23 Kasım 2020 Pazartesi

ÖĞRETMENİM

 💕❤️ÖĞRETMENİM💕❤️🌍

Toprakta tohumdum,

Suladın, filiz verdim yeşerdim.

Çapaladın, fidan oldum güçlendim.

Büyüdüm ağaç oldum,

Dalıma meyve sensin 

ÖĞRETMENİM.


Gökyüzünde parlayan yıldızım

Karanlık, soğuk gecelerde ocağıma köz oldun 

Cehaletten görmeyen, ama yüreğime göz oldun

Bilgiyle parlayan aydınlık yüzüme söz oldun

Ay’la güneş sensin 

ÖĞRETMENİM 


Dağda, bağda, bahçede çiçek açan bir garipsin 

Kar, boran, yaz, kış, bahar kıymetin ne bilsin

Gülistan şarında bir demet harmanlayıp derlersin

Lale, Sümbül, Menekşe, Kardelenim

Çiçekler içinde kokusuyla fark yaratan 

Gülüm sensin 

ÖĞRETMENİM


Ak saçlarınla çöllere yağmuru taşıyan bulutsun,

Bilge duruşunla her yüreğe dokunan bir ışık bir umutsun 

Bu kalp seni nasıl unutsun,

Bu bedene konan 

Nur, can sensin 

ÖĞRETMENİM.


Dünya Köylüsü

Ayla Bağ 

Baş öğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, 

Babamın, kızkardeşimin ve kızımın şahsında tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü yürekten kutluyorum. 

Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...

19 Kasım 2020 Perşembe

        KADİM ŞEHRİMİZİN KADİM İNSANLARI-6

                Kadim şehrimizin kadim insanları yazı dizisinde bu hafta Emekli öğretmen Hayrettin koyuncu hocamı  daha yakından tanıyacağız. 5 Ekim Dünya Öğretmenler günü olması dolayısıyla bu hafta köşemde sizlere bir öğretmeni dilim döndüğünce anlatacağım. Babacan tavırlarıyla engin ve dolu dolu bilgileriyle etrafını aydınlatan halk adamı sözüyle, özüyle gerçeği yansıtmaya çalışan, eleştirel bakış açısıyla daima kişiyi daha iyiye sevk eden yüce bir şahsiyet. Edebi alanda yaptığı çalışmalarla yöremize ait birçok eserin halk türküsünün kayda geçmesini sağlayan sahip çıkan ve bu mücadeleyi araştırmalarıyla ve kalemiyle yapan bir önder. Yaşayan bir efsane.

Hoşgeldiniz diyor ve başlıyoruz sohbete; "Dürüstlük en büyük sermayedir, itibar en büyük servet." diye söze başladı ulu çınar.

BİZE KENDİNİZİ KISACA TANITIRMISINIZ DEĞERLİ HOCAM. "1938 doğumluyum. Reşadiye Gazipaşa ilkokulun da okudum. Çorum Öğretmen Okulundan ve Samsun Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünden mezun oldum. Köy öğretmenliği, Ortaokul, Lise, yüksekokul öğretmenliği yaptım. Ayrıca yüksekokulda müdürlük, Halk Eğitim Başkanlığı, Tokat Millieğitim Müdür yardımcılığı gibi yöneticilik görevlerinde bulundum ve buradan emekli oldum. Halk türküleri, Halk edebiyatı gibi konularda araştırmalar yaptım. Tokat yöresine ait bir çok türküyü kayıtlara geçirdim. "Öyküleriyle Türkülerimiz" adında bir kitap çalışmam oldu. Kültürel dergilerde birçok yazım yayınlandı. Reşadiye Kuyucak Köyü adlı bir de kitabım var. 35yıldır bir gazetede köşe yazarlığı yapıyorum.

EMEKLİ OLDUNUZ ZAMANINIZI NASIL GEÇİRİYORSUNUZ. AİLENİZDEN BİRAZ BAHSEDERMİSİNİZ.Boş zamanlarımı Tokat'ta kurduğum bir çiftlikte kitap okuyarak, yazı yazarak geçiriyorum. Eşimde benim gibi öğretmen sınıf arkadaşım. Okul aşkımla severek evlendim. Üç çocuğum var. Hepsi okudular. Birisi makina mühendisi, birisi mimar birisi de iktisat okudu. Torunlarım var onların sevdasıyla ve topluma karşı duyduğum sorumluluklarımla sağlıklı bir şekilde yaşayıp doğruları ama sadece doğruları kaleme alıp memleketime hizmet etmeye çalışıyorum. Kimseden korkum yok. 

