Artova'da, ortaokulu Antakya'da, Liseyi Yozgat Aydıncık Lisesinde tamamlamıştır. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden mezun olmuştur.
Marmara Üniversitesinden Aile Danışmanlığı eğitimi almıştır.
2017 yılında İlk Kitabı "Yaşayan Kırk Kızlar Efsanesi " adlı deneme araştırma eseridir.
Tokat Gazetesi ve Tokat Gündem Gazetesinde Köşe yazarlığı yapmaktadır.
Yazıları ve şiirleri Kümbet Dergisinde, Tokat Gündem Dergisinde ve çeşitli dergilerde yayınlanmıştır.
Tokat Valiliği Himayaesinde Millieğitim Müdürlüğünün destekleriyle "KIRKKIZLAR " projesinde yer almıştır.
Okullarda 100 'ün üzerinde söyleşi gerçekleştirmiştir.
"Kırkkızlar Kız Lisesinde " projesiyle Mahperi Hatun Anadolu Kız Meslek Lisesinde 20 söyleşi,
"Tokat'a Değer Katanlar" projesiyle Zübeyde Hanım Anadolu Kız Meslek Lisesinde 6 söyleşi,
Atatürk'ün Samsun'a çıkışları ve Milli Mücadelenin Başlangıcının 100. Yıl anısına,  GOP Üniversitesinin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde, Genç Kadem Kulübünün önderliğinde "Anadolu'nun  Mayası Kadınlarımız" adlı söyleşiyi gerçekleştirmiş  ve 100. Söyleşiyi 19 mayıs Gençlik ve spor Bayramı dolayısıyla atalarımıza armağan etmiştir.
TOŞAYAD 'la birlikte " Hikaye ve Şiirin Dilinden Tokat" adlı söyleşileri gerçekleştirmiştir.
TOŞAYAD derneği ve İLESAM üyesidir.
İLESAMLI İlim Adamı, Şair, Yazar ve Sanatçılar Ansiklopedisi 2. Ciltinde biyografisi ve "Kardeş olmak" Şiiriyle yer almıştır.
2012 yılından bu yana İnternet üzerinden " dünyaköylüsü.blogspot.com" sayfasını yönetmektedir.
Kalemlerin Dansı Antoloji Kitabında, BU TOPRAĞIN SIRRI masalı ve KADINLAR adlı şiiriyle yer almıştır.
2019 "Yaşayan Efsaneler İlk Tek ve Son Ustalar" kitap çalışması da 45 ayrı dalda ustanın hikayesine yer vermiştir.
" Ahiler Kervanı "Çalışmasıyla okullarda öğrencilerle ustaları buluşturmaya devametmektedir.
Halen Eskişehir Anadolu Üniversitesinde Açık öğretim Fakültesinde "Kültür Mirası ve Turizm "1. Sınıf öğrencisidir.
Evli ve iki çocuk annesidir. Araştırmayı, okumayı, gezmeyi ve insanları çok sevmektedir. Köşe yazılarında genellikle başarı öykülerine yer vermektedir. Hayali Türkiye'de ve Dünyada Kırk kadının hikayesini  yazmak ve söyleşilerde bunları dillendirmektir.
Çalışmalarına sahada gezerek araştırarak devam etmektedir.
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

19 Kasım 2019 Salı

sunum önsöz

               Zanaatkarlarımız; Anadolu'nun mayası olan bu topraklarda yerel tohumların içinde evrensel değerleri barındıran birer hazinedir. Kültürümüzün can damarı olan unutulmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatlarımızı yaşatan ustalarımızdır.  İşte bu hazinenin üzerinde binlerce yıl yaşayarak yüksek medeniyetin izlerinin öncülüğünde demlenmiş ustaların, bir sonraki nesle köprü olan kültürün taşıyıcılığınıda üstlenmişlerdir doğal olarak. Sanatkarlarımız bu topraklar ve insanlık için çok önemli sırlarıda yaptıkları eserleriyle birlikte bir sonraki neslin temelini oluşturmaktaki bilgiyi taşıyan bilgelerdir.
               Bu anlamıyla baktığımızda bir toplumun tarihi sürecinde kazandığı maddi manevi yolculuğunda ki yaşam tarzıdır kültür. Kültür estetik, ahlak, adalet, sanat ve benzeri kavramların kişiden topluma doğru gelişerek bütünleşen davranış ve düşünüş şekillerinin tamamıdır.
Ulusal kültürün temelini birey ve yöre oluşturur. Kültür statik değildir, çevre ve zaman ile değişim yaşar. Her toplumun kendine has bir kültürü vardır. Kültür tarihseldir ve insanlık tarihi kadar eskiye dayanır.   Toplumların birbirinden etkileşimleri farklı kültürlerin doğumuna sebep olmuştur. Kendi tarihimizde ki kültürel yolculuğumuza baktığımızda, biz Türkler çok zengin bir kültüre sahibiz. Doğu islam medeniyeti ve batı medeniyetinin sentezini yapabilmiş ender örnek topluluklardan birini oluşturuyoruz.
              Köklü  kadim tarihimizle şekillenen ve zenginleşen kültürümüz aslında bize gelecek adına güç vermekte, ışık tutmakta ve yol göstermekte. Kültürel mirasımız geçmişten geleceğe köprü olmaktadır. Bu kültür bize bir kimlik kazandırmıştır. Tarihin derinliklerinden elenerek gelen günümüze ulaşmış maddi manevi tüm değerlerimiz birbirimizi kolay anlamaya , ortak yeni değerler oluşturmaya ve huzur içinde bir bütün olarak yaşamaya götüren ögelerimizdir.
Çok zengin bir yapıya sahip olan Anadolu, insanlık ailesinin bir mozaiği olarak ve bu mozaiğin bir yapıtaşı olan Şehrimizde bir çok etnik  kökenin bir arada yaşadığı, her birinin yaşam ve kültür farklılıkları ile kardeşçe yaşamayı destur edinen bu memleket ,  geleceğin kültürünü sağlam temeller üzerine oturtacak öze sahiptir.
             insan aklı ile çevresini ve tüm doğayı yaşanabilir hale getirerek bir kültür dünyası oluşturmuştur. Bu anlamda insan doğan,  büyüyen,  gelişen, ilim yapan, sanat yaratan, düşünen, üreten, öğrenen, öğreten, insanlığa faydalı olan birikimleriyle, yazıtlarıyla, eserleriyle zanatkarların eliyle kültür birikimlerini kuşaktan kuşaya aktaran bir varlıktır. Gücünü bilgiden alır ve ehil ellerde şekillenen gelecek nesillerin dünyasında anlam kazanır. Yeni çağımızın insan formasyonunu tanımlaması "Bir konuda derinlemesine bilgi sahibi olurken, diğer konuların azda olsa üzerinde durulmasıdır"
               Bende bu ustalar kitabı çalışmamla unutulmaya yüz tutmuş geleneksel elsanatlarımızı bir kitapta kayıt altına almak bu zanaatları yapan ustalarımızı daha yakından tanımak ve onların yaşam tecrübelerinden işin ve insanlığın sırlarını öğrenmek için yollara düştüm. Üç yıl da heybemde biriktirdiğim bu hikayeleri  "Yaşayan Efsaneler İlk, Tek ve Son Ustalar " başlığı altında bir kitap haline getirdim. Çoğu ahiler geleneğinden gelen Ustalarımızı Okullarda öğrencilerimizle buluşturup belleklerine bu zanaatların insanlıkla olan bağlarını hatırlatmak için " Ahiler kervanı"çalışmasıyla şehrimizin değerlerini, tarihini, yüksek medeniyetin izlerini sürerek öğrencilerimize farklı bir bakış açısı sunmak istedim.
               Bu topraklarda doğmaktan onur duyan ve üzerimize düşen görevi yerine getirmeye çalışan bir  çırak olarak üretmeye, yazmaya ve düşünmeye devam ediyorum. Anadolu ismiyle özdeşleşmiş analarımız bizim en kıymetlilerimizdir. En büyük usta olan yaradandan sonra yaradan annelerimiz bizim baş tacımızdır. Bende bu kitabı çok sevdiğim canım anneme ithafen yazıyorum. Bizi doğuran hamur gibi yoğuran nasihatleriyle şekil veren usta ellerinden öperim annem.
.
                Elleriyle çalışanlara işçi, eliyle aklını birleştirip çalışanlara usta, eli, aklı ve yüreğini birleştirerek çalışanlara da sanatkar usta denir.  İşte  toprağı, bakırı, demiri , ahşabı bilgisiyle ve becerisiyle sanata çevirenlerin diyarı, yaşayan tarihi eserleriyle, efsane ustalarıyla, geleceğin mayasını içinde barındıran bu şehrin bir evladı olarak sesleniyorum. Bu şehir kültür mirası ve otantik yerel turizimiyle kutup yıldızı misali öncü ve yol gösterici olmaya hazır. Sağ duyulu yöneticilerimizin 
elinde yine yeni yeniden bu meslekler Sanat Okullarında , Kız Meslek Liselerinde, Üniversitenin açacağı USTALAR AKADEMİSİNDE  yan alan olarak okutulmalı, öğrencilere aktarılmalı, usta çırak ilişkisiyle meslekler canlandırılmalı bu mesleği yapan gençlerimize destek verilmeli ve sahada yer verilerek otantikliğimizi koruyarak yeniden yaşatılmalı.
Ne mutlu elindeki yeteneği akıl eleğinden eleyip, alınteriyle yoğuran, yürek ateşinde pişirerek eserlerine yansıtan ustalara selam olsun...
Dünya köylüsü
Ayla Bağ

18 Kasım 2019 Pazartesi

Ustaların istatiksel bilgileri

Ustalarla ilgili istatiksel bilgiler
Yaklaşık olarak 60 usta ile görüştüm.
45 ustayı kitaba aldım
45 ustanın 7 tanesi ahilik geleneğinden geliyor

AHİLİK GELENEĞİNDEN GELEN ZANAATLAR

1-Dericilik 5. Kuşak usta.  son 4 ustadan birisi Saadettin Vahitoğlu.
Türkiyedeki tek camderi ustası.
40 yıllık usta

2-Bıçakçılık 5. Göbek usta. Son ustalardan birisi
Tokata has  eğri bıçağın son ustası.
50 yıllık usta

3-Aynalı Çarık ustası 3. Göbek ustalardan Ayhan Kılıç
Tokata has aynalı çarığın son iki ustasından birisi
50 yıllık usta.

