30 Ekim 2019 Çarşamba

Usta

Geçmişi geleceğe bağlayan köprünün iki ayağıdır usta.
Mazisinde kökleri, Meyvesinde tohumu olan.
Zihnindekileri ortaya dökmek, maddeye şekil vermektir ustalık.
Yeniden yorumlamak, zamana uygun, aslına sadık kalarak.
Bu yolculukta ki en önemli çekicin sabır, örsün bedenindir.
Bilgiyle yoğurursun harcını, marifetinle yakarsın odununu.
Zamanla ehlileşirsin,  yaşaya yaşaya,deneye yanıla olgunlaşırsın.
40 yıl aradan geçtimi gözün kapalı görürsün taa geleceği
Yürekten duyarsın ustanın çekiç sesinin ayarını.
İşini en iyi yapan insan demektir usta.
Usta
Neyin ustası?
Aynı zamanda çırağı olmayana usta denir mi.?
Ustası olmayana çırak denir mi?
Hayatın taa kendisi gibi...
 Biri varsa diğeride var.
Gece gündüz, soğuk sıcak, zengin fakir gibi.
Biri yoksa diğerinin adı ve anlamı bile  yok
Usta deyince en çok ilim, irfan ,edep ,ahlak, arıyorum insanda.
Onun gölgesinde yetişmiş yeşil fidan, çırak arıyorum.
Bizlerde dünya atölyesinde yontulmayı bekleyen odunlarız.
Topraktan çıkartılan demir,  bakır, altın, elmas madeniyiz.
Yaşam denen ustanın elinde;
İnsanlığımızı şekillendiriyoruz.
ömrümüzün her safhasında hadiselerle dövülerek,
İsyan etmeden, kazandan taşmadan pişme yolunda ilerliyoruz.
Kötüyü atan iyi yi ve güzeli kendine şiar edinen çıraklarız.
Ne zaman usta olacağız bilmem?
Büyüyeceğiz, bilgiyle içimizi doldurup sevgiyle emişerek
Akıp giden çağda imanla yürüyerek,
hakkı tavsiye ederek,
Salih amel işleyerek
Sabırla çok çalışarak olgunlaşacağız.
Kendi yaşamımızın  ustası olacağız.
Ne zaman ki;
Davranışlarında hikmet.
Sözlerinde anlam
Gözlerinde ışık
İşte o zaman Yüzünde ki nurunla fark edileceksin.
Alın terinin yıkadığı yüzün pırıl pırıl parlayacak bir elmas gibi.
İşte o zaman hamdım yandım piştim diyeceksin.
Usta demek, emek demek, işiyle emeğiyle helalinden
Hemhal olmak demek.
Bütün marifet bu yolda sadakatle yürümek demek.
Dünya köylüsü
Ayla Bağ




28 Ekim 2019 Pazartesi

EVE YÖNELİŞ

Üç terim: Beyt, şeriat ve oruç
Başlıkta gördüğünüz sözcükleri çok duymuşsunuzdur.Fakat bu yazıda bu terimlere başka bir açıdan bakacağız.Kanımca, insanlık tarihinde uygar/medenî yaşama bu terimlerin ifade ettiği mana ile geçilmiştir.Eğer insanoğlunun zihninde ev, hukuk ve ahlak fikri doğmasaydı insanın hayvandan, şehrin ormandan farkı kalmayacaktı!Bakın nasıl***

Kıblem Kabeye  Beytullah deriz.Yani Yönüm Allahın evi Kabedir demek isteriz.Ne demek bu?Hiç düşündünüz mü, Müslümanların kıblesi neden bir Ev (beyt) dir.Eve yöneliş?Evet, Kabe Allahın evidir. Fakat aynı zamanda Kabe Adem ve Havvanın da evidir. Yani insanlık tarihinde Eve yönelik yaşamı, evcil yaşamı başlatan ilk insanların evidir.Daha önce yabani yaşam vardı. Kimi insanımsılar dağlarda, mağaralarda yaşıyor, avlanıyor, birbirinin etini yiyor, kanını içiyor, rasgele cinsel ilişkide bulunuyor, yeryüzünde kan döküp fesat çıkarıyordu.Ev ve aile mefhumu yoktu.Kur'an İnsanlık için dikilmiş ilk ev (evvelul-beyt) Mekke deki Kabe'dir der. (3/96). Keza kendisinde önce ev olmayan en eski ev (beyt-i atik) derken de bunu kasteder.Bunlar ne demek?Yeryüzünde eve dayalı yaşam bu Ev ile başladı demek Barbarlıktan uygarlığa bu Ev kurularak geçildi demek Dolayısıyla buradan Evin insanlık sıçramasının ilk hamlesi olduğunu, hayvanca yaşamdan insanca yaşama ilk olarak Eve dayalı düzen ile geçildiğini anlıyoruz.

