20 Aralık 2016 Salı

KURT MİSALİ

                 Günümüzde sevgilerin beraberliklerin paylaşımların kişisel çıkarlar üzerine kurulu
olduğu, kavganın ve gürültünün buradan kaynaklandığı bir gerçek. Hal böyle olunca çıkarlarımıza ters düşen işimize gelmeyen her şeyden bir bir kendimizi uzaklaştırdık ve yanlızlaştık .Artık herkes yalnız yaşıyor ve yalnızlıktan şikayetci olsakta beraberlıklere tahammülümüz yok artık. Kopuk yaşamak daha kolay çünkü egomuzu beslemenin ve sorumluluk almadan yolda yürümenin cazibesinin etkisiyle farkına varmadan ömür gelip geçiyor yalnızlıklar içinde..
                  Oysa ki aklımızı kullanıp kişisel mutluluğun yanında bütünün mutluluğu için şartları kabul ederek ortamdan kopmadan kendimize bir yer edinmek ,fedakarlıklarda bulunmak bir insanın en büyük erdemi olsa gerek.insanlık değerlerinin unutulduğu bir zamanda,değer olarak atfettiklerimizin aslında boş şeyler olduğunu görmek için biraz etrafımızda olup bitene doğadaki yaşamı gözlemleyen bilim insanlarının anlatılanlara kulak verirsek içine düştüğümüz çıkmazlardan kurtulacak bilgiye ulaşmanın hiçte zor olmadığını görürüz.Kendi iç dünyamıza dönüp değerlendime yapmak için biraz çaba sarfetmemiz  ve düşünmemiz gerekiyor.
Bilim insanlarının kurt sürüsü üzerinde yaptığı gözlemlerden çıkarttıkları sonucu bizimle paylaştıklarında insanlığımdan utandım tüylerim diken diken oldu gözlerim doldu.
Kurtlar vahşi doğada evcilleştirilemeyen hayvanlar olarak özgürce sürü halinde yaşarlar.Tek eşlidirler.Yavrularınına çok iyi bir eğitim vererek büyütürler ve sürüyü yöneten bir liderleri vardır.Sürüdeki lider seçiminde iki kurt arasındaki mücadele güç savaşına dönüşür ve uzunca bir savaştan sonra kurtlardan birisi pes eder ve geri çekilir ,sırt üstü yatıp boynunu ayakta kalan kurta uzatır.Bunun anlamı şudur "Ben sana teslimim senin üstünlüğünü kabul ediyorum sürünün bekası için kavgadan gürültüden vazgeçiyorum ve geri çekiliyorum.İstersen beni şu anda öldüre bilirsin "der.Bunu gören kurt ayağının altındaki yorgun ve bitap düşen teslim olan kurdu parçalaya bilecekken onun yaşamasına ve sürüde kalmasına izin verir.Böylelikle lider seçimi yapılmış olur ve herkes sürüdeki yerini bilir ve bütünün sürdürülebilirliği ve mutluluğu için elinden geleni yapar.
İnsanlığını unutan insanoğluna bazen hayvanlar yol gösterir.Ademin iki oğlu arasında geçen kardeş kavgasında Kabil'in Habil'i öldürmesi ve sonrada pişmanlık duyup ben ne yaptım demesi ve Karganın Kabile yol göstermesi gibi.İnsan fıtratıda güzele güzelliğe yönelecek şekilde yaratılmıştır.Hayvanlar alemindeki bu örneği alıp insanlar alemine taşıdığımızda ve aile ortamına uyarladığımızda evlilik müessesindeki iktidar savaşını kazanmaya çalışan iki gücün mücadelesini buna benzete biliriz.Yani  bugünkü evliliklerde ki çatışmaların sebebinin benliğimizden kaynaklandığını düşünüyor ve evliliğin devamı bekası ve huzuru için güçlerden birisinin yani eşin geri çekilmesi boynunu uzatması teslim olması bu evliliğin yürümesi için göstermiş olduğu fedakarlığın diğer