20 Aralık 2016 Salı

KURT MİSALİ

                 Günümüzde sevgilerin beraberliklerin paylaşımların kişisel çıkarlar üzerine kurulu
olduğu, kavganın ve gürültünün buradan kaynaklandığı bir gerçek. Hal böyle olunca çıkarlarımıza ters düşen işimize gelmeyen her şeyden bir bir kendimizi uzaklaştırdık ve yanlızlaştık .Artık herkes yalnız yaşıyor ve yalnızlıktan şikayetci olsakta beraberlıklere tahammülümüz yok artık. Kopuk yaşamak daha kolay çünkü egomuzu beslemenin ve sorumluluk almadan yolda yürümenin cazibesinin etkisiyle farkına varmadan ömür gelip geçiyor yalnızlıklar içinde..
                  Oysa ki aklımızı kullanıp kişisel mutluluğun yanında bütünün mutluluğu için şartları kabul ederek ortamdan kopmadan kendimize bir yer edinmek ,fedakarlıklarda bulunmak bir insanın en büyük erdemi olsa gerek.insanlık değerlerinin unutulduğu bir zamanda,değer olarak atfettiklerimizin aslında boş şeyler olduğunu görmek için biraz etrafımızda olup bitene doğadaki yaşamı gözlemleyen bilim insanlarının anlatılanlara kulak verirsek içine düştüğümüz çıkmazlardan kurtulacak bilgiye ulaşmanın hiçte zor olmadığını görürüz.Kendi iç dünyamıza dönüp değerlendime yapmak için biraz çaba sarfetmemiz  ve düşünmemiz gerekiyor.
Bilim insanlarının kurt sürüsü üzerinde yaptığı gözlemlerden çıkarttıkları sonucu bizimle paylaştıklarında insanlığımdan utandım tüylerim diken diken oldu gözlerim doldu.
Kurtlar vahşi doğada evcilleştirilemeyen hayvanlar olarak özgürce sürü halinde yaşarlar.Tek eşlidirler.Yavrularınına çok iyi bir eğitim vererek büyütürler ve sürüyü yöneten bir liderleri vardır.Sürüdeki lider seçiminde iki kurt arasındaki mücadele güç savaşına dönüşür ve uzunca bir savaştan sonra kurtlardan birisi pes eder ve geri çekilir ,sırt üstü yatıp boynunu ayakta kalan kurta uzatır.Bunun anlamı şudur "Ben sana teslimim senin üstünlüğünü kabul ediyorum sürünün bekası için kavgadan gürültüden vazgeçiyorum ve geri çekiliyorum.İstersen beni şu anda öldüre bilirsin "der.Bunu gören kurt ayağının altındaki yorgun ve bitap düşen teslim olan kurdu parçalaya bilecekken onun yaşamasına ve sürüde kalmasına izin verir.Böylelikle lider seçimi yapılmış olur ve herkes sürüdeki yerini bilir ve bütünün sürdürülebilirliği ve mutluluğu için elinden geleni yapar.
İnsanlığını unutan insanoğluna bazen hayvanlar yol gösterir.Ademin iki oğlu arasında geçen kardeş kavgasında Kabil'in Habil'i öldürmesi ve sonrada pişmanlık duyup ben ne yaptım demesi ve Karganın Kabile yol göstermesi gibi.