28 Aralık 2021 Salı

YENİKAPI TOKAT GÜNLERİ

Anadolu’nun mayası olan bu topraklardan Anadolu’nun kalbi İstanbul  “Yenikapı Tokat Günlerinde”  23-26 Aralık tarihleri arasında İstanbul’daki Tokatlılarla ve tüm hemşerilerimizle kültürümüzle, doğal organik ürünlerimizle, en önemlisi fıtrat ayarında doğal insanımızla Anadoluyu mayalandırmak için yeni kapıda buluşmak harikaydı. 

Havanın buz gibi olmasına rağmen sevginin buzları erittiği ve aşk ile yakılan memleket sevdasının ateşinde yüreklerin ısındığı bir fuardan herkese selamlar sevgiler…  

Fuar izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. İlki 2019 da düzenlenmiş. Ben ilk defa bu yıl katılım sağladım. İlk gün Kültür çadırında Kalemin Gücü Platformunun davetlisi olarak Tokatlı Şairler ve Yazarlar standında yerimizi aldık. 

Aynı zamanda Gıda çadırında stant açan Köyüm Köy Pazarının davetlisi olarakta bu stantta doğal organik ve yöresel ürünlerin satışında İstanbul’da yaşayan Tokatlılarla tanışma fırsatı buldum. 

Bu stantta şunu gözlemledim.  Annesinin, babaannesinin, köyünde yendiği lezzeti tadı arayanlar çoğunlukta idi. İnsanlar esnafa olan güveni kaybetmişler. Köylerden Ayşe teyze, Fatma teyzeden toplanan çökeleğin tadında gerçeği ararken çok sorguladılar. “Bir kilo alalım bir tadına bakalım yarın yine gelir alırız “dediler.  Ve ertesi günü 5-10 kilo birden alıp gittiler. Onların Yüzlerindeki mutluluğu görmek bizide çok sevindirdi. 

Saadet teyzeyi anlatmadan geçemeyeceğim.

En az 75 yaşlarında, Yaşlı bir teyze ve dede elinde bastonları ile geziyorlar bizim tezgahın önünde durdular çökeleğin,  peynirin tadına baktılar. Nine “aynı anamın yaptığı çökeleğin tadına benziyor “dedi ve 3 kilo aldı. Bir kaç bişeyler daha aldı ve “ne iyi ettinizde geldiniz. Kızım biz yıllardır gidemedik memlekete. Siz geldiniz bugün buralar Bayram oldu, çok mutluyum. Bu çadır Tokat kokuyor “dedi ve gülen gözler ile yanımızdan ayrıldılar. Bunun gibi bir çok hikaye biriktirdim heybeme…

Kültür çadırında bizleri yalnız bırakmayan Tokat Belediye Başkanımız sayın Av. Eyüp Eroğlu Beyefendiyi ve Tokat Milletvekilli Sn Kadim Durmaz Beyefendiye ve bizler için oraya gelen tüm gönül dostlarımıza çok çok teşekkür ederim. 

Gıda çadırındaki esnafların yüzde sekseni Tokatlı olmayan esnaftan oluşuyordu. Gıda çadırında denetleme muhakkak yapılmalı çakma ürünler, sahte lezzetler çok fazlaydı.Bu tür gıda terörü hem şehrimize hemde yerli esnafımıza çok zarar vererek itibarımızı zedeler diye düşünüyorum. Ayrıca gıda çadırındaki stant fiyatları çok yüksekti. Madem ki faydaya iş yapılıyor fiyatlar daha makul bir seviyeye çekilebilirdi. 

Fuarda canla başla işini aşk ile yapan tüm canlara sanatçılara yürekten teşekkür ediyorum. Çok zor koşulllarda görevini icra eden tüm olumsuz hava şartlarına rağmen çalışan ve basın yayında görev yapan canlarada selam olsun…

Tokatın yüz akı kültür-sanat yapısını en iyi şekilde yansıtan zanaatkarlarlarımız; Anadolu’nun mayası olan bu topraklarda yerel tohumların içinde evrensel değerleri barındıran birer hazinedir. Tokat Geleneksel El Sanatları Derneği Başkanı kıymetli Ayşe Demir Darende ustamın şahsında hepsini yürekten kutluyorum. 

Fuarın yıldızları, Tokat’lının Kadına  verdiği değerin yansıması olarak Türkiye’de hatta ve hatta dünyada ilk ve tek olan OMUZ HALAYI mızı fuarda aşk ile sergileyen folklor ekibine değerli Ahmet Dertli hocamın şahsında çok çok teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum. 

Kurdukları kooperatiflerle bir araya gelen Ürettikleri yöresel ürünleri en güzel şekilde hemşerilerimize sunan “Kadının Gücü Tokatın Gücü” sloganı ile fuarda Tokatı temsil eden çalışkan kadınlarımızı yürekten kutluyorum.

Fuarın bir diğer kusuru kış aylarında olması idi. Bahar aylarında yapılmasında çok çok daha faydalı olacağına olan kanaat çok fazlaydı. Gıda çadırındaki stant fiyatları çok yüksekti. Bu zorlu süreçte daha uygun ve makul bir fiyata çekilebilirdi. Mülki amirlerin tüm stantları ayrım yapmadan gezmesi, hemşerilerle buluşması çok çok daha güzellik getireceği hoş olacağı ve birleştirici bir güç olarak gönül alacağı kanaatindeyim. 

Ulaşım metro ve Marmara’yla çok kesintisizdi. Minibüs Ringleri saat başı değilde yarım saatte bir olsaydı daha iyi olurdu. 

Kültür çadırında belediyelerin, derneklerin, sivil toplum örgütlerinin ve siyasilerin birbiriyle buluştuğu görsel anlamda şova dönüşen sosyal medya paylaşımlarıyla tanıtımın en alası yapıldığı kanaatindeyim… 

Herşeye rağmen olumsuz hava koşulllarına bakmadan sıcacık yuvalarından çıkıp bizleri ziyarete gelen tüm Tokatlı İstanbullulara çok çok teşekkür ederim. 

“İstanbuldaki biz siziz, 

Tokattaki siz bizsiniz”ayrım gayrım görmeyen gönül insanlarına bizi tezgah başında yalnız bırakmayan Savaş, Serkan, Özkan Özdemir kardeşlerimize çok çok teşekkür ederim. Köyüm Köy Pazarının Sahibi Murat Özdemir’e bizi sizlerle buluşturduğu için çok teşekkür ederim. 

Hasretliğin giderildiği, memlekete gidemeyenlerin ayağına giderek onlara bayram havası yaratan, tanış olmanın, bir olmanın, iri olmanın gücünü gördüğümüz, kardeşliğin temellerinin atıldığı, yeni dostlukların kurulduğu, ticaretin büyüdüğü, insanların sosyalleştiği, yöresel seslerin yöresel ezgilerinin eşliğinde bam teline dokunan özlemlerin giderildiği fuarların devamını yürekten diliyorum. 

Bu fuarda a’ dan z’ye emeği geçen herkese etkinliği düzenleyen sivil toplum kuruluşlarına, Kadim şehrimizin Mülki amiri sayın OZAN BALCI Beyefendinin şahsında yürekten kutluyorum. Fuarların devamını canı gönülden diliyorum…

Dünya Köylüsü 

Sosyolog yazar 

Ayla Bağ 




22 Kasım 2021 Pazartesi

Direkler

 İnsanoğlunun yapısı direkli olur

Gözü kara olan yürekli olur

Sen genede meyletme ast olana 

Yüzün dön yapıyı direksiz yapana 


Vardan var edeni çepiklersin 

Tezgahında demir, ateşi körüklersin 

Haramı helalden ayıklarsın

Yüzün dön yoktan var edene 

Dünya Köylüsü 

Ayla Bağ 

18 Kasım 2021 Perşembe

Dua

 TÜRKLER ARAPLARDAN BİN YIL ÖNCE TANRI'YI BİLİYORDU, 

Arapların putlara Perslerin ateşe taptıkları dönemden 800 sene önce, bir ve tek olan Tanrı’ya inanan Türk Hun Hükümdarları şu duayı okurlardı:

“Ulu Tanrı. 

Her şeyi yaratan Tanrı. 

Yenilmez, yıkılmaz, ölmez, bitmez, yitmez, yok olmaz Tanrı. 

Suyu donduran, buzu eriten, buzdan su yürüten, sudan ırmak coşturan, ırmaktan göl dolduran, gölde balık gezdiren Tanrı. 

Kuru derelere pınar koşturan, ota ağaca can yürüten, ottan ağaçtan çiçek çıkartan, çiçeklerden oğul veren, arıya bal yaptıran Tanrı. 

Günümüzü aydınlatan, gecemizi yıldızlarla süsleyen Tanrı.

Bize yeni bir yıl veren Tanrı.

Bu yıl bize bol ver, bolluk ver!

Otumuz otlağımız bol ver.

Kulunlarımız kuzularımız bol ver.

Yapağımız yünümüz, yağımız sütümüz, peynirimiz, kımızımız bol ver.

Yağmurumuz suyumuz bol ver.

Avlağımız avımız bol ver.

Urısı, kızı oğulumuz bol ver.

Anamızı balamızı, oğulumuzu kızımızı, gencimizi yaşlımızı, bu Kara Yer üzerinde hepimizi kara çorlardan sakla, isizlikten bizi esirge Yüce Tanrı.

Yayımız yaman, okumuz şaşmaz, kılıcımız keskin kıl.

Yağının başını munsuz, bileklerimizi güçsüz, yüreklerimizi umutsuz koma.

Bahar geçsin yaz gelsin, yaz geçip güz gelsin, güz buduna yeğni gelsin.

Kuzumuz, kulunumuz, oğulumuz çok olsun.

TÜRK çoğalsın Acun üze bey olsun.

Aç, çıplak kalmasın, acun düzen dirlik bulsun.

Yer ve gök ülüşü için, atalarımız tini için sunduğumuz iduklarımızı una.

Yüce Tanrı.

TÜRK Budun ilsiz kılma, TÜRK Budun başsız kılma, TÜRK Budun töresiz kılma, Hun Budun yüzün yere vurma, TÜRK Budun tutsak kılma, hatun olacak kızlarımızı kun, bey olacak oğullarımızı kul kılma.

TÜRK budununu koru.”..

Kaynak : Ronald Cohn Jesse Russell, Tengriism,bookwika, VSD (1 Jan. 2012)

13 Kasım 2021 Cumartesi

NİKSARIM

 Dün sana şöyle bir baktım Aziz Niksar’ım 

Şafaklarda dalgalanan bayrağın gölgesinde,

Adım adım dolaştım tarih kokan sokaklarında…

Taşlara yazılı kadim sırlarını okudum her bir nakışında…

Bilge İnsanının sohbetinde mayalandım gözü yaşlı…

Leylekli köpründe dinlendim çayın deminde…Hu hu sesleriyle…

Hatırlatır bize BAKİ olanı,

İlim, irfan, edep ile Ulu camilerin…

Hala ışık saçıyor kaleden, medreselerin…

Selam verir KIRKKIZLARın türbesi yüceden

Bir yolcu heybesinde azığı ile görünür geceden…

Dağın taşın yemyeşil cennet senin adın.

Yol ver geçeyim…

Eyy TALAZAN…

Enginlere taht kurar ULU YÜCE YARADAN…

#dünyaköylüsü

#aylabağ

9 Ekim 2021 Cumartesi

Tokat

 TOKAT🇹🇷🇹🇷

Seyyâhın methinde Tokat  sen misin ?

Şairler dilinde çosan sen misin ?

Hûda'nın verdiği cennet sen misin ?

Gül bardağ içinde Tokat sen misin ?


14 devlet 5 beylik 900 yıl 900 adım

Maveraünnehir kültürüm varım

Uygarlık tarihin dil'de tanıdım 

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?  


Keremetler saklar engin ovalar

Anadolu mayan açılmış çağlar

Hubyar'ın sırına gönül ayn bağlar

Gül bardağ içinde Tokat sen misin ?


Yazılmış fetihin Türklük  destanı

Danişmend Gazi'nin dilinden  anı

İslâmın mührüyle kültürü tanı

Gül  bardağ içinde Tokat sen misin?


Her mevsim yeşil  renk  duruyor urban

Hilâlin göklerde parlıyor  nurdan

Efradı okuyor  elinde kuran

Gül  bardağ  içinde Tokat sen misin ?


Ne hoş hava bahçe üzüm  bağın var

Gül gülistan konak köşkün  evin var

Lezzeti değişmez türlü  meyvan var 

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Yedi iklim sende  yedi belde sen

Zariflik  güzellik imarlısın sen

Ehli garip insan serverisin sen

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Zilede yazınca  ünlü mektubu

"Geldim,gördüm,yendim " Rumu  pontusu

Dillerde Julius Sezar tortusu 

Gül bardağ içinde Tokat sen misin? 


Antik kale asra meydan  okuyor 

Tutsak olmuş Vlad hüküm  sürüyor 

Tarih sayfasında efsane diyor

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Cihan Padişahı Sultan Süleyman

Fatih Sultan Mehmed Han Yavuz Sultan

Üç koca hünkârı cezb edip çeken

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Yeşilırmak suyu  akar duruca

Sultan Alparslan'dan  mühr vurulunca

Dilimde "Yâ Ganî" mahzar olunca 

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Nice eser nice sefer tarihe tanık

Ateşler söndüren mânevî âşık

Yüce hünkârlara  verdi bin ışık

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Engin ovalarda  bil tarih yatar

Bir Mahperi Hatun bir  ulu çınar

Ballıca mağara ününü yayar

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Topçam tepesinde kırklar veliler 

Horasandan gelen pirler erenler

Duayla bereket dolar haneler 

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Kul himmetle daldım umman deryaya

Hacı Behzati veli şeyh şîrvâni uluya

Hacı  Sümbül  baba sırlı kulu'ya..

Gül  bardağ içinde Tokat sen misin???


Ovanı kıskanır seyre gelenler

Miski amber kokar yeşil  çimenler

Âlimler  Fadıllar nice erenler

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Han Sultan Murat Han selâm  verince

Kaynadı kazanlar Hubyar deyince

Himmet eyle bana sefer içinde

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Saat kulesinden zamanı görür 

Han Abdulhamit han mühürünü vurur

Taşhanında hayat âşkla yoğrulur 

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Adın Toh-kat sursuz şehir azığın çok

Her medeniyetten zenginliğin  çok

SEN TÜRK oğlu TÜRK ŞANIN NAMIN çok 

Gül  bardağ içinde Tokat sen misin?


Destanlara sığmaz on beşliler var

Vatan için şehit oğulun kızın  var 

Şeyhülislâm Kemal - Osman Paşan  var 

Gül bardağ içinde Tokat sen misin ?


Gümenekte eser bir deli poyraz

Oğulun  kızınla toplansak biraz 

Tokat sarmasında davul zurna saz

Gül bardağ içinde Tokat sen misin???


Ab-ı hayat suyun ayvazı tattı

Şifâlı suların ruha hayattı

Tokatı görenler kasveti attı

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Medreseler hanlar sultan hamamlar

Taş köprü  hıdırlık seyre dalanlar

Yeşilırmağında mihri görenler 

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Bağdat Halep Bursa ipekte ünlü 

Atlas kumaş dokur Tokat'ın gülü

Sanatıyla aşmış  her desen dünü 

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?