4-Çömlekçi ustası Kazım Çömlekçioğlu 3. Göbek usta
Tokata has dört kulplu çömleğin ustası
55 yıllık usta

5-Yağlıcı ustası Mahir çökeleğinoğlu 3. Göbek ustalardan
Tokata has çöreğin ve yağlının son ustalarından birisi
65  yıllık geleneğin 40 yıllık  usta

6-Urgancı ustası Ayşe Demir 3. Göbek ustalardan
Türkiyenin ilk ve tek kadın urgancı ustası
25 yıllık usta

7-Bakırcı ustası Mehmet Küçük 3. Göbek ustalardan
Tokata has honca tepsisini tek parça üreten usta
55 yıllık usta

8-Nalbant ustası Mehmet Fakirseven 3.  Göbek ustalardan
55 yıllık usta
BABADAN OĞULA GEÇEN ZANAATLAR
1-Bakırcı
2-Derici
3-Yağlıcı
4-Urgancı
5-Bıçakçı
6-Ayakkabı Tamircisi
7-Aynalıçarık
8-Semerci
9-Baskıcı
10-Nalincilik
11- Kavalcılık
12-Elekçilik
13- Saat tamircisi


USTASI OLMAYAN USTALAR
MERAK VE HEVES ÜZERİNE ÖĞRENİLEN ZANAATLAR
1-Türkan Kestaneci.   Kitre Bebek
2-Sami Erçin.              Zırh
3-Güven Yetişkin.       Ud
4-Fındık Bebek        Otantik Bebek
5-Mukaddes İmre.       Taş ustası
6-Mehmet Çakar.        Ahşap oyma
7- Cemile Sucu         İğneoyası
ÇIRAĞI OLAN USTALAR
1- Kuaförlük
2- Berberlik
3-Baskı kalıp oyma
4- Çinicilik
5-Kilim
6-Elekçilik
7-Aşçılık
8-iğne oyası
9- Kumaş dokuma
10-Yarı değerli Taş işleme sanatı

USTA ÇIRAK İLİŞKİSİYLE ZANAATI ÖĞRENENLER
1-Semercilik
2-Kuaförlük
3- Berberlik
4- Tokat bileziği ustası
5-Çinicilik
6-Dokumacılık
7-Demircilik
8-Terzilik (şapkacı)
9- Aşçılık
10- Bakırcılık
11- Baskı kalıp oyma


OKULLU USTALAR
1-Rabia Daşçı ( Batik)

ULUSAL BASINA ÇIKAN USTALARIMIZ
BELGESELİ ÇEKİLEN USTALARIMIZ
1-Yasemin Ertaştan
2-Yaşar Güç
3-Cemile Sucu
4- Ayşe Demir
5-Tülay Atilla
6-Kemal Atangür
7- Mehmet Küçük
8-Ahmet Onan

FARKLI ALANLARDA Kİ ÜSTATLARIMIZ

1- Aşık Eşref Tonbuloğlu ( söz ustası)
2- Kemal Atangür. (Tiyatro)

TEK USTALAR
1- Telli Zurna.  Oktay Dursun
2- Cam deri , Saadettin Vahitoğlu
3- Fenerci ,  Sadullah Turacı
4- Urgancı,  Ayşe Demir
5- Nalinci, Adnan Şamlıoğlu
6- Çömlekçi, Kazım Çömlekçioğlu
7- Bıçakçı, Mustafa Özer
8- Kitre Bebek , Türkan Kestaneci
9-  Zırh , Sami Erçin
10- Kaval, Yaşar Güç
11- Kilimci,  Züleyha Koç
12- Elekçi, Salih Kandoğmuş

DEVLET SANATKARI ÜNVANINA SAHİP USTALARIMIZ
1- Yaşar Güç  2- Yasemin Ertaştan 3- Ayhan Kılıç, 4- Mehmet Küçük, 5- Mehmet Çakar, 6- Sadullah Turacı, 7- Cemile Sucu 8- Kazım Çömlekçioğlu,


SADECE BİZE HAS OLAN ZANAATLARIMIZ
1- Aynalı Çarık, Tokat Bileziği, Tokat Çöreği, Telli zurna, Hortlatma Kaval, Tokata has yazma kalıpları, Tokata has honca tepsisi bakırcılık, Dört kulplu çömlek, Sapı  Manda boynuzundan yapılan eğri bıçak, Sahtiyan deri,

İLK USTALARIMIZ
1- Sami Erçin (zırh)
2- Güven Yetişkin (ud)
3- Ayşe Demir ( urgancı)
4- Salih Kandoğmuş (Elekçi)
5- Türkan Kestaneci( kitre Bebek)











14 Kasım 2019 Perşembe

Özlü Sözler

"Şimdi gençliğimi uğurladım,
Yaşlılığımı karşılıyorum bu istasyonda."
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

Saat ustası Ahmet Unan

           Türklerin Anadolu'ya gelişleriyle birlikte, ilk ve son Türk islam eserlerinin izlerine rastladığımız bu şehir ilk eseri Garipler camisi ve son  osmanlı eseri olan  Saat Kulesinin  zamana meydan okuyan dik duruşlarıyla, zamanı aksatmadan dakik vuruşlarıyla bize vakitleri hatırlatan Saat Kulesi usta ellerin bakımıyla İnsanlığa  hizmet etmeye devam ediyor.    
             1968 Niksar doğumluyum. İlk okulu ve orta okulu cumhuriyet ilköğretim okulunda okudum. Liseyi Erkek Sanat Okulunun ikinci sınıfına kadar okudum. Bize Niksar'da lakap olarak hasırcılar derler. Babam buraya yıllar önce gelip yerleşmiş.  Biz burda büyüdük. Babam Hüseyin Onan bu işi 1960 yılında Çankırı'da ustasından öğrenir ve eğitimlerini taamlayıp Tokat'a geri geldiğinde bir dükkan açar. 1964 yılından bu yana 56 yıldır saat tamirciliği ile aileden gelen bir gelenek olarak sürdürüyoruz. Babam iki yıl önce rahmetli oldu. Benim ustam babam. 1990 yılında askere gidip geldim ve  babamla birlikte çalıştım. Bende bu mesleği çocuklarıma öğretmeye çalışıyorum. Ama merakları yok. Onların ilgi alanları başka.Evliyim dört çocuğum var. Hepsi okudular.
               Abdülhamid Han'ın tahta çıkışının 25. yılında saat kulelerinin yaygınlaştırılması için fetva vermiş. Halkın yardımıyla belediye başkanı Enver Bey'in ve mutasarrıf Bekir Paşa'nın öncülüğünde Tokat halkının katkıları ile Behzat camisinin yanına inşa edilmiş. 23 tane Saat Kulesinden biri olarak 1902 yılında 33 m yüksekliğinde kesme taştan yapılan osmanlıdan kalma son eser olan bu  kulesinin  altında 25 yıldır 5 metre kare dükkanda insanlara hizmet etmeye çalışıyorum. 9 günde bir 132 badal çıkarak saatin mekanızmasını ayarlıyorum yani kuruyorum. İlk yapıldığında saatin kurulumu 15 günlükmüş ama zaman içinde halatta kısalma olmuş, biz 9 günde bir bu işi yapıyoruz. O zamanın teknolojisiyle yapılan saatin dişlilerinde hiç bir aşınma yok. Saat Kulesinin bakımını aksatmadan yapıyorum. Kışın hava şartlarının çok çetin geçtiği dönemlerde yelkovan ile akrebin donması nedeniyle saati çalıştıramadığımız günler oluyor. Onun dışında bugüne kadar saat kulesi arıza vermeden çalışmaya devam ediyor. Çırak yetişmiyor. Gençlerimizden kimse bu zanaatı öğrenmek istemiyor. Saat ustası olarak Tokat'ta sanatını icra eden son 5 ustadan birisiyim. Türkiye'deki saat kulelerinin içinde mekanla bütünleşen tek saat ustayım. Trt den belgesel çekimi yaptılar. Belgeseli izleyen herkes beni buluyor. Sadece Tokat halkına hizmet etmiyoum. Türkiye'nin dört bir yanından gelen saatleri tamir ediyorum.  Görevimi severek yapıyorum.  "diyor  saat kulesinin emektar bekçisi Ahmet Unan usta.
                Tokat'ta ilk göze çarpan yaşayan tarihi eserlerden biri olan saat kulesinin emektarının yanından vakit tamam deyip ayrılıyorum. "Doğru işleyen akıl , keskinmiş neye yarar? Saatin iyiliği koşmasında değil,  doğru gitmesindedir." Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarıda insandır. Zaman akıp gidiyor...ve hiç bir saat bir öncekine benzemiyor...
Değerlenirme;
Çırak yetişmiyor,
30 yıllık usta


6 Kasım 2019 Çarşamba

Oyuncak ustası Bülent Ziya kayaalp

           Çocukluğundan beri hobi olarak yaptığı oyuncakları ticarete döküp oyuncak dünyasına 750 oyuncak çeşidiyle fark yaratan ve girdiği ekonomik çıkmazdan yarattığı inovasyon fikriyle oyuncak dünyasına doğal ve sağlıklı ürünlerle markalaşma yolunda ilerleyen marangoz Ahşap oyuncak ustası Bülent Ziya Kayaalp usta geleneksel değerlerimiz olan figürler üstünde çalışarak ürettiği oyuncaklarla adından söz ettiriyor.
        "1972 doğumluyum. İlk , orta ve lise eğitimimi bitirdikten sonra şuanda açık öğretimden ön lisans olarak ilahiyat okuyorum. Okumasını yazmasını çok seviyorum.Evliyim.iki kızım var. Babam marangoz. Onun yanında piştim. Oyuncak benim hobimdi. Ahşap yakma, kıl testere oymacılığı benim zanaatım. Halkeğitim de usta öğretici olarak öğrencilere kurs veriyorum. Yıllar sonra ekonomik sebeblerden dolayı oyuncak üretimine yöneldim. 
             Yaklaşık olarak 750 çeşit oyuncak yapıyorum. Asıl mesleğim mobilyacıyım, marangozum. Son zamanlarda işler iyi gitmeyince bende, Ahşap oyuncak yapımına başladım. Baba mesleği olan marangozculuğu oyuncak yapımında kullanıyorum. 7-yıl önce başladığım oyuncak yapımına çocuklarımıza daha sağlıklı ürünler yapmak için başladım. Çocuklarımız çok kıymetli, son zamanlarda ithal ettiğimiz ürünlerin üzerinde sağlığa zararlı maddelerin bulunması beni tedirgin etti. Doğal olan malzemelerden ürettiğim oyuncaklar çocuklarımızın sağlığı için çok kıymetli.Doktorların ahşap oyuncak tavsiye etmesi üzerine ahşap oyuncaların satışında epeyce bir artış oldu.
              Ağaç olarak  Gürgen, çam ağacı kullanıyorum.Ağaç olarak çam ağacını tercih ediyorum. Daha dayanıklı ve insan sağlığına daha faydalı olduğu için tercih ediyorum. Bu konuda çok hassas ve seçici davranıyorum. Doktor arkadaşlardan edindiğim bilgiye göre çam ağacı yıllar geçsede insan vucuduna hibir şekilde zararrı olmuyor. Bunları yapmamızdaki amaç zehir saçan çin malını boykot etmek ve daha sağlıklı daha kaliteli oyuncağı altarnatif olarak insanımızın hizmetine sunmak. Her bütçeye göre oyuncağımız var. Biz doğal ve ahşap oyuncaklarla büyüdük. Çocuklarımız bizim için çok kıymetli. Geleneksel oyuncağımız topaç oyuncağını günümüz beybilet oyuncağıyla bir arada sunuyorum. Traktör, araba, öküz arabası kağnı, hamal arabası,  hareketli ördek ve kuşlar çok ilgi görüyor. Yaptığım ürünler yurt dışına gitti beğeni kazandı. 
         Yanımızda çırak yetiştiremiyoruz. Çünkü gücümüz yetmiyor. Meslek liselerinin öğrencilerini Milli Eğitim çırak olarak desteklemeli ve bu mesleği çocuklarımıza öğretmeliyiz. " diyor Bülent Ziya Kayaalp ustam. 


2 Kasım 2019 Cumartesi

Zanaatkarlar...

Ustalar ateşi körüklediler ocakta
Demiri korda eritip tavında dövdüler,
Şekil vermek için şahımerdan ile vurdular
Damgayı vurup suyla toprağa saldılar
Soğuyunca ele alıp hizmete sundular.