GENÇLERE NE GİBİ TAVSİYELERİNİZ  OLABİLİR. Buradan gençlere seslenmek istiyorum. Çok çalışsınlar basamaklı gitsinler, paraşütlü değil. İşlerini severek yapsınlar. Varabildikleri yerde bir alın teri olsun. Şimdi ki gençlerin sevdaları da sanal. Kadın doğal sevilmeli, içinizden gelen sesle sevin. Süslemeli değil beslemeli sevsinler. Özen göstersinler, birbirlerine olan güvenlerini devamlı büyüterek geliştirsinler samimi olsunlar. Aşklarını, sevdalarını yürekleriyle sahiplensinler bu yüce duyguya sahip çıksınlar.

ÖĞRETMENLİK YILLARINIZDAN UNUTAMADIĞINIZ BİR ANINIZI BİZİMLE PAYLAŞIRMISINIZ. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “ Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” sözlerine  binaen Çorumda görev yaptığım yıllarda kuruculuğunu yaptığım yüksek okul da   90  kişilik  bir sınıfa benim adımı vermişler. 41 yıl sonra Çorum Hitit Üniversitesi'nden bir davetle gittiğim okulun  sıralarında 36 öğrencimle  sürpriz bir şekilde karşılaşmam beni çok duygulandırdı. Çok hoşuma gitti. Hayatım boyunca aldığım en değerli ve en yüce ödül dü benim için. Öğretmenlik çok özveri ve sevgiyle yapılacak bir iştir. Herkes öğretmen olamaz. Eğer cenneti vaat etmeseydi, ibadet edecek insan bulamazdı Allah. Biz de not vaatlerimizle öğrencilerimizi bilgilendirip öğrenme aşkını kamçılıyorduk. Öğretmen yöntemi bulacak çocuktaki merakı diri tutacak. Toplumlar iki şeyle yönetilir; birisi ilim, birisi zulüm. Baştaki hangi yöntemi biliyorsa onu uygular. Bizler daima okuyarak araştırarak tarihimizi doğru öğrenerek köklerimizden kopmadan evrenselleşerek ancak gelişebiliriz. O yüzden çok çok okumalıyız.

HALK EDEBİYATINDA ŞİİR VE TÜRKÜ’NÜN YERİ NEDİR.Şiir ayrı bir dal. Şiirde öz vardır. Sözle özü birleştirirsiniz şiir olur. Sözün anlam derinliğini en kısa yoldan verirsiniz şiirle, türküyle. Türküler ayrı bir cevher ayrı bir kale. Türkçenin öz taşıyıcısıdır türküler. Anlam ve duygunun birleştiği yerdir türküler. Şairin dediği gibi “ ne zaman bir türkü duysam şairliğimden utanırım.”

Hocam kitabında Nezük türküsünün serüvenini türküyü kayıt altına alırken yaşadığı gördüğü bütün olayları ayrıntılarıyla bir bir anlatıyor.

“Oktap belinde çıktım hava soğudu,Aradım Sivas elini Nezük yoğ idi, Eninde sonunda edeceğin bumuydu,Ellere mi kaldın kız kara gözlüm.”den sonra sözü abum türküsüne getiriyor ve 

“Öğretmene varamadım , Naylon çorap giyemedim , Abum abum gız abum, Sebebim sensin abum.

Şu Niksara varsalar , sevdiğimi bulsalar, şu halimi sorsalar  abum abum gız abum sebebim sensin abum”

Yöresel türkülerden bir demetle bizi ağırlıyor. 

HAYALLERİNİZ NEDİR. Hayallerimi bir bir gerçekleştirdim. Sağlıksız uzun yaşamaktansa sağlıklı ve kısa yaşamak istiyorum. Ömrüm olduğunca topluma faydalı olmaya çalışıyorum yazdıklarımla kalemimle. Salgın sürecinde çiftliğimde doğa ile başbaşa bir süreç geçiriyorum. Herkesten uzak mesafeli yaşıyoruz. Eski günlerin değerini çok çok iyi anladık. Bir an evvel eski günlere dönmek istiyoruz.

