21 Aralık 2020 Pazartesi

Kadim Şehrimizin Kadim İnsanları Sn Alaattin Büyükkaya

              Kadim şehrimizin kadim insanları yazı dizisinde  Anadolunun mayası olan bu toprakların yetiştirdiği çok kıymetli bir değeri bu sohbetimizle daha yakından tanıyacağız. 1924 te ki mübadil ile ataları balkanlardan, Selanik Kayalar köyünden gelen ve Ordu, Yozgat, Tokat Niksara yerleşen akrabalarıyla birlikte Rumeli kültürüyle büyüyen, özünü kaybetmeyen bir girişimci iş adamı. Türkiye’nin ilk sigorta şirketini kuran ve bugün ilk on şirket arasına ismini yazdıran, sigortacılık alanında yaptığı araştırmalarla 200 makale yazan, 9 araştırmaya imza atan ve 6 dalda mastır yapan sigortacılığın duayeni 47 yıllık Yaşam tecrübelerini bizimle paylaşan Broker Sn. Dr. Alaattin Büyükkaya’yı daha yakından tanıma fırsatı bulacağız.  

             Hoşgeldiniz diyerek sohpete başlıyoruz. Güler yüzüyle, Babacan tavırlarıyla asil bir beyfendi. Onu ilk olarak annesinin köyüne (Bayraktepe) yaptırdığı caminin açılışında yaptığı yüreğe dokunan konuşmasında tanışmıştım. Duygu yüklü konuşmasında gözlerim dolu dolu oldu ve ne güzel bir insan demiştim. Yıllar sonra DÜNYA KÖYLÜSÜ İLE SİZİN HİKAYENİZ proğramıyla tekrar bir arada olmanın mutluluğu ile gönül hanemize hoşgeldiniz diyerek söze başlıyorum. Ve ilk sorumu yöneltiyorum. 

1- Bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız.  

“1950 yılında Tokat merkez Sulusokak'ta doğdum. ilkokulu, ortaokulu, liseyi burada okudum. Gaziosman paşa lisesinden1969 yılında mezun oldum. Annem babam çifçi. Babamı lise yıllarında kaybettim ve benim hayatım gündüz çalışarak gece okuyarak geçti.1973 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun oldum. Doktora tezimi ve mastırımı sigortacılık üzerine yaptım.İngiltere ve Fransa’da sigortacılık eğitimi aldım. Kariyerime 1973-1978 yılları arasında Başbakanlık Sigorta Denetleme Kurulunda başladım. Sırasıyla İmtaş sigorta Şirketinde Genel müd. Yar. Ak sigorta Genel müd. ve Merkez Sigorta Genel Müd. Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptım. AKP nin kurucu üyeleri arasındayım. 22.- 23. Dönem istanbul millet vekilliğini 12 sene yaptım. Avrupa Güvenlik teşkilatında Türkiyeyi 5yıl bakan olarak temsil ettim. 1995 yılında Merkez Sigorta’daki hisselerimi sattım ve daha sonra sigorta konusunda danışmanlık, risk yönetimi, sigorta brokerliği yapmaya başladım. Şu anda danışman olarak hizmet veriyoruz. Kızım ve oğlum ile birlikte ailecek bu işin içindeyiz. Girişimcilik ruhumun bir örneği olarak Türkiyede sigortacılık alanında ilklere imza attık.

AKP kurucu üyelerinden birisiyim. Evliyim iki çocuğum, 4 torunum var. 70 yaşındayım 47 yıllık bir evliliğim var. Hayatım hep mücadele ile geçti. Her başarılı erkeğin arkasında bir hanım vardır. Bende eşimden çok çok  memnunum. Allah ondan razı olsun. 

2-İnsanın çocukluğu anavatanıdır. Çocukluğunuza ve köyünüze dair unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız.

Ben sulusokakta doğdum. Tatil için annemin köyüne Bayraktepeye giderdik. Dayılarımın hepsi orada onların yanına büyük bir özlemle ve sevinçle giderdik. Tatil demek köye gitmek demekti. Köyde yazın tütün ekilirdi. Sabah erken kalkılır tütün kırmaya gidilirdi. Ben şehirle köyü bir arada yaşadım. Köyü çok seviyorum. Benim için köy toprakla tabiatla bir olmak demekti. Bayraktepe Niksar’ın balkonudur. Manzarası harikadır. Kışın çok kar yağardı. Kuşları koynumuza alır soğuktan korurduk. Kızak kayardık.Yazın mısır tarlasını beklerdik. Tarlaya domuz girmesin diye. Biz rumeli kültürüyle büyüdük. Bu kültürün İnsan sevgisi çok yüksektir.  Hoşgörülü insanlardır. Biz mevlevi, bektaşi kültürünün hoşgörüsüyle büyüdük. Büyüklerimiz hayata çok pozitif bakan insanlardı. Problemler karşısında içine kapanan insanlar değil problem çözen insanlardı. Mutluluğun anahtarı şikayet etmemek. Ben büyüklerimden öğrendim. Bütün varlığını geldikleri yerde Selanikte bırakan ve bu topraklarda yeniden tutunmaya çalışan büyüklerimden güzel örnekler aldım. Yeni yıla çok güzel umutlarla başlarlardı. Onların hayata sevgiyle tutunmaları beni hep olumlu yönde etkiledi. Ve bende hayata pozitif baktım. Problemleri çözüm odaklı düşündüm ve çözdüm.Hayattan şikayet etmedim. Ben o dönemde hiç tatil nedir bilmedim çok çalıştım.Akrabalarıma dair köy yaşantısı beni çok mutlu ediyor. Onları sevgiyle yad ediyorum.

3- Hayatınızda düştüğünüz zaman sizi ayağa kaldıran  güç ne oldu. 

Olmadı desem yalan olur. Oldu tabiki. Bir gün sabah işe gidiyorsun öğleden sonra işten kovuluyorsun. Neden olduğunu anlayamadık. Siyasi olaylar bunlar her partide olur. Biri gelir biri kovar biri işe alır. Çok üzüldüm o dönemde ama ben eşimin verdiği destekten güç alarak yola devam ettim. İşten kovulduk eve arkadaşlarımla yemeğe geldik. Eşim hayırdır nereden geliyorsunuz böyle dedi. Yanımdaki arkadaşlardan birisi yenge bizim işimize son verdiler dedi. Eşim şaşırdı. Çıkış belgelerini gösterdik. Ve eşim şöyle karşıladı olayı. “Üzülmeyin dikiş makinamız var dikiş diker yine geçiniriz “dedi. Ben hanımımın verdiği bu cevap karşısında  şöyle düşündüm “benim başımı kesmedikleri sürece ben heryerde çalışırım bu kapı olmazsa başka bir kapı olur “dedim. Ve bir hafta sonra kovulduğum maaşın üç kat fazla parayla başka bir yerde işe başladım. Tospağaya demişler nerde yaşıyorsun. Valla o bağ olmazsa bu bağ neresi olursa olsun orada yaşıyorum demiş. Rızkı veren Allahtır. Korkmayın. Bu bilgi bu güç sizde olduğu sürece nereye giderseniz gidin ekmek kapıları size açıktır. Bu rahatlık içinde olmak gerekir. Hayatı biz zorlaştırıyoruz. Sorunları büyütüyoruz. Aslolan yürümeyi öğrenmek. Yürürken birlikte yürümeyi öğrenmeliyiz. İnsan oğlu sosyal bir varlıktır tek başına değildir. Paylaştıkça büyüyoruz. Bütün mesele yürümeyi bilmek ve geleceğe güvenle bakabilmektir. Sabır ve gayretle yolda yürümek gerek.

4- Siyasi hayatınıza dair unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız.

Bir gün Ak sigortada genel müdürüm. Telefon çaldı. Sizinle Teoman Köprülü görüşmek istiyor dediler. Hemen  kabul ettim. İşlerini yaptım bitirdim. Memnun kaldı. Çay içerken biliyor musunuz Teoman bey işten kovduğunuz o kişilerden birisi benim dedim. Mahçup oldu, üzüldü. Ama siyasi konjonktür  o gün bunu gerektirdiği için yaptım dedi. Maalesef hangi siyasi parti olursa olsun particilik muhakkak yapılıyor. Neden çünkü insanlar kendi çıkarları daha çabuk gerçekleşsin kendi emellerine daha kolay ulaşsınlar diye parti peşinden koşuyorlar. Bu tür olaylar siyasi hayatın içinde yaşanıyor keşke yaşanmasa ama malesef böyle bir gerçeklik var ve bu davranış siyasi dünyada normaldir. Dünyanın her yerinde bu olaylar var. Buradan yaşıyorsa çok selam ediyorum kendisine.

4-Sigortacılık alanında duayensiniz bunu nasıl başardınız.

Ben şunu söylemek istiyorum. PAYLAŞMAYANI BU DÜNYADA PAY EDİYORLAR.  Ben 70 yıllık hayatımda bunu öğrendim. Bu dünyada yalnız yürünmüyor. Paylaşarak büyüyor, paylaşarak güçleniyorsunuz. Burada işi beraberce yapmanın beraberce büyümenin zevkini yaşıyorsunuz. Hayatı, düşüncelerinizi de paylaşmak zorundasınız. Hayatın her noktası paylaşmaktan geçiyor. Bugün sigorta şirketlerinin %30 u benim yanımdan yetişmedir. Herkese destek olmaya çalıştım. İnsanları güzele yönlendirdim. Piyasanın en büyüklerinden birisiyiz. Neden çünkü insanları geçmişte destekledim ve onların gelişmesine yardımcı oldum. Sevgi halkasını saygıyla güvenle büyüttük. Bugün onların desteğini çok görüyoruz. Türk Cumhuriyetlerinden yurt dışından öğrenciler getirdik. 5 ülkeden üçer öğrenci getirdik ve eğitimler verdik. Bir ev tuttuk ve onları destekledik. Bugün bu öğrenciler kendi ülkelerinde çok güzel yerlere geldiler ve birlikte yürümenin erdemini ve güzelliğini gördük. Bilgiyi paylaşmak çok güzel. Paylaşmayanı pay ediyorlar. Ben herkese yardımcı olmaya çalıştım. Bugün her yerde başarılı olmamızın sebebi insana dokunmamızdan ileri geliyor. Birlikte büyümenin ve birlikte gelişmenin farkında olmamız gerekiyor. Ben bu tecrübelerimi “YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN” kitabımda Okuyucuyla paylaştım. Hayatın anlamı budur. Doğada aslan avını tek başına avlar ve hep birlikte yerler. Sıkıysa yemesin yoksa onu parçalarlar. Paylaşmayanı pay ediyorlar...bu dünyada...

5-insanoğlu kendisini unuttu. Kendisini unutan insan oğluna çağrınız nedir. Sizce hayatın anlamı nedir.

İnsan oğlu kendisini unutmuştu doğru.  Hatta insanoğlu Teknolojinin gelişmesiyle birlikte her şeyi yapabileceğini sandı. Haşa kendisini Allah yerine koydu. Bir virüs geldi 7 milyar insanı hapsetti. Bir gr. ağırlığında bir virüs bizi rapta zapta getirdi. Esir aldı.Her insanın bir görevi vardır. Sebebsiz hiç kimse yaratılmamıştır. Hiç bir şey boş yere yaratılmamıştır. Herkes görevini yerine getirirken yaratılanlarla dost olmak ve birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız. Herkesin görevi ayrıdır. Kimi sigortacı, kimi gazeteci , kimi öğretmen olarak bu görevi en güzel şekilde yapmak gerekiyor. İslamın şartı beştir ama en güzel şartı edeptir. İyi bir müslüman olursan edepli olursun. Nezaketli, zerafetli olmak birinci şarttır. Evinde edepli olmak zorundasın. Bunu yaparsanız rızkınız bol olur. Kimse nezaketsiz insanla iş yapmak istemez. İnsanoğlu yaradanla dost olmak istiyorsa onun yarattıklarıyla dost olmaktan geçiyor. Ve bunu öğrenmeden insan olmak mümkün değil. Biz bir şey değiliz. Eğer biz bir şey isek bunlarla  yaratılanlarla birlikte var olmayı bilmekten geçiyor. Dünyanın ve hayatın anlamı hep birlikte varsak var. Tek başına bir hiçsin bunu bize bir virüs hatırlattı. Hayata bütün olarak bakmak gerekiyor.

6- Hayattan ne öğrendiniz. En çok sevdiğiniz türkü.

En önemlisi insan olmak için hedefli olmak gerekliliğini öğrendim. Teşekkür etmenin, şükür etmenin, özür dilemenin bir nimet olduğunu öğrendim. Zorluklara sabretmeyi öğrendim ve gayret içinde oldum çok çalıştım. Çalışmadan gayret olmadan sabır olmadan zamanı gelmeden çiçek açmaz bunu öğrendim.  Çok okuyan bir insanım çok gezen bir insanım yaklaşık olarak 80 ülkeyi gezdim. İnsan olmanın en önemli yanı zarif ve nezaketli olacaksınız. Son okuduğum kitabı size tavsiye edebilirim “Dervişin teselli kolleksiyonu” sıkıntıların nasıl rahmete vesile olduğunu anlatıyor değişik örnekler vererek bunu açıklıyor. Biraz gönül ehli olmamız gerekiyor. Mevlana’nın Hacı Bektaşi Velinin sözleriyle hayata tutunduk. Vardar ovası ve hey onbeşli ağıt türküsünü çok seviyorum.

7-Türkiyenin dünya siyasetindeki yerini nasıl görüyorsunuz.

Türkiye dünya gündeminde önemli bir aktör haline geldi. Dünya siyasetindeki yaşadığı problemlerin temelinde zayıflığı değil güçlülüğü yatıyor. Eskiden herkesin söz geçirebildiği bir Türkiye vardı. Şimdi Türkiye bugün akdenizde, afrikada, balkanlarda, asyada, her yerde. Türkiye etrafındaki 36 ülkeden daha çok üretiyor. Türkiye ürettiği için çok rahatsız olanlar var. Cumhuriyetin en büyük nimetlerinden birisi biz topraklarımızı koruyarak geldik ve bu coğrafya üzerinde 85 milyona ulaşmış olmamız bir çok ülkeyi rahatsız etti. Türk milleti ayağa kalktı. Ben varım diyor. Zayıf olduğumuz için değil güçlü olduğumuz için problem yaşıyoruz. Misakı milli sınırları içinde varız. Olayları biz tanzim etmeye başladık. Bu çınar ağacı yeniden yeşerdi. Bunu hazmedemiyorlar. İşin temelinde bizim güçlenmemiz yatıyor. Bunu bilelim. Ekonomimizi savunma sanayimizi güçlendireceğiz. Yurt dışında sadece doktora ve mastır yapmış nüfusumuz 5 milyonu geçmiş durumda. Bir çok ülkenin nufusundan fazla.Bu gücün farkına varmalıyız. Tenkit değil teşvike ihtiyacımız var tenkit bizi aşağı çeker. Teşvik bizi büyütür birlik oluruz.