Nakkaşları dokur gül desen  yazma

Pervaneyim taktım başıma  yazma

Çamdibi köyünde  birde ayazma

Gül bardağ  içinde Tokat sen misin?


Sivri Tekke Türbe  halkla sevdakar

900 yıllık sevdayı  koynunda saklar

Camiler köprüler Kervan saraylar

Gül  bardağ içinde Tokat sen misin?


On bir ilçen altın çağı aşıyor

Cumhuriyet ili bayrak taşıyor

Beylik sende Liva sende yaşıyor 

Gül  bardağ içinde Tokat sen misin?


Karac'kız  Süreyya  deryadil varım

Necip Âlim  Şair Fâzıllar yârim

Pâk inançlı mü'min kullar ararım

Gül bardağ içinde Tokat sen misin?

Süreyya GÜRER KAYA 

(KARACAKIZ)

09-07-2021

28-07-2021

BURSA 

🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷

5 Ekim 2021 Salı

Tarım Fuarı Şaha Kalkan Kadınlar

 9.TOKAT TARIM FUARI TÖRENLE KAPILARINI ZİYARETÇİLERE AÇTI.

Tokat Valiliği ve Tokat Belediyesi’nin desteğiyle Ticaret ve Sanayi Odası tarafından 9.uncusu düzenlenen Tokat Gıda, Tarım, Hayvancılık ve Yöresel Ürünler Fuarı  

Tarım, Hayvancılık, Kadın Kooperatifleri ile yöresel ürünlere verilen desteğe ve yürütülen projelerle bir çok güzelliğe imza atan Kadınlarımız fuara damgasını vurdu. Toprağın, tarımın, çiftçinin, üreticinin dostu olan Sayın Valimiz Ozan Balcı Beyefendinin desteğiyle kurulan kooperatiflerde bir çok kadının üretime geçmesi ve Tokat'lı Girişimci Kadınların ortak markası "TOKAT KADIN KOOPERATİFLERİ "Kadınlar üretiyor Memleket kazanıyor sloganıyla hayat bulan kadınlar şaha kalktı.  

“Düşünmek ve söylemek kolay, fakat yaşamak, hele başarı ile sonuçlandırmak çok zordur.”

                   Yaşayarak zoru başarıp başarıyı taçlandıran 2011 yılında kurulan S.S.Yeşilırmak Havzası Hanımeli İns.Çev.Kült.İşlt  Kooperatif Üyesi aynı zamanda Başkan yardımcısı Rol model Perihan Kılavuz , Namı diyer "Hanımağa" lakabıyla anılan girişimci hanımefendi bir çok kadına da hikayesiyle öncü oluyor. Karşıyaka mahallesinde evinin bahçesini işletmeye çevirerek düğün organizasyonu ve kahvaltı vererek misafirlerini ağırlayan hanımefendi şehrin göbeğimde ki doğal ortamı ile bize en doğal olanı sunarak dinlenmemizi sağlıyor. Gayretleri ve çalışmaları ile tüm Tokat’ın Perihan Ablası olan hanımefendi  güler yüzüyle, organik ürünleri ile herkesi kucaklıyor. Çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim Perihan abla. Yolunuz açık olsun.  

SS Yeşilırmak Havzası Hanımeli İnsşyatifi Çevre ve Kültür İşletme Kooperatifi Başkanı Amine Sümbül, Başkan Yrd Perihan Kılavuz hanımefendinin şahsında tüm kadınlarımıza başarılar ve kolaylıklar diliyorum.

Tokat’taki Bütün kooperatifleri Sn Valimiz Dr Ozan Balcı direktifi ile Tokat Valiliği "MEPASAN" Şirketi üzerinden Organize Sanayiinde kurulan "TOKAT KADIN KOOPERATİFLERİ" Resmi markası ile İl ve İlcelerimizde kurulan Kadın Kooperatiflerinin ürettiği ürünlerin İnternet Sitesi http://www.xn--tokatkadnkooperatifleri-vqd.com/ adresinden ve toptan satış Mağaza Depolarında satış pazarlama hizmetini bir çatı altında toparlamıştır. 

Bu ürünlerin en başında TOKAT NARİNCE YAPRAĞI  gelmektedir. FAYDALARI:Bol miktarda demir bulundurur.Bünyesindeki C vitamini sayesinde demir emilimini sağlayarak anemi riskini azaltır.Göz sağlığını korur. En güzel sarmalar "TOKAT NARİNCE YAPRAĞI" ile sarılır dediler , bir kazan batı yediler ve internet üzerinden satışlara başladılar. Salça, reçel , makarna,  tarhana, kuru meyve gibi… bir çok ürünü internet üzerinden tüm Türkiye’nin hizmetine sundular. 

Kadınların kooperatiflerde bir araya gelmesi bir olmanın iri olmanın göstergesidir.  Kooperatifler sayesinde kadınların bağımsızlığını ve kişisel ekonomilerini kurabildiğini görmekteyiz. Kadınlar, bu sayede aile ekonomisine katkıda bulunuyor ve kendi imkanları ile çocuklarını büyütüyor, okutuyorlar. Bir ülkenin gelişmişliğini belirleyen en önemli kriter kadınların bağımsız birey olarak sosyo-ekonomik hayatta var olabilmeleridir. Bunun en güzel örneğini kooperatif çatısı altında birleşmelerindeki güçte görebiliyoruz. Tokatın tüm ilçelerinde kurulan kadın kooperatifleri üretim ve istihdam oluşturacak girişimcilik faaliyetleri belediyeler tarafından da desteklenmektedir. Kadın kooperatiflerinin İhtiyacı olan her türlü araç ve gereç makineleri OKKA ve KOSGEB destekli yatırımlarla karşılanmaktadır. Kooperatifler,   kadınlarımızın üretimine destek olarak bir çok kadımıza ekmek kapısı olmuştur. Hanımların ürettikleri el emeği göz nuru ürünlerinin gerçek değerde satışını yapabilecekleri pazarlar oluşturarak, üretimlerini ekonomiye kazandırmaya ve aile bütçelerine katkıda bulunan çalışmalar ile e-ticaret uygulamaları yoluyla ürünlerin satılması amacına dönük dijital çağa uygun hale getirilerek satışa sunulmuştur. Organik, doğal ürünlerin tarladan sofraya en kısa yoldan gelmesi için tüm hemşerilerimizin bu yöndeki gıda ihtiyaçlarını Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifi’nden karşılayarak bu girişime  destek verebilirler. 

Şaha kalkan kadınlar…

Emirseyit Rençber ve Zanaatkarlar Kadın Kooperatifi  kısa adı ERZAK olan ve kurucu üyesi aynı zamanda başkanı Gülsen Bekgöz hanımefendi ile yaptığımız görüşmede çalışmalar hakkında bilgi aldım. İki yıl önce 2019 yılında 7 kişi ile kurulan ERZAK kooperatifi bugün 25 kişi ile yollarına devam ediyorlar. Gülşen hanım sözlerine şöyle devam etti” Bal ve Bal ürünlerini üretiyoruz. Emirseyit Yaprağımız çok meşhur. Coğrafi işaretli. Kooperatifimizde yaprağımızı salamura üretiyoruz. Üzüm pekmezi, köme, tarhana, kuşburnu, çalma pekmez yapıyoruz. Ovada yetişen kaliteli ürünlerimizi insan sağlığına uygun şekilde paketleyerek pazara sunuyoruz. Geleneksel ürünlerimizi otantik üretimle insanların hizmetine sunuyoruz. Orta Karadeniz kalkınma ajansının desteğiyle bir çok makinemizi aldık. Soğuk hava depolarında yaptığımız ürünleri depoluyoruz. Fuarları değerlendiriyorsunuz adımızı duyurmaya çalışıyoruz. İnternet üzerinden hepsi burada, n-11 , trendyol’da satış yapıyoruz. Kadının gücü Tokatın gücü sloganıyla Tokatlı kadınlar bir çatı altında toplandık. Sayın Valimiz Ozan Balcı Beyefendiyi bağ bozumunda  beldemizde ağırladık. Yaptığımız çalışmalardan çok memnun kaldı. Bize verdiği destekten dolayı çok teşekkür ediyorum. Belde başkanımız Sn Turan Kapan beyefendi bize çok çok destek oldu teşekkür ederim. Üniversiteden Akademisyen Çağatay Alan hocam projelerimizin danışmanlığını ve takibini yaptı. Tarım il müdürlerimize teşekkür ederim. Millet vekili Özlem Zengin hanımefendinin çok desteği oldu. OKKA koordinatörü Mehlika  Dicle hanımefendiye çok teşekkür ederim. Gamze Cizreli hanımefendiyi Emirseyit kasabamızda ERZAK kooperatifi olarak ağırladık. Çok memnun kaldılar Gamze hanımın kurduğu  pazar ağı ile yaprak satışlarımızı gerçekleştirdik. Halk bankasının sponsorluğunda Hanımefendi Sn. Emine Erdoğan ile Ankara’da buluştuk ve ürünlerimizi sunduk. Çok güzel,  samimi ve ev ortamında aile sıcaklığında geçen bir gündü. Bizi çok güzel ağırladılar çok teşekkür ediyorum. Faaliyetlerimize var gücümüzle devam ediyoruz. ERZAK kooperatifi olarak üretmeye, yöremizi ve ürünlerimizi tanıtmaya gayret ediyoruz.”  Teşekkürler Gülşen Bekgöz hanımefendi. Yolunuz bahtınız açık olsun sizin şahsınızda tüm kadınlarımıza kolaylıklar diliyorum selamlar sevgiler. 

9'ncusu düzenlenen Tokat Gıda, Tarım, Hayvancılık ve Yöresel Ürünler Fuarı'nı 5 günde 100 binden fazla kişinin ziyaret ettiği açıklandı. Tokat Valiliği ve Tokat Belediyesi’nin desteğiyle Ticaret ve Sanayi Odası tarafından 9.uncusu düzenlenen Tokat Gıda, Tarım, Hayvancılık ve Yöresel Ürünler Fuarı 10 bin m kare üzerinde, yaklaşık olarak 180 firma katılım sağladı. Tokat Tarım Fuarı'nda; tarımsal anlamda çiftçilerimizin üreticilerimizin ve sanayicilerimizin ürettiği ürünlerin standları yer aldı. Kadınlarımızın kurmuş olduğu Kadın Kooperatiflerimiz, Geleneksel el sanatları Derneği, tarımsal aletleri üreten, pazarlayan firmalar, Tokat'ın yöresel ürünlerini üreten firmalar, endüstriyel üretim yapan firmalar başta olmak üzere Tokat'ımızın yeni markalaşan değerleri  ve yöresel ürünlerinin tanıtılmasında ve tadılmasında fuar çok etkili oldu. Ayrıca Tokat dışından gelen insanlarımız bu fuarı ziyaret ederek, hem şehrimiz hakkında hem de burada üretilen yöresel ürünler hakkında bilgi sahibi oldular. Tokatın tanıtımına  imkân veren bu tür faliyetlerin arttırılması dileğiyle…şehrimizde pandemiden  sonra gelen çok güzel bir hareketlilik oldu. 

Belediye Başkanımız Sn. Av.Eyüp Eroğlu “Fuar alanı Tokat için elzem haline geldi. Belediyemizde bu konuyla ilgili bir çalışmamız var ve Ekim ayı Belediye Meclis Toplantımızda bu konuyla ilgili karar alacağız. 10 bin metrekare açık, 10 bin metrekare kapalı alan ve 20 bin metrekarelik otopark alanıyla toplamda 40 bin metrekarelik bir fuar alanını Tokatımıza kavuşturacağız” diyerek Tokat halkına müjdeyi verdi. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle selamlar sevgiler…

Dünya Köylüsü 

Ayla Bağ 


15 Eylül 2021 Çarşamba

Kadim Ustalarımız

21 Şubat 2021 günü, Bir ulu çınarı, kültür hazinesi UD ustası Basri Yıldırım ustamın vefatını üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayım.
Kederli ailesine Allah’tan rahmet diliyorum, mekanı cennet olsun yakınlarına sabırlar diliyorum.
18 ARALIK 2016 PAZAR günü yaptığım söyleşiyi sizlerle paylaşıyorum. 
82 yaşında 84 UD
              “Zanaatkarlarımız; Anadolu’nun mayası olan bu topraklarda yerel tohumların içinde evrensel değerleri barındıran birer hazinedir” Böyle bir güzelliği tanıdığım için çok mutluyum. Güler yüzüyle babacan tavrıyla bizi karşılaması ve misafir etmesi kalbinin kapılarını sonuna kadar açıp duygularını ve tecrübelerini bizimle yürekten paylaşması benim için çok önemli ve mutluluk vericiydi.
               Basri Yıldırım ustamın hayat hikayesinden öğreneceğimiz çok şey var. 
1934 doğumlu Basri Usta söze şöyle başlıyor  "Üç çocuk babasıyım. 15 sene ayakkabıcılık yaptım çocukları okuttum kızım. 15 sene inşaatlarda çalıştım çocuklarımı evlendirdim. Yurt dışında 6 sene kaldım vatan hasretine dayanamadım geri döndüm. Aslen abaza çerkeziyim, kafkaslardan gelmişiz. Alan köyüne yerleşmişiz. 45 yıldır Tokatta'yım. Emekli olduktan sonra görerek merak üzerine bu sanatı öğrendim. Aslında ayakkabı yapıştırma ustasıyım. 82 yaşındayım 84'üncü ud’umu yapıyorum. 
Ud yapımında kullandığımız ağaçlar genellikle maun, venge, ceviz, gürgen, şahşup ağacı, selvi ve gül ağacından yapılır. 
Yanımda bir çok usta yetiştirdim. Bu sanatı Türkiyede yapan 300 kişiden birisiyim. 
Eskiden süryaniler, ermeniler yaparmış bu sanatı. Şimdi o ustalardan kalmadı. Kültür bakanlığı zanaatcısıyım. İnsanları çok seviyorum. 
Buradan gençlere sesleniyorum. Birbirlerini kırmasınlar, incitmesinler, dedikodu yapmasınlar. Herkesin bir hayali olsun.
Hayalsiz insan bitkiden sayılır.
Benim hayalim Türkiye’mizin iyi olmasını hayal ediyorum. Kökenimiz bir, ayrımız gayrımız yok, bir olalım iri olalım, diri olalım.
Sivas ,Tokat ,Ankara'yı çok iyi bilirim. Malatya'yı da çok severim. İnsanı halkı temiz şehirlerdir buralar. 
Gül deyince aklıma sevgi gelir. Fedakarlık vara yoğa katlanan insan,  karım gelir aklıma." diyor Basri usta.
             Tokatta taşhanda ki dükkanında zanaatını yaşatmaya çalışan Basri amca aynı zamanda böbrek yetmezliğinden diyalize giriyor ama bu hastalık onu hiç yıldırmamış. “sabahleyin diyalize gidiyorum öğleden sonra dükkanı açıp çalışıyorum kızım üretmek beni mutlu ediyor." derken ondaki azmi ve hayata bağlılığını görmek yaş yetmiş, iş bitmiş sözünü  çöpe attırıyor. Teşekkürler Basri amca bize yaptıklarınla, yaşamınla örnek olduğun için. "Bir işten sıyrıldığında, dinlenmek için başka bir işe koş"ayetinin yaşayan bir örneği olarak bize gerçeği hatırlattığınız için çok çok teşekkür ederim.