İnsan fıtratıda güzele güzelliğe yönelecek şekilde yaratılmıştır.Hayvanlar alemindeki bu örneği alıp insanlar alemine taşıdığımızda ve aile ortamına uyarladığımızda evlilik müessesindeki iktidar savaşını kazanmaya çalışan iki gücün mücadelesini buna benzete biliriz.Yani  bugünkü evliliklerde ki çatışmaların sebebinin benliğimizden kaynaklandığını düşünüyor ve evliliğin devamı bekası ve huzuru için güçlerden birisinin yani eşin geri çekilmesi boynunu uzatması teslim olması bu evliliğin yürümesi için göstermiş olduğu fedakarlığın diğer güç olan eş tarafından doğru  algılandığında bu erdemli davranış karşısında bütünün hayrına iş yapmak için ailedeki bireylerin kendilerini gerçekleştirmesi huzuru ve mutluluğu için gücünü harcar ve aile saadeti için çalışır.Yeri geldiğinde erkek yada kadın geri çekilmeyi bilmek lazım. Bu davranışı doğru algılanmayıp evet ben senden üstünüm artık güç bende deyip diğerini aşağılayan gerekli özeni göstermeyen o fedakarlığı göremeyen kişinin  id egosuyla "ben sizin babanızım (veya annenizim )ben ne dersem o olur" mantığıyla devam ederse orada bütünün hayrına hiç bir şey gelişmez ve kavgaların çatışmaların yaşandığı insanlık dışı aile dramlarının yaşanmasına sebebiyet verir.Bu döngü taa ki birileri bu gerçeği fark edene kadar sürüp gider, ömür gelip geçer.
                   İnsan sosyal bir varlıktır. İnsanlarla birlikte yaşamak için dünyaya geliriz.Bize çevremizdeki insanlar yol gösterir.Ya nefsimize uyar birbirimizi öldürürüz yada bütünün bir parçası olduğumuzun idrakine varır ,birbirimiz için yaratıldığımızın farkındalığıyla bütünün hayrı için   yapabileceğimizin en yücesini yaparız,yani bu bazen boyun eğmek ,teslimiyet göstermek ,fedakarlık, paylaşmak, sabır, bazende koşulsuz sevmek  gibi iyi işlerdir.Bütün bu bilgilerden sonra bilimin ,doğal hayatın ve kur-anı kerimin bize gösterdiği örneklerden yola çıkarak kendimize çeki düzen vermeliyiz.Aile içinde yapılan güç iktidar savaşlarında bazen kadın bazen erkek lider olabilir.Bilmediğimiz konularda geri çekilmeyi bilmemiz ve bilene yol vermemiz gerektiğinin ne kadar erdemli bir davranış olduğunu görmeliyiz .Körü körüne inad edip ayak diremenin erkeklik güç elden gidiyor , kılıbık olacağım korkusuyla kadına zulm etmenin aslında o kişideki eksiklikten kaynaklandığını görme zamanı gelmedimi artık.Yılanın başını baştan ezmek gerekir diyenlerin
korkularıyla yüzleşme zamanının geldiğini düşünüyor ve herkesi  bilgiye davet ediyorum.Kur-anı
kerimin bize söylediğine göre kurtuluşta olanların "Onlar her şeyi dinlerler ve  sözün en güzeline
uyarlar işte onlar Allah'hın hidayete erdirdikleridir.İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir."ayetinin gerektirdiği en üst bilinç düzeyiyle haraket edip,sözü Velasır süresindeki ayetlerle bitirmek istiyorum. "Yaşadığın çağa yemin olsun ki insanlar mutlaka ziyandadır.Ancak iman edenler,iyi işler yapanlar,birbirine hakkı tavsiye edenler bunun dışındadır."  diyor.Herşeyi bizim için yaradan rabbime bizide kendisi için yarattığını bilip kurt misali boyun eğip teslimiyet göstermek aklın en güzel icabıdır.