Evet sevgili okuyucular Anadolu’nun mayası olan bu toprakların yetiştirdiği kıymetli büyüğümüz ile aynı kurnadan su içmenin, aynı topraklarda büyümenin,  aynı yolda yürümenin ve aynı köylü olmanın onuru ve gururuyla , 70 yıllık bir hayatın siyasi anılarından, iş hayatından ve yaşam tecrübelerinden derlediğimiz bu güzel sohbetin sonunda  PAYLAŞMAYANI BU DÜNYADA PAY EDERLER sözünün altını çizerek birlikte beraber ve kardeşçe yürümenin güzelliklerine vurgu yaparak,  paylaşmanın bizi biz yapacağına olan inancının altını çizerek “YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN”kitabının yazarı sayın Dr. Alaattin Büyükkaya’ya yaptığımız bu sohbet için çok çok teşekkür ederim. Bizlerde bu engin tecrübelerinden feyz aldık ve beslendik. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...

Dünya Köylüsü

Ayla Bağ






 

23 Kasım 2020 Pazartesi

ÖĞRETMENİM

 💕❤️ÖĞRETMENİM💕❤️🌍

Toprakta tohumdum,

Suladın, filiz verdim yeşerdim.

Çapaladın, fidan oldum güçlendim.

Büyüdüm ağaç oldum,

Dalıma meyve sensin 

ÖĞRETMENİM.


Gökyüzünde parlayan yıldızım

Karanlık, soğuk gecelerde ocağıma köz oldun 

Cehaletten görmeyen, ama yüreğime göz oldun

Bilgiyle parlayan aydınlık yüzüme söz oldun

Ay’la güneş sensin 

ÖĞRETMENİM 


Dağda, bağda, bahçede çiçek açan bir garipsin 

Kar, boran, yaz, kış, bahar kıymetin ne bilsin

Gülistan şarında bir demet harmanlayıp derlersin

Lale, Sümbül, Menekşe, Kardelenim

Çiçekler içinde kokusuyla fark yaratan 

Gülüm sensin 

ÖĞRETMENİM


Ak saçlarınla çöllere yağmuru taşıyan bulutsun,

Bilge duruşunla her yüreğe dokunan bir ışık bir umutsun 

Bu kalp seni nasıl unutsun,

Bu bedene konan 

Nur, can sensin 

ÖĞRETMENİM.


Dünya Köylüsü

Ayla Bağ 

Baş öğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, 

Babamın, kızkardeşimin ve kızımın şahsında tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü yürekten kutluyorum. 

Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...

19 Kasım 2020 Perşembe

        KADİM ŞEHRİMİZİN KADİM İNSANLARI-6

                Kadim şehrimizin kadim insanları yazı dizisinde bu hafta Emekli öğretmen Hayrettin koyuncu hocamı  daha yakından tanıyacağız. 5 Ekim Dünya Öğretmenler günü olması dolayısıyla bu hafta köşemde sizlere bir öğretmeni dilim döndüğünce anlatacağım. Babacan tavırlarıyla engin ve dolu dolu bilgileriyle etrafını aydınlatan halk adamı sözüyle, özüyle gerçeği yansıtmaya çalışan, eleştirel bakış açısıyla daima kişiyi daha iyiye sevk eden yüce bir şahsiyet. Edebi alanda yaptığı çalışmalarla yöremize ait birçok eserin halk türküsünün kayda geçmesini sağlayan sahip çıkan ve bu mücadeleyi araştırmalarıyla ve kalemiyle yapan bir önder. Yaşayan bir efsane.

Hoşgeldiniz diyor ve başlıyoruz sohbete; "Dürüstlük en büyük sermayedir, itibar en büyük servet." diye söze başladı ulu çınar.

BİZE KENDİNİZİ KISACA TANITIRMISINIZ DEĞERLİ HOCAM. "1938 doğumluyum. Reşadiye Gazipaşa ilkokulun da okudum. Çorum Öğretmen Okulundan ve Samsun Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünden mezun oldum. Köy öğretmenliği, Ortaokul, Lise, yüksekokul öğretmenliği yaptım. Ayrıca yüksekokulda müdürlük, Halk Eğitim Başkanlığı, Tokat Millieğitim Müdür yardımcılığı gibi yöneticilik görevlerinde bulundum ve buradan emekli oldum. Halk türküleri, Halk edebiyatı gibi konularda araştırmalar yaptım. Tokat yöresine ait bir çok türküyü kayıtlara geçirdim. "Öyküleriyle Türkülerimiz" adında bir kitap çalışmam oldu. Kültürel dergilerde birçok yazım yayınlandı. Reşadiye Kuyucak Köyü adlı bir de kitabım var. 35yıldır bir gazetede köşe yazarlığı yapıyorum.

EMEKLİ OLDUNUZ ZAMANINIZI NASIL GEÇİRİYORSUNUZ. AİLENİZDEN BİRAZ BAHSEDERMİSİNİZ.Boş zamanlarımı Tokat'ta kurduğum bir çiftlikte kitap okuyarak, yazı yazarak geçiriyorum. Eşimde benim gibi öğretmen sınıf arkadaşım. Okul aşkımla severek evlendim. Üç çocuğum var. Hepsi okudular. Birisi makina mühendisi, birisi mimar birisi de iktisat okudu. Torunlarım var onların sevdasıyla ve topluma karşı duyduğum sorumluluklarımla sağlıklı bir şekilde yaşayıp doğruları ama sadece doğruları kaleme alıp memleketime hizmet etmeye çalışıyorum. Kimseden korkum yok. 

GENÇLERE NE GİBİ TAVSİYELERİNİZ  OLABİLİR. Buradan gençlere seslenmek istiyorum. Çok çalışsınlar basamaklı gitsinler, paraşütlü değil. İşlerini severek yapsınlar. Varabildikleri yerde bir alın teri olsun. Şimdi ki gençlerin sevdaları da sanal. Kadın doğal sevilmeli, içinizden gelen sesle sevin. Süslemeli değil beslemeli sevsinler. Özen göstersinler, birbirlerine olan güvenlerini devamlı büyüterek geliştirsinler samimi olsunlar. Aşklarını, sevdalarını yürekleriyle sahiplensinler bu yüce duyguya sahip çıksınlar.

ÖĞRETMENLİK YILLARINIZDAN UNUTAMADIĞINIZ BİR ANINIZI BİZİMLE PAYLAŞIRMISINIZ. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “ Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” sözlerine  binaen Çorumda görev yaptığım yıllarda kuruculuğunu yaptığım yüksek okul da   90  kişilik  bir sınıfa benim adımı vermişler. 41 yıl sonra Çorum Hitit Üniversitesi'nden bir davetle gittiğim okulun  sıralarında 36 öğrencimle  sürpriz bir şekilde karşılaşmam beni çok duygulandırdı. Çok hoşuma gitti. Hayatım boyunca aldığım en değerli ve en yüce ödül dü benim için. Öğretmenlik çok özveri ve sevgiyle yapılacak bir iştir. Herkes öğretmen olamaz. Eğer cenneti vaat etmeseydi, ibadet edecek insan bulamazdı Allah. Biz de not vaatlerimizle öğrencilerimizi bilgilendirip öğrenme aşkını kamçılıyorduk. Öğretmen yöntemi bulacak çocuktaki merakı diri tutacak. Toplumlar iki şeyle yönetilir; birisi ilim, birisi zulüm. Baştaki hangi yöntemi biliyorsa onu uygular. Bizler daima okuyarak araştırarak tarihimizi doğru öğrenerek köklerimizden kopmadan evrenselleşerek ancak gelişebiliriz. O yüzden çok çok okumalıyız.

HALK EDEBİYATINDA ŞİİR VE TÜRKÜ’NÜN YERİ NEDİR.Şiir ayrı bir dal. Şiirde öz vardır. Sözle özü birleştirirsiniz şiir olur. Sözün anlam derinliğini en kısa yoldan verirsiniz şiirle, türküyle. Türküler ayrı bir cevher ayrı bir kale. Türkçenin öz taşıyıcısıdır türküler. Anlam ve duygunun birleştiği yerdir türküler. Şairin dediği gibi “ ne zaman bir türkü duysam şairliğimden utanırım.”

Hocam kitabında Nezük türküsünün serüvenini türküyü kayıt altına alırken yaşadığı gördüğü bütün olayları ayrıntılarıyla bir bir anlatıyor.

“Oktap belinde çıktım hava soğudu,Aradım Sivas elini Nezük yoğ idi, Eninde sonunda edeceğin bumuydu,Ellere mi kaldın kız kara gözlüm.”den sonra sözü abum türküsüne getiriyor ve 

“Öğretmene varamadım , Naylon çorap giyemedim , Abum abum gız abum, Sebebim sensin abum.

Şu Niksara varsalar , sevdiğimi bulsalar, şu halimi sorsalar  abum abum gız abum sebebim sensin abum”

Yöresel türkülerden bir demetle bizi ağırlıyor. 

HAYALLERİNİZ NEDİR. Hayallerimi bir bir gerçekleştirdim. Sağlıksız uzun yaşamaktansa sağlıklı ve kısa yaşamak istiyorum. Ömrüm olduğunca topluma faydalı olmaya çalışıyorum yazdıklarımla kalemimle. Salgın sürecinde çiftliğimde doğa ile başbaşa bir süreç geçiriyorum. Herkesten uzak mesafeli yaşıyoruz. Eski günlerin değerini çok çok iyi anladık. Bir an evvel eski günlere dönmek istiyoruz.

GÜL DEYİNCE AKLINIZA İLK OLARAK NE GELDİ. Sorusunu yöneltiyorum ve sohbeti toparlamaya çalışıyorum.

Gül deyince aklıma berraklık güzellik ve sevecenlik geldi.

Siz hiç gül bahçesini gördünüz mü dikensiz?
Gül yüzünüz benli de
Güller niçin bensiz.
           Hayrettin Koyuncu Hocam bir derya.  Çay eşliğinde yaptığımız sohbette saatin ve vaktin nasıl geçtiğini anlamadan günü yarılamışız. Sohbetiyle doluluğuyla ve içten babacan tavırlarıyla yaşayan bir efsane. Sözün sonu gelmeyen bir sohbetti, ayağa kalkarak ve yürüyerek devam ettiriyoruz.  Sohbetimize bir virgül koyup yeniden görüşmek üzere ayrılıyoruz. Yetiştirdiği binlerce öğrencisine şiiri, edebiyatı ve sanatı sevdiren engin ve yüce düşünceye sahip iz bırakan eserleriyle yüreklere taht kuran kıymetli bir şahsiyet. Onu tanımaktan çok onur duydum. Kadim şehrimizin Kadim insanlarından olan Hayrettin Koyuncu Hocam bizimle hayat hikayenizi paylaştığınız için çok çok teşekkür ederim. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü 
Sosyolog yazar
Ayla Bağ

 DAĞLAR YERİNDEN OYNAR 

          Eğitimli eğitimsiz ölçü bu değil. Anadolu’nun makus talihi nasıl değişir bilmem. Bu gidişle ancak ve ancak okumakla değil, sevgiyle yoğrulan yüreklerin yeryüzünde çoğalmasıyla aile içinde yaşanan bu acılar durdurulabilir. 

En yakınından (eş, baba, abi, anne) gördüğü şiddetten kime sığınır insan? 

Gidecek yeri olmazsa, insan boyun mu eğer zulme göz göre göre? 

Ve böyle mi büyütür insan zanlarını? 

Koca bir canavar yaratır yaşayacağı aile cennetinde cahilliğinden. 

Ve suskunluğundan, inandığından, güvendiğinden, başka çaresi olmadığından geleneklere boyun eğdiği için büyüttüğü canavarın elinde cehenneme çevirince cennetini anlar yanlış yaptığını. 

Ama iş işten geçmiş kayıp yılların hesabını, bozulan ruhsal dengesini, masum olan günahsız yavrulara miras bırakarak yola devam eder çaresizce...

İnsanların zanlarınca şiddet kalıcı hale gelerek çaresizlikten kabul görüyor, çiğ gibi büyüyerek. 

             Çok hızlı yaşamanın, çok hızlı gelen değişimlerin var olan güzelliği içselleştirmeden yok etmesi, sel gibi sürükleyip tüm güzellikleri götürmesi çok çok acı. 

EYLÜL'e VEDA ŞAİR dedi ki, “Demek gidiyorsun...Henüz, yaz’dan kazaya kalmış, hüzünlerimizi bile "eda" edemedik ey Eylül. 

Nedir bu telaşın. Daha, karşılıklı oturup dertleşecek, pencere önünde kahve içip, esen rüzgara, yağan yağmura, kırılan dala, düşen yaprağa...Hasılı kelam, Vefaya, vefasızlara, eski dostlara, sitem edip şiirler yazacak, sonra da, alıp başımızı  birlikte gidecektik...:

(( EYLÜL de  dedi ki, "Önümüz kış, ayaza çalıyor geceler ey şair. Vakitlice gidip, bir “kalbin”sıcaklığına sığınmam lazım."(öyüce) diyor şair. 

İşte böyle bizim  evliliklerimiz de daha birbirimizi anlamadan, tanımadan, konuşmadan, göz göze gelmeden, hissetmeden, yarınlara birlikte bakmayı ve yürümeyi öğrenmeden yıkımlara doğru dört nala koşuyoruz. Kadının kıymetini bilmeden, aile olamadan biz olmanın önemini kavramadan, evliliğin getirdiği değişimine ayak uyduramayan (gerizekalı) gelişimden yoksun, uyumsuz, kendini bilmezlerin elinde bu döngü her geçen gün daha kötüye doğru gidiyor. Bu döngüyü kırmak için;

Biraz evden uzaklaşmak, elindeki senin sandığın ailene uzaktan bakmak ve dokunmak isteyipte dokunamamak,  aslında hiç bir şeyin sahibi olmadığını fark etmek, senin olmadığını bilmek idrak etmek için bileklerinden kelepçelenmen mi gerekiyor. Bıcak kemiğe dayandığında çığlık sesine kulak veren polisin seni uzaklaştırması mı hatırlatır kıymetini ailenin. Sen bu evin ailenin mutluluğu için ve devamlılığı için varsın. İçindeki olumsuz duyguları temizlemedikten sonra nereye gidersen git nerede olursan ol varolduğun yeri kirletirsin. Bakış açılarını değiştir. Kendinle başbaşa kal ve elindekileri değerlendir. Eşinin çocuklarının yokluğunda bir hiç olduğunun, senin bir anlam taşımadığının farkına var. Ailenle birlikte varsan hayatın tadı tuzu zorluğu aşılmayacak dediğin dertlerin üstesinden gelebilme gücünü kendinde bulursun. Hayatın anlam kazanır. Boşluğu doldurmak için çabalar huzur inşa edersin.

Henüz bu değerlerin kıymetini göremeyen babalar için bir kaç sözüm var. Elindekilerin kıymetini bil. Onların varlığı için çok çok şükür et. Ailenin huzuru ve mutluluğu için çalış. Şeytanın oyununa gelme. Eğer ki bunları farketmez ve burnunun doğrultusuna gidersen dağlar yerinden oynar. Yıkılmaz dediğin evliliğin temelinden yıkılır. Gözünü aç ve makul düşüncenin doğrultusunda geleceğine yön ver yol al. Yolun açık olsun... hanen bereketlensin ... Dağlar yerinde dursun. Selamlar sevgiler.