Vefatından altı ay sonra 

25 Ağustos 2021 günü görüştüğüm oğlu Dr.Hasan Yıldırım’dan  86 yaşında hayata gözlerini yuman Basri Yıldırım ustamı dinleyelim. 

Cümleye “Ben büyüyünce babam gibi olmak istedim” sözleriyle başladı ve şöyle devam etti. ”Benim babam çok idealist özel bir adamdı. Herkesin babası özeldir ama benim babam gerçekten çok güzel bir adamdı. Pala bıyıklı, sekiz köşe kasketiyle, ayakkabısı boyalı, takım elbiseli temiz bir adamdı. Bizi çok özgür büyüttü. Baskı yapmazdı. Hiç haram yemedi. İnşaat ustalığı ve ayakkabı ustalığı yaptı yıllarca. Çocukları çok severdi. Dükkana gelen çocuklara  şeker ikram eder kolanya dökerdi. Babam emeğiyle yaşayan bir adamdı. Çalıştığı işleri kendi işi gibi yapardı. İşten kaytarmasını bilmezdi. Babam akıllı adamdı. Olumsuz şeylerin olumlu yönlerini gören bir insandı. Kötülüğü dillendirmezdi. Oğlum iyi şeyleri konuşun derdi. Babam bir erendi. Hayatından hiç şikayet etmedi. Çömert bir adamdı. Eli açıktı. Kendinden düşük olanı gözetleyen bir adamdı.  Babam gördüğü şeyi yapardı. Babam bu zanaatkar yönü ile amcasına benzemiş. Babamın amcası Sabri amcamda çok güzel tüfek dipciği yapan, köylerde inşaatlarda çalışarak ev yapan usta bir adammış.

Babam biz çocukken Almanya’ya gurbete çalışmaya gitti. Bir yıl sonra bizide götürdü. Fakat bizim orada aldığımız eğitimle özümüzü unutacağımıza kanaat getirdi ve bizi bir yıl sonra memlekete geri gönderdi. Kendiside 6 yıl bu gurbetliğe dayanabildi ve çok sevdiği vatanına ailesine geri döndü. 

Ben burada saz kursuna gittim. Babam sanata çok önem verirdi. İlk okula gitmeden önce bana ilk sazımı Almanya’da miğferden yaptı ve saz çalmasını babam öğretti. Benide  müzik alanında çok destekledi. Ud çalıyorum. Babamın yaptığı iki tane Ud’um var. 

1966 Tokat doğumluyum. İlk, orta ve lise yi burada bitirdim. Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum.Samsun’da ihtisasımı çocuk üzerine yaptım. Çocuk doktoruyum. 29 yıl devletimizin çeşitli yerlerinde ki hastanelerinde  çalıştım. İki yıl önce emekli oldum.  Şimdi özel bir hastanede çocuk hastalıkları uzmanı olarak çalışıyorum. 

Bir insanın hayatında aile  ve arkadaş çok önemli onların kıymetini iyi bilmek gerekiyor. Ben 2005 yılında çok büyük bir kaza geçirdim ve ailemi eşimi ve çocuklarımı kaybettim. O zor zamanlarımda ailemden, babamdan çok büyük destek aldım. Ailemin varlığı beni mutlu etti. Kötü günlerimde Babam dağ gibi arkamdaydı. Kardeşlerim ihtiyacım olduğunda hep yanımdaydı. Şimdi yeniden evlendim ve iki oğlum var. Eşim beni hayata yeniden bağladı. Birbirimizin yaralarını sardık. Yeni bir hayata başlarken, kazadan önce ve kazadan sonra diye hayatımı ikiye ayırdım. Yaşarken birbirimizin kıymetini bilelim. Anı yaşamayı öğrenelim ve seni seviyorum cümlesini sevdiklerimizden esirgemeyelim. Aile cennettir. Herkes hayatını gereği gibi yaşasın. Hiç bir şeyin sahibi biz değiliz. Verende O, alanda O. Biz emanetçiğiz. Bunu öğrendim bu alemde. Aldığımız nefese şükretmek lazım. Kimseye muhtaç olmamak için çalışıyorum. Çalışmak en büyük ibadet derdi babam. 

Babam annemi çok severdi. Anneme çok değer verirdi. Kadına saygıyı ben babamdan öğrendim. Bu adam benim babam türküsünü Fatih Kısaparmak benim için söylüyor. Çünkü benim babamı tarif ediyor. 

Bu adam benim babam
Sekiz köşe kasketiyle
Omuzunda sakosuyla, hey
Bu adam benim babam
Bir gün olsun gülmemiş
Rahat nedir bilmemiş
Gözyaşını hiç silmemiş
Bir lokma ekmek için kimseye eğilmemiş
Bu adam benim babam, hey
Ağlama benim babam
Sızlama naçar babam
Kara gün geçer babam, hey
Bir kapıyı kapayan gene açar babam
Allah büyüktür babam, hey
Türküsü beni daima hüzünlendirir ve gururlandırır. 
Babam çerkezdir. Dedelerimiz Çerkez sürgününde Kafkaslardan gelmişler. Dedemler Alan köyüne yerleşmişler. Nenem Gülpınar köyünden. 
Annem Türk’tür. Biskene köyünden. Annemin babası Erkiletlidir. Babam rahmetli olalı henüz altı ay oldu onu çok özlüyorum. Allahtan rahmet diliyorum. Yattığı yerler nurla dolsun.” diyor Basri ustamın oğlu Dr Hasan Yıldırım Beyefendi. 
86 yıllık bir ömre damgasını çalışarak vuran ve “Hayalsiz insan bitkiden sayılır “kızım diyerek insan olmanın altını çizen” Basri Ustamın hikayesini oğlundan dinledik. Bu adam benim babam derken Harama bakma, haram yeme, haram içme. Doğru, sabırlı, dayanıklı ol. Yalan söyleme. Büyüklerinden önce söze başlama. Kimseyi kandırma. Kanaatkar ol. Dünya malına tamah etme. Yanlış ölçme. Eksik tartma. Kuvvetli ve üstün durumda iken, affetmesini, hiddetli iken yumuşak davranmasını bil ve kendin muhtaç iken bile başkalarına verecek kadar cömert ol. derken ahilik kültürünün değerlerini bize hatırlattı. Dr Hasan Yıldırım hocama yürekten teşekkür ediyorum bizimle hikayenizi paylaştığınız için. Sizlere sabırlar, Ustama Allah’tan rahmet diliyorum. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle…
Gönderen; sosyolog yazar Dünya Köylüsü Ayla Bağ


18 Ağustos 2021 Çarşamba

AŞURE

 Bugün her insanın kendi içinde kurtuluşa erdiği gün olsun…

Aşure günü 

bütün canlıları, yaratılanları yaradan dan ötürü seven hoş gören atalarımıza selam olsun…

“La ilahe illallah Muhammed’en Resulullah” duyduğunda yüreği titreyenlere selam olsun…

Bu toprakların yetiştirdiği mürşidi kamillere selam olsun 

Peygamberlerimize, Erenlere, evliyalara, ahilere, dervişlere, Hz Ali’ye, Atatürk’e, Kerbela’da şehit düşenlere, Bu yolda canını veren Şehitlerimize selam olsun…

Emek verenlerin emeklerini görenlere selam olsun…

Kıymet bilenlere selam olsun

Gıybet etmeyen, iftira atmayanlara selam olsun

Komşusu aç iken  tok yatmayanlara selam olsun 

Sıla-i rahimi gözetenlere selam olsun

Beni ben olduğum için, onu O olduğu için sevenlere selam olsun…

Sen tuzak kuranların en yücesisin Allahım. senin yurduna selam ile girenlere selam olsun…

Bize bu vatanı hediye eden Şehitlerimize atalarımıza Atatürk’e selam olsun

Görevini en iyi yapan, doğruluktan asla ayrılmayan dost doğru dürüstlere selam olsun 

Allah birliğimizi dirliğinizi kardeşliğimizi devletimizi milletimizi daim eylesin…

Selam olsun yüreği güzel insanlara ❤️

12 Ağustos 2021 Perşembe

STEVE JOBS

 Apple kurucusu 56 yaşında hayata gözlerini yuman Steve Jobs’un yazdığı son yazı:

"İş hayatında,

Büyük başarılara ulaştım.

Kimilerinin gözünde;

Hayatım başarının timsali;

Fakat işin dışında;

Çok az neşem oldu benim.


İşin sonunda;

Zenginliğim ve,

Alışmış olduğum hayatın,

Bana getirdiği tek gerçeklik;

Ölümle yüzleştiğim şu anda,

Yatağımda uzanıp,

Hayatımı gözlerimde canlandırırken;

Fark ettim ki;

Gururlandığım şöhretim ve servetim;

Ölümün karşısında ne kadar da manasızmış.


Arabayı kullanmak için;

Size para kazandırması için;

Birilerini işe alabilirsiniz.

Ancak;

Hastalığınızı taşıması için,

Kimseyi işe alamıyorsunuz.

Kaybedilen maddi şeyler bulunabilir veya yerine başkası konur;

Fakat;

Kaybedildiğinde bulunamayacak veya,

Yeri dolmayacak tek şey var;

O da “Hayat.”

Şu an;

Hayatınızın hangi sahnesinde olursanız olun;

Zaman ile;

O sahne perdesinin kapanması ile yüzleşeceksiniz.


Tavsiyem;

Ailenize, eşinize, arkadaşlarınıza;

Çok kıymet verin ve sevin.


Kendinize iyi davranın ve insanlara değer verin.

Yaşlandıkça ve ümit ediyorum akıllandıkça; Fark ediyorsunuz ki;

300 dolarlık saat de,

30 dolarlık saat de;

Aynı zamanı söylüyor.

İç huzurun bu tarz şeylerle elde edilmediğini, Anlıyorsunuz.


İster first class, ister ekonomi uçun;

Bilin ki, o uçak düşerse siz de düşeceksiniz.


O yüzden umut ederim ki;

Şunu anlarsınız;

Kahkaha attığınız;

Sohbet ettiğiniz;

Şarkılar söylediğiniz;

Kuzeyden-Güneyden;

Doğudan-Batıdan;

Cennetten ve Dünyadan;

Konuştuğunuz ahbaplarınız,

Dostlarınız,

Eski arkadaşlarınız,

Anneniz, Babanız,

Erkek kardeşiniz,

Kız kardeşiniz varsa;

Bilin ki gerçek mutluluk;

Onlarmış...


Çocuklarınızı zengin olması için eğitmeyin; onları mutlu olmaları için eğitin.

Böylelikle büyüdüklerinde;

Her şeyin fiyatını değil, değerini bilirler.

Yemeğinizi ilacınız gibi yiyin;

Aksi halde ilacı yemek yerine yersiniz.


Sizi seven kişi, sizi asla bırakmayacaktır.

Bırakmak için yüzlerce neden saysa da;

Mutlaka sizde kalmak için sebep bulacaktır.


Bilin ki;

İnsan ile insan olabilmek arasında,

Çok büyük fark var ve,

Bunu anlayan çok az insan var.

Doğduğunuzda sevildiniz ve;

Ölürken de sevileceksiniz.

Bu arada kalan zamanı başarmak zorundasınız.


Hayattaki en iyi altı doktor;

Güneş ışığı;

Dinlenmek;

Egzersiz yapmak;

Sağlıklı yemek;

Kendine güven ve;

Arkadaşlar.

Bunları hayatınızın her evresinde muhafaza edin ve;

Sağlıklı bir ömrün tadını çıkarın... "


Steve JOBS

(Alıntı)

31 Temmuz 2021 Cumartesi

ACILARI BAL EĞLEYEN KADIN

                Her insan kendi hikayasini yazmak ve kendi kendine şahitlik etmek için gelirmiş dünyaya. Hayaller ve gerçekler arasında bir yol tutar ve bu yolun sonunda geldiğimiz noktadan baktığımız yerden bizim kim olduğunuzu bize söyler hayat.  İşte  kendini bulma yolculuğunda evladını kaybetmenin üzüntüsü ile kendisini dağlara vuran ve oralardan topladığı çiçeklerden reçel yaparak insanlara şifa sunan acılardan aldığı özle kendisini üretime veren ve avutmaya çalışan, içinde açıklayamayacağı bir çok sırrı yüreğinde taşıyarak etrafına faydalı olmaya çalışan girişimci bir Anadolu kadını 41 yıllık evli 55 yaşında Havva Çiftçier hanımefendi ile yaptığımız söyleşide onu daha yakından tanıma fırsatı bulduk. Güler yüzüyle sokağın girişinde beni karşılayan ve Anadolu insanının samimi misafirperverliğini hanesine yansıtan bağrı yanık bir Anadolu kadını. Sıcak bir yaz günü, Biraz soluklandıktan ve hoşbeş ettikten sonra başlıyoruz sohbete. 

         1966 yılında Kızılöz köyünde doğdum. Babam Almancı idi. Sofrası açık eli bol bir insandı. Bizi annem büyüttü. 15 yaşında evlendim. Bir kızım bir oğlum oldu. Sevgi ile büyüttüm.19 yaşında oğlum gümenekte suda boğuldu. Ölümünü kabullenemedim. Kendimi dağlara vurdum. Kuşlarla ağaçlarla konuştum. Doğada rastladığım çiçeklerle derdimi paylaştım. Onlarla konuştum. Onlarda çarenin kendilerinde olduğunu söylediler ve topladığım çiçeklerden yaptığım reçellerle acılarımı bal eğledim. 25 çeşit reçel ve 10 çeşit sirke ile LEZZET-İ HAVVADAN markasıyla üretime geçtim ve 21 yıllık birikimimi tecrübelerimi insanlarla paylaştım. Onlardan gelen geri bildirimler beni çok mutlu etti. Bende bu yolda ilerlemeye karar verdim. Boş kaldığım zamanlarda İğne oyası yapıyorum. Mevsimine göre reçel yapıyorum. Hayatın içinde var olmaya, sayılı ömrümün gününü doldurmaya çalışıyorum. 