GÜL DEYİNCE AKLINIZA İLK OLARAK NE GELDİ. Sorusunu yöneltiyorum ve sohbeti toparlamaya çalışıyorum.

Gül deyince aklıma berraklık güzellik ve sevecenlik geldi.

Siz hiç gül bahçesini gördünüz mü dikensiz?
Gül yüzünüz benli de
Güller niçin bensiz.
           Hayrettin Koyuncu Hocam bir derya.  Çay eşliğinde yaptığımız sohbette saatin ve vaktin nasıl geçtiğini anlamadan günü yarılamışız. Sohbetiyle doluluğuyla ve içten babacan tavırlarıyla yaşayan bir efsane. Sözün sonu gelmeyen bir sohbetti, ayağa kalkarak ve yürüyerek devam ettiriyoruz.  Sohbetimize bir virgül koyup yeniden görüşmek üzere ayrılıyoruz. Yetiştirdiği binlerce öğrencisine şiiri, edebiyatı ve sanatı sevdiren engin ve yüce düşünceye sahip iz bırakan eserleriyle yüreklere taht kuran kıymetli bir şahsiyet. Onu tanımaktan çok onur duydum. Kadim şehrimizin Kadim insanlarından olan Hayrettin Koyuncu Hocam bizimle hayat hikayenizi paylaştığınız için çok çok teşekkür ederim. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü 
Sosyolog yazar
Ayla Bağ

 DAĞLAR YERİNDEN OYNAR 

          Eğitimli eğitimsiz ölçü bu değil. Anadolu’nun makus talihi nasıl değişir bilmem. Bu gidişle ancak ve ancak okumakla değil, sevgiyle yoğrulan yüreklerin yeryüzünde çoğalmasıyla aile içinde yaşanan bu acılar durdurulabilir. 

En yakınından (eş, baba, abi, anne) gördüğü şiddetten kime sığınır insan? 

Gidecek yeri olmazsa, insan boyun mu eğer zulme göz göre göre? 

Ve böyle mi büyütür insan zanlarını? 

Koca bir canavar yaratır yaşayacağı aile cennetinde cahilliğinden. 

Ve suskunluğundan, inandığından, güvendiğinden, başka çaresi olmadığından geleneklere boyun eğdiği için büyüttüğü canavarın elinde cehenneme çevirince cennetini anlar yanlış yaptığını. 

Ama iş işten geçmiş kayıp yılların hesabını, bozulan ruhsal dengesini, masum olan günahsız yavrulara miras bırakarak yola devam eder çaresizce...

İnsanların zanlarınca şiddet kalıcı hale gelerek çaresizlikten kabul görüyor, çiğ gibi büyüyerek. 

             Çok hızlı yaşamanın, çok hızlı gelen değişimlerin var olan güzelliği içselleştirmeden yok etmesi, sel gibi sürükleyip tüm güzellikleri götürmesi çok çok acı. 

EYLÜL'e VEDA ŞAİR dedi ki, “Demek gidiyorsun...Henüz, yaz’dan kazaya kalmış, hüzünlerimizi bile "eda" edemedik ey Eylül. 

Nedir bu telaşın. Daha, karşılıklı oturup dertleşecek, pencere önünde kahve içip, esen rüzgara, yağan yağmura, kırılan dala, düşen yaprağa...Hasılı kelam, Vefaya, vefasızlara, eski dostlara, sitem edip şiirler yazacak, sonra da, alıp başımızı  birlikte gidecektik...:

(( EYLÜL de  dedi ki, "Önümüz kış, ayaza çalıyor geceler ey şair. Vakitlice gidip, bir “kalbin”sıcaklığına sığınmam lazım."(öyüce) diyor şair. 