10 Kasım 2020 Salı

DÜŞÜNDÜM DE

          Bugün 10 Kasım 2020 Atamızın Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 82. yıl dönümünde rahmet,  minnet ve şükranla anıyorum. Açtığın yolda gösterdiğin hedefe hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Kurduğun bize armağan ettiğin Türkiye Cumhuriyeti Devletine layık olabilmek adına bize bıraktığın değerlerle üzerimize düşeni yapmak için  bugün kendimi sorguluyorum.

        Çok yücesin Atam; Benim ben olmamda ki en mühim olan Cumhuriyetin temel değerlerinin başında eşit haklara sahip olmak geliyor.  Ve 1934 yılında kazanmış olduğum seçme ve seçilme hakkı doğrultusunda hayatıma yön vererek meslek hanem dolu ünvanım ise Anadır. Bugün  Dolu dolu Anadolu kadınıyım sayende.

Bugün sosyal medyada gezen Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili bir video bana kuran-ı Kerim’in Bakara süresinin 134. ayetini hatırlattı.” Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandığınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulamazsınız.” çok etkilendim. Ne güzel özetlemişler yaptıklarını. Bu videoyu izleyince bende kendimi sorguladım. O yaşlarda ben ne yaptım.

-Mustafa Kemal 24 yaşında Harp Akademisini bitirdi. Vatan sevdası uğruna aşk ile yollara düştü. 

-Ben Atalarımızın bize hediye ettiği bu vatan toprakları üzerinde 24 yaşına kadar Liseyi bitirdim, sevdiğim gençle birlikte aile yuvamı kurdum.  Evlendim. Ve bu yuvayı huzurlu bir şekilde yaşata bilmek için mücadele etmek için aşk ile yollara düştüm.

-Mustafa Kemal 34 yaşında inancını kaybetmeden Çanakkale destanını yazdı ve yedi düvele meydan okudu.

- Ben 34 yaşında iki çocuk annesi oldum ve inancımı kaybetmeden bize ait olan ata mirasımı, kültürümü çocuklarımın kulağına ninni okuyarak başladım. Dede Korkut masallarını, efsanelerini anlatan, tarihimi, kültürümü, dinimi anlatan kitaplar okudum. Kuran-ı kerim’i okudum.

-Mustafa Kemal 38 yaşında Milli Mücadeleyi başlatmak için 19 mayıs 1919 da Samsun’a çıktı.

-Ben 38 yaşımda  er meydanı pazara çıktım. kimim, neyim,  nereye gidiyorum, ne istiyorum hedeflerim ve hayallerim nedir diye sorguladım kendimi ve yeni yeni kararlar aldım. Bu kararları uygulamak için çalışmalara başladım.

-Mustafa Kemal 41 yaşında Afyon ovasından İzmire aktı ve yurdu düşmanlardan temizledi. Alsancağı dikti, 42 yaşında “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir “dedi ve ustalık eseri olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ kurdu. ( en büyük hayalini gerçekleştirdi)

-Ben 40 yaşında hayalim olan üniversiteyi kazandım. Çok istediğim Sosyoloji bölümününden 44 yaşında sosyolog olarak mezun oldum. 45 yaşımda Marmara Üniversitesinden Aile Danışmanlığı eğitimi aldım. 46 yaşımda yine çok istediğim hayallerimden birisi “Yaşayan Kırkkızlar Efsanesi” adlı ilk eserim olan kitap çalışmasını hayata geçirdim. Valiliğimizin himayesinde İl milli eğitim müdürlüğünün öncülüğünde “KIRKKIZLAR” projesinde yer aldım ve okullarda kahraman kadınlarımızı öğrencilerimizle buluşturup söyleşiler yaptım.

Kıymetli öğretmenlerimizle birlikte İki sene içersinde 136 söyleşiye imza attık.  Bir çok dergi ve gazetede yazılarım paylaşıldı. Tokat gazetesi, Tokat Gündem Gazetesi, Tokat’a Dair sayfasında köşe yazarlığı yapmaktayım. 

47 yaşımda Tokat KIZILELMA dergisinin yazı işleri müd. üstlendim.

48 yaşında ikinci kitabım kültürel mirasımız olan geleneksel el sanatlarını yaşatmaya çalışan ustalarımızın hayat hikayelerinden oluşan 45 ayrı dalda ustanın zanaatlarını konu edinen “YAŞAYAN EFSANELER İLK TEK VE SON USTALAR” kitabını hayata geçirdim ve AHİLER KERVANI çalışmasıyla okullarda ustalarımızı öğrencilerimizle buluşturdum.


-Mustafa Kemal 53 yaşında ATATÜRK oldu. Yaşarken en büyük payeyi milletinden aldı.

-57 yaşında 10 Kasım 1938’de sonsuzluğa uğurlarken gönül hanemize taht kurdu. Kalbimizde fikirleriyle ve yaptıklarıyla ölümsüzleşti. 

Ben 48 yıllık hayatın içersinde  tek sermayem yazar, çizer, düşünür, anne olarak gerçekleri ve doğruları yansıtmaya başarı öykülerini dillendirmeye  kalemimle aktarmaya çalıştım. Allah ömür verirse bundan sonrada yazarak var olacağım.

Cumhuriyetten önce ki Tarih kitapların da anadolu kadınını şöyle tarif ederlermiş. 

Anadolu kadınlarıydı onlar meslek haneleri boştu ünvanları ise yoktu. Anaydı, bacıydı, yardı, yarendi hanemize doğan güneşti onlar.

Şimdi biz bu cümleyi değiştiriyoruz  ve şöyle diyoruz. 

Anadolu kadınlarıydı onlar meslek haneleri dolu ünvanları ise anaydı, dolu dolu Anadolu kadınlarıydı onlar.

Okudular,  mühendis oldular kat kat binalar inşa ettiler,

Mimar oldular geçmişi geleceğe bağlayan köprüler inşa ettiler,

Öğretmen oldular hayat okullarında boy boy insan yetiştirdiler.

Anadolu kadınlarıydı onlar meslek haneleri DOLU ünvanları ise ANAydı 

Dolu dolu ANADOLU kadınlarıydı onlar.

Yani demem o ki sevgili gençler, okurlar 

57 yıllık bir ömüre;

11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap, 1 ülke ve milyonlarca özgür insan bırakan yüce atamızı saygı sevgi ve rahmetle anarken,

Herkes ATATÜRK olamaz ama herkes  KENDİSİ olabilir diyorum.

Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...

Dünya Köylüsü 

Ayla Bağ 



28 Ekim 2020 Çarşamba

CUMHURİYET BAYRAMI

             Bugün ülkemizin doğum günü. İyiki doğdun. İyiki bu vatan toprakları sınırları içinde dünyaya geldim.  Bugün Atalarımızı  bir kez daha saygı ve minnetle anma günü. Yaşasın Cumhuriyet , Yaşasın 29 Ekim. Bu yıl 97. Kuruluş yıl dönümünü kutlayacağımız Cumhuriyet değerleri  bize ne kazandırdı, biz bu kazanımların  değerleriyle var olduk.

Herkes kendi yaşadığı çağdan sorumlu. Atatürk bu sorumluluğu İsmet İnönü ile şu satırlarla paylaşıyor.

“Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı, yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız, kaderin bizim kuşağımıza yüklediği bir görev bu, özgür bir toplum oluşturmak çağdaşlaşmak, bu ideali gerçekleştirmek zorundayız, bu görevin ağırlığı ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun” diyor ulu Atatürk. 

Atatürk’ün ustalık eseri TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ dir.

Cumhuriyet fazilettir, cumhuriyetlerde  halkı birleştiren hükümdar değil, vatanseverliktir. Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir. Cumhuriyet mucizedir. Bu bilinçle hareket eden ben Cumhuriyetin değerleriyle büyüyen kimsesizlerin kimsesi olan laik düşüncenin yeşerttiği bir cumhuriyet kadınıyım.

Bir Cumhuriyet Kadını Olarak;
      "Bir millete şerefin haysiyetin namusun ve insanlığın doğup yaşayabilmesi, o milletin özgürlük ve bağımsızlığa sahip olmasına bağlıdır."
       Özgür düşünmeyi, hür olmayı,  insan yerine konmayı, insan gibi yaşamayı, değerli olduğumu fark edebiliyorsam  bunu Cumhuriyete ve  bu vatanı bize hediye eden atalarımıza minnet borçluyum.
        "Yurta Sulh Dünyada Sulh " sözünden feyz alarak, Sevmeyi, sevilmeyi örnek olmayı muassır medeniyetler seviyesinde uygulaya biliyorsam bunu Cumhuriyete borçluyum.
        Seçme  ve seçilme hakkına sahipsem yani ülkemin geleceğine yön veriyorsam, bunu Cumhuriyete borçluyum.
        "Eğitim bir milleti ya özgür, ya bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum haline getirir, yada köleliğe ve yoksulluğa sürükler."
       Eğitimde öğretmen, bilim insanı olup dünya insanlığına öncü olabiliyorsam, istediğim makama gelebiliyorsam, okuyup yazabiliyorsam bunu Cumhuriyetin değerlerine borçluyum.
        Meslek sahibi olabiliyor, kendi ayaklarımın üzerinde durabiliyor ve kendi geleceğimi belirleyebiliyorsam bunu Cumhuriyete borçluyum. Pilot, mühendis, mimar, öğretmen, aşçı, usta, olabiliyorsam...ne mutlu bana.
         Evliliğimde eşimi seçebiliyorsam ve mutlu olamadığım bir evliliği sonlandırma  hakkına sahipsem, dinimi, inancımı özgürce yaşaya biliyorsam bunu Cumhuriyete borçluyum.
          Babamın mirasından eşit hak elde edebiliyor; sanata ve spora gönül verebiliyor ve onları yaşam şeklim haline getirebiliyorsam...Dünyada spor alanında madalyalar alıyor, müzik alanında kalıcı çalışmalar yapabiliyorsam bunu Cumhuriyete borçluyum.
       " Bir millet zenginliğiyle değil, ahlak değerleriyle ölçülür. Samimiyetin lisanı yoktur. Samimiyet sözlerle açıklanamaz. O, gözlerden ve tavırlardan anlaşılır."
        Bu özgür yaşamın bana sunduğu imkanlarla samimi bir şekilde yüksek düşünceyle ve akılla başkalarının değil kendi doğrularımı yaşıyorsam...
Ve evrensel değerlere sahipsem.
         Erkek egemen bir toplumda başbakan, vali, kaymakam, müdür, belediye başkanı oluyorsam bunu Cumhuriyete borçluyum.
   Demem o ki kadın gibi değil insan gibi yaşıyorsam, elbette ki bütün bunları sana borçluyum CUMHURİYET...
"Ey kahraman Türk kadını !
Sen yerlerde sürünmeye değil omuzlar üstünde göklere yükselmeye layıksın" sözüne layık olabiliyorsam...ne mutlu.
           Ben bir Cumhuriyet çocuğuyum...Cumhuriyet kadınıyım...Köklerime, atalarıma, kültürüme, tarihime, vatanıma, bayrağıma dinime aşıksam bütün bunları sevgiyle dillendirip çoşkuyla çocuklarıma anlatabiliyorsam bunu  MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'e borçluyum.
         Aydın bir Türk Kadını ve Türk Vatandaşı olarak; Her ilerleme ve kurtuluşun anası özgürlüktür diyor özgürlük ve bağımsızlığımızın, aydınlanmamızın en önemlisi tüm dünya insanlığının mayası olan medeniyetimizin kuruluşunun 97. Yılında CUMHURİYET BAYRAMIMIZI yürekten  kutluyorum...
        Bize bu vatanı hediye eden atalarımızı minnet ve rahmetle anıyor,  bağımsızlığımızın sembolü olan CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN...
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
     Ayla Bağ


31 Mayıs 2020 Pazar

Acun’un Düdüğü ve Annemin Düdüğü

            İki düdük arasında geçen aylar. Ömürde öyle değil mi?”iki kapılı bir handa gidiyoruz gündüz gece bilmiyoruz ne haldeyiz gidiyoruz gündüz gece” Bizde iki düdük arasında üç aydır gidip geliyoruz. Annem bir yıl önce baypas ameliyatı oldu. Kapalı olan üç damarı açıldı yani değiştirildi. Ameliyattan sonra yapması gerekenleri yapamadığı için iyileşme süreci uzadı da uzadı. Bir yıldır gece gündüz hastanede ha bugün ha yarın umudumuzu yitirmeden iyileşeceği günü sabırla bekliyoruz.
           Kız evlat; iyi hoş konfor merhamet iyilik mi ?. Yoksa kötülük mü? Yaşarken öğreniyoruz her şeyi. Annem bir yıldır biraz nazlandı. Dört kız evladın içinde gak dedi, guk dedi, han dediği yere hamam yapıldı, misler gibi bakıldı. Pervane gibi dört döndü etrafında evlatlar. Bu kadar lüks tabi ki tembelliğe ve duygusal sömürüye sebebiyet verdi bir zaman sonra. Bakım tutum iyi, iyileşirsem bu ilgi alaka azalacak, ben ne yaparım dedi belki içinden iyileşmemeye karar verdi ve mağdur rölü yaparak ilgiyi alakayı üzerinde tutmayı başardı annem. Ama biz bizlikten çıktık bu arada laf aramızda.
         Annem 3 oda bir mutfak kocaman bir salonu olan evde yaşıyor. Yatak odası arka tarafta. Ara sıra salona geliyor televizyon izlemek bizimle zaman geçirmek için. Bazende mutfağa yemek yemek için teşrif ediyor. Annemin yattığı oda arka tarafta olunca, seslendiğinde ses salona kadar gelmiyor. Gelsede televizyonun sesinden duyamıyoruz bazen sesini. Bizlerde bu na bir çare olarak düdük taktık boynuna, sesini duyuramazsan düdüğü çal biz geliriz anne dedik. Çünkü kalkarken, otururken, yürürken zorlanıyor ve yardımsız hiç bir işini yapamıyor.   Annemin düdüğü öttüğünde evde kim varsa koşarak yanına gidiyor ve ihtiyacını karşılıyor.
          Malum pandemi günlerinden dolayı üç aydır evdeyiz. Televizyonda survivör yarışmasının müptelası olduk. Gece gündüz onu izliyor, kim ne dedi, kim kazandı, kim elendi merak içinde takipteyiz. Acunun çaldığı düdüğün sesiyle başlayan yarışmaları heyecanla izlemeye devam ediyoruz.  Hal böyle olunca bazen iki düdüğü karıştırıyoruz. Balkonda otururken çalan düdüğü Acun çaldı annemin düdüğü değil diyerek ertelediğimizde, ikinci düdüğün acı acı çalan sesiyle annemin yanına koşuyor derdine derman olmaya çalışıyoruz. Bazende tam tersi annemin yanında otururken Acun’un düdüğünün sesiyle salona koşturuyor başlayan yarışmayı heyecanla izliyor ve kim elendi elenecek sorusunun cevabını bulmak için televizyonun başından ayrılmıyoruz.
        Adadaki yarışmacıların halleriyle annemin halleri bazen birbiriyle çok  örtüşüyor. Barış’ın tatlı kırizine girip tatlıları aşırması, Evrim’in çay kahve krizlerine girerek ağlaması, Nisa’nın çözemediğimiz vakitli vakitsiz psikolojisinin bozuk halleri, Cemalcan’ın duygusallığı ailesine duyduğu özlemi, Ersin’in köpeğine olan sevgisi... Anneminde  hastalığın vermiş olduğu melankolik hallerini yarışmacıların hallerine benzetiyor ve bazen onuda bu zorlu yarışmanın bir yarışmacısı olarak görüyor yaptığı her olumlu davranışı ödüllendiriyorduk.
Koridorda iki tur yürüyüş yapmasının sonucunda bir dilim baklava,
Balon şişirmesinin sonucunda bir kahve,
Oturduğu yerde fiziksel hareketlerini yapmasının sonucunda sevdiği birisiyle bir telefon görüşmesi yapmasına izin veriyorduk.
Bazende Yasin’in sinirli hallerinden ağzından çıkan sözler ve davranışlarından dolayı oyundan Acunun düdüğüyle diskalifiye edilmesini, benim  anneme kızgın davrandığımda düdüğünü çalarak başkasından yardım istemesine ve beni elenmesine benzetiyorum.
          İnişleriyle çıkışlarıyla yaşamın ta kendisi olan sörvayvır bizide bulunduğumuz durumun içinde Acunun düdüğüyle Annemin düdüğü arasında ki git gellerle yakalamış ve bu yarışmanın galibi hep birlikte  olmamız  dileğiyle... yarışmanın sonlanacağı günü dört gözle bekler olduk. İşte böyle bugünde telefonlardan gelen sms sonuçlarına göre Annem birinci. Beş kardeşin birinci önceliği olan annemizin sağlıcakla ayağa kalkacağı günü sabırla bekliyor ve büyük ödülü kazanmak için (annemin sağlığı) elinden geleni yapan biz evlatların emeklerini  zayi etmesin Mevlam diyorum. Selamlar sevgiler
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle
Dünya Köylüsü
Ayla Özdemir Bağ