41 yıllık evliyim.Oğlum vefat ettikten sonra iki kızım daha oldu. Şimdi onların mutluluğu için çabalıyorum. Çok gülen mutlu değil. Çok ağlayanda mutsuz değil. Mutluluk üretmekte. Ürettikçe mutlu oluyorum. 51 çeşit çiçeğin özünden yaptığım Reçellerimle hayatıma tat kattım. Arada bir efkarlanırım bir türkü dolanır dilime 

Bunca gamı bunca derdi
Zalim felek bana mı verdi?
Bunca gamı bunca derdi
Zalim felek bana mı verdi?
Herkes muradına erdi
Yine cananım gelmedi
Herkes muradına erdi
Yine cananım gelmedi
Erisin dağların karı
Soldu gönlümün baharı
Ecel kapımı çalmadan
Sen gel ey ömrümün varı
Erisin dağların karı
Soldu gönlümün baharı
Ecel kapımı çalmadan
Sen gel ey ömrümün varı
Ali Baba yoktur hile
Felek vurdu bana sille
Ali Baba yoktur hile
Felek vurdu bana sille
Can başladı çürümeye
Yine cananım gelmedi
Can başladı çürümeye
Yine cananım gelmedi
Erisin dağların karı
Soldu gönlümün baharı
Ecel kapımı çalmadan
Sen gel ey ömrümün varı
Havva hanımın yüreğinden gelen müziğin sesi Makamıyla birlikte ağzından dökülen sözlerin etkisi gözyaşlarına sebeb oluyor ister istemez. Sesine yüreğine sağlık Havva hanım diyor ve sohbete kaldığımız yerden devam ediyorum. Hayatınızda keşke dediğiniz bir şey var mı dediğimde, keşke oğlumu o gün gümeneğe pikniğe gitmesine izin vermeseydim dedi. Belki bugün yaşıyor olacaktı. 
Hayallerim LEZZET-İ HAVVADAN markasını büyütmek bir dükkan açmak ve memleketimin eşsiz lezzetlerini tanıtmak istiyorum. Reçellerimi odun ateşinde bahçemde pişiriyorum. Tatlandırıcı olarak üzüm pekmezi kullanıyorum. Mümkün olduğu kadar reçelleri doğal kadim geleneklerimizin öğretileri ile pişirmeye gayret ediyorum. Mahallemi, evimi, komşularımı çok seviyorum. Yeni yeni insanlarla tanışmak beni çok mutlu ediyor. Sağlığım el verdiği sürece bu işi yapmaya ve geliştirmeye çalışacağım. 
Bana ulaşmak reçellerimden almak isteyenler bu telefon dan 0 (544) 961 91 15 ulaşabilirler. Ekonomik gücüm yok. Benimle ortak olmak isteyen girişimcilerlede görüşebilirim işi birlikte büyüte biliriz. diyor Havva Çiftçier Hanımefendi. Çok çok teşekkür ederim bizi gönül hanenizde ağırladığınız için. Yolunuz bahtınız açık olsun 
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle selamlar sevgiler 
Dünya Köylüsü sosyolog yazar 
Ayla Bağ 



4 Temmuz 2021 Pazar

KADIM ŞEHRİMİZİN KADIM İNSANLARI

Kadim şehrimizin kadim insanları yazı dizisinde bu hafta 39 yıllık çalışma hayatına kaldığı yerden devam eden Emekli öğretmen, düşünür, yazar, şair Abdülkadir Türk hocamı konuk ettik. “Gönül, kapısı kalp, yolu muhabbet, anahtarı dil olan bir bağ imiş. Mârifet, doğru yoldan, doğru anahtarla o kapıyı açmak, o bağa girmek imiş.” diyor. Bulunduğu ortama yaptığı çalışmalarla fark getiren ve gönül kapılarını açan bir gönül insanı. Gençlerin içine düştüğü duruma yönelik Yazdığı kitapla “Geliyorum Diyen Tehlike “ başlığıyla bağımlılıklara dikkat çeken bu memleketin dertleriyle dertlenen ve hayatın her alanında var olmaya çalışan çalışkan bir lider, önder, eğitimci. Gönül hanemize Hoşgeldiniz diyerek söze başlıyorum ve Sizinle “Kadim şehrimizin kadim insanları “ yazı dizisi için bir röportaj yapmak istiyorum dediğimde memnuniyetle kabul ederek bizleri onurlandıran hocama ilk sorumu yöneltiyorum.

Soru1-Hocam sizi kısaca tanıya bilir miyiz?

Abdülkadir Türk Kimdir?

cevap1- 1956 yılında Tokat/Almus’ta doğdum. İlk ve orta okulu Almus'ta, Liseyi Tokat Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi'nde, üniversiteyi Ankara Teknik Eğitim Fakültesi Makine anabilim dalı, Metal Teknoloji alanında okudum. 

   Anası okuma yazma bilmeyen, babası ilk okul 3 e kadar okumuş bir babanın çocukları olan beş kardeşten en büyüğü olarak, maddi zenginliği olmayan ama manevi zenginliği çok bir âile ortamında geçti çocukluğum. 

Aileme, kardeşlerime, milletime hizmet etmenin okumaktan geçtiğine inandım hep. Orta okuldan itibaren kendi çapımda, okuma ve yazım hayatının içinde oldum. Para bulamadığım için, yumurta satar parasıyla kitap alırdım okurdum. Lise yıllarımda kendimce gönüllü muhabir olarak o tarihlerde günlük ulusal Bizim Anadolu gazetesinde haber yaptığım oldu.

Özellikle üniversite yıllarında yazdığım sosyo küktürel içerikli bazı makaleler, Bizim Anadolu ve günlük Bayrak gazetelerinde yayımlandı. 

Mesleğimin ilk yıllarında Milli Eğitim Mudürlüğünün organizesinde lise öğrencilerine ve öğretmenlerine yönelik sigara, alkol ve uyuşturucu konusunda bir dizi eğitimler verdim. Zararlı alışkanlıkları konu alan  'Geliyorum Diyen Tehlike' adlı bir araştırma kitabım yayımlandı.

Teknik ve Endüsrti Meslek Lisesi'nde ilk defa, Tokat il birincisi ve Türkiye altıncısı olarak Toplam Kalite Yönetimi (TKY) mansiyon ödülüne lâyık görüldük.

2003 yılında, Türkiye'de ilk defâ bir okul bazında proje ekibi oluşturduk. Tokatta, AB projeleri kapsamında ilkleri ortaya koyarak, Tokatta proje kültürünün oluşmasına büyük katkı sağladık. Binlerce öğrenci, öğretmen, bürokrat, teknokrat ve sektör ustalarını 8 ayrı AB ülkesinde hareketlilik etkinliklerine kattık.

Konya ve Tokat'ta yerel tv lerde, zararlı alışkanlıklar, AB projeleri , Mesleki Teknik eğitimin tanıtımı, sorunları ve çözüm önerileri konularında programlara konuşmacı olarak katıldım. 

Tokat Mesleki Eğitim Merkezinde uzun süre sektör ustalarının, 'Usta Öğreticilik' formasyon eğitimlerini verdim.

GOP Üniversitesinin okullarda örnek uygulamalar konulu kongresine iki adet bildiri sundum.

Okullarda kültür sanat faliyetlerinin yönetmenliğinde bulundum, bâzı STK organizasyonlarında sunuculuk yaptım. 


Soru2-İnsanın ana vatanı çocukluğudur. Çocukluğunuza ve gençliğinize dair unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız? 

Cevap2-Çok doğru efendim. Rahmetli Cüceloğlu'nun dediği gibi, "İnsanın anavatanı çocukluğudur." 

Sosyo küktürel sorunlar, sosyal travmalar incelendiğinde bu hakikat daha iyi anlaşılır.

Çünkü, bugünün yapısal izahını dünün analizini yapmadan anlamak mümkün değildir. İnsanın kişliği çocukluğunda deneyleyerek yaşadığı evrelerde şekillenmeye başlıyor.

Hiç unutamadığım bir anekdotumu paylasayım. Orta okulu bitirdim, Tokat'a liseyi okumaya gittim. Yakında olsa ilk defa ailemden ayrılıyorum, teyzemlerin yanında kalıyorum. Karnım ac bile diyemiyorum. Bir ay sonra okulu bırakıp Almus'a geri döndüm. Babamız gurbette, anam rahmetli hem analık, hem babalık yapıyor bize. Evimizin bahçesinde anneminde olduğu bir anda benim geri geldiğimi duyan bahçe komşumuz rahmetlik Mıstık dayı dediki; " Oğlum neyinize güveniyorsun, baban gurbette, ananız yol iz bilmez, sizin için saçını süpürge eden zavallı bir kadın, çırpınıp duruyor. Mal mülk yok, kimse kimseye ekmek vermez bu devirde. Okulunu bırakma, sonra pişman olursun." 

Mıstık dayının bu sözleri ruhuma işledi. Benim eğitim yaşamımda kırılma noktamdır desem abartı olmaz.

Soru3-Eğitim öğretim hayatınızda binlerce öğrencinin hayatına dokundunuz. Öğretmen olmasaydınız ne olmak isterdiniz? 

Cevap3- Evet Ayla hanım, binlerce gencin ruhuna dokunduk. Bugün o dokunuşların gurur verici geri bildirimlerini almanın verdiği huzuru hiçbir şey vermez zannediyorum.

Esasen öğretmenlikten önce ziraat mühendisi olmayı çok istiyordum. Çünkü toprağı, doğayı çok seviyorum. Ama iyi ki öğretmen olmuşum. Bugünkü aklım olsa yine öğretmenliği seçerdim. Olmasaydı ziraatçi olmak isterdim. 

Zaten ikisi de bir şeyler yetiştirmek anlamında  benzer meslekler diye düşünüyorum.

Soru4- Hayatın anlamı nedir Sizce?  Mutluluğun ve sevginin tarifini yapar mısınız?

Cevap4. Bence hayatın anlamı paylaşmaktır. 

Fıtrat ayarları üzerine bina etmektir yaşamı. 

Mutluluğun da, sevginin de esasen tanımları zordur bence. Hani bir söz vardır, tarif edilmez yaşanır diye. Mutluluk ve sevgi de böyledir aslında.

Belki klasizme kaçmadan şunları söyleyebilirim efendim. 

Mutluluk, sevenin sevdikleriyle, hasret kaldıklarına, özlem duyduklarına kavuşup hemhâl olma, vuslata erme bahtiyar olma duygusudur.

Sevgi, bir insana, bir nesneye, bir ideâle gönülden ilgi duyma, sevdikleri için her şeyini fedâ gönüllülüğüdür. 


Soru5-Çok güzel şiirleriniz ve özlü sözleriniz var. kitap çıkarmayı düşünüyor musunuz? Bizimle bir şiirinizi paylaşır mısınız? 

Cevap5-Evet, inşallah kitap çıkarma düşünce ve hazırlıklarım var. Kitap çıkarma dolmının boşalma ameliyesidir. 

Sorumluluk, bilgi ve bilinçli bir iç dinamizmi gerektirir diye düşünüyorum.

Kaliteli sonuçlar, sabırlı ve kaliteli hazırlıklar gerektirir. İnşallah çıktığında imzalı takdimde bulunuruz zât-ı âlinize.

Size bir antolojide de yer alan evrensel bir derde dönüşen güncel salgınla ilgi GEÇTİN  şiirimi takdim edeyim.

GEÇTİN

Coronavirüs dediler adına,

Bir çağa adını koydunda geçtin. 

Ayırmadın ülke, millet kimseyi,

Cihanda canları yaktın da geçtin. 

Kötülerin canını aldın neyse,

Masumun canına kıydın da geçtin. 

Birçok teori ürettiler sana,

Şöylece bir bakıp, güldün de geçtin. 

Şarkılar söylendi, şiirler yazıldı,

Tek başına konu oldun da geçtin. 

Kilise, havra, camiler kapattın,

Herkese havanı attın da geçtin. 

Taht, köşk, saraylar da sinen sinene,

Başkan, sultan, benim dedin de geçtin. 

Dinlemedin top, tüfek, füze, atom,

Çoğu can evinden vurdun da geçtin. 

Seven sevdiğine kapı kapattı,

Herkesin arasın açtın da geçtin. 

Gavur, Müslümanı dize getirdin,

Sanki âleme din oldun da geçtin, 

İnsanlık görmedi böyle imtihan,

Tevbeyi dillere koydun da geçtin. 

Bilimci, siyasetçi şaştı kaldı,

Akılları baştan aldın da geçtin. 

Plan, programlar kaldı masada,

Yeni projeler yazdın da geçtin. 

Beğenmedin insanların hâlini,

Yeni resimleri çizdin de geçtin.

Süleyman'a yâr olmadı bu dünya,

Sana yâr olacak sandın da geçtin. 

Abdulkadir TÜRK 


Soru6- Hayata dair keşkeleriniz var mı? Hayalleriniz nelerdir?

Cevap6-Her türlü sorunların iç içe geçtiği, insanın iç dünayasını kuşattığı öyle girift bir dünyada yaşıyoruz ki, 'keşke' sözcüğünü kullanmayan bir insan yoktur. 

Bugünkü hayatımı alt üst edecek bir keşkem olmadı hamdolsun.

1. Bundan sonra zihin ve gönül havuzumu güncelleyerek bildiklerimi kitaplaştırmak istiyorum.

2. Bildiklerimin millitime bir vefa borcu olarak, belli konular da yoğunlaşıp, sunular hazırlayıp, Tokat merkezli Türkiye genelinde davet edildiğim her yere giderek ücretsiz eğitimler vermek istiyorum. 


Soru7- Salgın sürecinden nasıl etkilendiniz? Dünyanın, insanlığın ve Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz


Cevap7- Hamd olsun şu ana kadar salgınla ilgili bir sorun yaşamadık. Hehâlde tedbir kurallarına uymamızın, günlük rutin yürüyüş ve hafif spor yapmamız bunda etkili oldu.

Ancak, herkes gibi yaşamımızı salgına göre planlamak zorunda kaldık. Buda hâliyle özellikle sosyo kültürel yaşamımızı kısıtladı. Bunu daha çok kitap okuma, yazma konusunda avantaja çevirdiğimizi söleyebilirim.

Şahsen, hayata ve geleceğe hiç ümitsiz bakmadım. 

Ancak, kabul etmek gerekir ki salgın insanlık âleminin geleceği ile ilgili bir dönüm noktası özelliği gösteriyor. Gelecek kolay olmayacak kuşkusuz. Geleceği, insanlık camiasının devletler bazında bu acı ve pahalı deneyden çıkaracağı dersler ve alacakları yeni tedbirler ve düzenlemeler belirleyecektir.

Ben yinede ümitliyim. 

Soru8- Tokat deyince aklınıza ilk ne gelir? 

Bir kaç cümle ile bize memleketimizi tanıtır mısınız?

Cevap8- Tokat deyince hem avantajlar, hem de sorunlar bakımından aklıma gelenleri şöyle ifade edebilirim.

a.Tarihi, doğal ve bâkir zenginliklerinin, sosyo kültürel, sanat potansiyelinin, tarımsal avantajlarının hakkının verilemediği kanaatindeyim. 

b.Siyâset, ticâret, kültür sanat ve edebiyat alanlarında yetkinliğine inandığım insan kaynaklarının birlik ve berâberlik içinde Tokat'ımızın bir prestij kenti olması için kanalize edilemediği kanaatindeyim. 


Soru9- Emeklilik hayatı nasıl gidiyor? Hayata yeni atılan Gençlerimize tavsiyeleriniz nelerdir.

Cevap9- Hayattan emekliliği olunamıyor ki efendim. Çoğu formalite resmi iş temposunda vakit bulamadıklarınıza vakit buluyorsunuz. Bendeniz iş temposunda kendime zaman ayıramadığımı şimdi anlıyorum. Âdetâ yaşamıma yeniden format attım.

Emeklilik deyince genel bir kanı var kamuoyunda. Emekli âdeta dinamik yaşamdan kopuyor. Emekli, evden kahveye  kahveden eve, evden camiye, camiden eve yaşamınını hapsediyor. Ya da gezme, piknik eksenli tek düze bir yaşam. 

Elbette bunlar gerekli, ama yeterli olmamalıdır emekli için. Emekli insan, bilgi ve deneyim dolu bir insandır.

Devletin emeklilerden meslekleriyle ilgili yararlanma politikası olmalıdır.

Örneğin, Milli Eğitim emekli yönetici ve öğretmenlerin deneyierinden yararlanma projeleri üretmelidir. Emekli olduktan sonra deneysel bilgi ve birikimler hebâ oluyor Türkiye'de.

Soru10-  Son olarak neler söylemek istersiniz?  

Yeni jenerasyonya özellikle tavsiyelerim. Kendilerini tanısınlar, istek ve istidatlarını bilsinler, potansiyellerini keşfetsinler, buna göre kendilerine yüksek bir hedef belirlesinler.

