25 Haziran 2019 Salı

HOŞGELDİN PAŞAM


              Hoşgeldin Paşam,  Türk Milleti’nin kurtuluş kapısını aralayan 19 mayıs 1919 yılında tutuşturduğu milli mücadele ateşini, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk Anadolu'nun çeşitli illerinde yaptığı toplantılarla halkın desteğini ve güvenini kazanarak yola devam etmiştir. Bu süreçte Anadolunun mayası olan bu topraklara Tokat’a 3 kez gelmiş ve Tokat halkı tarafından sevgiyle karşılanmış büyük destek ve ilgi görmüştür.
             Mustafa Kemal'in Tokat’a gelişiyle şereflenmiş Kadim şehrimiz, inanç ve kararlılıkla halkı topyekün zafere ulaştırdığı yolun duraklarından biri olan aziz Tokat, Atatürk’ün  gelişi ile büyük gurur ve mutluluk yaşamış ve mayalandırdığı milli mücadele  ateşini aşkla buradan çoğaltarak tüm Anadolu'yu tutuşturmuş ve dünya insanlığını aydınlatacak güneşi buradan doğurmuştur.
           Samsun’da yakılan kurtuluş meşalesinin bandırma vapurunda ki 19 kişiden birisi olan Mustafa Süsoy'un eşliğinde  26 Haziran 1919 tarihinde Tokat’a gelen, kurtuluşun ve zaferin kapısını burada yaptığı konuşmayla aralayan ,
27 Haziran’da Tokat halkına hitabında: “Hiçbir müdafaa vasıtasına malik olmasak bile dişimiz, tırnağımızla, zayıf ve dermansız kolumuzla mücadele ederek şeref ve haysiyetimizi, namusumuzu müdafaa etmeyi zaruri görüyorum. Tarih, bize vatan uğrunda canını, malını, esirgemeyen milletlerin asla ölmediklerini, hala yaşadıklarını göstermektedir. Ben hayatımı hiçbir zaman milletimizden üstün görmedim ve görmeyeceğim. Her an memleket için şerefimle ölmeye hazırım” diyen ulu önder Atatürk’ün başlattığı Milli Mücadele de Tokat halkı 7’den 70’e topyekûn yer almıştır. Bu toprakların evlatları 15 yaşındaki kınalı kuzularını vatan uğruna cepheye yollayarak, milli mücadele ruhununun esasını ve temelini gönülden  atmış, tarihin sayfalarına altın harflerle yazdırmışlardır.
             Kurtuluş Savaşı, dünya bağımsızlık mücadelesi tarihinde özgürlük için direnen uluslara örnek olmuştur. Bu zorlu mücadele, dünyada bağımsızlık mücadelelerine bir mihenk taşı misali simge olmuştur. Bu çabada genç, yaşlı, çoluk, çocuk verilen vatan mücadelesi, insanlık onuru için olmuştur. Ancak onurunu kurtaran insanoğlunun  uygarlık savaşı kolay olmamıştır. Ekonomi, eğitim, sanayi, tarım, kültür, sanat alanında ülkemiz yeni baştan yaratılmıştır. Bu seferberlik için tüm ulus, önderimiz Atamız'la birlik olmuş ve demir ağlarla örmüş anayurdu dört baştan.
          Aradan 100 yıl geçmesine rağmen hala  bugün bu vatan topraklarında yaşayan kadim insanların birlik beraberlik içinde haraket ettiği, yüksek düşünceye sahip, tüm dünyaya örnek olacak insanlık kaidelerinin özünü taşıyan tutumlarıyla, davranışlarıyla yozlaşmış insanlık kırıntılarını yok edip dünya insanlığına öncü olmaya ve güneş gibi aydınlatmaya devam etmektedir ve edecektir.
           Aradan geçen yıllara rağmen bu inanç, kararlılık, onur ve gurur bayrağını yaktığın meşalenin kıvılcımıyla Anadolu'da doğurduğun güneşin aydınlığında bizler ileriye götürüyor, eserlerinle yolumuzu aydınlatmaya ve sonraki nesillere de örnek teşkil etmeye devam ediyoruz.
          Hoşgeldin Atam, hoşgeldin Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Atamızın Tokat’a gelişinin 100. yıldönümünü kutluyor, atalarımızın bize bıraktığı sosyal mirasımız olan  yüce insanlık değerlerini kültürümüzün öz taşıyıcısı olarak gençlerimize aktarmaya çalışmanın onurunu ve gururunu yaşayan bir insan olarak  tüm aziz şehitlerimizi atalarımızı rahmet ve minnetle anıyorum.
 Hoşgelişler ola Mustafa kemal paşa,
ileri,  ileri,  ileri.
Her daim ileri...
Güzelliklede buluşmak dileğiyle...
Dünya köylüsü
     Ayla Bağ