Dünyanın Anlamı

            İnsanın anlam arayışı her çağda süregelmiş ve bu süreçte insanı yaratan yüce yaratıcı yarattığı insanı başı boş bırakmamış. Ve bu dünyada yönünü bulmaya çalışan insana  rehber, kitap ve akıl ile  hayatını dengede tutmak için yol göstermiş.
            Biz insanı bir nefisten, sudan, balçıktan yarattık. İçine iyiyi ve kötüyü yerleştirdik. İnsan kademe kademe ahseni takvim üzere güzele erişecek şekilde vahy ettik. Doğal süreç içinde insan yaşadığı kültür içinde doğruya ulaşabilir ve en doğruya ulaşa bilmek içinde aklını kullanarak araştırma yapabilir. Yüce yaradan ezelden beri insanlara yollarını bulmak için Zebur, Tevrat, İncil ve Kur-anı Kerimi kitapları gönderen, yasalar koyan ve insanlığın zararına olanları kesin hükümle bildiren Allah, yoldan çıkanların yaptıklarını ve varacakları sonuda ayetlerle bize bildirmiş ve bu yolda ki tercihi bize bırakmış. Zorlama yapmamış. İsteyerek veya istemeyerek huzura çıkacak olan insan hesap günü yaradanla yüz yüze geldiği zaman yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla yüzleşip son kararı belkide kendi kendine şahitlik ederek verecek.
         İşte 4. sanayi devrimi dediğimiz dijital çağ teknolojilerinin yani yapay zekanın dünyayı ele geçirme planları karşısında sınırlarını zorlayarak dünyanın hakimi, sahibi, tanrısı rolüne bürünen ve gittikleri yere biz düzen kurucularız size iyiyi, güzeli ve barışı getiriyoruz diyerek var olan doğal dengeyi bozan azmış insanın sonunu hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Korkuyla insanları egemenliği altına almaya çalışan güçlerin aslında kendilerinin sonunu hazırladıklarının farkında değiller.
            Bedeni topraktan yaratan ve herşeyin aslına döneceği günde bize emanet olarak verilen ruhun önderliğinde bir gecesinin  bir ömre bedel olduğu vahyin ışığında yol almamız ve hayatı kolaylaştırmamız umarım çok zor olmasa gerek. İnsana dair insanca yaşamak duygularımıza hakim, vicdanen merhamet ve adaletli bir ömrün izlerine yaşarken şahitlik etmek, en yüce davranıştır diye düşünüyorum. Dünya  hayatını paylaştığımız ortak yaşam alanları oluşturduğumuz hayvanlar bitkiler ve insanlar  aleminin üçlüsü içinde birinden vazgeçmek bütün doğal dengeyi alt üst etmek demek olacaktır.  Fıtratı gereği düşünen, sorgulayan, ne, nasıl , neden, nereye niçin, kim, sorularını soran, aklını kullanan sebeb sonuç ilişkisi içinde sonuca ulaşan insanın en doğruya ulaşması çok kolay olacaktır. Kovit 19 pandemi sürecinde bizlere daha doğrusu tüm dünya insanına sunulan yaşam şekli, evlere kapatılan insanların ekolojik doğayla kesilen bağları, duygusal ve psikolojik davranışları etkileyen sosyal mesafe insanın doğasına aykırıdır. Sosyolojik olarak köklerinden koparılmaya çalışılan ananeleri değişikliğe uğratan ve insanı yalnızlaştıran bu yapay sosyallik insanı insanlığından umarım koparmaz. Bu süreçte Virüs korkusu  ile aklının üstü örtülen, dayatılan düzene uyum sağlayan insanın güdümüde çok kolay olacaktır diye düşünüyorum.
           Ayağımızı topraktan kestiler, kök aile dediğimiz anadan, atadan uzak sadece çekirdek aileyi yüceltip çocukları bencil yetiştirdiler. Oysaki bir çocuk dayı, emmi, hala, teyze, arkadaş, babaanne,  anneanne...ve mahallesiyle var olmaya başlar, köyünde büyür, şehrinde gelişir. Şimdiki nesil köklerinden rahatsızlık duyuyor. Ve küçümseyerek aslını inkar ediyor. Kendisini kibir ve beğenmişlikle yapay olana özentilik duyarak sanal olana yöneliyor. Köklerinden kopartılmış bir kütük gibi oradan oraya savrulmakta olduğunun farkına varamayan bir nesil. Ve bunun sonucunda harcanıp heba olan bir ömür.
           Kendi özümüzü koruyarak ancak var olabiliriz. Çağımızın getirilerine uyumlu olmak ve ortak bilgilerden insanlık adına fayda sağlayacak işlerde yarışmak. İşte dünyanın anlamı; biz yaratıldık. Yaratıcı Allah değiliz. Yaratıcıya kuluz, kul olarak yaratıldık. Ben Allah için yaratıldım diye bilmek erdemine, idrakine varmak insanı anlamlı kılar. Allah’a teslim olmak ona ortak koşmamak, yalnızca ve yalnızca ona ibadet etmek ve ondan yardım istemek ve yaratılanlara merhametli olmak, bildiğini paylaşmak insanlığın başıdır. İnsanın kendi acizliğinin farkına varması en büyük erdemdir. Kişinin kendi kendini yeterli görmesi ise en büyük kibirdir. Günümüzde malına, makamına, gücüne , varlığına, tarikatine, siyasi partisine, ağasına , paşasına, güzelliğine, bilgisine, oğullarına, soyuna sopuna, parasına güvenenlerin ve onların hakimiyeti altında ezilenlerin sömürüldüğü bir dünya düzeni içinde firavun olmak mı daha onurlu?  yoksa özgürce bir tek Allah’a inanmak ve  insan kalabilmeyi kul olmayı başarmak mı daha büyük bir onurdur? diye düşünmeden edemiyorum.
           Toprakla, doğa ile iç içe bir hayat, sosyal anlamda kişinin kişiye muhtaçlığının farkına varmak ve birlikte olursak ancak güzelliklerin olacağını idrak etmek, doğaya ve doğal hayatın getirilerine sahip çıkmak adına birlikte olmak, Hacı Bektaşi Veli’nin ”Gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım”sözüyle bir olursak iri olursak var oluruz. Yoksa bölünür, parçalanır yok oluruz. Dünyanın anlamı ben varsam var. Ben yoksam bir anlamı yok. Hayatı yaşarken anlamlı kılmak  O’nu hatırdan çıkarmadan yaşamaktır. Güzelleri güzel eğleyen tek güzelin sözlerine ve varlığına hamd ederek yaşamak en güzeli. Kalın sağlıcakla. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

26 Mart 2020 Perşembe

ÖZLEDİM

Özledim
İki haftada neyi özledim? diye soracak olursanız bir çok şeyi size sıralayabilirim.
Hoşgeldiniz diyene el uzatıp tokalaşmayı ve candan sarılmayı,
Seni görmek ne güzel diyen dostları özledim.
Bahar kokusunda sokaklarda yürümeyi, bağlarda bahçelerde menekşe dermeyi özledim.
Can bildiğim aynı karında yattığım, kardeşlerimin yüzünü, sohbetini özledim.
Birlikte yol aldığım, yüce gönüllü öğretmenlerimi, söyleşilerde heyecanla buluştuğum öğrencilerin Gülen gözlerini özledim.
Çaya,kahveye eşlik eden konu komşuyu özledim.
Şehrin sokaklarında,caddelerinde yürümeyi,alışveriş yapmayı, yeni yüzlerle tanışmayı özledim.
Dağların eteğinde, yaylaların çimeninde koşmayı, mangal yakmayı özledim.
Sokağımda ki Kediye, köpeğe, kurda kuşa selam vermeyi özledim.
 Köyümde yalın ayak toprağa basmayı, suyu gözesinden içmeyi özledim.
Durakta Otobüs beklemeyi, bastığın kartın yetersiz bakiyesinin sesini, büyüklere gülümseyerek yer vermeyi özledim.
Sinema, tiyatro, hastane, postane alışverişte, bankada kuyrukta beklemeyi özledim.
Sabah eşimi işe gönderirken güle güle git,
Akşam kapı çalınınca hoşgeldin demeyi özledim.
Cenazede sarılıp ağlamayı, düğünde bayılıp oynamayı özledim.
Özledim; herşeyi kısacası hayatın taaaa kendisini...özledim.
Bu süreçte şunu öğrendim...
artısıyla eksisiyle,
inişleri çıkışlarıyla var olmaya çalıştığımız şu dünya köyünde sevgiyle bütünün hayrına iş yaparken bir virüsün nelere Kadir olduğunu öğrendim. Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eğler.
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

27 Şubat 2020 Perşembe

Mevlanadan Öğütler

Mevlana’dan 25 Hayat Dersi

Anadolu topraklarının kadim bilgeliğini ve derinliğini bizlere miras bırakan Mevlana‘dan hayatlarımıza ışık tutacak 25 dersi paylaşıyoruz. Yolunuza yoldaş, kalbinize şifa olsun.

1. Kendini küçük görmeyi bırak. Sen yürüyen evrensin.
Büyük bir potansiyelle doğdun. İdeallerin, hayallerin, gerçekleştirmek istediklerin var. Kanatların var. Sürünmek için değil, uçmak ve yaşamak için doğdun. Elinde ipin var olduğunu bilirken ne diye kuyunun dibinde durmaya devam edersin? Evren senin dışında değil, evren senin içinde.

2. Yapman gereken şey, senin için anlamlı olan bir hayat sürmektir, başkalarına değil.
İnsanların ne düşündüğünün gerçekten bir önemi yok. Sadece, kalbine ve aklına yatan hayatı yaşamakla sorumlusun.

3. Kendine dair umutlarından asla vazgeçme.
Zor bir zaman geçiriyor olabilirsin. Herşey sana karşıymış gibi gözükebilir. Bir dakika bile sabrın kalmamış olabilir. İşte o nokta, herşeyin değişeceği noktadır. Hüzünler, sevince hazırlanman içindir. Hüzün, evini temizler, yeniye ve sevince yer açar. Hüzün, kalbindeki sararmış yaprakları temizler. Böylece artık yeni yeşil otlar açabilir. Hüzün kalbini kapladığı zaman rahat ol, yakında çok feraha ereceksin demektir.

4. Cehalet hapishanedir.
Cehalet seni hapishaneye sokar. Bilmek ise Allah’ın sarayıdır. Bilmek lütuftur, bilginin kıymeti yüksektir.

5. Dışarıdaki zenginlikler, içindeki zenginliklerle kıyas bile edilemez
Zaten boynunda var olan elmas gerdanlığa sahip olmak için oradan oraya koşturursun. Eğer kendini bir kaç dakikalığına hakikat penceresinden görebilseydin şaşar kalırdın. Sevinç ve güzelliklerle dolu evine geri dön. Kendine geri dön. İçindeki hazineye geri dön. Evrendeki herşey senin içinde. İçinde sonsuz bir kaynak mevcutken, elinde boş bir kova ile sokaklarda dilencilik yapma.

6. Olduğun kişiyi bırakabilirsen, asıl varlığına uyanırsın.
Güvende olma ihtiyacını bırak. Korktuğun şeylerin üzerine git. Şan, şöhret, görüntü ve sahte kimlikleri bir kenara koy. İnsanların anlattığı sınırlayıcı hikayelere inanma. Kendi hikayeni yarat. Kendi ateşini kendin yak. Kendi ateşiyle eriyen kar gibi ol. Kendini kendinden uzaklaştır, kendini yıka. Sonra yeniden doğ.

7. Dünyadaki herkesten daha iyi yaptığın birşey mutlaka vardır.
Herkesin dünyaya yapmak için geldiği, en iyi yaptığı en az birşey vardır. Ve bunu yapmak için gerekli olan istek herkesin kalbine yerleştirilmiştir.

8. Merdivenin tümünü görmek zorunda değilsin, sadece ilk adımı at.
Yolu yürümeye başla. Başladıktan sonra yolun devamı görünecektir.

9. Bir işi yaparken onu tüm kalbinle yap.
Yarım akılla, yarım kalple Yaradan’a ulaşmaya çalışmak nafile bir çabadır. Yola çıkıyorsun ama yolun yarısında vazgeçip pes ediyorsun. O zaman niye yola çıkarsın? Ruhtan/kalpten gelen istekle yaptığın her iş sevince dönüşür. Eğer istek kalbinden gelmiyorsa, o sevinç yok olur. Her ne yapıyorsan ve her kimsen, kalple yap, kalple ol.

10. İyi şeyler son bulur, böylece daha iyi şeylere yer açılır.
Üzülme. Hüzünlenme. Kaybettiğin herşey başka bir formda sana geri döner.

11. Yaraların, ışığın içeri girdiği yerdir.
Seni acıtan, üzen, yara açan herşey seni aynı zamanda kutsar. Karanlık, senin aydınlatıcı mumundur. Yıkımın olduğu yerde hazine bulunur. Yaralarından kaçma. Yaraların, ışığın içine nüfuz edeceği yerdir. Hüzünlerin olduğu zaman şefkatin artar. Yeter ki açık kalpli ol. Acının, şefkate dönüşmesine izin ver.

12. Sevdiğin işi yap ve onu sevgiyle yap.
Sakince, sevdiğin şeyi yapmaya doğru çekilmene izin ver. Direnme. Gerçekten değer verdiğin şeylerle meşgul ol.