Başarının sac ayağı gibi üç bileşeni vardır. İstemek  inanmak ve uygulamak.

İnternet temelli, iletişim teknolojisini ve en az bir yabancı dili mutlaka çok iyi öğrensinler.

Ezberci değil, analitik ve sorgulayıcı olsunlar. 

İnhisarcı ve kibirli değil, paylaşımcı ve mütevâzi olsunlar. 

Sevgili Ayla hanımefendi çalışmalarınızı takdirle takip ettiğimi söylemeliyim size.

Bendenize de düşüncelerimizi paylaşma fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyor, esenlikler ve  başarılar diliyorum. 

Bu güzel röportaj için bizimle birlikte olduğunuz ve yüreğinizi bize açtığınız için ben çok çok teşekkür ederim hocam. Bu toprakların yetiştirdiği çok kıymetli bir değeri kadim insanımızı ağırlamanın onuruyla onun sözlerine kulak vererek sohbeti tamamlamak istiyorum. 

 “Milli Eğitim emekli yönetici ve öğretmenlerin deneyimlerinden yararlanma projeleri üretmelidir. Emekli olduktan sonra deneysel bilgi ve birikimler hebâ oluyor” diyerek aslında bilgi israfının önüne geçmek ve tecrübelerin aktarımını kolaylaştırmak yönünde yapılacak projelerle bu bilgilerin ehil ellerden aktarımı yapılarak israfın önüne geçilebilmesinin altını çizen 39 yıllık eğitim öğretim hayatında bu uğurda çalışmalara imza atan ulu çınara çok çok teşekkür ederim. Kıymetli hocama yaşamında kolaylıklar diliyor ve bilgi birikimlerini aktaracağı projelerde yer almanız dileğiyle…

saygılar selamlar ve hürmetlerimi sunuyorum.

Güzelliklerde buluşmak dileğiyle… 

Dünya Köylüsü 

Ayla Bağ 


24 Mart 2021 Çarşamba

YOLLAR

 Yollar, yollar, yollar

Hendek, köstek, eğri, büğrü, 

Doğru yollar.

Çakıl taşlı, çamurlu, dikenli, patika

Asfalt kara yollar...

Ancak yürüdüğünde geride kalan yollar.

Medeniyet, balık misali can çekişiyor

Çukurları su dolu yollarda.

Ey yar, seninle aşmak kolay 

Sarp, dik yokuşlu yolları.

Sensiz karanlıktayım.

Doğru, düz yolda şaşıyorum.

İnandığım yolda yürüyorum.

Eğriydi yollar sana DOĞRU yürüdüm

Doğruydu sözler sana DOĞRU eğildim.

Yollar, yollar, yollar 

Yürüdüğüm bütün yollar 

Beni, sana, DOĞRU yollar 

Dünya Köylüsü 

Ayla Bağ 



21 Mart 2021 Pazar

KADINLARIMIZ GEM VURULMUŞ AT GİBİ

                 Asil bir Tokat hanımefendisi 1946 doğumlu Aysel Diril abla söze  şöyle başladı "çok mutlu bir çocukluğum oldu, sinema, matine ve radyoyla büyüdük. İlk okuldan sonra okuma aşkımı dedem kursağımda koydu. Teyzem vefat edince teyzemin emaneti oğlununa bakmak bize düştü. Biz büyüttük. Dedem aklına koymuş beni teyzemin oğluna verecek. O yüzden beni okuldan aldı. Dedem despot bir adamdı dediğim dedik, astığım kestik bir karaktere sahipti. Kimse önüne duramazdı. Siniri geçince ben karşısına geçer
 -dedeciğim niye böyle yapıyorsun, sinirlenme kızma babaanneme derdim. O’da bana kızar karşısından kovardı. “Okutmadım böyle oldun. Okusaydın ne olurdun bilemiyorum”derdi. Dedeme Tanko Şükrü derlerdi, ütüsüz gezmezdi. Bugünkü değimle (Avm miz ) iş yerimiz vardı. Herşey dedemden sorulurdu. Bir gün Dedem hastalandı yatakta yatıyor. Çok zalim bir adam olduğu için kimse yanına giremiyor. Beni çok seviyordu. Arkadaşımla beraber yanına girdik. Arkadaşım başladı dedeme ağıt yakmaya,
" dedem dedem teneşir hakkın idi,
Ölecek vaktin idi,
Daha çok ağlayacaktım ama
Canımızı çok yaktın idi" dedi. Dedemde nefesini zorla toplayıp kızım sana ne yaptım. Ben yaptıysam bizimkilere zalimlik yaptım dedi. Onu hiç unutmuyorum nurlar içinde yatsınlar. 
              14 yaşımda  nişanlandım, teyzemin oğlu 23 yaşındaydı. Üç yıl nişanlı kaldıktan sonra evlendim. 17 yaşında anne oldum. Bir kız, bir oğlan. 12 yıl aradan sonra tekrar çocuk sahibi oldum. Oğlum ve kızım yeni doğan bebeği kabullenemediler. Üçüncü evladım yalnız kalmasın ona arkadaş olsun diye bir tane daha çocuk doğurdum, ikisini birden büyüttüm. Dört çocuk annesiyim. Onların eğitimi, sağlıklı beslenmesi derken zaman geldi geçti. Hepsini büyüttüm, üniversitede okuttum. Çocuklar büyüyünce ben boşta kaldım. Yıllardır içimde kalan bastırılmış duygular feryat, figan tutamıyorum. Arayışa girdim. Zamanında isteyipte yapamadıklarımı bir bir yoluna koydum. İçimde kalan uhteleri bir bir gerçekleştirdim. 
             Öncelikle işe eğitimden başladım. Kız meslek lisesinin bütün bölümlerini bitirdim. 45 yaşında orta okulu, 50 yaşımda liseyi bitirdim. Üniversite sınavına girdim kazandım. Gazi üniversitesi halkla ilişkiler bölümünü kazandım. Hastalığımdan dolayı gidemedim. Oda eksik kalsın dedim. Çalışmayı çok seviyordum yıllar sonrada olsa hayalimi gerçekleştirdim. Bir gelinlikçi dükkanı açtım, moda evide diyebiliriz yıllarca onu yönettim. Turhalda  kına gecelerinde giyilen bindallıyı ilk ben getirdim bu şehre ve gelin kızlara gelinliğinin yanında bindallıyı hediye ettim. Ve böylece kına gecelerinin vazgeçilmezi haline geldi bindallılar. Unutulan hamam kültürünü yeniden canlandırdık ve şimdi vazgeçilmezlerin arasında. Bir çok ilke imza attık. 
Ayşe  Yoğurtcuoğlu hanımefendi bir İstanbul Hanımefendisi. Karadenize gezi düzenlemişler. Beni tavsiye etmişler. Turhal’da Aysel abla var, o sana yardımcı olur gezi için gerekli olan yolcu sayısını tamamlarsınız demişler. Bende arkadaşlara haber saldım 1,3,5, derken 15 kişi oldu sayımız. Karadeniz turuna katılım çok olunca bize yer kalmadı. Kalabalık gitmişiz, otobüs çok dolu bize kızdılar çok kalabalık geldiniz diye. Bizde çok üzüldük. O gün karar verdik. Bu işi biz yapalım başkasına bağımlı olmayalım dedik. O günden sonra turlarımızı kendimiz düzenledik. 15 yıldır geziyoruz.
               Belediye seçimleri yaklaştı ben kim seçilirse seçilsin Turhal için bir şeyler yapılsın gayreti içindeyim.Turhal için ne yapabilirim diye düşünürken, kalenin aydınlanmasından tutunda, ırmağın kayıklarla değerlendirilmesi, festivaller, yarışmalar ve daha bir çok şey aklımdan geçiyor, dillendiriyorum gittiğim her yerde. Benim sözlerim belediye başkanının kulağına gitmiş beni makamına çağırdı, dinledi sizinle çalışmak istiyorum dedi. Bende siyasi olarak değilde siyaset üstü olarak sizinle çalışırım dedim. Başkanımızla birlikte çok çalıştım.Turhal’da reform yarattık. Unutulan değerlerimizi yeniden gün yüzüne çıkarttık. Geziler düzenledik. Festivaller aklınıza gelen güzellikleri birlikte hayata geçirdik.
                İlk Urfa'ya gezi düzenledik. Kırk kadınla beraber eşler başımızda olmadan tek başımıza geziye gideceğiz. Bazı eşler bize çok kızdı. Siz kadın başınıza ne yapmaya çalışıyorsunuz, herkeside ayartıp yoldan çıkartıyorsunuz, oturun oturduğunuz yere dediler. Ama biz dinlemedik gelmek isteyenlerle yola çıktık. Çok güzel bir gezi oldu. Gelen tüm kadınlar çok memnun kaldı. Onlarda eşlerinden ilk defa ayrı bir yere gitmenin tadını çıkardılar. Üç gün üç gece yemek pişirmeden, çocukların gailesi olmadan, koca derdi düşünmeden felekten bir üç gün çalmanın sevinci ile memnuniyetlerini dile getirip ikincisini talep ettiler. Bu böylece başladı ve 15 yıldır kemikleşti. Gezmediğimiz yer kalmadı. Kışın kaplıca turizmi, yazın denize yazlık yerlere gidiyoruz. Şimdi hedefim balkanları, Azeri ve Türki Cumhuriyetlerini gezmek yani kısacası dünya turu istiyorum inşallah onuda başaracağız. 
              Birgün arkadaşlarla otururken belediyeden anons ettirdim. Dedimki herkes sandıktaki eski kıyafetlerini getirsin. Defile düzenleyeceğim. Halk çok güzel karşılık verdi. Gelen elbiseler 30 yıllık ve 150 yıllık birer hazineydi. Defile düzenlendi herkesin çok hoşuna gitti. Bazı çevrelerden talep geldi. Davet üzerine Defileyi sergilemek üzere oralara gittik. Şehir şehir gezdik. Gittiğimiz gezilerede bu etkinliğimizi taşıdık. Kaldığımız otel sahipleriyle görüşüp biz defile yapmak istiyoruz dedik. Onlarda kabul ettiler ve memnun kaldılar bu etkinlikten. Şimdi Turhal’da gezi dedin mi ilk akla biz geliyoruz. Kadınlarımızın bastırılmış duyguları, ortamını bulduklarında kendilerini ifade etmelerin de bu geziler, kendilerine doğru bir keşif yolculuğununda başlangıcı oldu. Aslında bu geziler bir çok cevherlerin ortaya çıkmasına da sebep oldu. Sesi güzel olan elinde mikrofon yol boyunca bize şarkılar söyledi. Fıkralar anlattılar, tiyatrolar, tam bir eğlence ve rehabilitasyon merkezi gibi çalıştık o dönemde. 
             Annemi 19 yıl önce, eşimi 10 yıl önce kanserden kaybettim. Babamla oturuyorum şimdi. Eşimle iki ayrı uç gibiydik. Ben aşırı sosyalim, eşim namazında niyazında  bir beyefendi idi. O tarafı pek sever merak ederdi. Benden önce giti de  sultan mı ettiler onu oraya bilmiyorum. Bu arada bende kanser hastalığına yakalandım. Çekap yaptırdığımda ortaya çıktı ellerimi açtım Allaha niyazda bulundum "Allahım daha benim yapacak çok işim var, izin verirsen ben bu hastalığı yenerim dedim" şimdi çok şükür iyiyim.  O dönemde kitaplarımı ve ihtiyaclarımı alıp İzmir’deki otelin odasına otağı kurdum. Tarhana ve bizim yöresel yemeğimiz olan batı çok yedim. Bu hastalığa yakalandığımda en büyük şükrün diğer hastaları görünce kendinize bakıp şikayet edecek yüzünüz olmuyor Allaha. O yüzden şükürünüz artıyor. Bende öyle yaptım. Her gün şükrümü arttırdım. İzmir’de tedavi görüyordum çok uzak dedim ve Sivas’ta bir hocayı tavsiye ettiler oraya gittim. Hoca beni görünce hasta kim dedi. Süslü püslü gitmişim, benim normal halim bu. Bende ben dedim bana baktı güldü" bence siz hasta değil hastalığı misafir eden bir ev sahibisiniz "dedi. Tedaviye başladık şimdi iğne oluyorum. Daha işim bitmedi yapacaklarım var. Arkadaşlarımın sayesinde moralimi yüksek tutuyorum hastalığımı aklıma bile getirmiyorum. Paylaşmayı ve yaşamayı çok seviyorum. Annemden babamdan gördüğümü yaptım, yenen yerde bereket olur derdi büyüklerimiz bizde yedirdik içirdik bereketlendik. Sabırlıyımdır, panik yapmam, yaşanacağı varsa yaşanır, kendime telkinlerde bulunurum.
          Keşke dediğim bir şey olmadı. Aklıma koyduğumu zamanı gelince yaptım. Hayatın içinde biz tiyatrocuyuz, herkes rolünü oynuyor, değiştirecek bir şey yok oyun bitene kadar rolümüzü oynamaya devam.
           Hayat bana güçlü olmayı, kaderci olmayı, kanaatkar olmayı öğretti. Kendi yağımla kavruldum. Hiç kimseye minnet etmeyin. Kendi ayaklarınız üzerinde durun. Mesleğinizi alın elinize. Altın bileziklerinizi takın kolunuza. 
 Gelecekten beklentim Allah beni kimseye muhtaç etmesin, çocuklarımın mutluluğunu diliyorum.
 Ahirete olan inancım beni daha adaletli kıldı. Kur-an ne diyorsa ona inanırım. Aşırılıkları sevmiyorum.
              Hayalim en büyük isteğim dünyayı gezmek, tarihi yerleri gezmek ve eski bir evde yaşamak isterdim.
 konuyu şöyle toparlarsak işin özü şu “Bu toprakların kadınlarını gem vurulmuş atlara benzetiyorum. Şaha kalktıkları gün neler olacak neler."
                 Hayatı anında yaşayın yaşayamadıklarınızıda fırsat bulduğunuzda yaşayın. Hiç bir şey için geç kalmış sayılmazsınız. Nefes alıyorsanız fırsatınız var demektir. Aysel ablayla sohpete doyum olmuyor saatin farkında bile değiliz, zaman nasıl geçmiş anlamadık.
               Aysel abla engin bir derya yaşamıyla hal ve hareketleriyle bulunduğu yeri bereketlendiren çoşturan, muzipliği ve hoş görüyü hayatına destur edinen hayata sıkı sıkıya bağlı, insanlarla diyaloğu koparmayan kaliteyi öz de insana olan değerde arayan tam bir anadolu kadını. Bulunduğu mekanda hep bir hallı Turhallıyızın mesajını veren sade asil bir hanımefendi. Gül deyince aklına engin yürekli olduğunun göstergesi "gül bahçem geldi gülistanım geldi"diyor.
               Bulunduğu yeri cennete ceviren ve etrafına ışık saçan bilge bir kadın, vizyonu geniş, asil bir hanımefendi. Evini mini bir müze haline getiren gittiği yerlerden aldığı otantik eserleri evinin salonunda sergileyen evinin bahçesini yaptığı el işleriyle süsleyen ve gelen konuklarını bu güzel cennet bahçesinde ağırlayan bir ev sahibi. Nasihatleriyle gençlere ve çevresine örnek olan bir hanımefendi. Biz onu tanımaktan çok onur duyduk. Çok sevdik. Bize bıraktığı yaşam enerjisiyle yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. 
Ruhun şad olsun mekanın cennet olsun. Biz ondan razı olduk Allahta ondan razı olsun. 
             