Maide -5.süre 27 .ayet kur-anı kerim(habil ve kabil )
Asır -103.süre1.2.3.ayetleri
Zümer -39 süre 18.ayeti(onlar sözün en güzeline uyarlar)

18 Aralık 2016 Pazar

82 yaşında 84 UD

              Böyle bir güzelliği tanıdığım için çok mutluyum.Güler yüzüyle babacan tavrıyla bizi karşılaması ve misafir etmesi kalbinin kapılarını sonuna kadar açıp duygularını bizimle yürekten paylaşması benim için onur vericiydi.
               Basri Yıldırım amcanın hayat hikayesinden öğreneceğimiz çok şey var. 1934 doğumlu Basri amca "üç çocuk babasıyım.15 sene ayakkabıcılık yaptım çocukları okuttum kızım. 15 sene inşaatlarda çalıştım çocuklarımı evlendirdim.Yurt dışında 6 sene kaldım vatan hasretinden geri döndüm.Aslen abazya çerkeziyim ,kafkaslardan gelmişiz.Alan köyüne yerleşmişiz.45 yıldır Tokatta'yım.Emekli olduktan sonra görerek merak üzerine bu sanatı öğrendim.Yapıştırma ustasıyım.82 yaşındayım 84'üncü udumu yapıyorum.Ud yapımında kullandığımız ağaçlar genellikle maun,venge,ceviz,gürgen,şahşup ağacı,selvi ve gül ağacından yapılır.Yanımda bir çok usta yetiştirdim.Bu sanatı Türkiyede yapan 300 kişiden birisiyim.Eskiden süryaniler ermeniler yaparmış bu sanatı.şimdi o ustalardan kalmadı.Kültür bakanlığı zanaatcısıyım .insanları çok seviyorum.Buradan gençlere sesleniyorum.Birbirlerini kırmasınlar,incitmesinler,dedikodu yapmasınlar,Herkesin bir hayali olsun.
Hayalsiz insan bitkiden sayılır.
Benim hayalim Türkiyemizin iyi olmasını hayal ediyorum.Kökenimiz bir ayrımız gayrımız yok bir olalım iri olalım diri olalım.
Sivas ,Tokat ,Ankara'yı bilirim Malatya'yı da çok severim.insanı halkı temiz bir şehir.
Gül deyince aklıma sevgi gelir.Fedakarlık vara yoğa katlanan insan karım gelir aklıma."diyor Basri usta.
             Tokattaki taşhanda zanaatını yaşatmaya çalışan Basri amca böbrek yetmezliğinden diyalize giriyor ama bu hastalık onu yıldırmamış."sabahleyin diyalize gidiyorum öğleden sonra dükkanı açıp çalışıyorum kızım üretmek beni mutlu ediyor."derken ondaki azmi ve hayata bağlılığını görmek yaş yetmiş işi bitmiş sözünü  çöpe attırıyor.Teşekkürler Basri amca bize yaptıklarınla yaşamınla örnek olduğun için."Bir işten sığrıldığında dinlenmek için başka bir işe koş "ayetinin yaşayan bir örneği olarak bize gerçeği hatırlattığınız için çok çok teşekkürler...