20 Haziran 2019 Perşembe

İletişim Dr. ve Enpolitik köşe  yazarımız Dr.Göktan AY’ın, yazar Ayla Özdemir ile “Yaşayan Kırk Kızlar” adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz.

7 Haziran 2019 Cuma

Tekstilci Fabrikatör İş Kadını

            Kendimizin farkına vardığımız günden itibaren hepimiz, önemli, sevilen ve sayılan insan olmak isteriz. Bu, vazgeçemediğimiz, içgüdüsel bir tutkudur. Bu tutkuyu doyuramadığımız sürece mutsuz oluruz. Hayatımız boş ve anlamsız olur. Yaşama bağlılığımız giderek azalır. Uzun lafın kısası küseriz. Bütün sağlıklı insanlar bununla başa çıkmanın bir yolunu arar. Kimileri bu doyumu iş ve mesleki başarıda, kimileri aşkta, kimileri sanatta ya da ailesinde, çocuklarında evinde, kimileri bilim de ya da yardım kuruluşlarında bulur. Hepsinde amaç aynıdır. İyi, önemli, başarılı, sevilen ve sayılan biri olmak...Temam Teke hanımefendi kararlı ve güçlü duruşuyla eşine destek veren Aslan tekstil fabrikasının sahibi iş kadını yaptığı çalışmalarla bulunduğu yere ışık olan bir hanımefendi.
             "1972 yılında Turhal'da doğdum. 7 kardeşiz. Annem ev hanımı babam işçi. Lisede eşimle tanıştım ve 1990 yılında evlendim. İstanbul'a gelin gittim. İki çocuğum oldu. Onları büyüttüm. 15 sene sonra memleketime döndüm. Çünkü istanbul taşı toprağı altın değil karışık bir memleket. Ben alışamadım. Buraya geldik ve kendi iş yerimizi kurduk. Eşim 15 yaşından beri bu sektörün içinde tesktille yoğrulmuş ve her aşamasını öğrenmiş terzi, makinacı usta. Sermayemizle 20 kişilik bir tekstil atölyesi açtık. Niksar'da tekstil fabrikası yoktu. 2003 yılından bu yana işi büyüttük ve bugün 330 çalışanımızla gençlerimize ve bu yöre insanına ekmek kapısı olduk. 16 yıldır bu sektördeyiz. Eşimle birlikte güç birliği oluşturduk ve birbirimizi tamamladık. İşimize sahip çıktık. Bizim fabrikamızda çalışan insanlara her anlamda yardımcı olmak ve ışık olmak çok güzel.
               Bizim en çok istediğimiz ve eksiğimiz kreş. Çalışanlarımıza güvenilir ortam yaratmak çok önemli. Çünkü fabrikada çalışanlarımızın çoğunluğu kadın. Kreş ihtiyacımız çok önemli. Enkısa sürede bu ihtiyacımız yetkililer tarafından giderilir inşallah diye temenni ediyorum.
               Kararlı olmak ve burada kalmak işimizi büyütmek için eşimle omuz omuza verdik ve bu güne geldik. Çocuklarımı büyüttüm kurslara katılarak kendimi geliştirdim. Engelli kardeşlerimizle çalışırken onlardan aldığım feyzle benim daha çok çalışmam gerek dedim ve hayatın içinde aktif rol almaya başladım. Yaptığım çalışmalarla takdir topladım bu da benim şevkimi arttırdı. Daha çok insana ulaşmak ve öncü olmak çok güzel. Beni fabrikanın başında gören babalar kızlarını daha güvenerek  çalışmaya gönderdiler. Güven çok önemli. Çalışanlarımızın yanındayız. Hayallerim var. Ben hayat boyu öğrenmeyi seçenlerdenim. Kendimi geliştirmek adına üniversite imtahanına gireceğim. Kadınlarımıza örnek olmak için yönetim bilimleri bölümünü okumak istiyorum. 