Düşünün Bizler evlerde yaşamasak ne olurdu?Ormanlardaki hayvanlar gibi ailesiz, anne baba belirsiz, kim kiminle nerede yatıyor belli değil Erkek, kadın, çoluk çocuk sokaklarda, caddelerde, ortalıkta Bütün bunlardan bizi ev koruyor, değil mi?Demek ki insan hayatının temeli evdir.Yönüm Ev (Kıblem Kabe/Beyt) ne demek bir de bu açıdan

 Düşünün***Demek ki Kabeyi ziyaret (Hacca gitmek) bir tapınak ziyareti değildir. Eve yönelmek, ilk Evi ziyaret, insanca hayatın nerede ve nasıl başladığını gidip yerinde görmek demektir.Evin etrafında dönüş (Kabeyi tavaf) Eve dayalı yaşamı, evcil hayatı yüceltmek, onun etrafında durmak, ona sarılmak, ondan ayrılmamak demektir.Eve yöneliş (Kıbleye dönmek), yüzünü Eve dönmek; evle temsil edilen aileye, medenî hayata dönmek, ev hayatını benimsemek, evi, aileyi, anneyi, babayı, çocukları, komşuluğu değerli bilmek, bu kavram ve mefhumları yaşamak, yaşatmak demektir.Vahşi hayattan uzaklaşmak, barbarlığı ve yamyamlığı sona erdirmek demektir.Müslümanların kıblesi neden bir put, taş, kült yeri veya bir tapınak değil de dört duvarlı basit bir Ev, bir de buradan bakın Allah hiçbir yere sığmadı o yere sığdı, oradayım diyor Yani: Mecazi olarak orayı kendine Ev yapıyor, Evim diyor. Yoksa aslında orada ne Allah, ne melekler hiçbir şey yok, içi bomboş, dört duvardan ibaret kuru bir Ev Aslında Allah yüzüne nereye dönersen orada. İnsani açıdan nerede anarsan, nerede yaşar ve yaşatırsan orada Bu şu demektir: Ben ev hayatında; aile sıcaklığında, baba merhametinde, anne şefkatinde, çocuk sevgisinde, kardeşlikte, komşulukta, evler arası medeni ilişkilerde; iyilikte, güzellikte, doğrulukta, sözde, vefada, sadakatte, emanette, güvende, sevgide, merhametteyim. Bunların yaşadığı ve yaşatıldığı yerdeyim. Onun için orası benim Evim. Ev ile temsil edilen böylesi bir hayatı yücelten beni yüceltmiş olur!Haccın bütün rükunları söz konusu bu Ev etrafında dönüş (tavaf) etrafında gerçekleşir. Bunun ne demeyi geldiği üzerinde daha derin düşünün derim Bunlar Beyt in anlamının bir yüzü (sosyolojik), daha başka yüzleri (teolojik, kozmolojik) anlamları da var fakat konuyu dağıtmayalım.***Yine Şeriatın kestiği parmak acımaz  deriz.Yani Hukukun verdiği cezaya herkesin razı olması gerekir. demek isteriz.Ne demek bu?