13. Daha az düşün, daha çok hisset.
Söz konusu olan sevgiyse, onun sebeplerinin anlamı yoktur. Düşüncelerini unut. Düşüncelerinin, kalbinin üstüne geçmesine izin verme. Düşünmeyi bırak… Kalbinde yanmayı bekleyen bir mum var. İçinde dolmayı bekleyen bir boşluk var. Hissediyor musun? Endişe etmeyi bırak. Düşünmeyi bırak ve hissetmeye geç.

14. Sevgi için herşeye değer.
Hakiki insan, sevgi için herşeyi kaybetmeyi göze alabilir. Eğer sen o değilsen, bu işe hiç girme. Bırak sevgilin deli olsun. Sevgi için herşeye değer.

15. Hayatındaki iyiye ve kötüye – herşeye eşit şekilde şükret.
Her kim geliyorsa karşına, ona şükran duy. Hepsi sana öte alemden bir hediye ile gelmiştir. Eğer kötü’den dolayı sinirlerin bozuluyorsa da şükret, bu sayede kendini yenileme fırsatın olacak.

16. Kendini değiştir, dünya kendiliğinden değişir.
Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istiyordum. Bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum.

17. Bizler sevgiden yapıldık ve sevmek için yaratıldık.
Sevgi bizim hammaddemizdir. Sevgiyi aramak yanlıştır. Sevgiyi arama. Sevmene engel olan bariyerlerini ara, onları bul. Sevgi sayesinde tüm acı azalır, bakır altına, hüzün sevince dönüşür.

18. Ruhun bu dünyadan değildir ama bedenin bu dünyadandır.
Tüm gün düşünürüm bazen, nereden geldim, nereye gidiyorum diye. Bil ki ruh bu dünyadan değildir. Ancak bilirim ki beden bu dünyadandır.

19. Ruh mertebesinde hepimiz biriz.
Güneşin duvarın bir tarafına vuruşu ile diğer tarafına vuruşu farklı sonuçlar doğurur. Ancak güneş tek ve birdir. Doğu ya da Batı.. Kuzey ya da Güney. Fark etmez. Ruh mertebesinde ayrım yoktur.

20. Ruhunuz herşeyden daha kıymetlidir.
Elle tutulur, maddi şeylere fazla önem verme. Kendi ruhunun kıymetini bildiğin zaman, onların ne kadar değersiz olduğunu anlarsın.

21. Eşini bilgece seç.
Aranda rekabet olmayan, daha zengin olma peşinde koşmayan, kaybetmekten korkmayan, benliğine tutunmayan birisini eş olarak seç.

22. Gerçek sevgi madde dünyasını dönüştürür. Bedenleriniz ayrı kalsa bile ruhlarınız her daim birliktedir.
Ayrılıklar sadece gözleri ile görenler içindir. Sevenlerde ayrılık yoktur. Ruh mertebesine ayrılık yoktur.

23. Kelimelerinin gücünü yükselt, sesini değil.
Sesini yükseltmek fayda etmez. Kelimelerinin gücünü arttır. Çiçekleri büyüten şey yağmurdur, fırtına değil.

24. Sessizlik, Yaradan’ın sesidir.
Sessizlik Yaradan’ın sesidir. Diğer seslerin hepsi basit birer çeviri denemesidir. Kelimeler yüzeydedir. İnsanlar, kelimelerin ötesi ile iletişime geçerler. Kelimelerle savrulmayı bırak. Sessizliğe teslim ol, bırak herşey o şekilde açığa çıksın.

25. Hayatta olmak yaşamak demek değildir.
Sadece nefes aldığın için yaşadığını mı sanıyorsun? Bu hayat, hayat değildir. Bu hayat sınırlarla doludur. Sevgiye teslim ol ve gerçekten yaşa. Sevgiye teslim ol ve sonsuza dek yaşa.

Kaynak: themindunleashed.org
PINAR TAŞKIN

Alıntı.

Ağacın Verdiği Ders

*BİR AĞAÇTAN ON DERS*
Bir ağacın gölgesinde adam felsefe kitabı okuyordu. Sorular üstüne sorular adamın kafasını karıştırmıştı. Başını kaldırıp ağaca baktı.
—Keşke ağaç olsaydım, hiç düşünmeden yaşasaydım dedi.
Birden ağaç dile geldi:
—Ben düşünmüyorum belki ama düşünen insanlara o kadar çok ders verebilirim ki, dedi.
Adam heyecanla:
—Seni dinlemek isterim, dedi.
Ağaç konuşmaya başladı:
—At o felsefe kitabını elinden, şimdi bana bak ve beni dinle
sana on tane hayat dersi vereceğim, dedi.
Adam heyecanlanarak:
—Tamam dedi.
Ağaç:
—Dinle o zaman, dedi ve hayat dersini sıralamaya başladı:
*1- Ağaç yaş iken eğilir ya da doğrulur. Her şeyin bir zamanı vardır. Hayat öğrenme sürecidir ama zamanlaması çok önemlidir. Sizde bilirsiniz ki “yaşlı köpeğe yeni oyunlar öğretilmez.”* *“Yaşlı kurda yol öğretilmez.”*
*2- Düşen ağaca balta vuran çok olur. Onun için hayatta düşmemeye dikkat etmek gerek; güçlüyken gölgene sığınanlar düşerken baltayı alıp sana koşarlar.*
*3-Bizi yok etmeye çalışan baltanın sapı bizdendir. Her zaman dış düşmandan korkmayın. İç düşman daha tehlikelidir. Sizin gibi görünüp size hainlik edecek insanlara dikkat edin. Dişi kıran, pirince en çok benzeyen beyaz taştır.*
*4- “Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir” (Cemil Meriç) İnsanı geliştiren mükemmelleştiren zorluklardır. Büyük adamlar büyük engellerle karşılaşıp onu aştıkları için büyük adam olurlar. Büyük devletler büyük badireleri atlatarak büyük devlet olurlar. Uçurtma rüzgâra karşı durduğu için yükselir. Engelleri fırsat bilmelisiniz.*
*5- Bir ağacın kökü ne kadar derinse boyu o kadar yükseğe çıkar. Kökleri zayıf olan büyüklüğü taşıyamaz. Onun için kökünüze sahip çıkmalısınız. Kökünü unutan ya da yok sayan bir ağaç ayakta kalabilir mi? Bir ağaç gücünü gövdesinden değil kökünden alır. Sizin de tarihiniz olmazsa nasıl geleceğiniz olacak? Tarihinizi yok sayar ya da unutursanız nasıl geleceği inşa edebilirsiniz?*
*6- Ağaç yapraklarıyla gürler. Bir insan da ailesiyle, sosyal çevresiyle güzel olur; onlarla tamamlanır. Onlarla varlığını hissettirir. Onun için sosyal ilişkileriniz önemlidir.*
*7- Hiçbir ağaç acaba bahar gelecek mi, çiçek açacak mıyım diye düşünmez. Kök, gövde ve dallar görevini sessizce ve sabırlıca yaparlar. Siz de baharın gelmesini bekliyorsanız görevinizi şamata yapmadan sessizce, hakkıyla ve sabırla yapmalısınız.*
*8- Meyveli ağacı taşlarlar. Bilgili, becerikli, başarılı insanlara haset eden çok olur. Bir işe yaramayan, niteliksiz, silik insanlar kimsenin umurunda olmazlar. Onun için başarılı insanlar atılacak taşlara mukavemet edemezlerse başarılarını sürdüremezler.*
*9- Her ağaç kendi toprağında büyür. Ağaç ancak uygun toprağı bulması halinde gelişmesini sürdürür. İnsan yetenekleri de öyledir; ağaç tohumu gibidir. Uygun zemin bulursa gelişir, yoksa çürür gider.*
*10- Beşikten mezara kadar ağaca muhtaçsınız. Çocukken beşikte, ölünce tabutta bizimle berabersiniz. Bize hep odun gözüyle bakmayın. Biraz da ibret gözüyle bakın. Sözü şöyle bitireyim, insanların kulağına küpe olsun. “Her şey bir ağacı sevmekle başlar.” Bundan sonra bir ağacın yanından geçerken durun ve şarkımızı dinleyin.*

Adam ağaca tekrar baktı, “Aslında odun olan bu ağaç değil
benim yaklaşımım odun gibiymiş meğerse” diye geçirdi içinden. (ALINTIDIR)

25 Şubat 2020 Salı

KADİM ŞEHRİMİZİN KADİM İNSANLARI-3

        Kadim Şehrimizin Kadim insanları yazı dizisinde  eski devlet bakanı Sayın Metin Gürdere ile makamı,  mevkiyi bir yana bırakıp sadece ve sadece insana dair değerleri konuştuk.
Ulu çınarın tecrübelerinden faydalanmak, yaptıklarıyla ve geriye bıraktığı eserleriyle bize yaşam hikayesindeki anılarını aktarırken şehrimize kazandırdığı üç ciltlik eseri "20. yy Tokat  Bir Şehrin ve İnsanlarının Hikayesi" kitapları geçmişin izlerini arayanlara siyasi ve sosyal açıdan ışık olacak nitelikte. Bu şöyleşide iz bırakan anılarının altını çizerken bazen gözlerin dolması, bazen sessizlik insana dair insanca sohbetin temelini oluşturdu. Kendisiyle ilk olarak yüz yüze tanışmam kitap tanıtımı gününde " Dünya köylüsüne , Dünya Şehirlisinden " diyerek attığı imza gününde oldu. Öncelikle bizimle bu söleşiyi kabul ettiği için teşekkür ediyor ve hoşgeldiniz diyerek söze başlıyorum.
Sizde hoşgeldiniz diyor ve sohbete başlıyoruz.
-BİZE KENDİNİZİ KISACA TANITIMISINIZ?
- 1944 yılında Tokat'ta doğdum.ilk orta ve liseyi  Tokat'ta okudum.1966 yılında İTÜ inşaat
fakültesinden mezun oldum.Tokat Bayındırlık Müdürlüğünde çalıştım. Yedek subay olarak
askerliğimi yaptım ve askerlik dönüşü mühendislik bürosu açtım ve mutahit olarak çalışmaya başladım. Bu yıllarda defalarca Tokat'ta vergi rekortmeni oldum. Tokat Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanlığı yaptım. 1983-1987 yıllarında Anavatan partisinden millet vekili seçildim.Anavatan partisinin iktidarı döneminde 1989-1991 yıllarında Özal ve Akbulut döneminde anavatan partisi Genel Başkan yardımcılığında bulundum. 1997-1999 yıllarında 55. Hükümet döneminde Devlet Bakanlığı görevini yürüttüm. Evliyim, üç çocuğum var.
- AİLENİZDEN VE ÇOCUKLUK YILLAINIZDAN BAHSEDERMİSİNİZ?
-Benim babam 8 yaşındayken ölmüş beni annem büyüttü. Çok fakir değildik. Çok zenginde değildik.  Benim atalarım Erzincan'dan 1916 yılında rus işgalinden kaçarak gelip buraya yerleşmişler. Yokluk  açlık savaşın getirdiği sefalet diz boyu. Bütün bunlarla mücadele etmiş atalarımız. Ailemde benim öyküm sıradışı bir fark yarattı. İlk kez siyasetle uğraşan benim. Ben okumayı çok seviyorum. Okul yıllarında bu alışkanlığı kazandım ve gençlere tavsiyem facede sörf yapacaklarına bol bol kitap okusunlar diyorum.
Siyaset işi benim hayatımda bir dönemdi geldi geçti. Bir çok değerli insanla tanıştım ve çalıştım. Onlar bana örnek oldular. Lise yıllarında öğretmenlerimiz bize  "geleceğin bakanları sizlersiniz" diye bizi motive ederlerdi. Babaannem beni küçükken " Edirne valisi olacak benim oğlum "diye severdi. Gel zaman git zaman bakanlığım döneminde Edirne'de bir bayram günü vali beyle birlikte bayram kutladık, tüm halkı selamladık. Babaannemin küçükken söylediği sözler geldi aklıma, çok duygulandım. Herkesin iradesi bir yere kadar bir yerden sonra başka bir iradeye ve kadere teslim oluyorsun.
- BOŞ ZAMANLARINZDA NELER YAPIYORSUNUZ ? HOBİLERİNİZ NELERİR?
 -Avcılıkla uğraşıyorum. Aslında dağlarda gezmeyi ve yalnız kalıp kendimi dinlemesini çok seviyorum. Bu benim öz güvenimi geliştirdi. Korkusuzum ve açık sözlüyüm. Siyaset hayatımda bir çok hikaye dinledim. Bütün bunları belgelendirdim ve not aldım. Kitap halinde üç cilt olarak yayınladım .1983 yılına kadar olan anılarımı yazdım. İkinci kitabım 83 ten sonra ki anıları kapsayacak ve Tokat'ın tarihine bir ışık tutacak. İnsanlara faydalı olmak çok güzel bir şey. 300 yıl sonra birisi merak ederse Tokat 20. yy da nasılmış diye"20. yüzyılda Bir şehrin ve insanlarınhikayesi" kitabını belge olarak kullansınlar düşüncesiyle yola çıktım ve bu üç ciltlik kitabı yazdım. En güzel hobim bahçeyle, toprakla ilgilenmek ve yazmak. Şatajfata hiç özenmedim. Sade bir kulübeyi tercih ettim ve kurduğum bağ evinde kendime bir kulübe yaptım. Soyu tükenen meyveleri topladım ve yeniden yetiştirdim. Bağımda 25 çeşit armut ağacı var, hepsi yerli.15 çeşit elma ağacım var. Benim bugüne kadar yaptığım en değerli iş diye düşünüyorum. Emeklilik hali yaşıyorum 76 yaşındayım. Buraları çok seviyorum. Derin köklerle ben buralara aidim.
-ÖRNEK ALDIĞINZ KİMSE VAR MI? GENÇLERE TAVSİYELERİNİZ NELERDİR?
- Bizim önümüzde çok güzel örnek alacağımız insanlar vardı. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal.Ben onlarla geliştim. Ve büyük insanların alçak gönüllü olduğunu gördüm. Doğal insanlardı kendileri gibiydiler. Kimseye benzemeye çalışmazlardı.Hepimiz insanız nihayetinde. Kibir niye? Hatalarımız
olacak, özür dilemesini bilmeliyiz. Gençler güzel insanlarla arkadaşlık etsinler ve dost olsunlar. Gençler kendilerine önder olacak, fikir katacak geliştirecek, mert, cömert her yönden iyi  örnek olacak insanları seçsinler. Çünkü insan etkileşim içinde olan bir varlıktır. Hangi yolda ilerleyecekerse o yolun pirlerini  kendilerine örnek alsınlar.
- HAYATINIZDA KEŞKE DEDİĞİNİZ VE ÖZLEM DUYDUĞUNUZ BİR ŞEY VAR MI?
Siyaset hayatım boyunca geriye dönüp baktığımda pişman olduğum şey haksız yere bazı insanları işe almam oldu. Bu insanlara  kadro verdim. Bundan çok pişmanım, geriye dönüp baktığımda keşke bunu yapmasaydım diyorum. Hak edenleri işe alsaydık diyorum. Şimdiki aklım olsa böyle yapardım. Ama o zaman ki konjonktür bunu gerektiriyordu. İçinde bulunduğun partiye hizmet etmek zorundasın. Özlem duyduğum bir şey yok herşeyi severek ve isteyerek yaptım.
-MUTLULUĞU TARİF EDEBİLİRMİSİNİZ? MUTLULUK NEDİR SİZCE?
-Benim için mutluluk kendi içimde kendimle barışık olmak demek. Ben kendimle dalga geçerim.Başkasının hakkında kötü düşünmem. Annem "oğlum ameller niyetlere bağlıdır "derdi bende hep iyi niyetli oldum. Parası çok olupta mutlu olan yok. Paranın sorumluluğu çok fazla onu yönetmek
insanı mutsuz eder. Mutluluğu basit şeylerde aramak gerekir. Yani yağan yağmurun ardından, güneşin doğması bir mutluluk. Sırt üstü yatıp gök yüzünü izlemek, kuş seslerini dinlemek, kendinle başbaşa kalmak mutluluktur diye düşünüyorum. İnsan kendisini gençlikte ıspat etmek istiyor. Bunun için bir dönem çok çalıştım ama fazlasına gerek yok. Yaşadığım hayat tecrübelerinde bilgim ve görgüm oldu. Tüm bu birikimimi insanlara aktarmak ve fayda sağlamak asıl amacım. Ben halkın içinde onlarla beraberim.76 yıllık hayat bana sade yaşamayı, köklerine bağlı olmayı öğretti. Mutluluk mu? zenginlik mi? tercih senin elinde ben mutlu olmayı seçtim.
KADİM ŞEHRİMİZİN KADİM BİR İNSANI OLARAK NELER SÖYLEMEK İSTERSENİZ?
-Ben bu toprakların çocuğuyum. Arkadaşlarım burada, ailem burada o yüzden ben bu toprakları çok seviyorum ve hiç bir zaman bağımı koparmadım. Şatafata hiç özenmedim. Bizim buraların adamı doğaldır. İnsanı kıymetlidir. Hanımlarımız baş tacımızdır. Tokat yaşanılacak bir yer. Yerleşmek için bir çok altarnatif varken ben bu şehri seçtim. Çünkü  derin köklerle ben buralara aidim. "diyor Ulu Çınar Metin Gürdere.
                 Bir zamanlar siyasetin içinde olan millet vekilliği hatta bakanlık yapan bir bürokrat, siyasi hayatında Anadolu'dan gelerek bir çok entellektüeli geride bırakmasını bilgi birikimine, çok kitap okumasına bağlayan ve  oradan bakanlığa uzanan yolculuğunda doğal olmayı, sade yaşamayı ve köklere bağlı kalıp geri dönenlerden olmayı tercih eden Sayın Metin Gürdere ile yaptığımız sohbette dönemin işe alınmama mağdurlarından olan bendeniz duymak istediğim cümleyi onun ağzından samimi bir ifadeyle bu gerçeği itiraf ederken duyduğu hüznü beni çok etkiledi ve gerçekten çok pişmandı. Ama iş işten geçmişti. Kendisinin ifadesine göre o zaman öyle olması gerekiyordu yapacak başka bir şey yoktu dedi.
 Şimdi bu tecrübeyi dikkate alarak, bugünkü siyaset adamlarına ilerde pişman olmamak adına bugün işe aldıklarınızı liyakat üzere almalarının gönül huzurunu yaşamak için farklı bir davranış şekli geliştirelim.  Ve hak edeni işe alalım. Sınavı birincilikle kazananı tercih edelim. diyorum.
            Bize yaptıklarıyla iyisiyle kötüsüyle bir hayatın öyküsünü kısaca anlatan ve herşeyi bir kenara bırakın siyasi kimliğinin dışında, bütün birikimlerini üç çiltlik bir kitapta paylaşarak, bu şehrin kültürüne tarihine ışık olacak eserleriyle sıra dışı bir iş yapan, sosyolojik açıdan baktığımızda, toplumsal yapının, ekonominin, bürokrasinin işleyişinin, siyasetin nasıl yaşandığına dair bir çok anıyı kişilerin kendi ağızlarından belgelendirerek aktaran, bu çalışmasıyla yazar kimliğini ön plana çıkartan,  çok yönlü, mütevazi, alçak gönüllü, engin dünya görüşüyle, kendisiyle barışık bilge bir liderin  öyküsünü dinledik. Bütün bunların ötesinde yok olmaya yüz tutmuş Tokat'a has bu endemik
bitkileri (ağaçları)dağlardan toplayıp, bahçesinde yeniden yetiştirmek için çaba harcayan bir çiftçi, bu yürekli koca çınara ne kadar teşekkür etsek azdır diye düşünüyorum. Teşekkürler Sayın Metin Gürdere bizimle hayat hikayenizi paylaştığınız için.
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