200 kadın 130 erkek işçimiz var. Çalışanlarımızın 60 tanesi evli. Aile ilişkisi çok önemli. Eşler birbirine destek olmalı ve birbirlerinin gelişmesi için yardımcı olmalıyız. Kadın her alanda kendisini geliştirmeli. Burası aynı zamanda gençlerimiz için sosyalleşme tanışma ve evlenmek için bir alan. Burada tanışıp evlenen çok çiftimiz var.
Gün doğarken her sabah 
Bir kız geçer kapımdan 
Köşeyi dönüp kaybolur 
Başı önde yorgunca 
Fabrikada tütün sarar 
Sanki kendi içer gibi 
Sararken de hayal kurar 
Bütün insanlar gibi 
Bir evi olsun ister 
Bir de içmeyen kocası 
Tanrı ne verirse geçinir gider 
Yeter ki mutlu olsun yuvası 
Dışarda bir yağmur başlar 
Yüreğinde derin sızı 
Gözlerinden yaşlar akar 
Ağlar fabrika kızı 
Oysa yatağında bile 
Bir gün uyku göremez 
İhtiyar anası gibi 
Kadınlığını bilemez 
Makineler diken gibi 
Batar hergün kalbine 
Yün örecek elleri 
Her gün ekmek derdinde 
Gün batarken her akşam
Bir kız geçer kapımdan
Köşeyi dönüp kaybolur 
Başı önde yorgunca 
Fabrikada tütün sarar 
Sanki kendi içer gibi
Sararken de hayal kurar 
Bütün insanlar gibi 
               Fabrikada 6 bant var günde yaklaşık olarak 2500 -3000 ürün çıkartıyoruz.Fabrikada eğitimler, seminerler veriyoruz. Kadına yönelik "Şiddete Hayır "seminerlerinden sonra gençlerimizde düzelme oldu ve farkındalıkları arttı. İnsan olarak yapmamız gereken tek şey birbirimizi sevmekten geçtiğinin altını çizdik. Hayallerim var. İnsanlara, yaşlılara, hayvanlara, engellilere yardımcı olmak istiyorum. Elimden geldiğince herkese destek vermek ve yardım etmek istiyorum. Ne kadar güçlü olursam o kadar çok insana ulaşırım diye düşünüyorum. Atalarımızdan aldığımız kadim bilgilerle geleceğe yürümek ve yarının torunlarını şimdiden yetiştirmek için bir şeylere el atmamız ve birbirimize destek olmamız için bilgiyle donanmalıyız ve her daim okumalıyız." diyor Temam Teke Hanımefendi.
            Sonuç olarak "Birlikten kuvvet doğar " sözünün özüyle yola çıkıp, bulunduğu çevrenin, bölgenin ihtiyacına göre eşi Aslay bey ile birlikte ortak karar alarak tekstile yatırım yapması çok önemli. Bu süreç içersinde 16 yıldır verdiği kararın arkasında durmak ve devamlılığını sağlayarak süreklilik arz etmesi ve hayalleri doğrultusunda işini ve kendisini geliştirmesi ve beslemesi dik duruşuyla kadınlar için çok önemli bir örnek olarak karşımızda duruyor. Teşekkürler Temam Teke hanımefendi hikayenizi bizimle paylaştığınız için.
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...