"Kızını dövmeyen dizini döver "dediler.

Ustalar Ağacı kesip kabuğunu soydular
Odunu kurutup matkap ile oydular,
Her bir deliğini kor demir ile dağladılar
Nefeslenip  telli zurnayı davul  ile çaldılar.
Sesi duyup  meydan yere vardılar.

"Kızı boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır "dediler

Ustalar Uzun uzun kavakları kestiler
Her bir kalası dosdoğru tahta gibi biçtiler
Kasnağını Yaş iken eğip büktüler
Süzgeç olup kötüğü  gozelden elediler
Seçip seçip tohum gibi yeniden ektiler.

"Kalburüstü insanları tohuma benzettiler"

Selam olsun her vuruşta Allah diyenlere
Kağıt kalem ile deseni levhaya çizenlere
Tabilot tepsinin anasıdır  honca
Ustam gül İse şehrin gençleridir  gonca
Güzeli barındıran bahçedir bunca

"Tokattan aldım bakırı
İncitmeyin fukarayı fakiri"

İğde ağacının kalıbında yazma deseni
Baş üstüne taç etmiş sarı oyalı yemeni
7 yy dır hanında  ağırlamış geleni gideni
Elvan elvan kokar tülbentinde çiçeği
Endemiktir bu yerlerin bitkisi böceği

"Tokattanmı geliyonda kız sen Almus'lumusun"
"Başındaki yazmayı sarıya mı boyadın"

Tokatın Hastır toprağı zemzemdir suyu
Hoştur insanı güzeldir huyu
Dört kulpludur yeşilsırlı çömleği
15lilerin kınalıdır sacı, elinde parmağı
Karadır gözü , Sağ olsun vatanı bayrağı.

"Hey on beşli on beşli ,
Kızların gözü yaşlı"

Dünya Köylüsü
Ayla Bağ














30 Ekim 2019 Çarşamba

Usta

Geçmişi geleceğe bağlayan köprünün iki ayağıdır usta.
Mazisinde kökleri, Meyvesinde tohumu olan.
Zihnindekileri ortaya dökmek, maddeye şekil vermektir ustalık.
Yeniden yorumlamak, zamana uygun, aslına sadık kalarak.
Bu yolculukta ki en önemli çekicin sabır, örsün bedenindir.
Bilgiyle yoğurursun harcını, marifetinle yakarsın odununu.
Zamanla ehlileşirsin,  yaşaya yaşaya,deneye yanıla olgunlaşırsın.
40 yıl aradan geçtimi gözün kapalı görürsün taa geleceği
Yürekten duyarsın ustanın çekiç sesinin ayarını.
İşini en iyi yapan insan demektir usta.
Usta
Neyin ustası?
Aynı zamanda çırağı olmayana usta denir mi.?
Ustası olmayana çırak denir mi?
Hayatın taa kendisi gibi...
 Biri varsa diğeride var.
Gece gündüz, soğuk sıcak, zengin fakir gibi.
Biri yoksa diğerinin adı ve anlamı bile  yok
Usta deyince en çok ilim, irfan ,edep ,ahlak, arıyorum insanda.
Onun gölgesinde yetişmiş yeşil fidan, çırak arıyorum.
Bizlerde dünya atölyesinde yontulmayı bekleyen odunlarız.
Topraktan çıkartılan demir,  bakır, altın, elmas madeniyiz.
Yaşam denen ustanın elinde;
İnsanlığımızı şekillendiriyoruz.
ömrümüzün her safhasında hadiselerle dövülerek,
İsyan etmeden, kazandan taşmadan pişme yolunda ilerliyoruz.
Kötüyü atan iyi yi ve güzeli kendine şiar edinen çıraklarız.
Ne zaman usta olacağız bilmem?
Büyüyeceğiz, bilgiyle içimizi doldurup sevgiyle emişerek
Akıp giden çağda imanla yürüyerek,
hakkı tavsiye ederek,
Salih amel işleyerek
Sabırla çok çalışarak olgunlaşacağız.
Kendi yaşamımızın  ustası olacağız.
Ne zaman ki;
Davranışlarında hikmet.
Sözlerinde anlam
Gözlerinde ışık
İşte o zaman Yüzünde ki nurunla fark edileceksin.
Alın terinin yıkadığı yüzün pırıl pırıl parlayacak bir elmas gibi.
İşte o zaman hamdım yandım piştim diyeceksin.
Usta demek, emek demek, işiyle emeğiyle helalinden
Hemhal olmak demek.
Bütün marifet bu yolda sadakatle yürümek demek.
Dünya köylüsü
Ayla Bağ




28 Ekim 2019 Pazartesi

EVE YÖNELİŞ

Üç terim: Beyt, şeriat ve oruç
Başlıkta gördüğünüz sözcükleri çok duymuşsunuzdur.Fakat bu yazıda bu terimlere başka bir açıdan bakacağız.Kanımca, insanlık tarihinde uygar/medenî yaşama bu terimlerin ifade ettiği mana ile geçilmiştir.Eğer insanoğlunun zihninde ev, hukuk ve ahlak fikri doğmasaydı insanın hayvandan, şehrin ormandan farkı kalmayacaktı!Bakın nasıl***

Kıblem Kabeye  Beytullah deriz.Yani Yönüm Allahın evi Kabedir demek isteriz.Ne demek bu?Hiç düşündünüz mü, Müslümanların kıblesi neden bir Ev (beyt) dir.Eve yöneliş?Evet, Kabe Allahın evidir. Fakat aynı zamanda Kabe Adem ve Havvanın da evidir. Yani insanlık tarihinde Eve yönelik yaşamı, evcil yaşamı başlatan ilk insanların evidir.Daha önce yabani yaşam vardı. Kimi insanımsılar dağlarda, mağaralarda yaşıyor, avlanıyor, birbirinin etini yiyor, kanını içiyor, rasgele cinsel ilişkide bulunuyor, yeryüzünde kan döküp fesat çıkarıyordu.Ev ve aile mefhumu yoktu.Kur'an İnsanlık için dikilmiş ilk ev (evvelul-beyt) Mekke deki Kabe'dir der. (3/96). Keza kendisinde önce ev olmayan en eski ev (beyt-i atik) derken de bunu kasteder.Bunlar ne demek?Yeryüzünde eve dayalı yaşam bu Ev ile başladı demek Barbarlıktan uygarlığa bu Ev kurularak geçildi demek Dolayısıyla buradan Evin insanlık sıçramasının ilk hamlesi olduğunu, hayvanca yaşamdan insanca yaşama ilk olarak Eve dayalı düzen ile geçildiğini anlıyoruz.

Düşünün Bizler evlerde yaşamasak ne olurdu?Ormanlardaki hayvanlar gibi ailesiz, anne baba belirsiz, kim kiminle nerede yatıyor belli değil Erkek, kadın, çoluk çocuk sokaklarda, caddelerde, ortalıkta Bütün bunlardan bizi ev koruyor, değil mi?Demek ki insan hayatının temeli evdir.Yönüm Ev (Kıblem Kabe/Beyt) ne demek bir de bu açıdan

 Düşünün***Demek ki Kabeyi ziyaret (Hacca gitmek) bir tapınak ziyareti değildir. Eve yönelmek, ilk Evi ziyaret, insanca hayatın nerede ve nasıl başladığını gidip yerinde görmek demektir.Evin etrafında dönüş (Kabeyi tavaf) Eve dayalı yaşamı, evcil hayatı yüceltmek, onun etrafında durmak, ona sarılmak, ondan ayrılmamak demektir.Eve yöneliş (Kıbleye dönmek), yüzünü Eve dönmek; evle temsil edilen aileye, medenî hayata dönmek, ev hayatını benimsemek, evi, aileyi, anneyi, babayı, çocukları, komşuluğu değerli bilmek, bu kavram ve mefhumları yaşamak, yaşatmak demektir.Vahşi hayattan uzaklaşmak, barbarlığı ve yamyamlığı sona erdirmek demektir.Müslümanların kıblesi neden bir put, taş, kült yeri veya bir tapınak değil de dört duvarlı basit bir Ev, bir de buradan bakın Allah hiçbir yere sığmadı o yere sığdı, oradayım diyor Yani: Mecazi olarak orayı kendine Ev yapıyor, Evim diyor. Yoksa aslında orada ne Allah, ne melekler hiçbir şey yok, içi bomboş, dört duvardan ibaret kuru bir Ev Aslında Allah yüzüne nereye dönersen orada. İnsani açıdan nerede anarsan, nerede yaşar ve yaşatırsan orada Bu şu demektir: Ben ev hayatında; aile sıcaklığında, baba merhametinde, anne şefkatinde, çocuk sevgisinde, kardeşlikte, komşulukta, evler arası medeni ilişkilerde; iyilikte, güzellikte, doğrulukta, sözde, vefada, sadakatte, emanette, güvende, sevgide, merhametteyim. Bunların yaşadığı ve yaşatıldığı yerdeyim. Onun için orası benim Evim. Ev ile temsil edilen böylesi bir hayatı yücelten beni yüceltmiş olur!Haccın bütün rükunları söz konusu bu Ev etrafında dönüş (tavaf) etrafında gerçekleşir. Bunun ne demeyi geldiği üzerinde daha derin düşünün derim Bunlar Beyt in anlamının bir yüzü (sosyolojik), daha başka yüzleri (teolojik, kozmolojik) anlamları da var fakat konuyu dağıtmayalım.***Yine Şeriatın kestiği parmak acımaz  deriz.Yani Hukukun verdiği cezaya herkesin razı olması gerekir. demek isteriz.Ne demek bu?

Hiç düşündünüz mü, Kur'an hukuka neden hayat veren su kaynağı yolu demek olan şir a/şeria demiş?Çünkü şehri ormandan ayıran şey hukuktur.İnsanlar ev hayatına geçerek hayvan hayatından, hukuk tesis ederek de orman hayatından ayrılmışlardır. Böylece ev, aile ve hukuk insan hayatının temeli olmuştur.İnsan nasıl su ile hayat bulursa, şehir (ülke, dünya) hayatı da hukuk ile hayat bulur. Hukuk toplu yaşamı korur; öldürmeyi, çalmayı, tecavüzü, gasbı vs. yasaklayarak hayatı canlı tutar. Aksi halde kimse evinden, canından, malından, ırzından ve namusundan emin yaşayamaz.Bu yasakların hiç biri ormanda yoktur.Ormanda ev yoktur: İnsani cıvıltılar; Aile, evlilik, nişan, düğün, nikah, elbise, temizlik yoktur.Ormanda hukuk (şeriat) yoktur: Sözleşme, akit, söz, namus, sadakat, emanet, güvenlik yoktur. Gücü gücüne yetene  kuralı geçerlidir, buna da malum orman kanunu denir.Demek ki şehrin mayasında ev (beyt) ve hukuk (şeriat) vardır.Burada şeriat bugün adına hukuk, hukukun üstünlüğü dediğimiz şeyin ta kendisidir. Yani şehri ormandan ayıran temel hukuk kuralları: Öldürmenin, çalmanın, tecavüzün, gasbın vs. yasak olması Bu nedenle bundan binlerce yıl önce Nuh kanunları Leş yemek ve kan içmek yasak  demişti.Üç bin yıl önce Musa' ya inen töre (torah/tevrat) Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, zina etmeyeceksin, komşuna kötü gözle bakmayacaksın vs. demişti. Hz. Musa bunları bir levha üzerine kazıyarak insanlara getirmiş ve Töre (torah/tevrat) budur! demişti. Ona inen Tevrat (töre/nomos/namus) bundan başka bir şey değildi Hz. Peygamber bütün bunları tekrar dünya gündemine taşıyarak, insanlığın ana yolunu/temel töresini canlandırdı. Bunun için ona gelene Namus-u Ekber (en büyük töre, temel nomos/kural/ilke) dendi. Kadim hukuku yeniden vazetti. Yani toplu yaşamı koruyarak insan hayatına can veren o korunmuş levhaları (Lehv-i mahfuz) yeniden insanlık meydanına astı. Kur'an  Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir  dedi.Demek ki esasında şeriat, insanların canını, malını, ırzını, namusunu, neslini, aklını, şerefini koruyup kollamanın bizzat kendisidir. Bunların hangi cezalar uygulanarak sağlanacağı değil Çünkü bunlar korunmazsa insan hayvana, şehir ormana döner. Bunun teminatı toplumsal hayatı ayakta tutan temel insanlık değerleridir. Bütün dünyada hukukun temelinde bunlar yatar. Bugün dünya hapishanelerinde suçluların % 90'ı üç suçtan yatıyor: Adam öldürme/yaralama, hırsızlık/yolsuzluk ve zina/tecavüz yani can, mal ve ırz namus güvenliği***Yine Oruç kötülüklerden alıkoyar deriz.Yani İnsanın kendini tutmayı bilmesi, kötülük yapmaktan alıkoyan en esaslı amildir. demek isteriz.Ne demek bu?