11 Mart 2021 Perşembe

KADİM ŞEHRİMİZİN KADİM İNSANLARI GAZETECİ SEVAN ÇAMLICA

                 Kadim Şehrimizin Kadim insanları yazı dizisinde bu hafta bu toprakların yetiştirdiği çok kıymetli bir değeri Gazeteci Sevan Çamlıca’yı daha yakından tanıyacağız. Eleştirel bakış açısıyla şehrimizi istanbul’dan takip ederek yakından ilgilenen ve Şehrimizin faydasına gördüğü aksaklıkları Güpür Gazetesinde ve yönettiği “Tokatlıların Yeri Gülistan”sayfasında dile getiren, sayfasında yaptığı projelerle bir kültür hizmeti sunan, belgesel niteliğinde çalışmalara imza atan, Tokat aşığı bir beyefendi. Sevan Çamlıca beyefendi ile ilk tanışmam 2018 yılında Gaziosmanpaşa Lisesinin bahçesinde bu liseden mezun olanların buluşma gününde tanıştım. Yaşayan Kırkkızlar Efsanesi kitabını kendisine hediye ettim. O gün bu gündür sosyal medya üzerinden takip ediyorum. Bu röportajda bir şehrin kültürüne, sosyolojik yapısına dair yaşanmışlıkların izlerine, samimi bir anlatımla yürekten gelen sesi duyabilirsiniz. Gazetecilik mesleğine çocuk yaşta başlayan, alaylı yoldan gelerek muhabirlik yapan, kendisini geliştiren ve 45 yıllık tecrübesiyle bu konunun piri olan, işini aşk ile yapan bir gönül insanı. Hoşgeldiniz diyerek başlıyorum sohbete.

1-Sizi daha yakından tanıya bilir miyiz? Sevan Çamlıca kimdir?

Sevan Çamlıca - Sevan Çamlıca 60’lı yaşlar civarında gezinen, Tokat doğumlu bir Ademoğlu... Rahmetli dedem hayatta iken merakımdan sormuştum soyağacımızın geriye dönük hangi yıllara kadar olduğunu, onun babasını ve dedesini.. Hatırladığı aşağı yukarı 1800’li yıllara denk geliyordu.. Hepside Meydan Mahallesi’nde oturmuşlar.. Baba tarafı ise Yaş Meydan Mahallesi’nde... Sonradan soyağacı uygulaması da çıkınca araştırdım aynen doğru çıktı.. Benim çocukluğumda orada geçti. İlk okul, ortaokul ve Lise 1’e kadar Tokat’daydık. Sonra ablamın evliliği ve bizden uzakta olması gibi nedenlerle babamın hiç istememesine rağmen İstanbul’a geldik.. Liseyi burada bitirdim, Üniversite’ye burada başladım fakat birinci sınıfta ayrıldım. Eve katkı sağlamak için çalıştım ancak aklım fikrim gazetecilikte olduğu için “su akar yatağını bulur” örneği bir fırsatını bulup profesyonel olarak gazeteciliğe muhabirlik yaparak başladım, öyle devam etti.

2- Neden Gazetecilik mesleğini seçtiniz? Paylaşır mısınız?

Sevan Çamlıca - Bu mesleği tesadüfen seçmedim... Çok gerilere gidecek olursak ortaokul sıralarında (Devrim Ortaokulu) belkide çok kitap ve gazete okumanın da etkisiyle belli bir dünya görüşü oluşuyor kafanızda. Buna uygun kitaplar, gazeteler dergiler okuyorsunuz. Gerçi o yıllarda bizim jenerasyon gerçekten çok okurdu. Düşünün tuvalete girdiğimde bile elimde mutlaka gazete veya kitap olurdu.. Alaturka tuvalette nasıl kitap kitap okunur artık orasını sormayın. Öğretmenlerim özellikle kompozisyon dersinde çok başarılı olduğumu söylerlerdi. Belki bunun da verdiği cesaretle ve çok kitap okuyarak sözcük dağarcığınızın genişlemesiyle beraber zamanla bir şeyler karalamaya başlıyorsunuz. Tabii bilgisayar, daktilo vs ne gezer. Teksir kağıdı adını verdiğimiz sarı kağıtlara kurşun kalemle sürekli yazılar yazardım. Küçük hikayeler, şiirler.. Evde geç vakitlere kadar ışık yakarak oturmak mümkün değildi ama buna rağmen pencerenin kenarında, sokak lambasının ışığı ile yazdığımı çok bilirim. Babam bu yazdıklarımı gizlice okurmuş, tabii benim haberim yok. Sonradan öğreniyorum ki benim sabahlara kadar yazdıklarımı toparlayıp arkadaşı ve eski iş ortağı Fethi Günesen Amca’ya götürmüş.. “ Oku bakayım bizim salağana sabahlara kadar bir şeyler yazıp çiziyor. “ diye.. Fethi Amca’da okumş ve düzeltmeler yapmış gazetede basmış..

Babam bir akşam eve geldiğinde koltuğunun altından gazeteleri çıkardı gülümseyerek gösterdi. İnanılır gibi değildi.. İkinci sayfada bana bir köşe ayrılmış ve “Sevan Çamlıca’dan Öyküler” diye iri puntolarla yazıyordu. Ne kadar sevinmiştim inanamazsınız. İlk öykümü o yıllarda Cem Karaca’nın yeni çıkan 45’liği Tamirci Çırağı’ndan esinlenerek yazmıştım. Arkasında başka öyküler derken bu şekilde İstanbul’a gelene kadar, hatta İstanbul’dan da bir süre devam etti.. Sizin anlayacağınız benim gazetecilik mesleğini seçmeme, Fethi Amca’nın Behzat’taki matbaasından içeri girdiğim zaman karar verilmiş. O kokuyu hissetmeniz, dev gibi Heidelberg’in çıkardığı sesler ve mürettiplerin ellerinde kurşun kalıplara harfleri dizmeleri beni adeta büyülemişti.

Her akşam, ertesi günün gazetesini almaya giderdim . İstikhakım olan iki gazeteyi alır sonrada köşe başındaki salepçi Remzi Amca’nın orada salep ve cevizli çörek keyfi yapardım. Sonra ver elini babamın dükkanı. Önce orada çalışan kalfalara okuturdum yazdıklarımı.. Ertesi günde okula götürürdüm. Tokat’ta o zamanlar iki gazete vardı. Tokat Gazetesi ve Sabah Postası. 2 yaprak 4 sayfalık gazelerdi ama etkileri çok büyüktü. Fethi Amca attığı manşetlerle babasının oğlu olsa tanımaz, haberin hakkını verirdi. Vali, belediye başkanı veya üst düzey bir bürokrat.. Eğer haklı değilse çekeceği vardı... Tabii benim köşe yazdığım zamanlarda ise rahmetli Avukat Osman Özsoy Amca, Halis Cinlioğlu hocam, arada da Ömer Kuntay ve Mesrur Gürgenç Amca da yazıyordu. Onlarla aynı gazetede yazmak müthiş bir şeydi. Bu arada Fethi Amca Ulusal bayramlarımız ve 10 Kasım’larde birinci sayfayı tamamen bana ayırıyordu. O gazeteleri hala saklıyorum. Benim için gurur kaynağıdır. Tabii zamanla Fethi Amca’nın yazı yazma tekniği ile ilgili verdiği bilgiler, Osman Özsoy Amcamın yazı konularını seçerken verdiği tavsiyelerle giderek farklı konularda da yazmaya başladım. Düşünün bunları yazarken aynı zamanda öğrenciyim. Bunları bugün yapmam mümkün değil.. Hatta bir defasında Fethi Amca babama, “Şu oğluna bir şey söyle bu gidişle içeri attıracak beni diyerek” takılırdı. Buna rağmen yazılarım hiç birisinde sansür uygulamadı. Mekanı cennet olsun.

“Karar vermek “dediğiniz için biraz uzattım. Karar o zaman verilmişti. Kaldı ki İstanbul’daki lise yıllarında da birkaç röportaj yapmıştım. Tabii benim gazeteci olmam için gerekli zemini hazırlayan babam sonraki zamanlarda benim bu kararlı halimi görünce bu sefer “Bu gazeteci olacak para kazanamaz, kazandığıyla da geçinemez” diye karalar bağlamaya başladı. Beni hatırlı bir dostunun aracılığı ile bir kuyumcu ustasının yanına vermişti. Aslında buralar çok uzun ama kısa geçiyorum. Orada da mesleği öğrendik ama gazetecilik aklımdan hiç çıkmadığı için bir taraftanda akşamları elimdeki eski model bir fotoğraf makinesiyle işe çıkıyor, haber yakalarsam bunları parça başı veriyordum. Ve nihayet Sabah Gazetesi’nin ilk açıldığı yıl Can Ataklı’nın da tavsiyesiyle Sabah’ta profesyonel olarak gazeteciliğe başladım. 1 yılı aşkın çalıştıktan sonra Milliyet’e geçtim ve öyle devam etti.

3- İnsanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunuza dair unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Sevan Çamlıca - Kuşkusuz öyle çocukluğumuz Tokat’ta dolu dolu geçti. Orta halli bir aileydik, babam iyi bir terziydi ancak o yıllarda terzilerin büyük paralar kazanması mümkün değildi. Buna rağmen babamız bizi hiç kimseye muhtaç etmeden, büyüttü yetiştirdi. Zaten o yıllarda Tokatlı ailelerin çocuklarını yetiştirme yöntemleri hemen hemen aynıydı. Çevreye, büyüklerine saygılı olmak ve arkadaşlarınla iyi geçinmek çok önemliydi. Hiç tanımamış bile olsanız, haklı da olsanız bir büyüğünüze karşılık vermeniz mümkün değildi. Bu size küçük yaşlardan itibaren öğretilirdi. Bu konuda babama anneme pek fazla zorluk çıkarmadım.. Anı meselesine gelince o kadar çok var ki.. Aslında Anılarla dolu Tokat yıllarını bir kitapta topladım. Ayrıca 5- yıldır çalışmaları devam eden bir Tokat belgeseli projem var. Onun bitmesini beklerken kitapta gecikti ama ikisini bir inşallah bu yıl içinde çıkartabilirim diye düşünüyorum.. Özellikle arada paylaştığım yazılardan dolayı kitap çok bekleniyor. Tokatlı olmayanlar bile şimdiden sürekli soruyorlar.

Anıya gelince... Beni çok fazla etkileyen bir anımı hatırlatayım. 1975 yılı İstanbul’a geleceğiz.. Eşyalarımız bir gün önceden kamyona yüklendi yola çıktı, bizde ertesi gün Topçam Turizm’in akşam otobüsüyle yola çıkacağız. Saatimiz geldiğinde Heykelin arkasındaki garaja gittiğimizde birde ne görelim. Neredeyse bütün bir mahalle, babamın, annemin arkadaşları, dükkan komşuları bizi uğurlamaya gelmişler. Herkesin elinde mendil bir taraftan vedalaşma faslı ama ağlamayan yok. Annem, teyzem, nenem öyle bir ağlıyor ki görenler kötü bir haber aldılar sanır. Babam zaten anında ağlamaya teşne. Ben derseniz şaşkın, heyecanlı ama bir taraftan da arkadaşlarımdan ayrılacağım için kötü vaziyetteyim..

 

Bir gün önceden vedalaştık hatta birbirimize hediyeler bile vermiştik. (hiç unutmam arkadaşlarıma dedemin körüklü piyanosunun metal armalarını sökmüş hatıra diye vermiştim) Onlar da dayanamamış beni bir kez daha görmeye gelmişlerdi.. Topçam’ın önü ana baba günüydü. Sizin anlayacağınız duygular şelale. Sonunda hiç unutmam Güneri Ağabey’in sesi ve “İstanbul yolcusu kalmasın” anonsu ile son kez sarıldı herkes ve otobüse bindik. O ana kadar kendimi tutmuşum demek ki.. Tokat’ta ayrılırken bu kez ağlama sırası bana gelmişti.. Hem de öyle böyle değil.. Sonrada dalıp gitmişim. Gözlerimi açtığımda Sungurlu’da yemek molası verilmişti. Bunu hiç unutamam, bütün detaylarıyla aklımdadır..

4- Sosyal medyada “Tokatlıların yeri Gülistan” sayfasını yönetiyorsunuz ve burada bir çok etkinliğe imza atıyorsunuz. Bize biraz bu çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Sevan Çamlıca - Tokatlıların Yeri Gülistan çok farklı bir platform. Facebook’da milyonlarca grup vardır ancak hepsinin kuruluş amacı, hitap ettiği yaş grubu, meslek vs ayrı. Bu grubu kurarken kuşkusuz gazetecilikteki 40’yıla yakın edindiğim deneyimlerin çok faydasını gördüm. Farklı olması istedim. Bu farkı ilk yıllarda doğum günlerini 2-3 dakikalık videolarla kutlayarak gösterdik.. Hemşehrilerime özel yapılan bu videoları çok sevildi.. Üye sayıları arttıkça bu sefer özel günleri farklı sunumlarla vermeye başladık. Vefat ilanları çok önemliydi. Tokat ve farklı şehirlerde olan hemşehrilerimiz acı haberi bizim sayfalarımızda duyurdu. Mesela ben çok hatırlarım gecenin bir yarısında yakını ölen birisinin beni arayıp taziye duyurusunu yazdırdığını. Ölümlere üzülüyordum ama bu ilgi ve güvenilirlik de mutlu ediyordu.

Sonra Güppür adlı, günlük gazetelerin küpürlerinden dizayn ettiğimiz gazeteyi çıkardık. Kesintisiz olarak 2500 sayı yayınladık ve devam ediyoruz.. Bu sembolik gazeteyi gerçek zannederek çalışmak istediklerini söyleyen arkadaşlar oldu. Bazı hemşehrilerimde bayilerde aramışlardı.

Yine mazisi 7 yıla dayanan yeni yıl takvimleri... Kişiye özel olarak hazırladığımız takvimleri grup üyelerinin dışında isteyen herkese gönderdik. Takvimler adeta Gülistan klasiği haline geldi. Her yeni uygulamamız kısa zamanda benimsendi.. Sonra Tokat’tan haberler vermeye başladık. Eminim hiçbir gazetenin bu kadar çok gönüllü muhabiri yoktur. Eksik olmasınlar hemşehrilerimiz, Tokatla ilgili duyarlılığımızı bildikleri için gördükleri her olumsuzluğu görüntüleyerek bize yazdılar, fotoğraflayıp gönderdiler.. Tabii yine burada Gazeteciliğin gerektirdiği kuralları devreye girdi. Araştırmadan, fotoğrafsız ve emin olamadığımız hiçbir haberi yayınlamadık. Yayınladıklarımızın da büyük çoğunluğu aradan zaman geçtikten sonra düzeltildi.

Bu da Tokatlı hemşehrilerimin ve grubumuzun ısrarı, ve fikri takibi sayesinde oldu. Toplumun yararına olmayan ne varsa üzerine cesaretle gittik ve gidiyoruz. Tokat gibi yeşili, havası ve suyu ile ünlü bir kentin son 20 – 25 yılda nasıl bir beton yığınına geldiğini sizlerde biliyorsunuz. Bu konuda gelen her haberi değerlendirip gerekli uyarılarımızı yaptık. Kaçak inşaatlar, imarsız yapılar ve aklınıza ne gelirse. Sizin anlayacağınız uzun yıllar yapılamayanı bir sosyal medya platformunda yaptık.