16 Şubat 2020 Pazar

Kadim Şehrimizin Kadim insanları -2

          Kadim şehrimizin kadim insanları yazı dizisinde bugün şerimizde 18 yıldır öğretmenlik yapan PAL' nin müdürü Ülkü Varol Taşar'ı daha yakından tanıyacağız. Onun hikayesini ilginç kılan, bugüne kadar gelen geleneksel  öğretinin tersi olması. Bizim geleneklerimizde  kadın her daim erinin bir adım gerisinde  yürümüştür.  Kadın hayatın içinde var olmalı ve yönetici olarak ta tüm kadrolarda hak ettiği yeri almalı. Yönetimlerde ve  devlet dairelerinde de örneğine pek rastlamadığımız bir durum olan evli çiftlerin aynı yerde kadının üst erkeğin ast olarak görev yapmaları alışık olduğumuz bir durum değil. Bizim şehrimiz bu konuda çok şanslı böyle örneklerin görüldüğü en az üç beş örnek sizlere sunabilirim. Alışıla gelmişin dışında örnekleri görmek ve duymak bizim bakış açılarımızıda değiştiriyor. Çok şanslıyız. Ben gönülden diliyorum tüm Türkiye'de kadın yöneticilerin sayısının artması manasında  hayalim Cumhurbaşkanlığının , Valiliğin  , Belediye Başkanlığının  , Milli Eğitim Bakanlığının , TSO başkanlığının...koltuklarında birer kadın yöneticinin oturması çok uzak olmasa gerek.Neden olmasın?
         Tokat Milli Eğitimine bağlı, Plevne Anadolu Lisesi Müdüresi Ülkü Varol Taşar Hanımefendiyle yaptığımız söyleşiyi sizlerle paylaşacağım.Hoşgeldiniz diyerek söze başlıyorum.
-Hoşbuldum öncelikle yaptığınız söyleşilerle yazdığınız yazılarla ve çıkartığınız kitaplarla şehrimize bir farkındalık oluşturduğunuz için ben teşekkür ederim ve başarılarınızın daim olmasını dilerim.
-BİZE KENDİNİZİ KISACA TANITIRMISINIZ?
-2 Eylül 1980 Tokat merkez doğumluyum. Üç kardeşiz. Babam Gençlik Spor İl Müdürlüğünden emekli. Annem ev hanımı.  İlkokulu, ortaokulu, merkezde okudum.1998 yılında  Liseyi GOP lisesinden (süper lise ) ikinci mezunlarındanım. Üniversiteyi 19 Mayıs Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyat bölümünü bitirdim.Tezsiz Yüksek Lisansımı Erzurum Atatürk Üniversitesinde yaptım. İlk görev olarak 2004 yılında Sulusaray lisesine atandım. Unutamadığım öğretmenlik anılarımı bu ilçede yaşadım. Milli eğitimde 16 yıllık öğretmenim. Evliyim. İki oğlum var. Mesleğimi çok severek yapıyorum.
-EŞİNİZLE NASIL TANIŞTINIZ? OKUL YILLARINIZDAN BİRAZ BAHSEDERMİSİNİZ?
- Eşimle üniversite yıllarına dayanıyor arkadaşlığımız. 21 yıllık tanışıklığımız var. Aynı bölümden mezun olduk. 16 yıllık evliyim. Eşim  çok güzel şiir okur tam bir edebiyatcıdır. O yıllar çok güzeldi. Edebiyat alanında hocalarımız çok kaliteli dolu dolu insanlardı onlardan çok beslendik. Çok güzel yıllardı.Arkadaşlıklarımızı hala unutamıyoruz. Eşim Adıyaman'lı. Onu çok seviyorum.2004 yılında evlendik.
- YÖNETİCİLİK SERÜVENİNİZ NASIL BAŞLADI HEDEFLERİNİZ VE PROJELERİNİZ NELERDİR?
- 2007 yılında Tokat merkez Mesleki Teknik Anadolu Lisesine geldim. Burada 5 yıl müdür yardımcılığı görevinde bulundum. Eşimle birlikte sınavlara girdik. Yüksek puan alınca tercih yapmak zorunda kaldım. Beni eşim teşfik etti.Cesaretlendirdi.
-Eşim "ben seninle çalışmaktan ve müdürüm olmandan gurur duyarım "dedi.
-Tercihimi yaptım. Eşimde bu okuldan yana tercihini kullandı ve yolumuz 16 yıllık öğretmenlik hayatından sonra bu okulda yeniden idareci olarak Müdür ve müdüryardımcısı görevleriyle birleşti. 1 Ekim 2019 da göreve başladım. Çok mutlu oldum. Tabiki bu durumun avantajları var, dezavantajları da var. Eşimle birbirimizi tanıdığımız için daha iyi anlıyoruz birbirimizi. Evde, okulda, sokakta her yerde, okul için ne yapabiliriz öğrencilerimizin faydasına nasıl yardımcı olabilirizi konuşuyoruz. Daha uyumlu olduğumuz için de işlerimiz kolaylaşıyor. Okulları daha yaşanılır bir hale nasıl getirebilirizin gayreti içindeyiz.
Vizyonumuz sürekli gelişen ve değişen ülke ve dünya gerçekleri doğrultusunda ; tüm öğrencilerimizi , akademik , sosyal, kültürel, ahlaki yönden ulusal ve uluslar arası toplumların her zaman en önde
gelen bireyleri okarak yetiştiren ve bölgemizde, ülkemizde ve dünyada örnek alınacak bir eğitim
kurumu olmak.
Misyonumuz; Yaşadığı çağın farklılıklarını idrak eden donanımlı, ilkeli, özgüven sahibi, milli bilinci olan evrensel değerlerle kaynaştıran, Türkiye Cumhuriyeti varoluş felsefesine sahip, Atatürk Gençliğinin özelliklerini benimsemiş bir gençlik yetiştirmek için varız. Öğrencilerimize ve çevremize sağlıklı ve güvenli bir ortamda niteliklieğitim vermek için çalışmayı, amaç edindik. Yeni neslin bizlerin eseri olacağı bilinci ve sorumluluğu ile bilimi, güzel ahlakı, dürüstlüğü, çalışkanlığı kendimize rehber edinmekte olan bir kurumuz.
Okulda ders dışında öğrencilerimizin uğrayacağı Satranç oyun köşeleri oluşturduk, tiyatro kulübü kurduk, kitap okuma köşeleri oluşturduk, masa tenisi, basketboll etkinlikleriyle çocukların daha aktif olmalarını sağladık. Herşey ders demek değil, ders dışında etkinliklerle onları sosyal hayata hazırladık. Öğrencilerimiz sosyal projelerde ve yardımlaşmada aktif rol aldılar. İhtiyaç sahiplerini bulup ihtiyacı olan malzemeleri onlara ulaştırdılar.
-Bu proje Tokatta bir ilk. İngilizce bir site kurduk. Öğrencilerimiz kurdukları bu siteden dünyaya
açılan bu pencereden Tokat'ı ve kültürümüzü tüm dünyaya tanıtmak için sosyal medyadan çekimler yapacaklar ve bu siteye yükleyecekler.İlimize aidiyet duygusuyla sahip çıkmak ve tanıtmak adına çok önemli bir proje olarak görüyorum.
-Yine Koçluk projesiyle okulumuz bir ilki başardı. Sınava girecek olan 12. Sınıf öğrencilerimize gönüllü öğretmenlerimiz tarafından koçluk veriyoruz. Onların sınav kaygılarını yenmelerinde ve düzenli ders çalışmalarında , sorusu çözmelerinde yardımcı oluyoruz. Okulumuzdan mezun olacak olan öğrencilerimizi her anlamda destekleyerek hayata hazır hale getirmek en büyük hedefimiz.
-K-101 projesiyle engellilerle  uyumlu bir okul yaratmak adına farklı bir proje bunu hayata geçirdik.
-ÖZLEM DUYDUĞUNUZ , KEŞKE DEDİĞİNİZ BİR DURUM VARMIDIR? HAYALLERİNİZ NEDİR?
-Okul yıllarımı çok özlüyorum. Lise, Üniversite öğrencilik yıllarımı unutamıyorum. İmkanım olsa
geri dönerim o yıllara. Çünkü sorumluluğu az olan yıllar. Arkadaşlığın en saf, en temiz yaşandığı yıllardı.
Üniversiteyi çok yüksek bir puanla kazandım ama tercihimi öğretmenliği çok sevdiğim için Edebiyat öğretmenliği yönünde kullandım. Avukat olmayı isterdim. Tercih etmediğim için bu şansı kaybettim. Keşke tercih etseydim diyorum bazen.
Hayallerim okul ve öğrencilerimizi muassır medeniyetler seviyesine nasıl getirebilirimin araştırması ve çalışması içinde farklı çalışmalara imza atmak istiyorum.
- UNUTAMADIĞINIZ BİR ANINIZI BİZİMLE PAYLAŞIRMISINIZ?
Sulusarayda öğretmenlik yaptığım yılları hiç unutamıyorum. Her yerde öğrencilerimizle karşılaşıyoruz bu çok gurur verici bir durum. Genel anlamda ilk göreve başladığım öğrenci profiliyle şimdiki profil arasında çok fark var. Bunun nedenini internete ve sosyal medyaya bağlıyorum. Şimdiki arkadaşlıklar sanal alemde olduğu için birlik beraberlik anlamında gerçek dostluk kurmayı beceremiyorlar. Yeni nesil yalnız yetişiyor. Benim ilk görev yerim Sulusaray. Oradaki öğrencilerin velilerin öğretmeni sahiplenmelerini hiç unutmuyorum. Anadolunun köy gibi bir yerinde sıcacık insana dair yardımlaşmayı, paylaşmayı, fedakarlığı, cömertliği ben orada gördüm. Bir aile gibi
öğrenci veli bütünlüğü içinde güzel bir üç yıl geçirdim. Hala öğrencilerimizle görüşüyoruz . Zaman
zaman beni ziyarete gelirler bende musait olduğumda onları ziyarete gidiyorum. O yıllarımı unutamıyorum.
-KADIN BİR YÖNETİCİ OLARAK NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?
- Kadın bir yönetici olarak, ben değil biz olmayı başarmak ve birlikte iş yapmayı uyum içinde çalışmayı hedef edindim. Kadın her yerde olmalı, sahiplenme ve aidiyet duygusu kadınlarda çok yüksek. Kadın olarak detaycı olduğumuz için her yerde her şeyin en güzelini istediğimiz için bakış açımız farklı. Ama bütün arkadaşlarla birlikte uyum içinde çalışıyoruz. Okulumuzu daha iyi başarılarla, dereceler alan akademik anlamda seviyesini yükseltmek istiyorum.  Sorunlarımızın çözümünde Aile, okul, veli,öğrenci hep birlikte bir bütün olarak çözüm üretmek bizi daha iyiye
taşıyacak diye düşünüyorum.Onlarla sürekli diyalog içindeyiz. Veli ziyaretleri yapıyoruz. Biz bir aileyiz ve bu ailenin her türlü yanındayız. Yönetici olarak okulumu daha huzurlu, uyumlu bir hale getirmek en büyük görevim. Okul mevcudumuz 650 ' nin üzerinde sınıflarımız 35- 40 kişi den oluşuyor.
Öğretmenlik mesleği toplumun en iyi eğiticisi yön vericisi olarak görüyorum. Öğretmenin sorumluluğu çok yüksek. Bu yüksek bilinçle çalışmak ve üretmek adına koçluk sistemiyle okulumuzda  fark yaratıyoruz. Öğretmenlerimiz çok gayretli bu konuda hepsine çok çok teşekkür ediyorum.
-KADİM ŞEHRİMİZİN KADİM BİR İNSANI OLARAK ŞEHRİMİZE VE İNSANIMIZA DAİR NELER SÖYLERSİNİZ?
- Şehrimiz;  temiz havası, temiz insanıyla yaşamaya değer küçük bir il. Ekonomik anlamda ucuz bir şehir. Herkesin yaşam için tercih edebileceği doğal bir şehir.
Ben 40 yaşındayım hayata yeni başlıyorum. Daha yolun başındayım. Yapacağımız çok şey var. Hedeflerim çok yüksek bütün bunları hayata geçirmek için var gücümle çalışmak istiyorum.
Birikimlerimi iyi yönde kullanmak ve fayda sağlamak adına enerjimi elimden geldiğince  aşkla en güzelini yapmak için kullanmak istiyorum. Öğretmen mutluysa öğrenci mutlu, öğrenci mutluysa velilerde mutlu." diyor çiçeği burnunda Plevne Anadolu Lisesi Müdüresi  Ülkü  Varol Taşar Hanımefendi.
         Eğitim camiasının genç bir nefferi olarak , Bir yönetici olarak eşiyle birlikte aynı yerde hizmet etmenin gururunu ve duyduğu memnuniyeti dile getiren hayalleri olan ve kendisini henüz yolun başındayım, hayat yeni başlıyor diyerek yapacaklarını özetleyen, çalışma azmiyle dolu memleket sevdalısı bir eğitimci. Gönül kapılarını bize açtığı için Ülkü  varol Taşar Hanımefendiye çok çok teşekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.