İşte böyle bizim  evliliklerimiz de daha birbirimizi anlamadan, tanımadan, konuşmadan, göz göze gelmeden, hissetmeden, yarınlara birlikte bakmayı ve yürümeyi öğrenmeden yıkımlara doğru dört nala koşuyoruz. Kadının kıymetini bilmeden, aile olamadan biz olmanın önemini kavramadan, evliliğin getirdiği değişimine ayak uyduramayan (gerizekalı) gelişimden yoksun, uyumsuz, kendini bilmezlerin elinde bu döngü her geçen gün daha kötüye doğru gidiyor. Bu döngüyü kırmak için;

Biraz evden uzaklaşmak, elindeki senin sandığın ailene uzaktan bakmak ve dokunmak isteyipte dokunamamak,  aslında hiç bir şeyin sahibi olmadığını fark etmek, senin olmadığını bilmek idrak etmek için bileklerinden kelepçelenmen mi gerekiyor. Bıcak kemiğe dayandığında çığlık sesine kulak veren polisin seni uzaklaştırması mı hatırlatır kıymetini ailenin. Sen bu evin ailenin mutluluğu için ve devamlılığı için varsın. İçindeki olumsuz duyguları temizlemedikten sonra nereye gidersen git nerede olursan ol varolduğun yeri kirletirsin. Bakış açılarını değiştir. Kendinle başbaşa kal ve elindekileri değerlendir. Eşinin çocuklarının yokluğunda bir hiç olduğunun, senin bir anlam taşımadığının farkına var. Ailenle birlikte varsan hayatın tadı tuzu zorluğu aşılmayacak dediğin dertlerin üstesinden gelebilme gücünü kendinde bulursun. Hayatın anlam kazanır. Boşluğu doldurmak için çabalar huzur inşa edersin.

Henüz bu değerlerin kıymetini göremeyen babalar için bir kaç sözüm var. Elindekilerin kıymetini bil. Onların varlığı için çok çok şükür et. Ailenin huzuru ve mutluluğu için çalış. Şeytanın oyununa gelme. Eğer ki bunları farketmez ve burnunun doğrultusuna gidersen dağlar yerinden oynar. Yıkılmaz dediğin evliliğin temelinden yıkılır. Gözünü aç ve makul düşüncenin doğrultusunda geleceğine yön ver yol al. Yolun açık olsun... hanen bereketlensin ... Dağlar yerinde dursun. Selamlar sevgiler.




10 Kasım 2020 Salı

DÜŞÜNDÜM DE

          Bugün 10 Kasım 2020 Atamızın Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 82. yıl dönümünde rahmet,  minnet ve şükranla anıyorum. Açtığın yolda gösterdiğin hedefe hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Kurduğun bize armağan ettiğin Türkiye Cumhuriyeti Devletine layık olabilmek adına bize bıraktığın değerlerle üzerimize düşeni yapmak için  bugün kendimi sorguluyorum.

        Çok yücesin Atam; Benim ben olmamda ki en mühim olan Cumhuriyetin temel değerlerinin başında eşit haklara sahip olmak geliyor.  Ve 1934 yılında kazanmış olduğum seçme ve seçilme hakkı doğrultusunda hayatıma yön vererek meslek hanem dolu ünvanım ise Anadır. Bugün  Dolu dolu Anadolu kadınıyım sayende.

Bugün sosyal medyada gezen Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili bir video bana kuran-ı Kerim’in Bakara süresinin 134. ayetini hatırlattı.” Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandığınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulamazsınız.” çok etkilendim. Ne güzel özetlemişler yaptıklarını. Bu videoyu izleyince bende kendimi sorguladım. O yaşlarda ben ne yaptım.

-Mustafa Kemal 24 yaşında Harp Akademisini bitirdi. Vatan sevdası uğruna aşk ile yollara düştü. 

-Ben Atalarımızın bize hediye ettiği bu vatan toprakları üzerinde 24 yaşına kadar Liseyi bitirdim, sevdiğim gençle birlikte aile yuvamı kurdum.  Evlendim. Ve bu yuvayı huzurlu bir şekilde yaşata bilmek için mücadele etmek için aşk ile yollara düştüm.

-Mustafa Kemal 34 yaşında inancını kaybetmeden Çanakkale destanını yazdı ve yedi düvele meydan okudu.

- Ben 34 yaşında iki çocuk annesi oldum ve inancımı kaybetmeden bize ait olan ata mirasımı, kültürümü çocuklarımın kulağına ninni okuyarak başladım. Dede Korkut masallarını, efsanelerini anlatan, tarihimi, kültürümü, dinimi anlatan kitaplar okudum. Kuran-ı kerim’i okudum.