Aslına bakarsanız normalde bütün saydıklarımı yazılı ve görsel medyanın yapması, toplumu bilgilendirmesi gerekiyordu. Fakat Tokat’ta bu konuda inanılmaz bir boşluk var. Neyse devam edeyim. Grubumuzda zaman zaman bize başvurulan ve yardım gerektiren konulara da duyarsız kalmadık, kalamazdık.. Bununla ilgili duyarlılıklarını ve katkılarını ve bize duydukları güveni esirgemeyen değerli Tokatlı hemşehrilerime gönülden teşekkür

 

ediyorum. Bunların neler olduğunu söylememe gerek yok.. Grubumuzu takip eden ve etmeyen herkes biliyor.

Bütün bu saydıklarımı gerçekleştirmek, takip etmek, gündemden düşmemek aşağı yukarı günde 15 saatinizi alıyor. Tıpkı bir gazeteci titizliğinde çalışıyorsunuz. Sadece arada kağıt, mürekkep yok, onun yerine internet ve başında olduğunuz platform.. Bu tabii beraberinde büyük sorumluluk gerektiriyor. Düşünün ortada bir haber var ve insanlar bunun doğru olup olmadığını öğrenmek için önce sizin platformonuza bakıyorlar. Eğer orada yoksa telefon açıp soruyorlar. Bu size duyulan güvenin sonucudur. Biliyorlar ki Gülistan’da yazılı ise o haber doğrudur. Aynı dünya görüşüne sahip olun veya olmayın hiç farketmiyor. Yeter ki güven olsun.. Aleyhimize bile olsa doğruları söylemekten hiçbir zaman imtina etmedik. Tabii bu durum işinize daha çok sarılmanızı ve daha çok titizlik gerektiriyor. Hatta bu konuda eşim sık sık takılır, “sen gazeteyken bu kadar çok çalışmıyordun” diye

TOKAT’TAN İNSAN MANZARALARI

Burada isterseniz bir ara başlık yaparak size bu projeden bahsetmek istiyorum. Tokat’tan İnsan Manzaraları belgesel projesi araştırmalarıma göre bu formatta bir ilk.. 1900’lü yıllardan 1980’li yıllara kadar Tokat’ yaşayan, Tokat’ın yerlisi olan ailelerin görselleri ile hazırlanıyor. Tabii sadece görseller değil aynı zamanda Tokat’la ilgili gerekli bilgiler var. Bugüne kadar proje için 50 bini aşkın fotoğraf gönderildi. Bu çok önemli bir rakamdır. Tabii bu fotoğraflar profesyonel olarak taramadan geçirilerek sahiplerine geri gönderildi. Dijital olacağı için dünya varoldukça silinmesi mümkün olmayan dev bir kaynak. Bizden sonraki kuşaklara, dedelerinin nenelerinin yaşam biçimlerinden tutunda giyim kuşamlarını, yediğini içtiğini, alışkanlılarını görsel bir şov olarak hazırlayıp bırakacağız. Zor ve sabır gerektiren bir proje ancak tamamına yakın bir kısmını ben hazırldığım için biraz fazla yorulmanın dışında sorun yok. Bu arada şunu da belirteyim. Bu projeyle ilgili açıklamayı deklare ettiğim ilk gün olduğu gibi, hiçbir aşamasında ticari olmayan bir çalışmadır. Ailemiz (Çamlıca) adına Tokatlı hemşehrilerimize sunduğumuz bir hatıradır, kültür hizmetidir. Bunu özellikle vurgulamamın tek nedeni, olası spekülatif tahminlere prim vermemektir.

5- Gazetecilik mesleğinin zor yanları nedir? Dijital medyanın avantajları nelerdir. Bize hiç unutamadığınız bir anınızı anlatır mısınız?

Sevan Çamlıca - Öncelikle adını koyalım gazetecilik gerçekten zor ve özveri gerektiren bir meslektir... Severek yapılan ender mesleklerden birisidir. Muhabirlikten gelen bir gazeteciyim, yıllarca gece muhabirliği yaptım. Gazeteciliğin spor dışında her bölümünde görev aldım... Gazetecinin gecesi gündüzü yoktur. Tabii bu durumun yarattığı stres, baskı işin bir başka boyutu... Bu yüzden bir çok arkadışımızı genç yaşta kaybettik.. Bütün bunlara her işyerinde yaşanan hadiseleri de eklerseniz dışardan bakıldığı zaman kimsenin heves edeceği bir iş gibi görünmez. Ne var ki gazeteciliğe çekirdekten başlamış, zorluklarını, sevincini, başarının verdiği hazzı içselleştirmişseniz gözünüze hiçbir şeyi görünmez. Ses getirecek bir haberi başarıyla tamamlayıp yazı işlerine teslim etmeniz ve o heyecanla baskıdan çıkan provaları incelemeniz size bütün yorgunluğunuzu unutturur.

40 yıla yaklaşan meslek hayatımda kuşkusuz o kadar çok anı var ki... Sadece özetleyeyim isterseniz.. Gece dolaşmalarından birinde mola verdiğimiz Taksim’de ekmek arası döner yerken tinerci bir çocuğun falçatalı saldırısına uğramıştım. Aslında yaptığım bir şey yoktu fakat bağımlı olanlar ellerinde fotoğraf makinesi olan kim olursa saldırıyorlardı. Saldırıyı

 

atlattık ama çocuk bir türlü gitmiyordu. Dönerciye bir yarım ekmek daha yaptırıp vermek istedim önce almak istemedi sonra çekinerek aldı. Aradan yıllar geçtikten sonra bu çocuğu Darülaceze’nin yaptığı bir etkinlikte gördüm ..Daha doğrusu o beni tanıdı yanıma geldi. Son derece mahcup, sıkılarak, benden özür diledi. O akşam yaptığına çok pişman olmuş ve kendi isteğiyle tedavi olmaya gitmiş ve birkaç yıldır buradaymış... Epeyi muhabbet ettim “ haber yapayım seni” dedim, güldü, “Aman abi gözünü seveyim yapma” dedi. Hiç unutamam

Mesela Nişantaşındaki konservatuvar baskını çok ilginçtir. Bakımsızlıktan harabe

haline gelen okulun bu durumunu haber yapmak için kaçak olarak girmiş ve yakalanmıştım. İlginç macera dolu bir çalışmaydı.. Uyuşturucu kaçakcısı Turan Çevik’i yakalamıştık bir bir uygulama sırasında. Polislere bağırıp çağırırken flaşların patladığını görünce kaçıp gitmişti. Tabii ertesi gün birinci sayfadaydı, prim almıştım. Naim Süleymanlıoğlu ile Türkiye’deki ilk sevgilisini Ankara’da görüntülemiştim. Bu haberden sonra Türkiye’ye büyük umutlarla getirilen Naim’in form düşüklüğü daha iyi anlaşılmıştı. Macera dolu bir geceydi...TRT yapımcılarını gece kubünde yeni şarkıcılarla birlikte yakaladım mesela.. Rahmi Turan müdürüm gözünün yaşına bakmadan manşetten çaktı “TRT yapımcıları şöhret meraklısı genç kızları böyle kandırıyor” diye ve adamlar işinden oldular. Fakat ilginçtir ondan sonra en iyi arkadaşım onlar olmuştu bana, “ Oğlum iyi ki bizi yakaladın TRT’de açlıktan nefesimiz kokuyordu şimdi paraya para demiyoruz “ demişlerdi. O zamanlar özel televizyonlar yeni çıkmıştı ve TRT’deki yapımcıları yüksek aylıklarla transfer ediyorlardı. Dönemin belediye başkanı Bedrettin Dalan’la bir basın toplantısındaki tartışmamız haber olmadı ama hala konuşulur..Tabii bunların yanı sıra dönemin zirvedeki isimleri ile (müzik ağırlıklı) binlerce özel röportaj. O yıllarda en rahat çalışılabilen açık mekan Yıldız Parkı idi.. Harika bir yerdir, oraya götürmediğim sanatçı kalmamıştı.. Yine bayramlarda Darülaceze ziyaretleri. Yurt içi ve yurt dışı etkinlikler (3 kez) Tabii hepsinin ayrı bir hikayesi var desem yeridir.. Yüksek bir tempoda çalışıyorduk deyim yerindeyse.. Can dayanmıyor ama meslek aşkınız ve tabii gençliğiniz bunların üstesinden geliyor. Şimdi şartlar çok daha kolaylaştı ancak bilinen zorlukları hala var. Bunları bildiğim halde bana meslek tercihi yapmam sorulursa yine Gazeteci olurum diye cevap verirdim,

DİJİTAL GAZETECİLİK

Dijital Gazetecilik şimdi herkesin yapabilceği bir iş haline geldi. Cebinizde paranız varsa bir paket medya programı satın alırsınız, bir iki ajansa abone olursunuz yeterli.. Eğer becerebiliyorsanız haberleri kendiniz koyabilirsiniz yoksa boş vakti çok olan bir genç bunu pekala yapar. Bunun adına dijital gazetecilik diyorlarsa da bana göre değil. Eğer bu programa kendinizden bir şey katabiliyorsanız, oturup gündemi yorumlayabiliyor haber önceliklerini iyi yapıyorsanız, satın aldığınız paket dışında görsel anlamda bir şeyler katabiliyorsanız , gazetecilik sayılabilir. Tam anlamıyla değil tabii. Dijital gazetecilikte çok ciddi ve sıkı işler yapan platformlar var. Doğru haber veriyorlar, günlük gazetelere haber atlatıyorlar ve referans olarak gösteriliyorlar. Günlük gazetelerin internet sitelerinden çok daha efektif çalışıyorlar.. Tabii böyle olunca da bol reklam alıyorlar, maaş verip, vergi ödüyorlar. Topluma kattıkları ise yazılı medyadan çok daha fazla.

BİZİM YAPTIĞIMIZ

Bizim yaptığımız büyük bir sosyal platformunu kullanarak (Facebook) gazetecilik yapmak. Haberlere bakış açısından tutunda, sunuşuna kadar ruhunda gerçek gazetecilik var. Gelen haberleri değerlendirme, teyit etttirme, köşe yazılarının dışında mutlaka fotoğraf


paylaşmak, başlık ve alt başlık, gerekirse spot kullanmak. Şartlar elverdiğince haberleri göze hoş görünen bir görsellik içinde sunmak. Bunlar tabii Facebook’un teknik olarak izin verdiği kadar yapılabiliyor. Bağımsız bir internet sitesinde çok daha yapabilirsiniz ancak o zamanda Facebook’un ulaştığı kitle sayısını yakalamanız mümkün olmaz. Bizim yaptığımız budur. Tabii ilk zamanlar “Eski köye yeni adet” diyerek dudak kıvıranlar oldu ama zaman akıp geçiyor. Ayak uydurazsanız silinir gidersiniz. Eğer bu mesleğe gönül vermişseniz, topluma yararlı işler yapacaksınız. Günümüzün teknolojisi ile gerçek gazeteciliği harmanladığınız zaman güzel şeyler çıkıyor.

Tabii Gülistan’ın başarı olmasının birinci nedeni Tokatlı hemşehrilerimle kurduğum sıcak diyalogdur ve samimiyettir. Hemşehrilerim yapılan işlerin sıradan olymadığını ve ciddi bir emek harcanarak yapıldığını çok iyi biliyorlar. Bunun için güveniyorlar ve yaşadıkları bir sorunla ilgili bizi arıyorlar. Bunu kolay kolay yakalayamazsınız. Bu nedenle hepsine çok teşekkür ediyorum. Bunun yanı sıra ki bu da önemli- benim bilgisayar teknolojisi ile çok erken tanışmam. Yaklaşım 30 sene. Sabahta ilk başladığım yıllarda basında ilk kez bilgisayar kullanılmaya başlandı. Öyle devam etti. 30 sene önce ilk kişisel bilgisayarımı aldım ve o gün bugün hayatımdan hiç çıkmadı. Çok sayıda fotoğraf ve grafik programı kullanmamın da çok yararını gördüm.İlk başladığımız zamanlar bazıları, “Canım İstanbul nere Tokat nerede nereden bilecek, yazacak “ diye konuşanlar oldu mesela. Güldük geçtik.. Ancak zaman geçtikçe gördüler ki kendilerinin burnunu dibinde olan bitenden haberleri yok. Gülistan’ta ise detayları var. Sırf düzenleri bozulmasın diye iletişimsizliği savunanlar bunun geçer akçe olmadığını geçte olsa anladılar. Yapılanları değersizleştirmek, küçümsemek gibi umarsız çareler aradılar, bu da olmadı. Halbuki bunu yapacakları yerde ellerindeki imkanları doğru kullansalar sorun hallolurdu. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim isim ve kurum belirtmeden. Bizim İstanbul’dan farkederek veya gönderilen bilgilerden yola çıkarak, bir çok konuyu yazmadan direk olarak sorumlularla paylaşmış ve sorunun düzelmesini sağlamışızdır. Hatta bunun için teşekkür bile etmişlerdir. Ancak ülkemizin bir çok yerinde olduğu gibi şehrimizde de sürekli övülmek, pohpohlanmak gibi tedavisi mümkün olmayan bir hastalık var. İsteniyor ki, hiçbir olumsuzluk dile getirilmesin, eleştiri yapılmasın ve sorunlar halı altına süpürülsün.. Kusura bakmayın böyle bir gazetecilikte yok, böyle bir habercilikte.. . Eğer gerçek bir gazeteciyseniz, toplumu her konuda bilgilendireceksiz.. Olayları (ucu kime dokunursa dokunsun) eksiksiz olarak verip topluma olan görevinizi yerine getireceksiniz. Bunu dışında yapılan ne ise bilemem ama kesinlikle gazetecilik değildir.

6- 60 yıllık hayat size ne öğretti. Hayatın anlamı sizce nedir?

Sevan Çamlıca - Hatasız kul olmaz.. Kuşkusuz benimde hatalarım olmuştur herkes gibi. Önemli olan bu hataları en aza indirmek. “Hayatın Anlamı” derken 60 yıllık hayatın tamamını kastediyorsanız bu çok uzun olur.. Gazetecilikle olanını ise “başarılı olmak” diye özetleyebilirim. Çünkü yaptığınız işte başarılı olduğunuz zaman bir çok meseleyi birden çözüyorsunuz. Mesleğinizi eksiksiz yapıyorsunuz.. Topluma yararlı bir birey olmanın hazzını yaşıyorsunuz. Bir kurumda veya işyerinde çalışıyorsanız oraya karşı sorumluluklarınızı yerine getirmiş oluyorsunuz.. İyi bir aile reisi iseniz eşinize ve çocuklarınıza karşı sorumluluklarını yerine getiriyorsunz. Bence bunlar yeterli. Gazetecilik mesleğinde bu saydıklarımın hepsi size altın bir tepside sunulmuş. Gerisi size kalıyor.

7- Salgın süreci sizi nasıl etkiledi. İnsanlık nereye gidiyor. ? Sosyolojik anlamda toplumun yapısı bu süreçten nasıl etkilendi. Bu konudaki düşünceleriniz nedir?