Tokat Bileziği ustası Özer Ülgen

             300 yıllık geleneksel Tokat bileziğinin son ustalarından olan, bu zanaatı orjinaline uygun olarak yaşatmaya çalışan, hasır örme bileziğin tokası bu coğrafyanın doğasından esinlenerek çiçek ve kalp şeklinde yapılması aslında bu yöre insanının ince naif ve karakteristik özelliklerinin bir yansıması olarak yorumlaya biliriz.
             " Özer ülgen 1981 doğumluyum. İlk okulu okudum ve kuyumcuda çırak olarak çalışmaya başladım ve 1994 yılından buyana bu sektörün içindeyim. 13 yaşında başladığım  bu işte 2003 yılına kadar çırak olarak çalıştım. Kuyumcu Faruk Bektaşoğlu ve Nurettin Kipman'dan öğrendim bu zanaatı. 2003 yılında kendi işyerimi açtım. 300 yıldır geleneksel olarak işlenen Tokat bileziğinin son ustasıyım. Ermenilerden kalma bir zanaat. Atölyemde üretim yapıyorum ve yılda  150 tane üretim yapabiliyorum.Eskiye göre talep daha arttı. İşçilik olarak çok sağlam bir bilezik.İşçiliğini eskiye göre ucuz yaptığımız için tercih ediliyor. Tokat bileziğinin tokasının deseni çiçekli ve kalplidir. Bu kısmını orjinal olarak  döküm yapıyoruz gerisi el işçiliği. Evliyim üç çocuğum var. İki kızım bir oğlum var. Oğlumun bu işe hevesi var. O'na bu zanaatı öğretmek istiyorum.  Bu zanaata merak salan güvenilir insan bulmak çok zor aileler çocuklarının saatlerce bir işin başında oturmasını istemiyorlar ve çocuklarına kıyamıyorlar. Zaten talepte yok.
Tokat bileziği üç çeşit.
Üç sıra 30-40gr
Beş sıra 70-80 gr
Yedi sıra 100-130gr
           Gram olarak Ağır bir bilezik daha çok yatırım amaçlı alınıyor. Geleneksel dokuyu koruyan yerli aileler muhakkak yeni evli çiftlere bu bileziği takıyorlar.
Gençler teknolojiyle haşır neşirler sosyal medyada ve bilgisayar başında kendilerini oyalıyorlar. Başka bir meşguliyet istemiyorlar. Annelerde çocuklarına kıyamıyor. Bu yüzden çocuklara herşeyi hazır sunuyoruz. Veliler olarak kıyamıyoruz. Ustalar eski usule göre çırak yetiştirmek istiyorlar, şimdiki çocuklar daha özgür baskıya gelmiyorlar. Çırağımız yok. Çırak alabilmemiz için refaranslı gelmesi ve güvenilir olması gerekiyor.
Tokat'ta has  ürünler; kaz ayağı yüzüğü , pırpır küpe, Tokat bileziği, Zile yöresine ait  Altın top kolyesi bize has olan ürünlerdir.
Tokat bileziğinin yapımı atölyede üretiliyor, trabzon bileziği gibi evlerde yapılması imkansız. Gramı ağır olduğu,  pahalı olduğu için pek talep yok ama geleneği koruyan yöresel insanlar tercih ediyor. İyi bir yatırım aracı olarak aileler çocuklarına düğün hediyesi olarak alıyorlar. İşimi çok severek yapıyorum."diyor Özer ustam.
Çırak yetişmiyor.
Son ustalardan birisi.
Oğluma bu zanaatı öğretmek istiyorum.