Hiç düşündünüz mü, oruç neden açlık ve cinsellik ile ilgilidir?Çünkü bütün kötülüklerin anası bu ikisidir.Ev (beyt) ve hukuktan (şeriat) sonra en önemli insanlık hamlesi ahlak fikrinin doğuşudur. Ahlak, insanın kendini içsel tutuşu (savm) ile ilgilidir. Bu nedenle savm (oruç) ahlakın kök dinamiğidir. Demek ki insanı hayvandan, şehri ormandan ayıran üçüncü temel vasıf kendini tutmayı bilme yani bir huyu ilke/kural edinme veya bir ilkeyi/kuralı huy edinme demek olan ahlak fikridir.Ahlak, hukuk gibi dışarıdan bir yasaklama değildir. İnsanın içten kendini tutması, sorumluluk yüklenmesi ve çevresine, özellikle de hemcinslerine karşı şunu yapmamalıyım, bunu etmemeliyim demesidir.İnsanlarda ilk tabular yeme içme ve cinsellikle ilgilidir.  Tabu Freud'un sandığı gibi ilkellik değil; ilkellikten insanca yaşama geçişi sağlayan  kendini tutuşlardır. İlkel insanlar hiçbir tabusu (yasağı, dokunulmazı, ilkesi) olmayan insanlardır. İnsan eti ve leş yerler, kan içerler, önüne gelenle yatarlardı. İnsanlığa geçişle birlikte bunlar dokunulmaz ve yasak oldu.Demek ki  insan  dediğimiz kendini tutmasını bilendir.İşte oruç bize bunları öğretir. Bu nedenle aslında insan orucu değil; kendini tutar. Kendini tutmayı öğrenir. Oruçla bize bunun talimi yaptırılır***

Düşünün Evsiz, hukuksuz ve ahlaksız bir yaşam kimin yaşamıdır?Ev, hukuk ve ahlak fikrinin olmadığı yere ne denir?Eve (beyte) yönelişin, hukuka (şeriata) bağlanışın ve kendini ahlakî tutuşun (oruç), aslında, ne büyük insanlık hasletleri ve insanlık mektebinin ne muhteşem dersleri olduğu anlaşılmış olmalıdır.Ne mutlu bu mektebin öğrencisi olabilenlere
(Alıntı)

22 Ekim 2019 Salı

TOKATLI HÜSEYİN ÖZER USTA

                 Dünyanın restoran kalitesi konusundaki en önemli otoritesi kabul edilen Michelin rehberince tavsiye edilmiş olmak da dahil çok sayıda ödülü ile, Westmister Üniversitesinden fahri doktorası bulunan ve Middlesex Üniversitesinde öğrencilere girişimcilik ve restoran işletmeciliği dersleri veren, Michelin Guide tarafından tavsiye edilen Dünyanın ilk Türk lokantaları Özer ve Sofra restorantlarının sahibi başarılı bir girişimci, aynı zamanda idealist kendisini sürekli güncelleyen, geliştiren, yenilikçi iş adamı hikayesiyle tüm dünya insanlığına öncü olacak nitelikteki başarı dolu hikayesini bizlerle paylaştı.
             1949 doğumluyum. Tokatın Reşadiye ilçesinin Doğantepe Köyü'nde  dünyaya geldim. Annem babamdan ayrılıp başka kocaya gidince benide bir ağanın yanına keçi çobanı olarak verdiler. Çoban Osman amcadan toprakların üzerine sopayla yazı yazarak okumayı öğrendim diplomam yok. Okula gitmedim çünkü tarlalarda çalışıyordum, hayvan güdüyordum. Hayvanları çok seviyorum. Anne annemmi çok seviyordum, oda beni çok seviyordu. Bana bir şey olursa anneannem çok üzülür dedim ve kendi hayatıma doğrulukla yön verdim. Sizinde çok sevdiğiniz insanlar olsun, herkesi çok sevin.
            11 yaşında üvey babamın verdiği 20 lira borç parayla Ankara'ya geldim. Çocuk olduğum için beni kimse çalıştırmıyor, işe almıyorlardı. Benim kalacak yerim yoktu. Tuvalette yattım kalktım. Biraz para kazanınca bir ciğerciyle anlaştım, günde bir öğün yemek yiyordum. 14 yaşında Ankara'dan istanbul'a geçtim. Orada bir lokantada işe girdim. Kazandığım parayla ingiltereye gitmek için ingilizce öğrenmem gerekiyordu ve emekli bir albaydan ingilizce dersleri almaya başladım. İngiltereye otobüsle gittim. Bir dönercide çalışmaya başladım. Dört yıl sonra çalıştığım lokantayı satın aldım.
             Saf anadolu çocuğuyum. Kim ne derse inanıyorum. Uyanık değilim. Sizde sakın uyanık olmayın. Kuru ekmek yemek beni aşçı yaptı. Açlık hiç bir şey değil ama aşağılanmak çok acı bir şey. Hayatı sevin, İşinizi severek yapın. Ben işime aşığım. Dünyanın en güzel işini yapıyorum. Üretmeyi farklı şeyler denemeyi çok seviyorum. Yemeklere  Kendimden bir şeyler katmaya bayılıyorum. Kimseye özenmedim sadece kendim oldum. İnsan kalmaya çalıştım. Gurbet ellerde Tek başıma bir milleti temsil etmeye çalıştım. Türk'üm müslümanım. Adam olmak için çok çalıştım para kazanmak için değil. Ben her şeyi yaşayarak öğrendim. Hiç bir alanda diplamam yok. Tuvalet temizliğinden başladığım bu yolculukta, masalardaki küllükleri boşaltarak ilerledim ve garsonluk yaptım, bulaşık yıkamaya kadar yükseldim. Daha sonra aşçının yamağı oldum ve çalıştığım dükkanı satın olarak patron ve baş aşçı oldum.
             Middlesex Üniversitesinde öğrencilere girişimcilik ve restoran işletmeciliği dersleri veriyorum. Okumayı, sizlerle arkadaşlık etmeyi çok seviyorum. Lokantamda öğrencilere aşçılık kursu veriyorum. Gençlerle çalışmak çok çok kıymetli hepsi okumuş içlerinde bir ben cahilim. Öğrenmeye ve okumaya çok çok meraklıyım. Keşke okusaydım. Lütfen siz okuyun okuyun öğrenin. Zaman geçirmek için değil öğrenmek için okuyun.6 kez evlendim . Bir kızım var. İkide dünya tatlısı torunum var.
              Beni farklı kılan kendim olmam oldu. Kriz zamanlarında fırsatcılık yapmadım. Türk misafirperverliğini lokantanın kapısından içeri giren herkese hissettirdim. Yemeğini Yemeğenin yemeğini ben yerim dedim.  Bugün lokantamda kraliyet ailesine yemek veriyorum. Güvenilir adam olmak için çalışın çok para kazanmak için değil. Lokantama büyük elçiler gelip yemek yesinler diye kurşun geçirmez camlar taktırdım. Müşteri memnuniyeti benim için bir ödüldür. Kazandığım paralarla kendime yatırım yaptım. Gelişmem için harcadım. Herkes büyük adam olmak isterken, ben iyi adam olmayı kafama koymuştum. Girişimcilik için bilgi gerekir, öğrenmek kişiyi geliştirir. Keşifleri yapın, hayal edin. Korkmayın, Güvenilir insan olun. Ben kendimi bilmeye başladığımda etrafıma baktığımda ben bunlar gibi olmayacağım dedim. Farklı oldum. Adam olursanız size para gelir. İyi olma yolunda kendimi geliştirdim. Eğitimli eğitimsiz ruhu güzel olanı seviyorum. Kötü marka olmayın insanlığın faydasına iş yapın. Ben Türkiye'liyim herkesi seviyorum. İki vatanım var. Biri sevgilim, birisi ana vatanım.
            Sizlerde önce iyi adam olmaya çalışın ,kimseyi kandırmaya çalışmayın, yaptığınız işi sevin. 20 yaşından beri bu işin içindeyim. 50 yıldır bu yolda ilerlemeye
öğrenmeye çok gayret ediyorum. Tokatlı olmayı başımın üstünde bir kep gibi taşıyorum. Ben Tokatlıyım, Türküm, Müslümanım. Bunlarla gurur duyuyorum. Şu anda bir ferrarim var özel uçağımla dünyanın dört bir yanını geziyorum. Yaptığım yemeklere patent almıyorum herkes kullansın herkes yapsın istiyorum. Kurduğum vakıfla öğrencilere burs veriyorum. Ben insanları yüceltmek için vakıf kurdum. Kimse kimseye eğilmesin vakıftan parasını alsın yoluna devam etsin. Anadolu mutfağını, Tokat mutfağıyla birleştirerek tüm dünyaya tanıtmak istiyorum. Dünyada Türkiye Türkiyede Tokat benim vazgeçilmez desturumdur.
             Dünyanın restoran kalitesi konusundaki en önemli otoritesi kabul edilen Michelin rehberince tavsiye edilmiş olmak da dahil çok sayıda ödülü ile, Westmister Üniversitesinden fahri doktorası bulunan "iki memleketi birleştiren insan " olarak ve Middlesex Üniversitesinde öğrencilerine girişimcilik ve restoran işletmeciliği dersleri veren bir çok zorluğu mücadele ederek aşan,  Yaşamayı ve insanları seven hayalleri büyük, kendi büyük mütevazi toprak kokan bir insan olarak bizlere öncü olan ustamın tüm dünya insanlığına öncü olacak hikayesini bizimle paylaştığı için çok çok teşekkür ederim.
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ


7 Ekim 2019 Pazartesi

Şimdilerde Anne demek

Eskiden;
Ezandan önce uyanırdı annem, kadın dediğin güneş doğmadan kalkmalıydı.
Bu toprakların kadınları güneşten önce uyanır güneşi onlar doğururdu hanelerin üzerine.
Kızarmış ekmeğin, tarhana çorbasının kokusunda yürekten demlenen çayın sıcaklığında uyanırdık güneş doğan evimizin odalarında...
Bereketi kaçarmış evin rızkı kesilirmiş adamın. Öyle söylerdi hep.
Bu rızıksızlığın sebebini şimdi bildim anne.
Öğlene kadar yatıp öğlenden sonra kalkıp işleri güçleri yetiştiremeyişimin bereketsizliğini şimdi çözdüm anne.
Kış günü buz tutardı, yazmasındaki oyalar, dualar süzülürdü dudaklarından...
Elleri hamur kokardı her daim, elinde kuruyan hamurları bile ziyan etmez ovalayıp karınca yuvalarına serpiştirirdi.çünkü anne demek yetmek demekti.
Şimdilerde;
Artık buz tutan yazma yok,  buz kesen sözler var anne.
Çatlamış dudaklara ruj, uzamış tırnaklara oje sürüyoruz anne.
Dudaklarımızda duaları unuttuk kendimizi kaybettik sabahın köründe anne.
Ellerimiz her daim telefonda facede, instegramda, televizyonun kumandasında...
Sanki göbeğimiz bir kesildi teknolojiyle, sanal alemde.
Çocuğuma ayıracağım zamanı bile luzumsuz şeylere harcadık anne.
Nerde hamur kokan eller? Nerde hamur kokan evler anne?
Şimdilerde her şey yarım yamalak, eremedik tamama.
Yarım doktor candan yarım hoca imandan etti hepimizi...
Kimse kimseyi tanımıyor, kimse kimseyi beğenmiyor, kimse kimseye muhtaç değil anne.
Çünkü herkesin egosu tam.
En ufacık şeyi büyütüyor doktor doktor geziyıruz,
Bir dostun gülümsemesinde çıkar arıyoruz.
Gönül dalgınlığımız yorgunluğumuz ondan anne.
Akşam olunca evin perdesini kapatmaya alışkın elleri vardı annemin.
Bizler akşam olunca telefonu kapatacak eli bulamadık, sulamayı farz edindiğin gonca güllerimiz çocuklarımızı ellerimizle soldurduk anne...
Eskiden;
Her şeye sahip değildik ama kocaman sevgi dolu yüreklere sığınır öksüz yetim kalmazdık.
Şimdilerde;
Sevgisiz, merhametsiz, duygusuz hayatlarda öksüz yetim kaldık anne.
Kınalı ellerinde çalışmanın izlerine rastladığımız kireç tutan parmakları
Şimdilerde;
 Tembellik,sanal alemlerde gezerek yer yurt edinmeye çalışan kadınların hazır gıdayla beslediğimiz yavruların sağlığını hiçe saydık, aileyi çıtırdatan sesi duymaktan aciz olduk anne.
Yorulduk kumandanın tuşuna, makinanın düğmesine basarken, girdik dipsiz kuyulardaki girdaplara yok olduk. Boğulduk haplarla çare aradık depresyonlara..
Şimdi anlıyorum üretmenin çalışmanın huzur demek olduğunu...
Biz bu huzuru farkına varmadan kaçırdık anne.
Ömrümüzü bir zan üzere yaşayarak, bir hiç uğruna bağışladık anne.
Kendimize
Yetmedik...yetemedik...
Bilmedik...bilemedik...
Bize verilen bu ömrü sahiplenemedik anne,
Şimdi seni daha iyi anlıyorum
Anne...iş işten geçtimi anne ?
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ



SENDE VAR

Gürleyip şimşek şimşek çaksan da hiddetle,
Sende  sırlı bereketim var.
Karabulut olup yükselsende gökyüzüne
Alçak tepelerin üstünde çisen var
Fırtınalarınla kırsan kolumu, dalımı,  budağımı
Sende bilinmez hikmetlerin var
Sararıp soldursan döksende yaprağımı,
Sende gizli nimetlerim var.
Zelzeleyle alt üst etsen yıksan da binalarımı,
Sende köklü mazim  var.
Sel olup aşırsan taşırsan da bendimi,
Sende kalan altın kumum var .
Kara kış zemheri buz ayaz her yer beyaz,
Özde yanan  sönmeyen ateşim var.
Gidenler gitti kalan sağlar bizimdir,
Elmasa şekil veren zanaatkarların var.
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

2 Ekim 2019 Çarşamba

Ceviz Sandık ustası kitap

              En değerli eşyalarımızın el emeği göz nuru kıymetlilerimizin yükte hafif pahada ağır eşyaların saklandığı ceviz sandıklar genç kızların baba evinden getirdiği kıymetlisi olarak hala geleneksel yerini korumada. Hediyelik olarak minyatürleri nostalji anlamında kilimin deseninde anıları yaşatmakta ve geçmişle bağ kurmakla birlikte , süs eşyası olarak evimizi süslemekte.
                40 yıl önce yurt dışına yaptığı ziyaret sırasında bir mağazada gördüğü ceylan derisi kaplamalı sandıklardan esinlenen Atalay bey Türkiye'ye döndükten sonra minyatür kilim kaplı ceviz sandıkları üretmeye başladı. 30 yıldır Amerika'ya, son 10 yıldır da İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkelerine ihracat yapan Atila, Bir zamanlar gelin adaylarının vazgeçilmezleri arasında yer alan çeyiz sandıkları, minyatür hale dönüştürülerek yurt dışına hediyelik eşya olarak gönderiyor.
            "1940 yılında Niksarda doğdum. Evliyim, üç çocuğum var. Devlet memurluğundan istifa ettim ve ticarete atıldım. Amerikaya bundan 40 yıl önce kilim ticareti yaptım. Gezmeye gittiğimde mağazada minyatür sandıklar gördüm ve çok dikkatimi çekti. Yurda döndüğümde bende bu sandıklardan yapmaya başladım. Kilim desenli bu sandıklar hediyelik eşya olarak rağbet gördü. Sandıkları küçük sanayi sitesindeki iş yerinde yapıyorum.25-30 ve 50 sm büyüklüğünde üretiyorum.30 yıldır oğullarımın sayesinde Amerikaya ihraç ediyoruz bu ürünleri ama başta İngiltere olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinede bu sandıklardan gönderiyoruz.
               Bu zaman zarfında ülkemize döviz getirdik. Niksar'da bizden sonra da sandık yapanlar oldu ve bu Niksar'da gelişti ama devamlı yapan arkadaşlarımız bazı sebeplerden dolayı azaldı. Bunda da ihracat çok fazla olduğu için sandıkların üzerine Anadolu motifli kilimler kullandık ve yapmış olduğumuz sandıkların hepsi ceviz ağacındandır. Kullandığımız boyaların tamamı kök boya olarak kullandık. Kök boya olduğu zaman kilimlerimiz daha güzel oluyor, sandık satışlarımız günden güne daha çok arttı. Bazen taleplere yetişemedik ama son zamanlarda sandık satışları biraz azaldı, buna sebep kilimlerin pahalı olmasından dolayı sandıklarında fiyatları pahalı oldu.Buna rağmen yılda 5000 adet sandık üretiyoruz.
             Senede hemen hemen 5 bin adet minyatür ceviz sandığı imal ediyoruz. Daha eskiden 20 binler civarındaydı fakat son zamanlarda biraz azalma oldu. Biz ihracatın yanı sıra perakende olarak da satışını yapıyoruz. Bu sandıklar hediyelik olarak da revaçta. Valilikler, kamu kurumları ve bireysel olarak kişiler de hediye için alıyorlar.
              Bu sandıkların yapım aşaması da göründüğü gibi kolay olmuyor. Çünkü her bir tahtası elden birkaç kez geçiyor. Kütük olarak alınıyor, daha sonra biçiliyor ve uzun müddet kurutuluyor. Kuru olarak yapmak zorundayız, çünkü bozulmalar oluyor. Tamamen bunların kalıpları çıkarılır, kesilir ve sonra da bu tahtaların birleştirilmesine geçilir. Bu da yaklaşık 300 adet sandığın muhakkak 1.5 ay gibi bir zaman zarfında meydana çıkıyor, ayrıca bunların bir de boya durumları var. Boya durumları tamamen eskitme boyadır, hiçbir zaman normal boya kullanmayız. Bilhassa dışarıdan ürün istedikleri zaman hep eskitme olarak istiyorlar. Satış durumlarımız gayet iyi şekildedir. Sandık üzerine kullandığımız kilimler ise tamamen Anadolu motifli ürünlerdir. Hepsi kök boyadır ve yeni kilim kullanamıyoruz, zaten yeni kilimler pahalı geliyor, maliyetleri çok fazla artırır. Son zamanlarda tabii maliyetlerimiz de arttı. Dediğim gibi bizim bütün satışlarımız ihracata yönelik ama perakende ve toptan satışlarımızı da yapıyoruz.” dedi ceviz sandığı ustası Atalay Atilla beyefendi.

Maya

İyiliğin güzelliğin merhametin
Sevginin ,adeletin mayasıyız biz
Gönül kapılarını çalan hırsızız,
Yüreklere taht kuran kırkkızız biz.
Dünya Öylüsü
    Ayla Bağ

30 Eylül 2019 Pazartesi

USTALAR

Deli gönül çoştu düştüm yollara,
Kulak verdim gönülden gelen seslere,
Hayran kaldım sohpetinde ustaellere
Damlaydım denize karıştım deminde.
Deryadan deryaya su gibi götürdüler beni.

Nice ustalarla sanattan sanata kondum .
Bilmediğim onca şeyi ustalarıma sordum
Demir oldum hörüklendim ocağında
Çamurdan testi oldum piştim fırınında
Diyardan diyara kuş gibi uçurdular  beni

Kestiler dalımdan kuruttular odunumu
Bıcağınan oylum oylum oydular bedenimi
Yeniden şekil verip kapılara koydular desenimi
Bazen yemeninin baskısında baş ettiler beni
Yıllardır Halden hale kalıp ile soktular beni

Bazen rüzgar oldum estim meltemlerinen
Bazen bulut oldum yağdım yağmurlarınan
Vucut buldum şehri ustamın ellerinde
İlim oldum, irfan oldum, edep oldum.
Vucuttan vucuda zerk eyleyip saldılar beni


Coşma deli gönül coşma ey köylüm!
Coşupta kazandan taşma ben söylüm
Enginlerde eğlen durulda yolun şaşma
Sanat ölmez, sanatçı ölmez, diridir, diriltir.
Tezgahtan tezgaha ip olup sardılar beni

Bakırın kızılında binlerce vuruşla  sitil
Çoşa geldim düğün dernekte zil, zurna,mitil.
Erikbelende kaval, süpürge, sandık
Değişlerde saz oldum, söz oldum, özü arayana
Bir ustanın elinde ney oldum. Ne oldum?
Postumu yerden yere vurup çaldılar beni.