ŞAMPİYONLAR

            Zeynep Hilal Adıgüzel 13.8.2003 yılında Tokat merkezde doğdum.  Mahperi Hatun  Teknik Anadolu Lisesinde 11. Sınıfa gidiyorum. Çok kiloluydumu. Arkadaşlarım benimle dalga geçiyordu. Bende   Spor yapmak için stadyuma gittim. Orada beni Kamuran hocam keşfetti ve bu sporla uğraşabileceğimi söyledi. Beni yönlendiren o oldu. Öğretmenim Mustafa Erol Karaca'nın sayesinde de bu spora olan güvenim gelişti. Öğretmenim; atamam, yapamam, kelimelerini kullanmanı istemiyorum. Atabilirim, yapabilirim, başarabilirim diyeceksin dedi. Ve başarılarıma çok çalışarak merdivenleri birer birer çıktım. Bir yıldır bu sporla ilgileniyorum. Kendimi tanıdım. Özgüvenim gelişti. İnsanoğlunun başaramayacağı hiç bir şey yok eğer çok çalışırsa. Türkiye Atletizm Federasyonu tarafından düzenlenen Yıldızlar Salon Türkiye Şampiyonasında öğrencimiz Zeynep Hilal Adıgüzel kendinden büyüklerle girdiği gülle atma yarışmasında 11,18 m atışı Türkiye 3. sü oldum Vildan Kelek ablamın desteğini çok gördüm.
Annem babam beni hiç desteklememişti erkek sporu dediler. Ama benim başarılarımı görünce onlarda çok mutlu oldular şimdi benim en büyük destemcim oldular. Hayallerim çok büyük Türkiye birinciliğini, Avrupa ve oradanda dünya birinciliğini almak istiyorum. Bayrağımızı heryerde dalgalandırmak için elimden geleni yapıyorum ve çok çalışıyorum. "Dedi Zeynep Hilal Adıgüzel.

15 Şubat 2020 Cumartesi

Düşünce

            Tokat, tarihiyle, kültür yapısıyla, doğal güzellikleriyle, Selcuklu, osmanlı ve Cumhuriyet döneminde önemli yeri olan değer üreten, katma değer üreten, ülkemizin kıymetli yerleşim yerlerinden birisi. İnsan yapısıyla kıymetli. Anadolu'nun zengin kültürünün yaşatılmasına katkı sağlayan Tokatlı el sanatları ustalarımızın, yok olmaya yüz tutmuş sanatlara katkı sağlayan meslek erbaplarının emeklerine saygı duyuyorum.
             Temelleri 13. yüzyılda Ahi Evran tarafından Anadolu’da atılan Ahilik teşkilatı; insanlara zanaat ve güzel ahlak kazandırmak için kurulmuştur. Ahilik geleneği; doğruluğu, iyi ahlakı, kardeşliği, dayanışmayı, emeği içinde barındıran, esnaf ve sanatkârımızı daima hak ve adalet etrafında birleştirmiş, birlik ve beraberliğimizin tesis edilmesinde öncü rol oynamıştır.
            Ahi Evran’ın Türk esnaf ve sanatkârlarına miras bıraktığı yüksek ticaret ahlakı ve çalışma disiplininin günümüzde de yaşatılması, hem ekonomik gelişme açısından, hem de sosyal barışın yaygınlaşması açısından büyük önem taşımaktadır.
            Ahilik kültüründen gelen ustalarımızın  taşıdığı evrensel değerler, bugün tüm insanlığın ihtiyacı olan ortak değerlerdir. Günümüzün yükselen değerlerinin önemli bir kısmının özünde de Ahiliğin temel ilkeleri yatmaktadır.
             Ahilik, dün olduğu gibi bugün ve yarınlarda da bu toplumun yoluna ışık tutacak; iyiliğe dair yürüyüşümüz ahiliğin manevi muhafazası altında güvenli ve istikrarlı çizgisini devam ettirecektir.
Sizlere her zaman desteğe hazırız. Sizler şehrimizin tanıtımında çok önemli katkılar sağlıyorsunuz. Siz sadece usta değil, Tokatın 600 yıllık kültürünü bugünlere taşıyan birer değersiniz, köprüsünüz.
            Bu duygu ve düşüncelerle sanatkârlarımızın şahsında  birlik beraberlik, dayanışmanın artarak devam etmesinde katkı sunanları selamlıyorum.Bu çalışmanın memleketimize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.

13 Şubat 2020 Perşembe

Önsöz

           Unutulmaya yüz tutmuş somut olmayan kültürel mirasımızın bir çok yaşayan örneklerine canlı canlı tanıklık edeceğimiz ustalarımız; Anadolu'nun mayası olan bu topraklarda yerel tohumların içinde evrensel değerleri barındıran birer hazinedir.
          2016 yılında çıktığım bu yolculukta çok değerli ustalarla tanışma ve sohpet etme imkanı buldum. Tokat ili sınırları içinde gezdiğim saha çalışmalarında mekanında ziyaret ederek birebir tanıştığım 60 ustayla görüştüm. Bu çalışmamdaki amacım; geçmişi geleceğe bağlayan zanaatkarlarımızı daha yakından tanımak, unutulmaya yüz tutmuş sanatlara dikkat çekmek, okullarda gençlerle tanıştırmak, onların belleklerinde bir ön bilgi oluşturmak ve sanatların yeniden yeşermesini sağlamak gündem oluşturmaktı. Bu kitap tamamen amatör bir ruhla, ustalarımızın sözlü beyan ettiği deneyimlerine dayanarak aktardıkları tecrübelerden edinilen bilgiye dayanmaktadır. Ustası olmayan ustalara yani merak ve heves üzerine sanatını geliştiren ustalara İLK, alanında yaptığı çalışmalarla başka örneği olmayana TEK ve bugüne kadar usta çırak ilişkisi içinde gelen zanaatların çırak yetiştirmeyen ustalarada SON usta diyerek kitabın adını "YAŞAYAN EFSANELER İLK TEK VE SON USTALAR " olarak koydum.
         Kitapta her bir sanat dalından bir ustaya yer vererek 45 ayrı dalda ustanın hayat hikayesi yer almaktadır. Değerli ustalarımızı, bu yolda mesleğe dair deneyimledikleri anılarına ve tecrübelerine yer vererek daha yakından tanıma imkanı bulacağız.  Yaptıkları kaliteli, eşi benzeri olmayan işçilikle marifetli ellerin konuştuğu bilgeliğin mütevazi sözleriyle insana dair unuttuğumuz değerleri hatırlayacağız. "Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz " ata sözünün özüyle, çalışan insanın önce kendisine kattığı değeri daha sonra ailesine, toplumuna ve insanlığa verdiği huzurun inşasında başrol oynayan ustalarımızın alın teriyle ürettiklerinin zamana ve asra meydan okuyan sağlamlıkta tarihe şahitlik ettiğinin yansımalarını göreceksiniz. Unutulmaya yüz tutmuş bu zanaatların yeniden yeşermesi gündeme gelmesi için belkide sizde merak saldığınız heves duyduğunuz bir alanda içinizdeki cevheri keşfetmeyi öğreneceksiniz. Her yönüyle saklı bir cennet olan kadim şehrimizin kadim ustalarıyla tanışacak güzelliklerle buluşacağız.  Yaptığımız söyleşilerle ustalarımızı ve zanaatlarını dillendirerek farklı bir bakış açısı yakalama imkanıda bulacağız.
         Ustalar kitabı farklı ustalıklarıda içinde barındırarak alanında özgün bir kitap olarak okuyucuya sunuyorum. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ
         

10 Şubat 2020 Pazartesi

KADINLAR GÜNÜ

                          8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
          Dünyada 1910 yılından itibaren  her yıl 8 Mart tarihi "Dünya Emekçi
Kadınlar Günü " olarak kutlanmaya başladı.Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanan bu günün temeli acı bir olaya dayanmaktadır. 1857 yılında tekstil fabrikası yangınında ölen 129 kadın işcinin anısına düzenlenmiştir. Türkiye'de 1921 yılından itibaren kutlanmaya başlamıştır.
         Kadınların haklarını elde etme çabaları dünya var olduğu süre içinde her çağda böyle acı olaylar yaşanmış ve kadın kendisine yapılan bu haksızlıklara dur diyebilmek için var gücüyle şavaşmıştır. Dünya kadınlar günü İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, ve sosyal başarısının kutlanmasına ayrılmaktadır. Dünya Kadınlar Günü ilk kez 19 Mart 1911'de Danimarka, Almanya, Avusturya, İsviçre'de anıldı. Gösterilere yüz binlerce kadın katıldı, oy verme, seçme seçilme,meslek edinme ve meslek eğitimi görme hakkı istedi.
          Avrupalı kadın bu haklara dün kavuştu. Bizler kadim tarihimizin öncülüğünde atalarımızdan gelen  hanların hanı "Hanım" sıfatını binlerce yıl önce kazanmış kadim bir milletin evlatlarıyız. İlk Türk kadın hükümdarı Tomris Hanımın izinde, Hz Hatice annemizin önderliğinde kadın olmanın bilincini ve sorumluluklarının farkında olan Cumhuriyet kadınlarıyız.
         Yakın tarihimizde kadının kuvvesi bu coğrafyada namus, vatan, bayrak kavramlarıyla eşdeğerdir. Ulu kadınlarımızın derdi ölmek değil, yavrularına huzurlu bir dünya inşa etmektir. Anadoluda bir çok yerde tüm insanlara ışık oldular. Bunun bir çok örneği var ama bir kaç tanesini misal verecek olursak, Erzurumlu nene hatun, Kastamonu'lu Şerife bacı, Üsteğmen Kara Fatma, Halide Edip Adıvar, Ahi geleneğinden gelen bacıyan kültürüyle yetimiş Fatma Bacılar. Anadolu kadını cephede, savaşta, barışta,  var günde, dar günde, toplumsal farkındalık oluşturmak adına her zaman akıllarıyla ,ilimleriyle ve cesaretleriyle  erinin yanında omuz omuza yürümüşlerdir.
        Ey günümüzün kızları, anaları, bacıları; sadakatin, sevginin, cömertliğin, cesaretin, ilmin ve merhametin birer abidesi olan bu isimler bize geçmişten ulak getirir. Geleceğin bilge ve güçlü kadınlarını yetiştirmemiz için örnek teşkil eder.               Mustafa Kemal Atatürk'ün " EY KAHRAMAN TÜRK KADINI! SEN YERLERDE SÜRÜNMEYE DEĞİL,  OMUZLAR ÜZERİNDE GÖKLERE YÜKSELMEYE LAYIKSIN " sözüne layık olan Türk kadını bu bilinçle çok okumalı ve çok çalışmalıyız. Bu coğrafyada gezerken Mehmet Akif Ersoy'un "Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı" dizelerine kulak vererek tefekkür etmeli, rol model olarak alacağımız şahsiyetlerin özden gelen davranışlarını kendi üzerimizde inşa ederken içselleştirmemiz boynumuzun borcudur diye düşünüyorum. Kadın,  bir milleti millet yapan en önemli harçtır. Vatandır, sevgidir, candır, yeryüzünün suyu toprağı, toplumun temeli, hayatın kilit taşıdır.
         Günümüzün bilinçli kadını, işte bu doğrultuda bugün bu hakları elde eden, yaşama üreterek katkı sunan ve öğrenmenin yaşı yok diyerek hayatboyu öğrenmeyi şiar edinen ve hayatın içinde var olmaya çalışan Anadolu ve dünya
kadınlarının 8 MART Dünya Kadınlar Gününü kutluyor. Herkese farkındalıklı bir hayat sürmeleri temennisiyle sözlerime son veriyorum.Güzelliklerde buluşmak
dileğiyle.
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ

       
    