Süpürge ustası Kemal İpekçi

            Süpürge, çoğunlukla süpürge otundan elde edilen çalılar ile yapılan, herhangi bir zemindeki istenmeyen maddeleri sürüklemek vasıtasıyla uzaklaştırmaya yarayan temizlik gereci. Günümüzde süpürmek amacıyla kullanılan elektrikli veya elektriksiz bazı diğer araç gereçler için de bu isim yaygın olarak kullanılır. Onlar önce üretmeyi öğrendiler...
           "1941 Tokat Niksar doğumlu süpürge ustası Kemal İpekçi, okula giderken aynı zamanda çıraklık eğitimi almak için bir ustanın yanında çalışır ve zanaat öğrenir. Çocukken başladığı bu mesleği 50 yıldır icra ediyor. Çocukken bir çok el işçiliği öğrenen ve zamanında heybe dokumacılığı da yapan usta komşularından baka baka öğrendiği merak saldığı süpürgeciliği elli yıldır teknolojiye rağmen ayakta tutan ve hala alıcısı olan bu zanatı yaşatmaya çalışan son ustalardan birisi. 
            "Rızkımı bu işten kazanıyorum. Şükür kimseye muhtaç olmadım.çalışıyorum üretiyorum geçimimi sağlıyorum. İşçiliği güzel olunca tercih edilen oluyorsunuz. Süpürge yapımı göründüğü kadar kolay değil. Akşama kadar bir kişi günde 20 adet süpürge yapabilir. Evvelden gençken günde 30 adet yapıyordum. Şimdi yaşlandım 20 tane yapabiliyorum. Yanımızda çırak yok gençler bu mesleğe ilgi duymuyor. Son ustalardan birisiyim. Benim gibi bu mesleği yapan bir kaç usta kaldı. 
              Yaptığımız ürettiğimiz süpürgelere komşu illerdende talep var. Amasya, sivas, Ordu, Tokat' ta pazarlıyoruz. Bizim üretimimiz tamamen el işçiliği bu işi makinalarda fabrikasyon yapan yerler var ama biz tercih ediliyoruz. Elektirikli süpürgeler çıksada geleneksel kadim kültürümüzün vazgeçilmez el haceti süpürge hala hanelerimizdeki kapı arkadındaki yerini korumayı sürdürüyor. 
Süpürgelerin kesimini yapıyoruz, ayıkladıktan sonra süpürge şeklinde yerleştirdiğimiz otları dikiyoruz. Emeği çok. Yaz aylarında yaylaya göçüyoruz. Oradada bu işi yapıyoruz. Pazarlarda satıyoruz. Kendi işimiz ne kadar çalışırsak o kadar kazanıyoruz. 78 yaşındayım bu işi severek yapıyorum. Bağlama çalıyorum arada efkarımdan türkü okuyorum. Ömrümün yettiği yere kadarda bu işi yapmaya devam edeceğim"
Çırak yetişmiyor
Son ustalardan birisi
Bu mesleği yaşatmaya çalışıyor.

Derici Sadettin Vahapoğlu usta

              Dabak ustası Şeyh Mahmut Ertuğrul Gazi'yle birlikte osmanlı devletini kurarken yanında olan ustadır. Ahilik ocağının kurucusu olan Dabak Ustası Şeyh Mahmut bütün zanaatların piri olarak Dabakcılığı (dericilik)seçer ve altında 40 çeşit sanatı kendisine bağlayarak ahilik ocağını kurar. Dabak ustası ahlaka çok önem verir. Hastalığa yakalanmaz çünkü hakkıyla çalışır kimsenin hakkını yemez.  Bu ocağın bir çok kuralı vardır. 7 metre uzunluğundaki tüzük Osmanlı’dan Türkçe’ye çevrilmeyi bekliyor.