Dünya köylüsü
Ayla Bağ


27 Eylül 2019 Cuma

İŞGEMDE GİRİŞİMCİ RUHU DESTEKLEYEN BİR YÖNETİCİ

           Türkiye'de ki İŞGEM'ler  içinde ilk ve tek kadın yönetici,  yine Türkiye'de ki bu alanda 12 ayrı dalda hizmet yeterlilik belgesi olan ilk kadın yönetici ve danışman olarak görev yapan, 2017 yılında valilik tarafından verilen "Kadın Girişimcilik" ödülünü alan,  alanında uzman Tokat için bir şans değerli bir hanımefendi. Etrafına yaydığı ışık ile insanları aydınlatan ve girişimci ruhu destekleyen motive eden bir kadın yönetici ve girişimci  Yüksel  Tokuşcu hanımefendiyle samimi bir sohpet gerçekleştirdik.  
           " 1972 yılında Zile'de doğdum. Üç kardeşiz. Annem ve babam çok saygın insanlardı. Kapımız her daim herkese açıktı. Soframız hiç boş kalmazdı. Ailemden gördüğümü yapıyorum. Paylaşımcılığı ve çömertliği onlardan öğrendim. Bu tarafımı çok seviyorum. Çok şanslıyım. Çünkü Zile gibi bir çok etnik kültürün bir arada yaşadığı kardeş bir ilçede büyüdüm. İyilik yapmanın mutluluğunu yaşayarak öğrendim. Bir evladım var. Çocuklarımızın maneviyatını kuvvetlendirmeli, paylaştıkça çoğalmanın hazzını öğretmeliyiz onlara.  Yardımlaşmak, paylaşmak, ikramda bulunmak,  eşe dosta ve  aile
 büyüklerine sevgiyi,  hürmeti çoğaltmak, güler yüzün sadaka olduğunu birbirimize hatırlatmak ve
her günü  bir öncekinden daha bilinçli ve duyarlı geçen kullar olmak niyetiyle çocuklarımızı yetiştirmeliyiz. 38 yaşında iş hayatına atıldım. Onun öncesinde 10 yıllık bir özel iş hayatı tecrübem
oldu.  Sivil toplum örgütlerinde görev yaptım. Girişinciliğimin bir örneğide  Zile'ye Belediye başkanı olmak için adayadayı oldum.
            İŞGEM( iş geliştirme merkezi), işletme fidanlığı, kuluçka merkezide deniyor. Küçükken bir girişimciyi almak büyütmek, piyasa koşullarına göre yetiştirmek  ve uçabileceği bir duruma getirmek. Bu işletmeciler bizim bünyemizde Üç yıl, beş yıl kalıyorlar. Sonra onları gönderiyoruz yerine yenilerini alıyoruz.Bünyemizde  kalıcı işletmeciler de var. Onlara Çapa işletmeleri adını veriyoruz.İşgem  Avrupa Birliği tarafından kurulmuş bir kuruluş. İstihdam yaratmak, girişimcilik kültürünü oluşturmak, yeni girimşinciler yaratmak için. Kobi oluşturmak amacıyla buradayız. Devletin  KOSGEP kurumuna bağlıyız. TSO bakanlığı tarafından denetleniyoruz.
           İşgem  Türkiye'de 25 yıl önce kurulan bir kurum. Türkiye'de ilk olarak kurulan  kosgep destekli İŞGEM danışmanlık merkezi pilot bölge olarak Tokat'ta kuruldu. Kar amacı gütmeyen bir kuruluş. 2014 yılında danışmanlık olarak kurulan bu kurumda 10 bin kişiye eğitim verdim ve 500 kişiyi iş hayatına geçirdik. İstihdam ettik. Gençlere ve kadınlara yapılan girişimcilik eğitimleri çok çok faydalı oldu. Ben burada her şeyimle, davranışlarımla örnek olmaya çalışıyorum.  Burada insana değer veriyoruz, değer katıyoruz. "Aslan yatağından kadın tutağından belli olur. " derdi babam. Ben sıfırdan başladım. Burasının yaşaması için çok çok çalıştım. Böyle bir kadını iş korkutmaz. Şavaşmayı öğrendim. Zorlukları severek ve çalışarak aştım. Türkiye'deki İşgem'lere danışmanlık yaptım. Bizden sonra kurulan işgemlere "Yeni Nesil İşgem Merkezleri" adı verildi. Kobi danışmanlığı yapıyoruz. Sorunlarını dinleyip çözüm üretiyoruz. Özel, yerel ve kamu iş birliği ile  birbirlerini tanıştırmak kaynaştırmak için danışmanlık hizmeti veriyoruz. Bu kurumda İş adamı yetiştiriyoruz. Esnaf yetiştiriyoruz.
             Ticaretin nabzı burada atıyor, herkesi dinliyorum. Çözüm odaklı çalışıyorum. Umudumuz vizyonumuz çok büyük. Girişimciliğin asıl hedefi olan, kişinin kendisini keşfetmesi ve var olan potansiyeli açığa çıkarmak için varız. Kobi danışmanlığının dışında her türlü danışmanlığı sosyal ,kültürel, ekonomik,  psikolojik, alanında da kişilere yardımcı oluyorum. İş fikri uzmanıyım. Başarının sırrı başkalarının gördüğünü değil görmediğini görüyorsan başarılısın. İŞGEM'in çatısı altında 38 tane işliğimiz var. Buralarda kuluçka döneminde kişileri alıyoruz, işi öğretiyoruz, büyütüyoruz ve onları gönderdikten sonra yenilerini buluyoruz. İşgem kapanmasın diye devamlılığını sağladık ve insanların faydasına çalışmaya başladık.Hayatın her alanında girişimciliği uygulamalı ve geliştirmeliyiz. Biz bir aileyiz.  Bunun için çalışıyoruz. İş fikri olan  şartları tutan herkesi kurumumuza tanışmak için bekliyoruz.  
                İŞKUR ve TESOB işbirliği ile düzenlenen KOSGEB Girişimcilik Eğitimimizin her biri çok  üretken geçiyor ve kurulan dostluklar benim için çok değerli oluyor. Kurslara katılanların Bir çoğunun iş  fikrinin oluşmuş durumda olması bizi diğer aşamalara kolayca yönlendiriyor. Diğer kısmın iş fikrinin  netlik kazanması kazançlı ve sürdürülebilir bir işletme modeli oluşturabilmeleri için bundan sonraki süreçtede girişimcilerimizin  takip edilme ihtiyacı var ve bu konuda gereken
özeni gösteriyoruz hep birlikte. Buradan Yeni girişimcilere İŞGEM' in kapıları iş fikri danışmanlığı almak isteyen herkese ve her yaş grubu girişimciye açık. Öncelikle ahlaklı olmak ve daha sonra para kazanmak hedeflenmeli.
Kursiyerlerimizin hepsine kuracağınız işyerlerinizde  bol kazanç, güçlü bir motivasyon, yılmayan bir irade ve sabır dileyerek gönderiyorum.  Parayı değerlendirmek ve yönetmek para kazanmaktan daha zordur biz burada bununda ipuçlarını veriyoruz.
Bize  kursiyer olarak katılan ve eğitimlerimizden faydalanan girişimcilerimize Yaşadığımız şehrin ekonomisine katkı sağlayacaklarına sonsuz inanıyor, bilinçli  girişimlerinizle herkese örnek olacak işverenler olarak buradan gönderiyoruz."diyor Yüksel Tokuşcu Hanımefendi.
            İşini aşkla yapan duruşuyla ve yaptıklarıyla örnek olan, girişimci ruhu yüksek, manevi değerlere kıymet veren, insana değer katan, bulunduğu şehri güzelleştiren, yeni nesil anlayışları benimseyen, köklerine bağlı, vizyonu geniş, geleceği çalışarak, sevgiyle inşa eden öncü bir hanımefendi. Dolu dolu bir Anadolu kadını. Anadolu kadınına öncü olduğunuz için, Teşekkürler teşekkürler Yüksel Tokuşcu Hanımefendi. İş hayatınızda ve yaşamınızda kolaylıklar dilerim. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle..
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

Yorgancı Nazmi usta kitap

         Ustaların ustası Nazmi Aydemir usta...
"Namı diyar yorgancı Nazmi
Yorgancı Nazmi ustaların ustası
Varsa ustaların iddaası bu hususta.
Bura imtahan sahası buyursun diyor
Nazmi usta.
El elden üstündür ata sözünü çok severim.
Elimden üstün olan eli ben saygıyla öperim.
Kemiksizdir her tarafa döner dil.
Ustalıkta Atmışbir yıl bu kolay değil."
              12 yaşından beri bu işi yapan 70 yıldır iğneyle atlasın üstüne resim çizen Trabzon’lu yorgancı Ustası “Sermayem bir hallaç, bir değnek, bir iğne, bir yüzük ,dürüstlük babadan kalan miras. 82 yıllık ömürde yokluğun içinde sabrı, varlığın içinde kanaati öğrendim. Sağlığımı çalışmaya borçluyum. İşimi severek yaptım. "Alınteri ile çalışmanın nuru yüzüne yansıyan bilge bir deryadan yaşam tecrübelerini dinlerken özü hatırlatan kıymetli sözlerini gönül hanemizdeki İpek atlastan sayfalara iğneyle bir bir nakşediyoruz.
             " 1937 yılında Trabzon'un Maçka ilçesinin Sevinç (sovgu)köyünde doğdum. İlk okulu bu köyde bitirdim. Babam kalaycıydı. Annem ben küçükken vefaat etti. 8 kardeşiz. İstanbul'a yorgancı dayımın yanına meslek öğrenmek için geldiğimde babam beni ustam Rahmi Aslan'a teslim ederken" bu çocuğa bu zanaatı öğret gerekirse ben sana aylık vereceğim "dedi.  Ben orada çalışmaya başladım. Karnım doyuyor çok mutluyum. 6-7 yıl orada çalıştım. Askerliğimi yapmak için Tokat'a geldim.  Burada da komutanlarımın hanımlarına yorgan diktim. Benim diktiğim yorganları çok beğendiler. Marifetim herkes tarafından, esnaflar tarafından duyuldu. Askerliğim bittikten sonra burada yorgancılarla ortak çalışmaya başladım. Daha sonra kendi dükkanımı açmak için ortaklıktan ayrıldım. Dükkanını kiraladığım hanımefendinin kızıyla evlendim. Çocuğum yok.
           Benim sermayem bir hallaç, bir tokmak, bir iğne bir yüzük, babamdan kalan dürüstlük mirasıyla 1959 yılından beri aynı dükkanda çalışıyorum. O zamanlar Tokat'ta dört tane yorgancıyız . Ben kendi desenlerimi kendim çiziyorum. Genç kızların çeyizlerine yaptığım yorganların desenlerini çizdim ve üzerine isimlerini yazdım.  Fark yarattım. Ben bir günde bir yorganı bitiriyorum. İstersem günde üç tane yorgan çıkarta biliyorum. Tokat'lı Hanımlarımız  pamuktan ve yünden yaptığım yorganları çok çok beğendiler. Ünüm Tüm Tokatı kapladı. Ustalar yetiştirdim. Bu güne kadar 9 usta yetiştirdim. Çırağım yok şimdi. Gençler sabırsız. Herşeye çok kolay erişiyorlar. Yokluk adamı dertlendiriyor ve zanaat sahibi yapıyor. Veliler çocuklarına kıyamıyorlar. Sanat şu anda can çekişiyor. Yün sağlık demek. Şimdi ucuz olana yöneldiler elyaf yorganlar rağbet görüyor. Yün yorganı 3-4 kilo yünden sırıyorum. Yorgancılıkta hile bilmem .Babam "oğlum ustan müşterinin yanında konuştuğunu müşteri gittikten sonra değiştirirse kaç gel sakın burada durma "dedi. Ben her işimi Allah görüyorcasına yaptım. Her şeyin kalitelisini kullandım. Yorganların fiyatıda piyasaya göre biraz pahalı oldu ama kaliteyi ucuza aldılar yıllarca. İşimi çok severek yaptım. Sağlığımı çalışmaya borçluyum."
                82 yıllık hayatta yokluğun içinde sabrı, varlığın içinde kanaati öğrendim. Babadan kalan dürüstlük mirasıyla yaşamıma el emeği göz nuruyla iğneyle kuyu kazarak ayakta kalan ustaların ustası "yokluk adamı dertlendiriyor ve zanaat sahibi yapıyor " diyor Nazmi Aydemir usta.
Yüreğine sağlık ustam .
Çırağı yok.
70 yıllık usta
Son ustalardan birisi.