Hiç düşündünüz mü, Kur'an hukuka neden hayat veren su kaynağı yolu demek olan şir a/şeria demiş?Çünkü şehri ormandan ayıran şey hukuktur.İnsanlar ev hayatına geçerek hayvan hayatından, hukuk tesis ederek de orman hayatından ayrılmışlardır. Böylece ev, aile ve hukuk insan hayatının temeli olmuştur.İnsan nasıl su ile hayat bulursa, şehir (ülke, dünya) hayatı da hukuk ile hayat bulur. Hukuk toplu yaşamı korur; öldürmeyi, çalmayı, tecavüzü, gasbı vs. yasaklayarak hayatı canlı tutar. Aksi halde kimse evinden, canından, malından, ırzından ve namusundan emin yaşayamaz.Bu yasakların hiç biri ormanda yoktur.Ormanda ev yoktur: İnsani cıvıltılar; Aile, evlilik, nişan, düğün, nikah, elbise, temizlik yoktur.Ormanda hukuk (şeriat) yoktur: Sözleşme, akit, söz, namus, sadakat, emanet, güvenlik yoktur. Gücü gücüne yetene  kuralı geçerlidir, buna da malum orman kanunu denir.Demek ki şehrin mayasında ev (beyt) ve hukuk (şeriat) vardır.Burada şeriat bugün adına hukuk, hukukun üstünlüğü dediğimiz şeyin ta kendisidir. Yani şehri ormandan ayıran temel hukuk kuralları: Öldürmenin, çalmanın, tecavüzün, gasbın vs. yasak olması Bu nedenle bundan binlerce yıl önce Nuh kanunları Leş yemek ve kan içmek yasak  demişti.Üç bin yıl önce Musa' ya inen töre (torah/tevrat) Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, zina etmeyeceksin, komşuna kötü gözle bakmayacaksın vs. demişti. Hz. Musa bunları bir levha üzerine kazıyarak insanlara getirmiş ve Töre (torah/tevrat) budur! demişti. Ona inen Tevrat (töre/nomos/namus) bundan başka bir şey değildi Hz. Peygamber bütün bunları tekrar dünya gündemine taşıyarak, insanlığın ana yolunu/temel töresini canlandırdı. Bunun için ona gelene Namus-u Ekber (en büyük töre, temel nomos/kural/ilke) dendi. Kadim hukuku yeniden vazetti. Yani toplu yaşamı koruyarak insan hayatına can veren o korunmuş levhaları (Lehv-i mahfuz) yeniden insanlık meydanına astı. Kur'an  Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir  dedi.Demek ki esasında şeriat, insanların canını, malını, ırzını, namusunu, neslini, aklını, şerefini koruyup kollamanın bizzat kendisidir. Bunların hangi cezalar uygulanarak sağlanacağı değil Çünkü bunlar korunmazsa insan hayvana, şehir ormana döner. Bunun teminatı toplumsal hayatı ayakta tutan temel insanlık değerleridir. Bütün dünyada hukukun temelinde bunlar yatar. Bugün dünya hapishanelerinde suçluların % 90'ı üç suçtan yatıyor: Adam öldürme/yaralama, hırsızlık/yolsuzluk ve zina/tecavüz yani can, mal ve ırz namus güvenliği***Yine Oruç kötülüklerden alıkoyar deriz.Yani İnsanın kendini tutmayı bilmesi, kötülük yapmaktan alıkoyan en esaslı amildir. demek isteriz.Ne demek bu?

Hiç düşündünüz mü, oruç neden açlık ve cinsellik ile ilgilidir?Çünkü bütün kötülüklerin anası bu ikisidir.Ev (beyt) ve hukuktan (şeriat) sonra en önemli insanlık hamlesi ahlak fikrinin doğuşudur. Ahlak, insanın kendini içsel tutuşu (savm) ile ilgilidir. Bu nedenle savm (oruç) ahlakın kök dinamiğidir. Demek ki insanı hayvandan, şehri ormandan ayıran üçüncü temel vasıf kendini tutmayı bilme yani bir huyu ilke/kural edinme veya bir ilkeyi/kuralı huy edinme demek olan ahlak fikridir.Ahlak, hukuk gibi dışarıdan bir yasaklama değildir. İnsanın içten kendini tutması, sorumluluk yüklenmesi ve çevresine, özellikle de hemcinslerine karşı şunu yapmamalıyım, bunu etmemeliyim demesidir.İnsanlarda ilk tabular yeme içme ve cinsellikle ilgilidir.  Tabu Freud'un sandığı gibi ilkellik değil; ilkellikten insanca yaşama geçişi sağlayan  kendini tutuşlardır. İlkel insanlar hiçbir tabusu (yasağı, dokunulmazı, ilkesi) olmayan insanlardır. İnsan eti ve leş yerler, kan içerler, önüne gelenle yatarlardı. İnsanlığa geçişle birlikte bunlar dokunulmaz ve yasak oldu.Demek ki  insan  dediğimiz kendini tutmasını bilendir.İşte oruç bize bunları öğretir. Bu nedenle aslında insan orucu değil; kendini tutar. Kendini tutmayı öğrenir. Oruçla bize bunun talimi yaptırılır***