           Bu ocakta eşine, evine zulm eden çırağa veya kalfalık, kalfayada  ustalık verilmez. Her yönüyle dört dörtlük olan kişiye usta denir. İşçiliği, bilgisi, ahlakındaki güzelliğin davranışlarına yansıması ve helal lokma yiyerek alın teriyle para kazanmayı destur edinen güzel insanların ocağının son ustalarından Sadettin Vahitoğlu usta, dededen gelen 300 yıllık dericiliği ahilik ocağından gelerek yaşatmaya çalışan bildiği bütün bilgileri paylaşan bir çok deri üretimini eski usulde el işçiliği ile üreten Türkiye’deki tek cam deri ustası.
            Türkiye'de Kabak kemane derisini benden başka üreten usta yok.  Parşöment deri üretimi yapan, klarnet dili( contası),yarış atı kamçısı, def, davul, darbuka... gibi bir çok çeşitte üretim yapan tek ve  son ustalardan birisiyim. Tokat zamanında dabakçılığın başkentiymiş. Ve sadece burada üretilen (İt bokundan)kaliteli sahtiyan deri üretiyoruz. Bin yıllık Perdah makinasında sahtiyan deriyi  camağızla parlatırız ve kullanıma hazır hale gelir,  atların hamutunda ve eşeklerin eğerinde, ayakkabılarda astar olarak, çantaların dikiminde ip olarak kullanılıyor. Hala öğreniyorum araştırıyorum diyerek 37 yıldır bu mesleğin içinde olan, aşkla çalışan,  işini severek yapan ustaların piri Vahitoğlu bu pisliğin içinde hiç hastalanmadım çünkü helalinden alın teriyle para kazanıyorum.Dedemin zamanında 400 dabak ustası varmış babamın zamanında 40 usta şimdi benimle birlikte 4 ustayız dabakçılığı yaşatmaya çalışan el işçiliğiyle üretim yapıyoruz. Karagöz ve hacivat derisini deve derisinden 2mm olacak şekilde çalışıyoruz. Armanide ki en kaliteli içten gelen tasavvufi davudi sesi yakalaya bilmek için 4 mikron deri inceliğinde çalışarak bu tınıyı sesi  yakaladık. Çok hassas çalışıyoruz. 0,1 mikron ve 0,2 mikron kalınlığında deri üretimi yapıyorum. Kurban derilerini topluyoruz önce tuzluyoruz, yününden ayırıyoruz,  makinalarda yıkıyoruz, kireçli suya yatırıyoruz. Oradan çıkartıp derinin iç leşini alıyoruz. Ve hangi deriyi üreteceksek ona göre kimyasal işlemden geçiriyoruz. Saftiyan mı, davulluk mu, montluk mu, kabak kemanelik mi, ayakkabılık mı, çarıklık mı, ne üretiyorsak ona göre işlem yapıyorum deriye. Kök boyaları üretiyorum. Derinin üzerine bizim orjinal yöresel yazma desenlerimizi işledim. Bu meslekte çırak yetişmiyor çünkü kimse mesleğe heveslenmiyor.
              Sadettin Vahitoğlu usta " 1952 Tokat doğumluyum.68 yaşındayım. 37 yıldır bu mesleğin içindeyim. 1972 yılında göreve Öğretmen olarak başladım. 10 yıl matematik öğretmenliği yaptım. Baba mesleği dabakçılık (deri işleme)   1982 yılından bu yana dericilik işini yapıyorum. Dabakçılıkta dedem ve Babam Hacı osman Vahitoğlunun üçüncü kuşak oğluyum.Evliyim ve 3 çocuk babasıyım. Çocuklarım okudular öğretmen oldular yurt dışında yaşıyorlar.  Öğretmen olarak 10 yıl çalıştım. 1982 yılında baba mesleğine dönüş yaptım. Araştırıyorum, okuyorum gece gündüz çalışıyorum. Hayalim parşöment deri üzerine kuranı kerimi el yazısıyla yazılan  bir kitabın sayfalarını yapmak istiyorum. Her şeyin doğalını seviyorum. “ diyor usta..
Çırak yetişmiyor.
İlk ve son cam deri ustası
Parşöment deri üzerine kuranı kerimi yazdırmak kitap yapmak istiyor.