22 Eylül 2019 Pazar

İki kapılı bir han

             Dünyaya geldiğimiz anda iki gözümüzü yerle gök arasında açar toprak kapının birisinden girer  yine toprak kapının kapanmasıyla döner gideriz. Bu iki kapılı handa yolcu da biziz hancı da. Konakladığımız handa dünya nimetlerine meylimiz artarsa kayıpta, Ahirete meylimiz artarsa kurtuluştayız.
             Yaratılan her şey kendi Yörüngesinde Akıp gitmesi için proğramlanmış, dünya ve diğer gezegenler varacağı yere doğru yol alırken, insanoğlu yaratılışını unutup yörüngesinden şaşarsa vay haline. Her karanlığın bir sabahı, her kuyunun bir çıkışı, her yolun bir sonu olduğu, her inişin bir çıkışı olduğu gibi, Umutsuzluğa kapılmadan, annenin evladına olan aşkıyla ve sevgisiyle bakıp büyüttüğü ak sütüyle beslediği, yavrusunu gözünden esirgediği gibi yaradan yarattığı kulunu insanı kamil olma yolunda çeşit çeşit hadiselerle belalandırarak pişirir ve içinde var olan cevheri açığa çıkartmak için türlü türlü yontmalardan sonra fecrin ışığını gönderir ve içindeki var olan köklerle doğru bağ kurup yeniden yeşermesini ve meyve vermesini sağlar. Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran odur.Dünya köyünde  Allah'ın bahçesinde bir tohum, bir  fidan ve bir meyve veren ağaç olarak insanı kamil olarak yetişirsin.
               İşte bu dünya ahvalinin ve şeraitinin içinde bu bilince ermek için uyanık olmak gerekir. Abdallar dükkanın açmış, her yönden gelerek Akıl sandığında toplanan nurun saf saf dizilerek, köklerle doğru bağlantılar kurularak, yağmur misali sulanan tohumların beslendiği rahmetten doğru gerçek bilginin açtığı yolda düzlüğe çıkacağının kanıtına yemin olsun ki,  üzerine çöken karanlıktan aydınlığa çıktığını göreceksin. Seni bir amaca göre yetiştiren Allah seni mutlaka gözetlemekte ve terbiye etmektedir. Dünyaya dönük işlere meylettiğinde son pişmanlık fayda vermez . Henüz vakit varken yüzünü yaradana dön ve ayatlerin ışığında yolunu aydınlatan kuranı kerimin söylediklerine kulak ver ve Allah'ın ipine sarıl. Nefsini güzelin en güzel boyasıyla boya. Ancak o zaman öze ulaşır bağlantıya geçer huzura erersin. İçini ve dışını maddi manevi olarak temizler kalbini mutmain edersin. İnsanoğlunun görevi Allaha abd olmaktır. Dalgalandımda duruldum, koştum ardından yoruldum, binlerce güzel gördümde en son sana vuruldum diye bilmek için açık seçik önümüze serilenlerden dersimizi almak akletmek ve baki olanla bağı kuvvetlendirip razılık göstermektir aslolan.
          Ölüm bir halden bir hale geçiş kapısıdır. Doğmak bir başka dünyaya gözlerini açmaktır. Ölmeden doğamazsın. Mevlananın dediği gibi ölmeden önce ölünüz sözü can bedende iken Allah'ın bize üflediği ruhla tanışmak ve onun önderliğinde teslim olup yaradana doğru akıp gitmek, ona varmaktır yaşamak. İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece bilmiyorum ne haldeyim gidiyorum gündüz gece...
Dünya köylüsü
Ayla Bağ

Zırh ustası Sami Erçin kitap

                Merak mucitliğin anasıdır. Merak varsa sanat ta vardır. İnsan oğlu güzeli aradığı merak ettiği sürece sanat var olacaktır. Sanat ölmez merak ölür. Sanatın nereden ne zaman hangi yaşta doğacağını bilemeyiz yaşayarak öğreniyoruz ve içimizdeki cevheri ne zaman keşfedeceğimizi bizde bilmiyoruz. İşte hiç ummadığımız bir anda bir sanatın doğumuna şahitlik etmenin onurunu ve gururunu yaşarken üretmenin ve çalışmanın insanoğluna verdiği huzuru Sami ustamın hikayesinden öğrenelim.
            Hobi olarak başladığı işi zanaata çeviren Zırh ustası Sami Erçin "1949 yılında Tokat'ta doğdum. Dedemler 1917 yılında Giresun'dan buraya göç etmişler ve yerleşmişler. Babama samancı Recep derler. Babam rençber annem ev hanımı. Beş kardeşiz. Okullarımı okudum. Askere gittim geldim, evlendim. Dört çocuğum oldu. Hepsini okuttum. Devlete 28 yıl çalıştıktan sonra emekli oldum. Ve boş durmayı sevmediğim için hobi olarak başladığım bu işi mesleğim oldu ve 2000 yılından beri 19 yıldır zırh yapıyorum.
             Atlı Suvarilerin giydiği bu zırh osmanlıda öncü kuvvet askerlere giydirilen bir elbise. 40 bin halkadan oluşuyor. Herbir halka elimden dört-beş kez geçiyor. En az  ikiyüzbin dokunuşla bir zırhı bitiriyorum. Bir zırh yaklaşık olarak iki bazen üç ay sürüyor. Kullandığım malzemeler, tel,bakır,pense,deri,çekiç. Bu malzemeleri kullanarak Gömlek, dizlik, pantolon,kolluk,başlık, örüyorum. Eski tarih sayfalarından resimlere bakarak çalışıyorum. Ben boş durmayı sevmiyorum. Sabah ezanında kalkarım ve akşama kadar bu işle ilgilenirim. Deri olan yerlerinide ben elimde yapıyorum. Yurt içinde ve yurt dışından alıcı buluyorum.  Tokat müzesinde osmanlı ordusunda kullanılan bir zırh var. Müzedeki zırh çelikten yapılmıştır. Halkaları kapalıdır. İşçilik daha üstündür bu dönemde. Bizim kullandığımız halkalar demir ve uçları açıktır. Bana göre bu iş çok basit geliyor. Demircilik peygamber mesleğidir. Hz Harun örmüş ilk olarak bende tesadüfen devam ettiriyorum. Çok sabır gerektiriyor.  Zırhı makinada örme şansınız yok. Her şeyini el işçiliği ile yapmak zorundasınız. Benim ördüğüm zırh ilk çağlarda ki örme tekniği ile aynıdır. Sabrı olmayan bu işi yapamaz . Ben ev ekmeğiyle büyüdüm. Her şeyin doğalını yedim. Şimdiki çocuklarda ve gençlerde sabır yok. Bu atölyeye üniversiteden öğrenciler geliyor ve sıkılıp gidiyorlar. Çalışan demir pas tutmaz. Çalışırsan hiç bir şeye muhtaç olmazsın her şey ayağına gelir. Gençlerin hobisi muhakkak olsun. Benim oğlum Mehmet Erçin bilgisayar mühendisi aynı zamanda Türkiye de okçuluk atışında birinci. İşine engel olmuyor. bilakis daha mutlu oluyorlar. Ok yapıyor. Baba oğul aynı atölyede işimizi apıyoruz. "diyor 72 yaşındaki nur yüzlü Sami ustam. Ellerine sağlık.
Kullandığımız malzemeler; tel ,bakır, pense, deri, çekiç.
Merak üzerine öğrendi, ustası yok.
Çırağım yok
İlk , tek ve son usta.

