27 Haziran 2018 Çarşamba

OLGUNLAŞMAK

HARİKA BİR YAZI

Yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.
Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti.

Derken, birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;
"Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben hep böyle değildim. Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.”
Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!
Kekeleyerek: "Nasıl? Anlayamadım?" diyebildi yaşlı kadın.

"Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:
"Yeter! Lütfen dur artık!" diye bağırmak zorunda kaldım.
Ama usta sadece gülümsedi ve; "Daha değil!" diye cevapladı beni aldı "Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm, döndüm, döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım:
"Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum!"
Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:
"Henüz değil!"

"Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Beni yakarak öldürecek"
Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:
"Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!"
"Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve "Daha değil!" diyordu.

"Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.
"Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.
"Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!" dedim. Onun cevabı ise aynıydı: "Henüz değil!"

"Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. "Hayır! Beni yine fırına sokma, lütfeeen!" diye bağırdım.
Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. "Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!" diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine "Daha değil!" diyordu.

Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.
"Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:
"Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?"
Ona "Evet" dedim.

Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve "Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım."
"Evet bu sensin!" dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.
Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.
Döner tezgahın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın.
Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde."
Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:
"Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!
Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.
Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim. Teşekkür ederim."

USTA FİNCANI, YARATICI İNSANI ŞEKİLLENDİRİR..

www.instagram.com/dusunenakil

19 Haziran 2018 Salı

Şehit Annesi Fatma Uyumaz

        Fatma teyze nin adı gibi tertemiz nur gibi yüzü var gülen gözleri uyumaz olmuş yirmibir yıldır.Şehit oğlunun acısını içinde kanayan ve durmak bilmeyen taze kor ateş olarak tarif ediyor. Şehitlik şahitlikten gelir yani  Allah'ın birliğine ve varlığına şahitlik etmek bilgilenmek bilgi sahibi olmak bilge insan demektir. Cannınzdan ve malınızdan vermedikçe iman etmiş olmazsınız. Salih uzmanımızda vatanın bekası ve huzuru için canını seve seve veren yiğitlerden. Tokat tarihinde sınırları içinde hiç savaş yaşamamış ama Vatan topraklarını korumak için en çok şehit veren illerden birisidir.
Şehid piyade uzman çavuş Salih Uyumaz'ın teskeresinin üstünde yazılı olan iki satır dikkatimi çekti .
"Tarihine yalnız kılıcın gölgesi azdı
Irkın medeniyeti ,güneşsiz yaşamazdı."
Tokat 1972 doğumlu  Ahmet ve Fatma çiftinin oğlu .Orta okul mezunu .Evli ve bir çocuk babası  görevine  Mardin Midyatta başladı.06.04.1996 yılında girdiği teröristlerle silahlı çatışmada şehit oldu."
Kısa öz geçmişiyle ebedi hayatı şehitlik makamı olan evladına duyduğu özlemi susarak yutkunarak bize anlatmaya çalışıyor Fatma teyze.
Eledim eledim höllük eledim
Aynalı beşikte yavrum bebek beledim
Büyüttüm besledim asker eğledim
Gittide gelmedi yavrum buna neçare
"Küçükken silahla oynamayı çok severdi.Çok zeki bir çocuktu . Okumadı orta okul mezunuydu. İş bulamadı.Asker olmayı çok istedi .O zaman ortalık çok karışıktı yağmur gibi şehit yağıyordu her gün, "şehit olursam ne mutlu bana "derdi dediği gibi de oldu yavrum. Acısı ilk günkü gibi içimde.On aylık evliydi hanımı beş aylık hamileydi.Yavrusunu göremedi 4 ay sonra kızı dünyaya geldi.Gelinimle beraber büyüttük torunumu.Özel okullarda okudu şehit kontenjanından. Çok zeki bir çocuk babası gibi,şimdi Samsun 19 mayıs Üniversitesi Tıp fakültesinde okuyor.Gelinim evlenmedi.Devlet bize şehit parası verdi,karşılıklı ev aldık, aynı apartmanda oturuyoruz.Gelinimden çok memnunum.Hiç bir şey beklemiyorum ondan, torunumla mutlu olsunlar bana yeter.Allah devletimizden milletimizden razı olsun. Yetkililer her zaman arayıp soruyorlar.Bizi yanlız bırakmadılar.Hala şehit oğlumun ekmeğini yiyoruz. İki oğlum bir kızım daha var. Kızım okudu öğretmen oldu, oğlumun birisi babası gibi kamyon şöförü,biriside hastanede çalışıyor.Okumam yazmam yok. Ama okuyorum.Atalarımız mübadele zamanında Selanikten gelmişler.Annem bizi  fakirlikle büyütmüş. Beş kardeşiz, üç erkek iki kız.18 yaşında görücü usulüyle Bulgaristan göçmeni kamyon şöförü bir gençle evlendim.Bende okusaydım başbakan olmak isterdim, terörü bitirmek isterdim,evlatlar ölmesin barış olsun kardeş olalım huzur içinde yaşayalım isterdim.
Eskiden yaşadığımız çileleri şimdiki gençler çekemezler,bizler yaşadık içimize attık kimseye bildirmedik derdimizi dayandık tüm çilelere. Amcan şöför olunca evde pek olmazdı herkes bana gelirdi benim kapım tekke gibiydi hiç boş kalmazdı. Mutluyduk komşuluk çok güzeldi. Her şeyimizi paylaşırdık.Oğlum şehit olana kadar şehit nedir bilmezdim başa gelince öğrendim. Ölüm her şeyi öğreti bilmediklerimi bildirdi.En büyük nasihatmış anlayana.
-Kapı çaldı bir gün yukardan seslendim kim o diye
 -Aşağıdan birisi Ahmet amca aşağı gelsin dedi.
-Bende pencereye yöneldim, camdan baktımki kapıda bir sürü asker. Çok acı gerisini hatırlamıyorum.
Üç dört kere rüyamda gördüm oğlumu ,taç takmışlar başına ,saçları geriye doğru  dalgalanmış bayırdan aşağıya doğru iniyordu can parem.
Şehidimin mezarı Büyük bağlar köyünde .Orda yatıyor yiğidim aslanım yüreğimde yaşıyor.
Dünyada gözüm kalmadı.70 yaşına yaklaştım. Hacca ümreye gittim. Kur-an-ı kerimi öğrendim.Şimdi telefonlar uzağı yakın ediyor.Eskiden öylemiydi mektup gözlerdik aylarca,gelecekte haber verecek sevdiğimizden. Herkes birbirini sevsin sevdiğiyle evlensin.seveni sevene versinler.
Gül deyince aklıma oğlum geldi, gülmek geldi ağlamasın kimse herkes gülsün,birde çiçek geldi"diyor Fatma Uyumaz teyze
- Anlayana ölüm en büyük nasihat
Başka söze gerek.Sözün bittiği yerden devam edelim. "Allah yolunda ölenleri ölüden saymayın onlar Allah katında diridirler."sonsuz ve ebedi hayatı canlarıyla kazananlara, tarih yazanlara Çanakkale geçilmez yazısını kanlarıyla yazan onbeşlilerin,gözü yaşlı kızların diyarından onbeş temmuz şehitlerine selam olsun.Haklarını bizlere helal etsinler.Teşekkürler Fatma teyze bizimle hikayenizi paylaştığınız için.