6 Haziran 2019 Perşembe

Babamı ve ustamı unutmadım

              Kuaförlük mesleği tarihi MÖ 'lere dayanan çok eski bir meslek dalıdır. Saçı müşterinin zevkine ve sosyal yaşam tarzına göre biçimlendiren boyayan, kesimini ve bakımını yapan kişidir. Estetik bakış açısı olan, uzun süre ayakta durabilecek enerjiye sahip ,müşterinin isteklerine karşı duyarlı,iyi iletişim kurabilen bu mesleği kendisinde yeterlili görenlerin yapabileceği bir iş dalıdır.Aslına bakarsan sabırlı dert dinleye bilen ,kişileri rahatlatan onlara kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan adsız pisikolaglardır kuaförler.
              1969 yılında Tokat merkez Bağlarda  Cumaoğlu Sebahattinin kızı olarak dünyaya gelmişim.Annem ev hanımı.Bağların içinde ki çok güzel bir evde yaşadım. Çocukluğum çok güzel geçti. İlk okula başladığımda Ataç Şahin ve Hasan Ulu öğretmenlerimle tanıştım. Daha birinci sınıfta herşeyimle fark yaratmışım. Herkesten önce okumayı yazmayı öğrenmişim. Oynadığımız oyunlardaki liderlik tarafım öğretmenlerimin gözünden kaçmamış ve beni sınıf başkanı seçmişlerdi. O yıllarda idealim öğretmen olmak veya annem hasta olduğu için doktor olup annemi iyileştirmekti amacım.Babam okumamız için elinden geleni yaptı test kitapları aldı sınavlara çalışabilmem için ama ben haylazlık yapıp arkadaşlarıma uydum ve 5. sınıftan sonra girdiğim sınavların hiç birisini kazanamadım. Babam çok üzüldü beni cezalandırmak için orta okula kız kardeşimin kaydını yaptırdı ama benim kaydımı yaptırmadı.
                 Ben evde oturuyorum bir gün ablam "bu kızın hali ne olacak bari kuaföre yada terziliğe  versekte  bir meslek öğrense" dedi. Babam ablama çok değer verirdi. Onun sözünü dinledi ve beni Alsancak kuaförünün sahibi Mehmet ustaya teslim ettiler, "Eti senin kemiği benim "demiş babam. Burada çalışmaya başladım. 6 ayda işi kavradım ve öğrendim çünkü çok hevesliyim. İşi öğrendikçe bir şeyleri başardıkça kendimi çok değerli hissediyorum. Ustam çok disiplinli ve değerli bir ustaydı ne öğrendiysem ondan öğrendim. Bir gün Mehmet ustam solak elle değilde sağ elle saç kesersen sana ustalık belgesi veririm kötü kız , yoksa  bu belgeyi alamazsın dedi. Bende hırs yaptım azmettim bir buçuk yıl sağ elimle kağıt kestim alıştırma yaptım. En sonunda sağ elle saç kesimini başardım. 4 yıl sonra ustalık belgemi almak için sınava girdiğimde elektirikler kesildi ve küçük tüple açma saç yaptım ve başarıyla belgemi aldım. O zamanlar işe gidip gelmek mesele araba yok belediye otobüsleri saat başı geçiyor. İşe yürüyerek gidip geldiğim günler çok oldu parasızlıktan. Yokluk diz boyu elbiselerim ve ayaklarım ıslanırdı. Sobada üstümü kuruttuğum çok oldu. Ustamın kızının ayakkabılarıyla ve pidenin kıyılarıyla büyüdüm. Babam ölünce Ustamı babamın yerine koydum iyiki sen varsın dercesine sıkı sıkı sarılıp sözlerine kulak verip dinledim.17 yaşında  görücü usulüyle eşimle  evlendim.Eşim bemim her şeyim bu güne kadar bana çok destek oldu beni hiç üzmedi çok şanslıyım. Beraber yürüdüğümüz bu evlilik yolunda her şeyi birlikte birbirimize destek olarak öğrendik. Düğünümün haftasında ustama gittim ve çalışmak istediğimi söyledim.Ustamda kızım benim sana vereceğim parayla  ev geçindirmezsin. Madem ki sana ortaklık teklif ettiler sen bu fırsatı değerlendir dedi.
                    Onun iznini alarak ortaklıkla ve üç koltukla ilk işime başladım. Bu süre içinde çok  şey öğrendim çok ustalar yetiştirdim. Bugün 23  koltuklu üç katlı ve tek bir noktadan yönetile bilen Türkiye'de salon dizaynı dalında birincilik ödülü almış bir kuaför salonunun yöneticiliğini yapıyorum. Aynı zamanda Ekip yönetiminde birinciliğim var. 12 tane mezunum var. Türkiye çapında ismimiz var. Bir çok ödüle layık görüldük. Aldığımız bu ödüller bizim doğru yolda olduğumuzu ve doğru işler yaptığımızın bir göstergesi olarak algılıyorum. 18 yıldır yanımda çalışan Ustalarım çıraklarım var. Ben bu işin alaylı yoldan gelip piri oldum. Bizden sonra yetişen usta yok bizler son ustalarız. Bu işin okulunu kurup öğrenci yetiştirip dalında uzman kuaförler yetiştirmek istiyorum. Ben bugüne kadar hiç bir yere reklam vermedim. Benim reklamımı müşterilerim yaptı.Tokat'ın kadınlarının ekmeğini çok yedim hepsinden Allah razı olsun . Köylülerin gelin başlarını çok yaptım para almadan. Hasat zamanı gellince parayı getirirlerdi. Çok yoğun çalıştım gecem gündüzüm işim oldu. Kendimi bu konuda nasıl geliştire bilirim dedim ve eğitimlere seminerlere katıldım. Oradan aldığım eğitimleri burada aynen uyguladım meslektaşlarım arasında fark yarattım ve onlarla diyaloğa geçip yenilikleri müşterilerimize en güzel şekilde sunduk. Kuaförler arasında eskiden bir