19 Eylül 2019 Perşembe

Tokat Tarım Fuarı

8. TOKAT TARIM, HAYVANCILIK, GIDA VE YÖRESEL ÜRÜNLER FUARINDAN İZLENİMLER
"Kadınlarımız gem vurulmuş ata benziyor. Şaha kalktıklarında neler olacak neler"diyen  Kırkkızlardan Aysel Diril hanımefendinin sözüyle başlamak istiyorum söze. Evet şaha kalkmış                   Tokat'ın kadınları  birleşip koparatif çatısı altında ürettiklerini pazarlamaya sunmuşlar. Çok ta güzel olmuş Doğal organik ürünlerin isim hakkınıda almışlar ve markalaşmışlar. Tabi bireysel olanlarda var kendi çabalarıyla ürettiklerini pazara sunan becerikli ev hanımları. Yeni tatlar deneyen yaratıcı maharetli kadınların yaptıklarını görmek beni çok çok mutlu etti. Hayran kaldım.
Kurdukları kooparatiflerde ; Aracısız, fiyat farksız, üreticiden tüketiciye bir koridor kurmuşlar. Ortak aklı önceleyen, eleştiriye ,öneriye, gelişime, paylaşma, kazanmaya ve kazandırmaya açık, amatör ruhunu koruyan, profesyonel refleksini bilinç düzeyine çıkarmış vizyoner bir üreticiler topluluğu oluşturmuşlar.
Fuar açılışında konuşan sayın Vali Dr. Ozan Balcı,  şu konulara dikkat çekti. "Tokat’ta tarım alanında çok nitelikli ve bilgi birikimi olan insanların var olduğunu söyledi. Tokat’ta tarımı destekleyenler arasında müthiş bir birliktelik olduğuna dikkat çeken Vali Dr. Ozan Balcı, “Tokat’ı farklı kılan en önemli özelliklerden biri de bu. Biz bu uyumu Tokat çiftçisini daha çok zenginleştirmek, üreticisine daha çok katkı sunmak için kullanacağız. Tarıma, üreticiye, çiftçiye dostuz. Tokat’ın şuan 775 bin dönüm tarım arazisi var. 7 kıymetli ovası var. Devletimizin imkanlarıyla sulama kanalları, göletler, barajlar yapıldığında yaklaşık 300 bin dönüm alanımız daha sulanmış olacak. Arazi toplulaştırmaya geçildiğinde üretim bir kat daha artacak. Yani Tokat’ın gündemi değişecek. Bu tüm dünyada böyledir. Tarımda üretimi bitirdikten sonra sanayiye geçilir. İnşallah tarımda müthiş bir sermaye birikecek ve bu sermaye sanayi sektörlerine aktarılacak. Akdeniz’de Adana, Mersin, Antalya ne ise Kuzey’de Tokat o olacak. Hedefimiz şu; uluslararası sebze meyve halimiz olacak. Tokat ihracata dayalı tarımsal sanayide merkez illerden biri olacak. Tokat tarımın başkenti olacak. Biz Tokat’a, Tokat’lı
çiftçilerimize güveniyoruz. Üretimin ve çiftçilerimizin yanındayız.” diye konuştu. Sayın valimizin söylediklerine yürekten katılıyorum.
        Fuarda yöresel ürünler standlarında üretici kadınlarla yaptığım görüşmelerden bir kaç örnek sunmak istiyorum sizlere
Mesela: "Yaprak Baklavasını "ivedilikle tatmanızı tavsiye ediyorum ve bu lezzetin bu güne kadar tatmadığınız farklı bir lezzet olduğunun altını çizer şahane bir lezzetten kendinizi mahrum bırakmayın derim. Çok çok güzeldi ben bayıldım. Ellerine sağlık Havva Çiftçier hanımefendi.
             Sınırlı Sorumlu Yeşilırmak Havzası Hanımeli İnsiyatifi Çevre Kültür İşletmesi Kooparatifi' nin kurucu Başkanı Amine Sümbül hanımefendi tarafından kooparatif hakkında bilgi aldım.
          2011 yılında kurullan ve öncesinde Toksad olarak 2004 yılında Tokat'ta ilk kurulan dernek. Türkiye'de ise  5. Büyük dernek olduğunu söyledi. Biz "Balık vermeyi değil balık tutmayı öğretmeyi misyon edinen bir derneğiz. Çalışmalarımızda  bir çok kadına zanaat öğreten ve istihdam eden üretime katkı sağlayan bir dernek olduk. 200' ün üzerinde fuara katıldık. 2011 yılında kooparatifleştik.  Sorun çözüyoruz, üretiyoruz. Uluslar arası pazarda kendimize yer bulmaya çalışıyoruz. Bir çok projemiz var hayata geçirirsek dünyayla yarışacağız ve hanımlarımız işletmeci olarak iş hayatına katılacaklar. Biz bir çok kuruma aracılık yapıyoruz. Yatırımcıları bulur ve iyi yönlendirirsek gıda alanında iddalıyız. " Aşkana "markasının tescilini aldık. Satış mağazası kurmak istiyoruz. Köylerimizle bağlantı kurup köy kadınlarını istihdam etmek ve üretimde değer kazanan aile bütçesine katkı sağlayan hanımları ekonomiye kazandırmak istiyoruz. Köylerimiz bizi bekliyor. Bizim amacımız farkındalık oluşturmak ve insanın doğal yaşamını etkileyen sağlıklı gıdayı insanlara sunmak. Sağlıklı beslenmenin temelini eğitimlerle sağlamak.  Çocuklarımızı toprakla, doğayla buluşturmak teknolojiden mümkün olduğunca uzak tutmak için proje kapsamında annelere ulaşmak istiyoruz. Kadınlar için satış alanları,  lokaller, istiyoruz. Yetkililerden bu konuda yardım istiyoruz. Ev kadınlarının eli kolu olduk. Sosyal güvencelerini sağladık. Fuardan genel manada memnunuz. Tanıtım için çok güzel oldu. Herkes birbirinden haberdar oldu inşallah daha güzel şeyler olacak ve Tokat'ın kadınları olarak ürettiklerimizle yaptıklarımızla bütün dünya insanlığına fayda sunacağız."dedi. Başkan Amine Sümbül hanımefendi. Teşekkürler verdiğiniz bilgiler için. Çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum.
               Yöresel kadınlarımız insanlığın evrensel sorunlarını kendilerine dert edinmişler ve bu alanda çareler üretmeye çaba harcamışlar. Kurdukları SS Yeşilırmak Havzası Hanımeli İns. Çev. Kültür. İşl. Koop. Tarafından  "Aşkana" markasını oluşturmuşlar ve sağlıklı, organik ürünler üreterek çocukları doğru beslenmeye davet etmişler ve sabahları okula gidenlere işe giden babalara, annelere tarhana çorbası yapmışlar. Bu çorbayı içen hastanenin yolunu bilmez diyorlar. 30 çeşit gıda üretimiyle bizde varız diyorlar. Ellerinize sağlık Neriman Ateş hanımefendi.
    Ürettiği doğal sirkelerle bağırsak florasını koruyan ve bir çok doğal sirkenin üretimini yapan, 17 çeşitten yaptığı tarhanayla herkese şifa dağıtan " Köyüm Köy Pazarının "sahibi Meryem Özdemir hanımefendi yaptığı ürünleri dükkanında pazarlayarak insanlığa sağlık sunmanın mutluluğunu yaşarken bizlere de onu taktir etmek düşüyor. Ellerine sağlık Meryem Özdemir.
        Tokat' ın olmazsa olmazı lezzetlimi lezzetli yaprak sarmasını evinde yaparak, çalışan annelerin hizmetine sunan ve her türlü  hamur işini yapan ve bu ürünleri pazarlayarak kendisine gelir kapısı açan, aile bütçesine katkı sunan Rukiye Akbaş (42)hanımefendiyi  canı yürekten tebrik ediyorum. Dolmaları ve baklavası harikaydı.
Yine işgemin açtığı kurslardan faydalanarak ürettiği ekşi tarhana yapımında  markalaşmak isteyen Sevda Gürler hanımefendiyi takdir ederim. Başarıları daim olsun.
      1974 doğumlu kadın girişimci Nalan Öz  Tokat' ta tarım il müd onaylı ilk gezen tavuk yumurta " Gündoğumu çiftliği " işletmesini kuran, yumurtayı üreten ve eşiyle birlikte 1500 tavuğun bakımını üstlenen hanımefendiyi takdir etmemek mümkün değil.
        Unutulmaya yüz tutmuş zanaatımızı yaşatmaya çalışan yorgancı Tamer usta "işini yapmadığın ve  tozunu yutmadığın hiç bir işi yapmaya kalkışma" diyor ustanın altın değerindeki bu sözünü kayda geçiriyorum. Teşekkürler ustam.
      Sanatla uğraşan değerli ustalarımızın ürettikleri yöresel ve unutulmaya yüz tutmuş geleneksel zanaatlarımızı yaşatmaya çalışan tüm ustalarımızı gayretlerinden dolayı takdir eder  hepsinin tek tek ellerine sağlık diyorum.
        İl dışından gelen misafirlerin memleketlerine geri döndüklerinde  fuardan memnun kaldıklarını dile getirmelerini umuyor, bizdeki yöresel tatlarla tanış oldukları için çok ama çok fark yarattığımızı düşünüyorum. Çünkü hiç bir memlekette olmayan mahlep marmeletıyla, kuşburnu marmelatıyla, yaprak sarmasıyla, tanışmaları ayrıcalıklı olduklarını hissettirecek gelenlere.
Fuarda stant kiralayanlar fiyatların çok yüksek olduğunu ve satışın pek olmadığını dile getirdiler. Bunun Sebebininde herkesin tarımla uğraştığını bir yanlarının köylü olduğunu ve bir şekilde organik ürünlere ulaştıklarını dile getirdiler. Buna rağmen  gidişattan memnun çoğunluk. Emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya köylüsü
Ayla Bağ




 


Fındık Bebek

           Orta asyadan gelen Alevi kültürünü yaşatan ve günümüze kadar bozulmadan gelen ananelerini köyde kendi sınırları içinde yaşayarak ve bu sınırları koruyarak geldiklerini söyleyen ve bu geleneği artık şehirde yaşayan büyüyen gençliğede aktarmak için bebek yapımına başlayan Fındık Bebek ana bugün bir marka haline gelmiş olan bebeklerin üretimini elişçiliğiile yapıyor ve bir çok kadına ekmek kapısı oluyor.
          Fıdık Bebek ustan " 1963 doğumluyum. Kınalı Ali'nin köyündenim. Yaylakent köyünde doğmuşum. 16 yaşında evlendim. 22 yaşında eşimden ayrıldım.  35 yıldır bu işi yapıyorum. Yöresel giysilerimizle bu bebekleri giydirerek bu kültürü yaşatmaya çalışıyorum. Orta asyadan gelmiş atalarımız. Bu giysiler bizim özümüz. Ben bu elbiseleri normal hayattada giyinmek ve yaşatmak istiyorum.
Şu yaylanın otuna
Malım yokki yayıla
Gezerim sere serpe
Yarim yokki darıla.
58 yaşındayım. Zile uzun çarşıda dükkanım var. Orada ürettiklerimi satıyorum ve Türkiye'nin dört bir yanına bu bebeklerden gönderiyorum. Okusaydım iş kadını olmak isterdim. Kadını çok ezdiler, kadın şunu yapamaz, kadın bunu yapamaz dediler . Okuyamaz şöför olamaz dediler, bizi körelttiler. Bende "kadın herşeyi yapar ve kadın herşey olur  "dedim ve Zile'de uzun çarşıda ilk dükkanımı kadın olarak ben açtım. Herkese örnek olmaya çalışıyorum. İki çocuğum var. İkisinide okuttum. Devlete mal ettim. Allah'ıma binlerce şükür olsun. Ayaktayım. Mutluyum, geziyorum, çalışıyorum, üretiyorum.
            Fındık abla ismi gibi " Fındık Bebek " adında üretim yapıyor ve kültürünü yaşatmaya çalışan gözü kara yürekli bir hanımefendi. Anadolu köylüsü. Teşekkürler ustam yolun açık olsun.

Yorgancı Tamer usta

            Konar göçer toplumların vazgeçilmez eşyası yün ve yünden yapılan yatak döşek tarih boyunca Genç kızların ve yiğitlerin yeni evlenecek çiftlerin baba ocağından getirdikleri olmazsa olmaz baş malzemesi yorgan ve döşektir.  
           1980 Tokat doğumluyum. Tamer oruç ilk okuldan sora bir yorgancı ustasının yanına etisenin kemiğide senin dedi ve beni Emin özer ustaya teslim etti. 1992 yılından beri  çalışmaya ve mesleği öğrenmeye başladım.10 yıl çıraklık yaptım  ve  daha sonra kendi dükkanımı açtım. 27 yıldır bu işin içindeyim.
          Eskiye nazaran yorgan yapımı düştü talep yok. İnsanlar hazıra ve elyaf olan ucuz yorganlara yöneldiler. Doğal olan yün yorganları üstümüzden attık hastalıklara gark olduk. Yün demek sağlık damek. Bilinçli tüketici yünü tercih ediyor ve asla elyafa yönelmiyor. Koyun yünü çok kullanıyoruz. Elde ditmek gerekiyor. Makinada taranan yün mitilden çıkıyor.Ustam bana  "İşini yapmadığın ve tozunu yutmadığın hiç bir işi yapma."dedi. Bende bunu destur aldım ve bu işin tozunu yuta yuta astım hastası oldum. Ama ben işimi çok severek yapıyorum. Çırağım yok çırak yetişmiyor. Gelen çırak ilk önce parasını soruyor nekadar vereceksin diyor. Bizde istediği parayı karşılayamadığımız için yanımızda çalışmıyor. Gençlerimiz zanaat öğrenme gayreti içinde değiller merakları yok. Evliyim dört çocuğum var. Çocuklarım yardımcı oluyor ama hevesleri yok. Öğrenmediler. İhtiyaç duymadılar. Her şeyi ben yapıyorum nasıl olsa babam var diyor ve merak edip öğrenmiyor.  İyi bir yorgan 3-4 kilo yıkanmış ayıklanmış didilmiş yünü mitilin içine güzelçe döşeyip rulo şeklinde sarıyoruz ve ters yüz yaptıktan sonra sopayla çıbıklarız, yünü yerine döverek yerleştiririz ve sırımaya başlarız 2-3 saatte bir yoganı sırırım. Kullandığımız malzemeler iğne, yün, mitil, atlas, pamuk sağlıklı olanlarıdır. Yorgan desenlerinin isimleri vardır. Deniz dalgası, akasya, tiren yolu,pervane, baklava, istanbul modeli, sabah güneşi gibi...
        Yorgancıların ustası Nazmi ustadır. Emin ustamın ustasıdır. Hepside yaşıyor ama yorgancılığı bıraktılar. Bu işi yapan üç beş ustadan birisiyim bende 5 yıl daha yaparım ondan sonra bırakırım çünkü talep yok. Teşekkürler ustam. Yolunuz açık olsun.