8 Şubat 2020 Cumartesi

KADİM ŞEHRİMİZİN KADİM İNSANLARI

             Şehrimizin kimliğini oluşturan, yedi bin yıllık tarihiyle yüksek medeniyetin izlerini hala içinde barındıran, yaşam tarzlarıyla, genel kültürüyle, tarihiyle, ananesiyle, organik tarımıyla, endemik bitki örtüsüyle, tarihi eser binalarıyla, coğrafyasıyla, tertemiz akan ırmaklarıyla,  ovaları ve dağlarıyla, iklimi ve insanı mutedil olan bu memleketin ruhu hala yaşıyor.  Tüm bu güzellikleri özünde taşıyan ve davranışlarıyla mayalandıran, kadim insanımızın karakterini yansıtan öykülerine şahitlik edeceğiz bu yazı dizisinde. Ve geçmişle bağ kuracağımız geleceğimize yön vereceğimiz bir yolculuğa çıkacağız.
            Tokat Gazetesi'nde 15-02-2020 başlatacağımız yazı dizisine "KADİM ŞEHRİMİZİN KADİM İNSANLARI'nı"  daha yakından tanımak, insana dair  olan demlenmiş yaşam öykülerini  dinlemek ve tecrübelerinden faydalanmak için çıktığımız bu yolculukta değerli gazeteci Şule Şahin  hanımefendi ve grafiker Seda Batur hanımefendiyle birlikte ilk konuğumuzun öyküsünü dinlemek için yola çıktık. Her yönüyle duruşuyla, kültürüyle, bilgisiyle, seyyahlığı ile, öğretmenliği, şair ve yazarlığı ile, müzisyen yönüyle dolu dolu bir gün geçirmemize sebebiyet veren ve 2700 kitabıyla evinin  salonunu kütüphaneye çeviren, entellektüel kişiliği, dost ve babacan tavruyla dünya insanı olan, çelebi misali üç kıtayı ve 18 ülkeyi gezen , elektrik mühendisi, eski TOŞAYAD başkanı Remzi Zengin hocamı daha yakından  tanıyacağız. Şimdi bu söyleşiyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
            Söyleşimize hoşgeldiniz Remzi Hocam. Bize gönül kapılarınızı açtığınız için çok çok teşekkür ediyorum.
- SİZİ KISACA TANIYABİLİR MİYİZ?
-Öncelikle hoşgeldiniz. Allah başarılı kılsın. Memleketimiz için çok güzel bir çalışmaya imza atıyorsunuz. Faydalı olmasını diliyorum.
İnsanoğlunun ömrü çok kısa 68 yıllık hayat nasıl geçti anlayamadık.
Kimseye kalmamıştır, hanlar, hamamlar,saraylar,
Baki değildir evladım, şanlar şöhretler, makamlar.
1952 yılında Tokat'ta dünyaya geldim. İlk okul, orta, lise öğrenimini Tokat'ta bitirdikten sonra , üniversite sınavlarına hazırlandım. Ankara ODTÜ Fizik bölümünü kazandım. Fakat tercihimi Ankara Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi'nin elektirik bölümünden yana kullandım. 1975 yılında mezun oldum. Ve TEK 'te mühendis olarak göreve başladım. Ve zaman içinde TEDAŞ Tokat il Müd. görevine kadar yükseldim.  35 yıl devlete hizmet ettikten sonra 2010 yılında emekli oldum. İki yıl Tokat Kent Konseyi Kültür Sanat Çalışma Gurubu Başkanlığı yaptım. Aynı zamanda İlesam üyesiyim.  TOŞAYAD'ın kurucu üyesiyim.  2010 yılından 2018 yılına kadar TOŞAYAD derneğinin başkanlığını yaptım.  Yazdığım yazılar ve şiirler Kümbet dergisinde ve Heerilife dergisinde yayınlandı. Ayrıca şiirlerim Tokat Şairler ve Yazarlar Derneğince yayınlanan Buta Türk dünyası Şairleri Almanak'larında yer aldı. Yazmaya ve gezmeye devam ediyorum.
-BİRAZ İŞ HAYATINIZDAN BAHSEDEBİLİR MİYİZ?
-Memleketimden ilk kez okumak için ayrıldım. Ankara'da dört yıl kaldıktan sonra okulumdan mezun oldum. Büyük bir özlem ve hasretle memlekete 1975 yılında bir mühendis olarak geri döndüm. Bu arada askerliğimi yedek subay olarak Elazığ'da yaptım ve ilk kez bir bayramı memleketimden ve ailemden uzakta geçirdim çok üzülmüştüm hiç unutamıyorum. Asker dönüşü TEK'te işe başladım. O zamanlar köylerde ışık yoktu. Tokat'ın 680 köyü var sadece 63 tanesinde elektirik vardı. 10 yıl içinde yaklaşık olarak  620 köyün elektiriğini biz bağladık. Bu sayede gitmediğimiz köy kalmadı. Elektirik Mühendisi olarak girdiğim kurumda 35 yıl çalıştım. TEDAŞ Tokat il müdürlüğünden emekli oldum.İki yıl özel bir şirkette çalıştım. İki yıl Tokat GOP üniversite Meslek Yüksek Okulunda öğretim görevliliği yaptım. Öğrenciler yetiştirdim. Öğretmenlik mesleğinide böylece tatmış oldum. iki sene GOP üniversitesi danışma kurulunda bulundum.
-BİZİMLE UNUTAMADIĞINIZ BİR ANINIZI PAYLAŞABİLİR MİSİNİZ?
-Çok etkilendiğim unutamadığım ilk aklıma gelen hatıra şöyle;
Niksar'ın Ayva Köyü'ne elektirik bağlamaya gittik. Akşama kadar çalıştık. İşimiz bitti. Toparlandık. Köylüler yemeye kalın dediler.  Çok ısrar ettiler. Bizde zahmet vermeyelim diye gerek yok dedik , teşekkür ettik ve bir minübüs adam işimiz bittikten sonra arabaya bindik. Şöför de bindi arabayı çalıştırdı. İki dakkika sonra geri indi. Minübüsün etrafında bir tur attı ve tekeri patlatmışlar dedi.
Bizde inmek zorunda kaldık, köylünün hazırlamış olduğu ikramlarından yedik.  Köylüler de çok sevindiler. Bizi göndermemek için böyle bir yöntem bulmuşlar.
Yine Turhal'ın bir köyüne elektirik bağladık. İşimiz erken bitti, şehre geldik. Ve aç olduğumuz için bir
lokantaya girdik. Arkamızdan köyün muhtarıda girdi. Bizimle aynı masaya oturdu. Yemeğimizi yedik, Yediğimiz yemeğin parasını ödemek için köyden gelmiş ve bizi takip etmiş. Bu olayıda hiç
unutmadım. Çok etkilendiğim bir anımdır. Misafirperverliklerini hiç unutamıyorum.
-Etkilenmemek elde değil Anadolunun bilge köylüsünün o ince ruhlu zekasıyla karşılaşmak bizi de
çok duygulandırdı. Saflığın, çömertliğin ve vefanın bir göstergesi olarak kendisine hizmet edene olan saygısını ve minnettarlığını bu şekilde gösteren adam gibi adamların diyarı. "Köylü yurdun efendisidir "sözünü davranışlarıyla yansıtan bilge köylüye selam olsun.
-YAŞAM FELSEFENİZ NEDİR?
- " İLHAM GELİRSE ŞİİR YAZARIM, PARA BULURSAM DÜNYAYI GEZERİM " felsefesiyle
hayatıma yön veriyorum. Bu cümleyi slogan haline getirdim. Beni özetleyen bir cümle. Okumayı çok seviyorum. Kitaplarıma çok değer veriyorum. Okuyorum doluyorum ve taştığım zaman yazıyorum.
-"SEYYAH OLUP ŞU ALEMİ GEZERİM
BİR DOST BULAMADIM GÜN AKŞAM OLDU" dizelerindeki gibi sizde bir dost bulabilmek için
mi dünyayı geziyorsunuz? nerelere gittiniz.?
- Hemen aklıma .Peygamber efendimizin bir hadisi şerifi  geldi.  " seyehat ediniz ki sıhat bulasınız" diyor. Bende sıhatimi gezmeye borçluyum. Yine yüce kitabımız Kur-anı Kerim'in 15 ayetinde gezmekten bahseder. Bunlara bir kaç tane örnek verecek olursak Ali imran suresinin 137. Ayetinde
şöyle der" Sizden evvel nice olaylar gelip geçti. Yeryüzünü dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün." Yine yusuf süresinin 109. ayeti " yeryüzünü dolaşın da hak dini yalanlayanların akıbetinin ne olduğunu görün"diyor. Gezmek görmek benim şükrümü arttırıyor. Binlerce kez hamd ediyorum Allah'a.
Dünyanın en alçak noktası lut gölünü görmeye gittiğimizde deniz seviyesinden 442 m aşağı indik ve elimizdeki pet şişelerin basınçtan büzüldüğünü gördük. Tekrar deniz seviyesine çıktığımızda pet şişe
normale döndü. Zaten fazla kalmadık rehberimiz buraları çabuk geçelim negatif enerjiden etkilenmeyelim dedi. Güney  Afrikada safariye katıldık. Herkese öneriyorum. Kendilerine fırsat yaratsınlar , imkanlarını zorlasınlar ve gezsinler.
Üç kıtayı gezdim. Yurtiçinde gezmediğim üç, beş il kaldı. İnş oralarada gideceğim.18 ülkeye gittim ;
SriLanka, Uganda, Güney Afrika, Maldiv Adaları, Dubai, Arnavutluk, Kıbrıs, Bosna - Hersek, Mısır, Suriye, Azerbeycan,Gürcistan, Nahcivan, Kudüs, Arabistan, İran, gibi dış ülkeleri gezdim.
-KAÇ ÇEŞİT KOLEKSİYONUNUZ VAR. İLK OLARAK NE ZAMAN BİRİKTİRMEYE BAŞLADINIZ?
Evet amatör bir ruhla koleksiyoner bir yanım var , 50 yıldır biriktiriyorun. 5 çeşit koleksiyonum var diye biliriz.
Para koleksiyonu, pul koleksiyonunu, kart koleksiyonu, kirbit koleksiyonu, kitap koleksiyonu, gazete dergi koleksiyonu da diyebiliriz. 1963 yılında kibrit koleksiyonuna başladım. Bugün bini aşkın kibrit kutum oldu. Bu konuda Türkiye' de bir ilk olabilirim. Pul koleksiyonuna 1968 yılında başladım. Elimde birçok ülkenin pulu var. Flateli pul servisleri ile mektup arkadaşlarımız oldu. Filipinlerle mektuplaştık. Pullar hangi ülkeye aitse o ülke hakkında size bilgi verir böylelikle kültürünüz attar.Eskiden böyle  sosyal medya , internet, telefon  yoktu. Mektuplaşma vardı. Ve pullar çok kıymetliydi. Karpostal koleksiyonum toplamda 500 ün üzerinde. 200 ü Tokat resimlerinden oluşuyor. Koleksiyonerliğin temelinde merak ve biriktirme  yatıyor. Her bir parçada hatıram var. Özellikle
kitaplarıma kıyamıyorum. 2700 kitabım var . Evimin salonunu kütüphaneye çevirdim. Yılda ortalama
60 kitap okuyorum.
 -ŞİİR KİTABINIZ NE ZAMAN ÇIKIYOR? KÜLTÜREL ANLAMDA YAPTIĞINIZ ÇALIŞMALARDAN BAHSEDEBİLİR MİSİNİZ? HOBİLERİNİZ VARMI?
En kısa zamanda 70 şiirden oluşan kitabım okuyucusuyla buluşacak inşallah. Genellikle tema olarak memleket vatan şiirleri yazıyorum.
 - TOŞAYAD olarak kültür sanat adına bir çok proğram yaptık. TOŞAYAD VE İLESAM sayesinde
yurt dışına şiir proğramlarına katıldık. Bir çok proğrama imza attık. Tokat Kent Konseyi Kültür Sanat başkanlığını yürüttüm.
Niksar belediyesiyle birlikte  8 yıl  Cahit Kulebi "Memleketim" konulu Şiir Yarışmaları düzenledik.
Zile Belediyesinin katkılarıyla 3 yıl Mustafa Necati Sepetçioğlu "Hikaye "yarışmaları düzenledik.
Kümbet dergisi Kültür Turizim Bakanlığı tarafından desteklenen bir dergi. Bütün  illerdeki kütüphanelere gönderiyoruz. Bu çalışma devam etmeli.
 Bu çalışmalar  sayesinde bir çok insanla tanıştık, yeni yerler gördük. Yeni kültürlerle iç içe olduk.
Sanatın gücüyle bir çok dostluğa imza attık.
Hobi olarak saz çalmasını öğrendim, kaval çalıyorum müzikle ilgim amatör seviyede lisede başladı.
- ÇOCUKLUĞUNUZA DAİR HATIRLADIĞINIZ  OYUNLAR NELERDİR? TORUN İLE EVLAT ARASINDAKİ FARK NEDİR?
Esnaf bir babanın ev hanımı bir annenin üçüncü çocuğuyum. İki ablam var. Ben en küçükleriyim. Çocukluğum  çok güzel geçti. Yokluk çekmedik. Mutluyduk. Sokaklarda oyun oynayarak büyüdük. Çelik çomak, saklambaç, hırsız polis, bilye, topaç çevirme oyunları  bütün bu oyunlar bizim arkadaşlarımız arasında sosyalleşmemizi sağladı. Şimdi çocuklar çok şanssız. Sokak nedir bilmiyorlar. Yalnız büyüyorlar.Bilgisayar oyunlarıyla oynuyorlar. Üzülüyorum.
Evliyim. Üç çocuğum, bir kızım, iki oğlum var. iki tane torunum var. Torun baldan tatlı. Çocuklarım okudular. Kızım Ziraat mühendisi, oğlum Elektirik Elektronik mühendisi oldu. En küçük oğlum biyoloji bölümünü bitirdi. Çocuklarımın yetişmesinde annelerinin rolü çok büyük oldu. Emeği çok fazla. Eşime bu anlamda çok çok teşekkür ediyorum.
-KADİM ŞEHRİMİZİN KADİM BİR İNSANI OLARAK  HAYATI BİR KAÇ CÜMLEYLE ÖZETLERSEK NE DERSİNİZ?
Hayat herkese farklı şeyler öğretir. Benim gençlere tavsiyem;  çalışanlar her zaman muvaffak olamazlar ama muvaffak olanlar her zaman çalışanların içinden çıkmıştır.  Çok çalışmalılar  Zamanlarını çok iyi kullansınlar. Bir amaçları olsun gençlerin. Çok okumalılar. Her yönden bilgileri olsun  ama bir konuda ihtisaslaşmalarını öneriyorum. Tarihimizi iyi okusunlar. Klasik eserleri mutlaka okumalarını tavsiye ediyorum. Geçmişimizi iyi öğrensinler, geleceği  iyi inşa edebilmeleri için. Kul olarak Allah senden razı olursa,  iyi insandı dedirtebiliyorsan arkandan ne mutlu sana...
" Kiseye kalmamıştır hanlar,  hamamlar  saraylar
Sanada kalmaz evladım, şanlar şöhretler makamlar
" Çok iyi bir kimse idi" diyorlar ise arkandan,
O zaman, öbür dünyada yapışmaz kimse yakandan." diyor bilge insan Remzi Zengin hocam .
 Alimler konağı, fazıllar yurdu, şairler yatağı olan memleketimiz Tokat'ın yetiştirdiği şair Remzi Zengin hocamla dolu dolu geçen söyleşimizin sonuna geldiğimizde üzerimize düşen payı ziyadesiyle alıyor ve kulaklarımıza küpe olan cümlelerin derinliğinde özü hatırlıyor , müziğin notalarında kavalın sesiyle " dağlar seni delik delik delerim,  kalbur alır toprağını elerim dizelerini  mırıldanarak, bam teline bastığımız saz eşliğinde " gönül gel seninle muhabbet edelim " türküsünün dizeleri dökülüyor dilimizden ... çalışmanın,  üretmenin, okumanın, sanatın insana kattığı değerlerle  olgunlaşmanın en somut örneğini dinlediğimiz öykümüzde umarım sizlerde kendinizden bir şeyler bulacak ve unuttuğumuz , ötelediğimiz bir şeyler varsa yeniden hatırlamamızı sağlayacak. Hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız içimizdeki güzelliği cevheri keşfetme yolculuğunda herkese farkındalıklar diliyorum.
Teşekkürler teşekkürler
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
Ayla Bağ