13 Aralık 2016 Salı

FIRAT'IN KIZI YEŞİLIRMAĞ'IN GELİNİ

                Farklı olduğunu farklı düşündüğünü taa küçük yaşta fark eden sündüs hanım kendisini ifade edebilmeyi duygu ve düşüncelerini kalemle yazıya döküp dile getirmesi ve yıllar sonra bu birikimlerin kitap olarak karşısına çıkması elbetteki tesadüf değil. Yaradanın ona vermiş olduğu bu yeteneği doğduğu topraklardan uzakta kalmasının vermiş olduğu hasreti, gurbetteki hüzünle besleyen fıratın kızı ilk aşkının babası olduğunu yıllar sonra dile getiriyor.
             1971 yılında Elazığın keban ilçesinde 7 kız kardeşten 3üncüsü olarak dünyaya gelir. Okuma yazması olmayan Annesi ve babasının desteğiyle bu günlere gelir. İlk okulu ve orta okulu burada okur. Irmak kenarında doğayla içiçe  olan köyünde  çok güzel bir çocukluk geçirerek büyür. Gerisini sündüs hanımın ağzından dinleyelim."Annem osmanlı kadınıydı biraz sert. Orta okuldayken bir gün okulda bayılmışım. Bunun üzerine yapılan araştırmalarda kalp rahatsızlığım ortaya çıktı, fakat ben hastalığın negatif yanını hiç yaşamadım. Hatta bu benim için bir ayrıcalık oldu ve evde herkes beni el üstünde tutmaya başladı yani anlayacağınız el bebek gül bebek yetiştirildim. İlk okuldayken sesimin güzel olduğunu keşfeden öğretmenim bana sıksık türkü söyletirdi. Bu yüzden türküleri çok severim. Liseye geldiğimde Türkülere olan hayranlığım beni şiirlede buluşmama kolaylık sağladı en çokta Lisedeki edebiyat öğretmenimin derste
-Kaç kitap okudunuz?
Sorusunu sorarken yüzümüze aşağılayıcı gözlerle bakmasından duyduğum utanç ve hırsla o yıl yaz tatilinde 36 kitap okudum ve o günden sonra okumayı keşfettim.Yazmayıda çok seviyorum . Şiirlere olan ilgim dahada artı. Liseyi bitirip ünüversite hayatına atılmam beni hüznün şairi yaptı. Van Yüzüncü Yıl Ünüversitesi sınıf öğretmenliği bölümünü kazandığımda Ailemden ilk ayrılığımı yaşadım, babamı ilk kez ağlarken görüşüm bendeki duyguların tavan yapmasına ve bunların kağıda dökülmesine  sebebiyet verdi. Babamı çok seviyorum. Rahatsızlığımdan dolayı et yemiyorum vejeteryanım, Babam üniversite hayatım boyunca her ay benim yanıma gelerek annemin hazırladığı etsiz yemekleri bana taşıması benim aileme karşı olan bağlılığımı pekiştirdi ve Babama olan saygımı sevgimi aşkımı açığa çıkartı. Kendimi çok değerli hissetmeme ve kendime olan güvenimi arttırmama neden oldu. Sevgiyle ve fedakarlıklarla büyüyen bu genç kızın dünyasının temel taşlarını oluşturdu hiç kuşkusuz. Üniversite yıllarında tanıştığım aşık olduğum Tokatlı delikanlıyla evlendim. Bir kızım ve bir oğlum oldu. Eşler sizinle evleniyor ama hayatı sizinle paylaşmıyor. Çalışan bir kadın olarak bütün sorumluluk bende çocukların bakım sorumluluğu, ev işleri, okuldaki sorumluluklar her şey benim üzerimde dönüyor. Farklı kültürlerin çatışmasıda üstüne eklenince bütün fedakarlık kadından bekleniyor ve bunun sonunda ağır bir depresyon. Baba ocağında el bebek gül bebek bakılan bu prensesin birden bire kül kedisi moduna geçmesi elbetteki çok yıkıcı ve acı. Yapamam yapmam dediğiniz şeyleri hayat size öğretiyor. Bir kadın hayatta hep dik durmayı öğrenmeli. O dönemde okumayı ve yazmayı bıraktım. Yıllar sonra çocuklar büyüyünce, arkadaşlarımın teşfikiyle yeniden yazmaya başladım. Eşimin de desteğinin altını çizmeliyim. Şiirlerim çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlandı. Gazete köşelerinde yazdım. İlk şiir kitabım 2013 yılında" Fıratın Kızı "  İkinci kitabım 2015 yılında "Aşkın Mahrem Elleri "adı altında çıktı. Edebiyat benim can damarım. Şiirlerimi gurbetteki özlem besledi hüzünü seviyorum ve oradan besleniyorum. Hüznün şairi olarak kendimi tanımlaya bilirim. Hüzün kalbinizi yumuşatıyor. Her şeye insani bakıyorsunuz ayrımcılık yapmadan. Kalpler bir olunca makamlar, dinler, mezhepler, diller, cinsiyetler insanı ayrıştırmaz bilakis birleştirir. Bu kavgalara çok üzülüyorum. Sevgiyle her şey çok güzel olacakken nefretle kötülüğe doğru ilerliyoruz."diyor usta şair Sündüs Akça hanım.Gül deyince aklıma gülmek geldi ,peygamber efendimiz geldi diyor.
             "Çocukluğumun geçtiği yerleri çok özlüyorum, en ufacık bir fırsatta koşa koşa gittiğim memleketime dönmeyi  hiç düşünmedim. Çünkü beslendiğim gurbet damarını kurutabilirim "diyen Fıratın kızı gelin geldiği bu toprakların sesi olmaktan dünyaya buradan seslenmekten ve yeşilırmağın gelini olmaktan kıvanç  ve onur duyduğunu dile getirirken şairin gözlerindeki hüznü görmenin samimiyetini iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Öğretmenliğe Erzurumdan başlayarak Ankara ve Tokatın çeşitli ilçelerinde görev yaptıktan sonra şu anda merkezde görev yapmaya devam eden buralardan topladığı birikimlerin kendisine kattığı değerlerle zenginleştiğini dile getiren ve yaşamın içinden kopmadan hayata devam eden SÜNDÜS ASLAN AKÇA hanımefendiye bizimle hayat hikayesini paylaştığı için canı gönülden teşekkür ederim ...
         