Düşünün Evsiz, hukuksuz ve ahlaksız bir yaşam kimin yaşamıdır?Ev, hukuk ve ahlak fikrinin olmadığı yere ne denir?Eve (beyte) yönelişin, hukuka (şeriata) bağlanışın ve kendini ahlakî tutuşun (oruç), aslında, ne büyük insanlık hasletleri ve insanlık mektebinin ne muhteşem dersleri olduğu anlaşılmış olmalıdır.Ne mutlu bu mektebin öğrencisi olabilenlere
(Alıntı)

22 Ekim 2019 Salı

TOKATLI HÜSEYİN ÖZER USTA

                 Dünyanın restoran kalitesi konusundaki en önemli otoritesi kabul edilen Michelin rehberince tavsiye edilmiş olmak da dahil çok sayıda ödülü ile, Westmister Üniversitesinden fahri doktorası bulunan ve Middlesex Üniversitesinde öğrencilere girişimcilik ve restoran işletmeciliği dersleri veren, Michelin Guide tarafından tavsiye edilen Dünyanın ilk Türk lokantaları Özer ve Sofra restorantlarının sahibi başarılı bir girişimci, aynı zamanda idealist kendisini sürekli güncelleyen, geliştiren, yenilikçi iş adamı hikayesiyle tüm dünya insanlığına öncü olacak nitelikteki başarı dolu hikayesini bizlerle paylaştı.
             1949 doğumluyum. Tokatın Reşadiye ilçesinin Doğantepe Köyü'nde  dünyaya geldim. Annem babamdan ayrılıp başka kocaya gidince benide bir ağanın yanına keçi çobanı olarak verdiler. Çoban Osman amcadan toprakların üzerine sopayla yazı yazarak okumayı öğrendim diplomam yok. Okula gitmedim çünkü tarlalarda çalışıyordum, hayvan güdüyordum. Hayvanları çok seviyorum. Anne annemmi çok seviyordum, oda beni çok seviyordu. Bana bir şey olursa anneannem çok üzülür dedim ve kendi hayatıma doğrulukla yön verdim. Sizinde çok sevdiğiniz insanlar olsun, herkesi çok sevin.
            11 yaşında üvey babamın verdiği 20 lira borç parayla Ankara'ya geldim. Çocuk olduğum için beni kimse çalıştırmıyor, işe almıyorlardı. Benim kalacak yerim yoktu. Tuvalette yattım kalktım. Biraz para kazanınca bir ciğerciyle anlaştım, günde bir öğün yemek yiyordum. 14 yaşında Ankara'dan istanbul'a geçtim. Orada bir lokantada işe girdim. Kazandığım parayla ingiltereye gitmek için ingilizce öğrenmem gerekiyordu ve emekli bir albaydan ingilizce dersleri almaya başladım. İngiltereye otobüsle gittim. Bir dönercide çalışmaya başladım. Dört yıl sonra çalıştığım lokantayı satın aldım.
             Saf anadolu çocuğuyum. Kim ne derse inanıyorum. Uyanık değilim. Sizde sakın uyanık olmayın. Kuru ekmek yemek beni aşçı yaptı. Açlık hiç bir şey değil ama aşağılanmak çok acı bir şey. Hayatı sevin, İşinizi severek yapın. Ben işime aşığım. Dünyanın en güzel işini yapıyorum. Üretmeyi farklı şeyler denemeyi çok seviyorum. Yemeklere  Kendimden bir şeyler katmaya bayılıyorum. Kimseye özenmedim sadece kendim oldum. İnsan kalmaya çalıştım. Gurbet ellerde Tek başıma bir milleti temsil etmeye çalıştım. Türk'üm müslümanım. Adam olmak için çok çalıştım para kazanmak için değil. Ben her şeyi yaşayarak öğrendim. Hiç bir alanda diplamam yok. Tuvalet temizliğinden başladığım bu yolculukta, masalardaki küllükleri boşaltarak ilerledim ve garsonluk yaptım, bulaşık yıkamaya kadar yükseldim. Daha sonra aşçının yamağı oldum ve çalıştığım dükkanı satın olarak patron ve baş aşçı oldum.