Sevan Çamlıca - Salgın süreci herkes gibi benide etkilemiştir. Ancak salgından öncede bu yoğun tempo nedeniyle sürekli olarak evimde, ofisimde çalışıyordum. Değişen bir şey olmadı yani. Sabah 10 kalkış, kahvaltı, hafif spor, sonra çalışma odasına giriyorum ve yemek vaktine kadar oradayım. Çok yoğun bir telefon trafiği var Pazar günlerinin dışında. Bu trafik genellike İstanbul - Tokat arasında. .. Bu arada bazı akşamlar bizim ufaklığı hanımla dönüşümlü olarak dışarı çıkarmamız gerekiyor, bazende alışveriş... Tabii hergün sokakta olan, işe gitmek zorunda olan pandemiden çok etkilendi. Bir tarafta çalışmak zorundasınız, diğer taraftan kendinizi korumanız gerekiyor.. Çok zor bu. Olumsuz olarak etkilenen çevremde çok insan var fakat yapılacak bir şey yok. Sadece bizi değil bütün dünyayı alt üst etti. Evden dışarı çıkamayanların evde mutlaka kısa yürüyüşler yapmalarını öneririm. Hareketsizlik çok kötü. Ne diyeyim Allah hepimizin yardımcısı olsun.

8- Hayatınızda unutamadığınız keşke dediğiniz bir olay varmı? Gençlerimize hayatlarında başarılı olmaları ve mutlu olmaları için hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?

Sevan Çamlıca - Doğrusunu söylemek gerekirse “keşke” diyebileceğim bir olay yok. Olsa bile demek ki 60 yıllık yaşamımda iz bırakacak kadar etkisi olmamış. Bir ara keşke biraz daha dişimi sıkıp Üniversiteyi bitirseydim diye düşünüyordum ama sonradan bunun o kadar önemli olmadığını anladım. Hayata daha erken atıldım. Aktif gazeteciliği biraktıktan sonra bir ara iki müzik şirketinin medya direktörlüğünü yapmıştım. O sırada basın yayından gelen öğrencilere halkla ilişkiler konusunda verdiğim bilgilerden sonra okulda yetersiz eğitim gördüklerini düşündüm. Okulda öğretilenlerle pratikteki uygulamalar arasında dağlar kadar fark vardı. Her ne kadar bu beni biraz teselli etse bile, yine de ben gençlere mutlaka yüksek öğrenim görmelerini tavsiye ederim. Hayata erken atılmam belki benim için iyi oldu ama herkes için aynı şey olmayabilir. Genç arkadaşlara tavsiyem öncelikle sağlıklarına dikkat etsinler, spor yapsın ve kesinlikle sigara içmesinler. İçinde bulundukları yaşın değerini bilsinler –ki- artık geriye dönüş yok.. Dolu dolu yaşasınlar ve mutlaka sevsinler. Sevmek bir çok konuda insanın kendisini iyi hissetmesini sağlıyor.. Çok etkili.

9- Bir Tokat sevdalısı olarak, Tarih, kültür ve tarım şehri Tokatı bize nasıl özetlersiniz ? Tokatın tanıtımı için neler yapılmalı?

Sevan Çamlıca - Tokat sevdalısı çok güzel bir deyim ama çok fazla kullanıldığı zaman sanki önemini yitiriyormuş gibi geliyor. Tabii ki benim ve atalarımın doğduğu toprakları çok seviyorum... Bunu tarif etmem mümkün değil.. Bu sevgi sanıyorum bana babamdan geçti. Mesela babam için tam bir Tokat sevdalısı diyebiliriz. İstanbul’a isteyerek gelmedi. Hani bir laf vardır, “Ayakları geri geri gidiyor” diye.. Aynen öyleydi. Tokat’tan ayrı kalmak çok üzdü babamı. Ne var ki ablam evlenmiş ve İstanbul’a gelmişti. Annem kızını çok özlüyordu. İstanbul’u en çok o istedi diyebilirim. Tabii torun sevgisi de ağır basınca kaçınılmaz oldu. Ben o kadar ısrarcı olmadım ama yeni bir şehir yeni bir hayat o yaşlarda cazipte gelmedi değil. Zaten birkaç sene sonra üniversite için İstanbul’a gelmek zorunda kalacaktım. Babamın tek teşellisi Tokat’tan İstanbul’a gelen arkadaşları, yetiştirdiği ustaların onu ziyaret etmeleriydi.. O gün evimizde bayram havası eserdi adeta. Babamın keyfi yerine gelir arada bir çaldığı udunu çıkartırdı. Hele hele Tokat’tan gelen çökeliğin sündürme yapmak için birkaç gün bayatlamasını iple çeker ve mutlaka kendisi yapardı. Güzel günlerdi.. “bu öyküye kitabımda yer verdim sosyal medyada da paylaşmıştım, belki hatırlarsınız “Neden Geldik İstanbul’a”

   

DEĞİŞEN TOKAT VE TANITIM..

Tokat son 20 – 25 yılda inanılmaz bir şekilde değişti. 18’nci madde garabeti ile başlıyan kıyım yıllarca sürdü. Bağlar bahçeler çeşitli nedenler el değiştirdi. Alanlar dönemin yönetimlerinin çarpık imar politikasının da yol vermesiyle çok katlı beton binaları tercih ettiler. Bağlarıyla ünlü Tokat’ta bağ kalmadı desek yeridir. Merkezde de aynı anlayış sürdü. Klasik bir söylem ama “Eski Tokat yok artık..” Ben bu konuyla ilgili defalarca yazdım. Bu yazıların hemen hepsinde vurguladığım şu idi. Tabii ki eski Tokat olduğu gibi kalmayacaktı. Nüfusun artması, teknolojinin gelişmesi ile birlikte değişim kaçınılmazdı. Ne var ki değişimi ayakları yere basan, eski ile yeni arasında muaazzam bir denge kurabilen bir şehircilik anlayışı ile yapmak gerekiyordu. Bu yapılmadığı gibi bu çarpık yapılaşmada tarihi eserler bile göz ardı edildi. Bu süreç içinde yönetime gelen bütün belediyeler bunun sorumlusudur. Bugün Taş Köprüden Tokat’a doğru bakın Tokat Kalesi’ni bütün görkemiyle göremezsiniz. Çünkü neredeyse üçte birini kapatan, estetikten yoksun ucube binalar yapılmıştır.. Merkezde de şehrin dokusunu örseleyen birkaç tane bina var ki şehircilikten anlamayan sıradan bir vatandaşı bile isyan ettiriyor. Kim izin vermiş, nasıl vermiş akıl alacak gibi değil. Düşünün Tokat bütün bunlara rağmen bile bazı özelliklerini inatla, ısrarla koruyor. Bu konuyla ilgili söyleyeceklerim çok ancak saatlerce konuşsak bile bitiremeyiz..

TANITIM

Tokat’ın tanıtımı ile ilgili de grubumuzda yine yüzlerce yazı var. Bu şehri yönetenler o yazılarndan, önerilerden ve yapılan yorumlardan yararlanmalıydı. İş insanından, politikacısından, akademisyenin hepsinin ortak fikri bu. Ne var ki Tokat için çok önemli projelerde bile kararlar birkaç kişiden çıktı. Sonuç hüsran. Meydan projesi layıki ile yapılsaydı, Tokat’ın, çevre ilçe hatta illerinin bile ekonomisini canlandıracak büyük bir projeydi. Fakat bu yapılamadı. Bu haliyle 60 – 70 hatta 80’li yıllardaki canlılığına ulaşması bile mümkün değil. Düşünün yola Taşhan – Meydan Camii ve Gök Medrese gibi son derece önemli üç tarihi yapıyı birbirine kavuşturmak mottosuyla yola çıkıyorsunuz ama aradaki ucube beton yapıya dokunamıyorsunuz... Dolayısıyla üzülerek söylemeliyim meydan Projesi güdük kalmış bir projedir. Zaten yetkililerde bunun böyle olduğunu kabul ediyorlar.

Kanal Tokat’ta cazibe merkezi olacak sloganı ile yapıldı büyük paralar harcandı sonuç maalesef yine hüsran. Oysa Yeşilırmağı kendi doğası içinde düzenlemek ve o dokuya uygun rekreasyon alanları yaratmak çok daha iyi olacak, bu skadar büyük paralar harcanmayacaktı. Tokat’a döviz bırakacak ve tatil tercihini Tokat’tan yana kullanacak yabancı turist doğallık istiyor, sadeliği tercih ediyor... Betondan, gökdelenlerden bıkmış bu insanlar. Biz ise ne yapıyoruz ırmakların içini betonla doldurup yapay kanallar yapıyoruz, üzerinde gondol gezdirip, gözlerimiz yollarda turistin gelmesini bekliyoruz..

Kimse gelmez Ayla hanım ve kaç yıl oldu, gelmiyor da. Her yıl gelen yerli yabancı turist sayısını resmi makamlardan alıyorum. Kaldı ki yerlilerin büyük çoğunluğu da turist değil.. Günü birlik Tokat’tan geçen, akrabalarını görmeye gelen veya birkaç saat Tokat’ta kalana turist demek mümkün değil. Turist, konaklayacak, alışveriş yapacak gezecek.. Tokat ancak bu şekilde turizm pastasından payına düşeni alır, esnafın yüzü güler ve şehrimiz giderek tanınır hale gelir.

Kaç yıldır izliyorum mesela. Yetkililer ve bu şehri yönetenler her sene toplanır ve turizmi masaya yatırırlar ancak o masadan bir türlü kalkamaz Tokat’ın turizmi. Kimse kusura bakmasın ama bunun adı kibarca yönetememektir. Zaman zaman hemen burnumuzun dibindeki Amasya örneğini veririm. Gerçekten Amasya örnek alınması gereken bir kent. Şehrin yönetiminde süreklilik var. Yöneticiler değişse bile tıkır tıkır işleyen ve oturmuş bir turizm politikası var. Bu nedenle Amasya, ülkemizde ve dünyada tanınır bilinir oldu. Bizde ise Tokat merkezde içinde oturup yemek yiyebileceğiniz bir restoran bulamazsınız... Bunu söylerken iç ve dış turizme hitap eden bir restoran olmadığını da özellikle belirteyim. Yoksa tabii ki çok sayıda lokanta vardır. Bunun gibi bizden uzakta olmasına rağmen Eskişehir.. Dünya kenti oldu.. Halbuki doğası, tarihi ve geçmişi itibariyle Tokat Eskişehir’den çok daha ileridedir...

Tanıtım konusunu günübirlik, palyatif çözümlerle halletmek mümkün değil. Yılların ihmal edilmişliği var Tokat’ta.. Öncelikle turizmi Tokat’ın öncelikleri arasınna alacak cesur, liyakatli öngörülü yöneticilere ihtiyaç var ... Sigara fabrikasının özelleştirilmesinden ve kapatılmasından sonra ciddi anlamda hiçbir yatırım yapılmayan şehirlerden birisi Tokat. Bu göz önüne alındığında geriye sadece turizm kalıyor... İnsanların sizi tercih etmeleri için öncelikle tanımaları gerekiyor. Kentinizi tanıtamıyorsanız şansınız büyük ölçüde azalıyor.

Gazetecilik yıllarımda çok sayıda festivale katıldım. Bir çoğununda mutfağında katkı sağladım. İnanın o festival öncesinde ve kutlamalarda şehrin veya ilçenin belediye başkanları olağanüstü çabalar gösterirlerdi.. Bir kaç ay önceden özel davetler yaparlar, üşenmezler bizzat gazeteleri gezerler ve tanıtımlarının eksiksiz olması için olağan üstü çaba gösterirlerdi. Böylelikle 3-4 gün sürecek festivalle ilgili haberler günlük gazetelerde mutlaka yer alırdı. Bu çok önemliydi çünkü o zaman özel televizyonlar henüz çıkmamıştı. İnternet zaten yoktu.. Gazete haberleri ve tabii TRT televizyonunda yer almak çok önemliydi..

Şimdi böyle mi.. Bırakın gazeteleri, aklı başında bir tanıtımı sosyal medyada bile yapabilir ve sonucunu alırsınız. Bir örnek vereyim size. Zaman zaman grubumuzda turizm ağırlıklı, yiyecek içecek sektörü ile ilgili bizim düzenlediğimiz duyurular yapıyoruz. Lokal bir grup olmamıza rağmen böyle bir paylaşıma bile inanılmaz dönüşler oluyor. Sosyal medya bu açıdan da çok önemli.

Tokat’ın tanıtımı için son olarak şunu söyleyebilirim. Pandemiden önce Tokat’ta bir Festival için start verilmişti ve Eylül 2020 de yapılması düşünülüyordu. Sayın valiye yaklaşık 10 sayfayı bulan bulan önerilerle ve yapılması gerekenler ilgili bir rapor gönderdim.. Tabii ki böyle bir şey benden istenmedi ancak bu konularla ilgili deneyimlerimi memleketim için öneriler olarak sundum. Aynı rapor isterseniz grubumuzda da hala yayında uzun olmazsa burada da paylaşırdım.

Ancak inanır mısınız okuyan herkesin “mutlaka yararlanılması gereken bilgiler yetkililer dikkate almalı” demesine rağmen bu raporu sayın valiye ulaştırana kadar göbeğim çatladı. Şehrin birinci derecede sorumlusu sayın valinin etrafı perdelenmişti sanki. Ya kardeşim bu gibi konularda mutlaka danışmak, farklı fikirleri anlamak, gerekirse uygulamak gerekir. Bunu yaşadım. Sonunda bana halkla ilişkilerin dediğine göre ulaştırılmıştı. Bilemiyorum artık. Tabii ben Tokat’ta olmadığım için böyle oldu. Pandemi olmasaydı Tokat’ta bizzat kendim verebilirdim. Böylede bir şey yaşadım. Tokat’ın tanıtımı için bu dergiyi dolduracak kadar konuşuruz gerekirse ama son olarak söyleyeceğim şudur. Tanıtım işini ve tabii bununla ilgili etkinlikleri vs. mesai saatleri içinde çalışan kurumun elemanlarına yaptırmanız sonuç vermiyor. Bunu daha önce yapılan Yavaş moda günlerinde ve diğer etkinlikler de gördük. Düşünün Tokatlı kadınlara 150.000 tane dolma sardırıp, bunu sosyal medyada “Guinnes Rekorlar kitabına gireceğiz” diye açıklıyorsunuz.. Sonra soruyorum “Guinnes Türkiye yetkilisine haber verdiniz mi” diye.. Bana, gülerek “Unuttuk abi” diyor bir yetkili. Bunun gibi yaşanmış traji komik çok hadise var.

Sözün özü: Böyle getirisi son derece yüksek, Tokat’a yararı olacak etkinlikler için profesyonel yardım alınması gerekiyor. Tabii ilgili kurumların personelide profesyonel kadronun koordinesinde çok büyük katkılar sağlayabilir. Profesyonel yardım almak,

ırmağı ikiye bölüp, börtü böceğinin, balığın yaşamına son veren lastik bir bota (rubber dume) eski parayla 10 Trilyon vererek sonuç alamamaktan çok daha gerçekçi sonuçlar verir, emin olabilirsiniz.” diyor. Tokat sevdalısı Sevan Çamlıca beyefendi.

EĞER GERÇEK GAZETECİYSENİZ TOPLUMU BİLGİLENDİRMEK ZORUNDASINIZ. 

Teşekkürler teşekkürler bizi kırmayıp bizimle birlikte olduğunuz ve kıymetli yaşam tecrübelerinizi bizimle paylaştığınız için.

Güzelliklerde buluşmak dileğiyle 

Dünya Köylüsü 

Ayla Bağ