çekememezlik vardı bizim kuşak bunu yıktı ve yardımlaşmayla biz kendi aramızda bir birlik ve
tevhid oluşturduk, aynı dilden konuştuk aynı telden çaldık. Gelen müşterinin Kaşını Ayşe aldı, saçını Emel yaptı , kesimini Candan yaptı bu çok güzel bir şey, her şeyin bir uzmanı var. Çoklukta birliği görmek çok önemli. Bizler dış sanatkarlarız herkes özeldir. Bizde bu özel insanlara hizmet ediyoruz. Yardımlaşmanın çok faydasını gördük. Herkes bilmediği şeyi kolayca bir bilene ulaşıp öğrenmesini sağladık. Bunca yıllık meslek hayatımda gelen müşterilere rızık gözüyle baktım. Kim hangi çalışanımın rızkı için geldi derim. Çünkü rızkı veren Mevlamdır.12 yıldır bu mekanda hizmet veriyorum. İnsanları çok seviyorum arkadaşım çoktur ama dost dediğim insan sayısı bir elin parmağını geçmez. Kızımın adını ve bu mekanın  adını ustam koydu. Açılışını ve kurdelesini Mehmet ustam kesti. Onun hakkını üzerimdeki emeğini ne yapsam ödeyemem. Bana yazdığı şiiri çerçeveletip bu mekanın baş köşesine astım onun gösterdiği yolda basamak basamak ilerliyorum. Hayat bir döngüsellikten ibaret senden önce bu yoldan gidenin söylediklerine kulak verirsen  işini kolaylaştırarak yürürsün. Yetiştirdiğim öğrencilerlede öğretmen olma isteğimi gerçekleştirdim.iki hayalimde gerçek oldu çok mutluyum. Bunca yıllık hayatımda açık yaraları sarmak, insanlara derman olmak, disiplinle çalışmayı ve paylaşmayı öğrendim. Hayalim kuaförlüğün okulunu kurmak ve Candan kuaförün şubelerini Tüm Türkiye'de açmak. Hayatımda keşke dediğim bir şey ,keşke babamın getirdiği o kitaba çok çalışsaydım bugün çok farklı yerlerde
olabilirdim belki diyorum.  Şu anda bize gelen okumamış vasat öğrencileri alıp şaheser yetiştiriyoruz. İnsanlara değer katıyoruz, el zanaatı öğretiyoruz .12 yıllık eğitim ve öğretim sisteminde usta yetişmiyor. Özlem duyduğum tek şey işim. Bir gün işe gelmiyorum kokusunu özlüyorum işimi çok severek yapıyorum. Benim Kuaförlük dalındaki ufkumu değiştiren olaylardan biride işletme eğitimleri oldu.Hala eğitimin içindeyim  kullandığım ürünlerin kalitesi ve doğallığı benim farklı
olmamı sağladı.Yatırımlarımı bu yönde yaptım. Çok yaşamak değil çok gezmek ve görmek .Bakmakla görmek arasındaki farkı farketmektir hayat.  Bu günün gençliğine tavsiyem önce saygı  ,sevgi ,güven ,fedakarlık ,karşılıklı empati , sabır. Ben değil biz olmayı başarmalıyız. O zaman her  şey yerli yerine oturur. Ama malesef aşırılıklar yeni yetişen gençliği bencilleştiriyor ve şu anda ben diyen bir nesli yetiştiriyoruz.      
                  Rabia Kalan Aktaş Hanımefendi usta üzerinden okuduğumuz hayat hikayesiyle bize işinin erbabı olmuş, 39 yıldır bu mesleğin içinde  " eskiden annelerini süslerdim şimdi kızlarını süslüyorum " diyen,  öğrendiği her şeyi ihtiyacı olanla paylaşan  bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum diyen Hz Ali gibi ustalarına olan minnettarlığını ve ahde vefasını hiç bir zaman unutmamış. Ben değil,  hayatın merkezine biz kavramını yerleştirmiş  ve bütün yaşamı boyunca iletişim kurduğu insanlardan beslenmiş onları bir öğretmen olarak görmüş ve kendisini en iyi şekilde geliştirmiş bir başarı öyküsüyle etrafına ışık olan  bir kadın. Teşekkürler Rabia Hanım bizimle hayat hikayenizi paylaştığınız için.