             Middlesex Üniversitesinde öğrencilere girişimcilik ve restoran işletmeciliği dersleri veriyorum. Okumayı, sizlerle arkadaşlık etmeyi çok seviyorum. Lokantamda öğrencilere aşçılık kursu veriyorum. Gençlerle çalışmak çok çok kıymetli hepsi okumuş içlerinde bir ben cahilim. Öğrenmeye ve okumaya çok çok meraklıyım. Keşke okusaydım. Lütfen siz okuyun okuyun öğrenin. Zaman geçirmek için değil öğrenmek için okuyun.6 kez evlendim . Bir kızım var. İkide dünya tatlısı torunum var.
              Beni farklı kılan kendim olmam oldu. Kriz zamanlarında fırsatcılık yapmadım. Türk misafirperverliğini lokantanın kapısından içeri giren herkese hissettirdim. Yemeğini Yemeğenin yemeğini ben yerim dedim.  Bugün lokantamda kraliyet ailesine yemek veriyorum. Güvenilir adam olmak için çalışın çok para kazanmak için değil. Lokantama büyük elçiler gelip yemek yesinler diye kurşun geçirmez camlar taktırdım. Müşteri memnuniyeti benim için bir ödüldür. Kazandığım paralarla kendime yatırım yaptım. Gelişmem için harcadım. Herkes büyük adam olmak isterken, ben iyi adam olmayı kafama koymuştum. Girişimcilik için bilgi gerekir, öğrenmek kişiyi geliştirir. Keşifleri yapın, hayal edin. Korkmayın, Güvenilir insan olun. Ben kendimi bilmeye başladığımda etrafıma baktığımda ben bunlar gibi olmayacağım dedim. Farklı oldum. Adam olursanız size para gelir. İyi olma yolunda kendimi geliştirdim. Eğitimli eğitimsiz ruhu güzel olanı seviyorum. Kötü marka olmayın insanlığın faydasına iş yapın. Ben Türkiye'liyim herkesi seviyorum. İki vatanım var. Biri sevgilim, birisi ana vatanım.
            Sizlerde önce iyi adam olmaya çalışın ,kimseyi kandırmaya çalışmayın, yaptığınız işi sevin. 20 yaşından beri bu işin içindeyim. 50 yıldır bu yolda ilerlemeye
öğrenmeye çok gayret ediyorum. Tokatlı olmayı başımın üstünde bir kep gibi taşıyorum. Ben Tokatlıyım, Türküm, Müslümanım. Bunlarla gurur duyuyorum. Şu anda bir ferrarim var özel uçağımla dünyanın dört bir yanını geziyorum. Yaptığım yemeklere patent almıyorum herkes kullansın herkes yapsın istiyorum. Kurduğum vakıfla öğrencilere burs veriyorum. Ben insanları yüceltmek için vakıf kurdum. Kimse kimseye eğilmesin vakıftan parasını alsın yoluna devam etsin. Anadolu mutfağını, Tokat mutfağıyla birleştirerek tüm dünyaya tanıtmak istiyorum. Dünyada Türkiye Türkiyede Tokat benim vazgeçilmez desturumdur.
             Dünyanın restoran kalitesi konusundaki en önemli otoritesi kabul edilen Michelin rehberince tavsiye edilmiş olmak da dahil çok sayıda ödülü ile, Westmister Üniversitesinden fahri doktorası bulunan "iki memleketi birleştiren insan " olarak ve Middlesex Üniversitesinde öğrencilerine girişimcilik ve restoran işletmeciliği dersleri veren bir çok zorluğu mücadele ederek aşan,  Yaşamayı ve insanları seven hayalleri büyük, kendi büyük mütevazi toprak kokan bir insan olarak bizlere öncü olan ustamın tüm dünya insanlığına öncü olacak hikayesini bizimle paylaştığı için çok çok teşekkür ederim.
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ


7 Ekim 2019 Pazartesi

Şimdilerde Anne demek

Eskiden;
Ezandan önce uyanırdı annem, kadın dediğin güneş doğmadan kalkmalıydı.
Bu toprakların kadınları güneşten önce uyanır güneşi onlar doğururdu hanelerin üzerine.
Kızarmış ekmeğin, tarhana çorbasının kokusunda yürekten demlenen çayın sıcaklığında uyanırdık güneş doğan evimizin odalarında...
Bereketi kaçarmış evin rızkı kesilirmiş adamın. Öyle söylerdi hep.
Bu rızıksızlığın sebebini şimdi bildim anne.
Öğlene kadar yatıp öğlenden sonra kalkıp işleri güçleri yetiştiremeyişimin bereketsizliğini şimdi çözdüm anne.
Kış günü buz tutardı, yazmasındaki oyalar, dualar süzülürdü dudaklarından...
Elleri hamur kokardı her daim, elinde kuruyan hamurları bile ziyan etmez ovalayıp karınca yuvalarına serpiştirirdi.çünkü anne demek yetmek demekti.
Şimdilerde;
Artık buz tutan yazma yok,  buz kesen sözler var anne.
Çatlamış dudaklara ruj, uzamış tırnaklara oje sürüyoruz anne.
Dudaklarımızda duaları unuttuk kendimizi kaybettik sabahın köründe anne.
Ellerimiz her daim telefonda facede, instegramda, televizyonun kumandasında...
Sanki göbeğimiz bir kesildi teknolojiyle, sanal alemde.
Çocuğuma ayıracağım zamanı bile luzumsuz şeylere harcadık anne.
Nerde hamur kokan eller? Nerde hamur kokan evler anne?
Şimdilerde her şey yarım yamalak, eremedik tamama.
Yarım doktor candan yarım hoca imandan etti hepimizi...
Kimse kimseyi tanımıyor, kimse kimseyi beğenmiyor, kimse kimseye muhtaç değil anne.
Çünkü herkesin egosu tam.
En ufacık şeyi büyütüyor doktor doktor geziyıruz,
Bir dostun gülümsemesinde çıkar arıyoruz.
Gönül dalgınlığımız yorgunluğumuz ondan anne.
Akşam olunca evin perdesini kapatmaya alışkın elleri vardı annemin.
Bizler akşam olunca telefonu kapatacak eli bulamadık, sulamayı farz edindiğin gonca güllerimiz çocuklarımızı ellerimizle soldurduk anne...
Eskiden;
Her şeye sahip değildik ama kocaman sevgi dolu yüreklere sığınır öksüz yetim kalmazdık.
Şimdilerde;
Sevgisiz, merhametsiz, duygusuz hayatlarda öksüz yetim kaldık anne.
Kınalı ellerinde çalışmanın izlerine rastladığımız kireç tutan parmakları
Şimdilerde;
 Tembellik,sanal alemlerde gezerek yer yurt edinmeye çalışan kadınların hazır gıdayla beslediğimiz yavruların sağlığını hiçe saydık, aileyi çıtırdatan sesi duymaktan aciz olduk anne.
Yorulduk kumandanın tuşuna, makinanın düğmesine basarken, girdik dipsiz kuyulardaki girdaplara yok olduk. Boğulduk haplarla çare aradık depresyonlara..
Şimdi anlıyorum üretmenin çalışmanın huzur demek olduğunu...
Biz bu huzuru farkına varmadan kaçırdık anne.
Ömrümüzü bir zan üzere yaşayarak, bir hiç uğruna bağışladık anne.
Kendimize
Yetmedik...yetemedik...
Bilmedik...bilemedik...
Bize verilen bu ömrü sahiplenemedik anne,
Şimdi seni daha iyi anlıyorum
Anne...iş işten geçtimi anne ?
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ



SENDE VAR

Gürleyip şimşek şimşek çaksan da hiddetle,
Sende  sırlı bereketim var.
Karabulut olup yükselsende gökyüzüne
Alçak tepelerin üstünde çisen var
Fırtınalarınla kırsan kolumu, dalımı,  budağımı
Sende bilinmez hikmetlerin var
Sararıp soldursan döksende yaprağımı,
Sende gizli nimetlerim var.
Zelzeleyle alt üst etsen yıksan da binalarımı,
Sende köklü mazim  var.
Sel olup aşırsan taşırsan da bendimi,
Sende kalan altın kumum var .
Kara kış zemheri buz ayaz her yer beyaz,
Özde yanan  sönmeyen ateşim var.
Gidenler gitti kalan sağlar bizimdir,
Elmasa şekil veren zanaatkarların var.
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