-Mustafa Kemal 38 yaşında Milli Mücadeleyi başlatmak için 19 mayıs 1919 da Samsun’a çıktı.

-Ben 38 yaşımda  er meydanı pazara çıktım. kimim, neyim,  nereye gidiyorum, ne istiyorum hedeflerim ve hayallerim nedir diye sorguladım kendimi ve yeni yeni kararlar aldım. Bu kararları uygulamak için çalışmalara başladım.

-Mustafa Kemal 41 yaşında Afyon ovasından İzmire aktı ve yurdu düşmanlardan temizledi. Alsancağı dikti, 42 yaşında “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir “dedi ve ustalık eseri olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ kurdu. ( en büyük hayalini gerçekleştirdi)

-Ben 40 yaşında hayalim olan üniversiteyi kazandım. Çok istediğim Sosyoloji bölümününden 44 yaşında sosyolog olarak mezun oldum. 45 yaşımda Marmara Üniversitesinden Aile Danışmanlığı eğitimi aldım. 46 yaşımda yine çok istediğim hayallerimden birisi “Yaşayan Kırkkızlar Efsanesi” adlı ilk eserim olan kitap çalışmasını hayata geçirdim. Valiliğimizin himayesinde İl milli eğitim müdürlüğünün öncülüğünde “KIRKKIZLAR” projesinde yer aldım ve okullarda kahraman kadınlarımızı öğrencilerimizle buluşturup söyleşiler yaptım.

Kıymetli öğretmenlerimizle birlikte İki sene içersinde 136 söyleşiye imza attık.  Bir çok dergi ve gazetede yazılarım paylaşıldı. Tokat gazetesi, Tokat Gündem Gazetesi, Tokat’a Dair sayfasında köşe yazarlığı yapmaktayım. 

47 yaşımda Tokat KIZILELMA dergisinin yazı işleri müd. üstlendim.

48 yaşında ikinci kitabım kültürel mirasımız olan geleneksel el sanatlarını yaşatmaya çalışan ustalarımızın hayat hikayelerinden oluşan 45 ayrı dalda ustanın zanaatlarını konu edinen “YAŞAYAN EFSANELER İLK TEK VE SON USTALAR” kitabını hayata geçirdim ve AHİLER KERVANI çalışmasıyla okullarda ustalarımızı öğrencilerimizle buluşturdum.


-Mustafa Kemal 53 yaşında ATATÜRK oldu. Yaşarken en büyük payeyi milletinden aldı.

-57 yaşında 10 Kasım 1938’de sonsuzluğa uğurlarken gönül hanemize taht kurdu. Kalbimizde fikirleriyle ve yaptıklarıyla ölümsüzleşti. 

Ben 48 yıllık hayatın içersinde  tek sermayem yazar, çizer, düşünür, anne olarak gerçekleri ve doğruları yansıtmaya başarı öykülerini dillendirmeye  kalemimle aktarmaya çalıştım. Allah ömür verirse bundan sonrada yazarak var olacağım.

Cumhuriyetten önce ki Tarih kitapların da anadolu kadınını şöyle tarif ederlermiş. 

Anadolu kadınlarıydı onlar meslek haneleri boştu ünvanları ise yoktu. Anaydı, bacıydı, yardı, yarendi hanemize doğan güneşti onlar.

Şimdi biz bu cümleyi değiştiriyoruz  ve şöyle diyoruz. 

Anadolu kadınlarıydı onlar meslek haneleri dolu ünvanları ise anaydı, dolu dolu Anadolu kadınlarıydı onlar.

Okudular,  mühendis oldular kat kat binalar inşa ettiler,

Mimar oldular geçmişi geleceğe bağlayan köprüler inşa ettiler,

Öğretmen oldular hayat okullarında boy boy insan yetiştirdiler.

Anadolu kadınlarıydı onlar meslek haneleri DOLU ünvanları ise ANAydı 

Dolu dolu ANADOLU kadınlarıydı onlar.

Yani demem o ki sevgili gençler, okurlar 

57 yıllık bir ömüre;

11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap, 1 ülke ve milyonlarca özgür insan bırakan yüce atamızı saygı sevgi ve rahmetle anarken,

Herkes ATATÜRK olamaz ama herkes  KENDİSİ olabilir diyorum.

Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...

Dünya Köylüsü 

Ayla Bağ