1 Aralık 2016 Perşembe

"İSTANBUL DELİKANLISI"

            Etrafındaki olayları gözlemleyip iyiye yönelen,kötüyle yollarını ayıran geçmiş yaşantısını kendisine ders sayan geleceğe umutla ve güzellikle bakan girdiği ortamda kendisini sevdiren güler yüzüyle tatlı diliyle etrafına örnek tuttuğunu koparan Özkan Özdemir'in hayat hikayesini kendi ağzından dinleyelim.
             Tokatın Niksar ilçesinin Bayraktepe köyünde ,1985 yılında mayısın 28 inde salı günü dünyaya gelmişim.4 çocuklu ailenin en son çocuğuyum.Annem ev hanımı babam devlet memuru.ilk okulu Tokat Ahmet Melih Gazi ilk okulunda okudum. Abimlerle beraber Ayakkabı boyadım.para kazanmanın tadına o zaman vardım.Simit sattığımda ilk simiti anneme satardım.O nun bereketi bir başkaydı.Annem simit aldığında o gün simitlerim erkenden biter banada oyun oynamaya vakit kalırdı.Çalışmak üretmek birilerine faydalı olmak çok güzel bir şey.Orta okul birinci sınıfta ailevi sebeblerden dolayı İstanbula göç etmek zorunda kaldık.Babam alkolikti içince ne yaptığını bilmiyor evin içinde terör estirip evi yangın yerine çeviriyordu .Çocuktum korkudan yorganın altında tirtir titreyerek ablama sarılır öylece uykuya dalardım.Her gece dua ederdim babam içki içmeden eve gelsin diye.Bir gün ellerimi açıp "Allahım eğer bende böyle olacaksam beni yaşatma şimdiden canımı al öleyim " diye dua ettim .Ogünleri hatırlamak istemiyorum ,Allah iki eniştemdende razı olsun,Necati eniştem bizi yangının içinden kurtardı .Yalçın eniştemde yangından sonra bizi evinde barındırdı kucak açtı.ikisininde hakkını ödeyemem Allah Rahmet eğlesin yattıkları yer cennet olsun.
İstanbul maceramız 18yıldır devam ediyor.12 ,13 yaşından beri  pisliğe bulaşmadan kurtlar sofrasına yem olmadan arımızla namusumuzla hayata tutunmaya çalışıyoruz.Dik duruşumuzu ,dürüstlüğümüzü,mertliğimizi, mayamızı annemden almışız.Ellerinden öpüyorum .onu çok seviyorum.o benim her şeyim.Kimseye eyvallahım olmadı.

Har içinde biten gonca güle minnet eğlemem,
Arabi farisi bilmem dile minnet eğlemem
Sırat-ı mustakim üzre gözetirim rahimi
İblisin talim ettiği yola minnet eğlemem.
Rızkımı veren hudadır kula minnet eğlem...