2 Ekim 2019 Çarşamba

Ceviz Sandık ustası kitap

              En değerli eşyalarımızın el emeği göz nuru kıymetlilerimizin yükte hafif pahada ağır eşyaların saklandığı ceviz sandıklar genç kızların baba evinden getirdiği kıymetlisi olarak hala geleneksel yerini korumada. Hediyelik olarak minyatürleri nostalji anlamında kilimin deseninde anıları yaşatmakta ve geçmişle bağ kurmakla birlikte , süs eşyası olarak evimizi süslemekte.
                40 yıl önce yurt dışına yaptığı ziyaret sırasında bir mağazada gördüğü ceylan derisi kaplamalı sandıklardan esinlenen Atalay bey Türkiye'ye döndükten sonra minyatür kilim kaplı ceviz sandıkları üretmeye başladı. 30 yıldır Amerika'ya, son 10 yıldır da İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkelerine ihracat yapan Atila, Bir zamanlar gelin adaylarının vazgeçilmezleri arasında yer alan çeyiz sandıkları, minyatür hale dönüştürülerek yurt dışına hediyelik eşya olarak gönderiyor.
            "1940 yılında Niksarda doğdum. Evliyim, üç çocuğum var. Devlet memurluğundan istifa ettim ve ticarete atıldım. Amerikaya bundan 40 yıl önce kilim ticareti yaptım. Gezmeye gittiğimde mağazada minyatür sandıklar gördüm ve çok dikkatimi çekti. Yurda döndüğümde bende bu sandıklardan yapmaya başladım. Kilim desenli bu sandıklar hediyelik eşya olarak rağbet gördü. Sandıkları küçük sanayi sitesindeki iş yerinde yapıyorum.25-30 ve 50 sm büyüklüğünde üretiyorum.30 yıldır oğullarımın sayesinde Amerikaya ihraç ediyoruz bu ürünleri ama başta İngiltere olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinede bu sandıklardan gönderiyoruz.
               Bu zaman zarfında ülkemize döviz getirdik. Niksar'da bizden sonra da sandık yapanlar oldu ve bu Niksar'da gelişti ama devamlı yapan arkadaşlarımız bazı sebeplerden dolayı azaldı. Bunda da ihracat çok fazla olduğu için sandıkların üzerine Anadolu motifli kilimler kullandık ve yapmış olduğumuz sandıkların hepsi ceviz ağacındandır. Kullandığımız boyaların tamamı kök boya olarak kullandık. Kök boya olduğu zaman kilimlerimiz daha güzel oluyor, sandık satışlarımız günden güne daha çok arttı. Bazen taleplere yetişemedik ama son zamanlarda sandık satışları biraz azaldı, buna sebep kilimlerin pahalı olmasından dolayı sandıklarında fiyatları pahalı oldu.Buna rağmen yılda 5000 adet sandık üretiyoruz.
             Senede hemen hemen 5 bin adet minyatür ceviz sandığı imal ediyoruz. Daha eskiden 20 binler civarındaydı fakat son zamanlarda biraz azalma oldu. Biz ihracatın yanı sıra perakende olarak da satışını yapıyoruz. Bu sandıklar hediyelik olarak da revaçta. Valilikler, kamu kurumları ve bireysel olarak kişiler de hediye için alıyorlar.
              Bu sandıkların yapım aşaması da göründüğü gibi kolay olmuyor. Çünkü her bir tahtası elden birkaç kez geçiyor. Kütük olarak alınıyor, daha sonra biçiliyor ve uzun müddet kurutuluyor. Kuru olarak yapmak zorundayız, çünkü bozulmalar oluyor. Tamamen bunların kalıpları çıkarılır, kesilir ve sonra da bu tahtaların birleştirilmesine geçilir. Bu da yaklaşık 300 adet sandığın muhakkak 1.5 ay gibi bir zaman zarfında meydana çıkıyor, ayrıca bunların bir de boya durumları var. Boya durumları tamamen eskitme boyadır, hiçbir zaman normal boya kullanmayız. Bilhassa dışarıdan ürün istedikleri zaman hep eskitme olarak istiyorlar. Satış durumlarımız gayet iyi şekildedir. Sandık üzerine kullandığımız kilimler ise tamamen Anadolu motifli ürünlerdir. Hepsi kök boyadır ve yeni kilim kullanamıyoruz, zaten yeni kilimler pahalı geliyor, maliyetleri çok fazla artırır. Son zamanlarda tabii maliyetlerimiz de arttı. Dediğim gibi bizim bütün satışlarımız ihracata yönelik ama perakende ve toptan satışlarımızı da yapıyoruz.” dedi ceviz sandığı ustası Atalay Atilla beyefendi.

Maya

İyiliğin güzelliğin merhametin
Sevginin ,adeletin mayasıyız biz
Gönül kapılarını çalan hırsızız,
Yüreklere taht kuran kırkkızız biz.
Dünya Öylüsü
    Ayla Bağ