Liseye giderken annemden hiç haçlık almadım kendim çalıştım haçlığımı çıkardım.Ayhan abinin yanında büfede çalıştım,beni çok sevdi iş değişikliği nedeniyle büfeyi satın almam için uygun bir fiyata bana bıraktı fakat maddi imkansızlık nedeniyle bu fırsatı değerlendiremedim.Tatlıcıda çalışmaya başladım ,kendi işim gibi çalışıyorum çok seviyorum işimi ,dört yıl çalıştım anlaşmazlık yüzünden kavga ederek ayrıldım .Palmiye kafede çalıştım  ,sonra askere gittim.Askerliğimi havacı olarak usta birliğimi Erdekte yaptım çok güzel anılarla asker ocağından ayrıldım.
Askerden döndükten sonra iş konusunda bir çok teklif aldım.değerlendirmelerimi yaptıktan sonra bir fabrikada işe başladım,iki ay sonra bölüm şefi olarak işe devam ettim.Fakat iş beni tatmin etmiyor arayış içindeyim.yıllık iznimde bodruma gittim tatile.Oradayken telefonum çaldı ,arayan eskiden çalıştığım kavga ederek ayrıldığım tatlıcı dükkanının sahibi "özkancım dükkanda çalışmak istersen gel seni bekliyorum dedi.bende gelirim ama işçi olarak değil ortak olarak dedim, O da başım üstüne seni bekliyorum "dedi .Tatil dönüşü üç yıldır çalıştığım fabrikadan ayrılıp,Tatlıcıda ortak olarak işe başladım.Çok şükür üç yıldır bu işi yapıyorum .arabamı aldım,nişanlıyım düğünümü yaza yapacağım Allah izin verirse.
Dualarımı hep umutla ve güzel yarınlar için ettim.kendimden aşağılara bakarak şükrümü arttırdım. Yükseklere bakarak isyan etmedim hiç bir zaman .kendimi bildim nereden gelip nereye gittiğimin farkındayım.Allahıma şükürler olsun .Mevlam herkese iyilik güzellik versin.istanbul bir sevda ne onunla ne onsuz,köy gibi bir yerde yaşamak isterdim.sessiz sakin bir yer...
Geçmiş yaşantımdan ders alıp önüme umutla bakmayı öğrendim.Tatlı dili güler yüzlü olmanın bir ayrıcalık olduğunu öğrendim.şükürle yatıp kalktığın zaman Allah seni yarı yolda bırakmıyor daima yanında olduğunu yaşayarak öğrendim.
Hayallerim oldu tabiki çocuk yaştan beri çalıştığım için miras yedi olmayı çok isterdim.
Şu anda öyle bir imkanım yok çalışıp kazanıyorum mutluyum nişanlıyım  nişanlımı çok seviyorum.ilerde iyi ve mutlu bir evlilik güzel bir gelecek istiyorum.şimdi şu halimden çok memnunum,Şükürler olsun.
 Yurt dışına çıkıp turist olarak dünyayı imkanlarım ölçüsünde gezmek istiyorum.
Çocukluğumda evimize misafir gelmesini özellikle dayımın gelmesini çok isterdim .Dört gözle pencerenin önünde onun gelmesini beklerdim. O benim idolümdü çok seviyorum dayımı.
Gül deyince aklıma annem geldi."diyor Özkan Özdemir.
           İçindeki yaşama sevincini kaybetmeden ,her türlü zorluğa rağmen yılmadan ayakta kalmaya çalışan kimseye minnet eğlemeyen yaşam hikayesiyle bize örnek olan 8 yaşındayken ettiği duanın bilinciyle yolunda yürüyen güler yüzüyle çalıştığı mekanlarda fark yaratan çalışkanlığıyla hemen fark edilen tatlı diliyle insanlara örnek olan vizyonunu daima yeniliklerden yana açık tutan,misyonunu güzellik ve mutluluk üzerine inşa eden istanbul delikanlısı ÖZKAN ÖZDEMİR'i mekanında YUNUS dondurma dükkanında ziyaret edebilirsiniz.selam olsun güzelliklerde yarışanlara....