güç olan eş tarafından doğru  algılandığında bu erdemli davranış karşısında bütünün hayrına iş yapmak için ailedeki bireylerin kendilerini gerçekleştirmesi huzuru ve mutluluğu için gücünü harcar ve aile saadeti için çalışır.Yeri geldiğinde erkek yada kadın geri çekilmeyi bilmek lazım. Bu davranışı doğru algılanmayıp evet ben senden üstünüm artık güç bende deyip diğerini aşağılayan gerekli özeni göstermeyen o fedakarlığı göremeyen kişinin  id egosuyla "ben sizin babanızım (veya annenizim )ben ne dersem o olur" mantığıyla devam ederse orada bütünün hayrına hiç bir şey gelişmez ve kavgaların çatışmaların yaşandığı insanlık dışı aile dramlarının yaşanmasına sebebiyet verir.Bu döngü taa ki birileri bu gerçeği fark edene kadar sürüp gider, ömür gelip geçer.
                   İnsan sosyal bir varlıktır. İnsanlarla birlikte yaşamak için dünyaya geliriz.Bize çevremizdeki insanlar yol gösterir.Ya nefsimize uyar birbirimizi öldürürüz yada bütünün bir parçası olduğumuzun idrakine varır ,birbirimiz için yaratıldığımızın farkındalığıyla bütünün hayrı için   yapabileceğimizin en yücesini yaparız,yani bu bazen boyun eğmek ,teslimiyet göstermek ,fedakarlık, paylaşmak, sabır, bazende koşulsuz sevmek  gibi iyi işlerdir.Bütün bu bilgilerden sonra bilimin ,doğal hayatın ve kur-anı kerimin bize gösterdiği örneklerden yola çıkarak kendimize çeki düzen vermeliyiz.Aile içinde yapılan güç iktidar savaşlarında bazen kadın bazen erkek lider olabilir.Bilmediğimiz konularda geri çekilmeyi bilmemiz ve bilene yol vermemiz gerektiğinin ne kadar erdemli bir davranış olduğunu görmeliyiz .Körü körüne inad edip ayak diremenin erkeklik güç elden gidiyor , kılıbık olacağım korkusuyla kadına zulm etmenin aslında o kişideki eksiklikten kaynaklandığını görme zamanı gelmedimi artık.Yılanın başını baştan ezmek gerekir diyenlerin
korkularıyla yüzleşme zamanının geldiğini düşünüyor ve herkesi  bilgiye davet ediyorum.Kur-anı
kerimin bize söylediğine göre kurtuluşta olanların "Onlar her şeyi dinlerler ve  sözün en güzeline
uyarlar işte onlar Allah'hın hidayete erdirdikleridir.İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir."ayetinin gerektirdiği en üst bilinç düzeyiyle haraket edip,sözü Velasır süresindeki ayetlerle bitirmek istiyorum. "Yaşadığın çağa yemin olsun ki insanlar mutlaka ziyandadır.Ancak iman edenler,iyi işler yapanlar,birbirine hakkı tavsiye edenler bunun dışındadır."  diyor.Herşeyi bizim için yaradan rabbime bizide kendisi için yarattığını bilip kurt misali boyun eğip teslimiyet göstermek aklın en güzel icabıdır.

Maide -5.süre 27 .ayet kur-anı kerim(habil ve kabil )
Asır -103.süre1.2.3.ayetleri
Zümer -39 süre 18.ayeti(onlar sözün en güzeline uyarlar)

18 Aralık 2016 Pazar

82 yaşında 84 UD

              Böyle bir güzelliği tanıdığım için çok mutluyum.Güler yüzüyle babacan tavrıyla bizi karşılaması ve misafir etmesi kalbinin kapılarını sonuna kadar açıp duygularını bizimle yürekten paylaşması benim için onur vericiydi.
               Basri Yıldırım amcanın hayat hikayesinden öğreneceğimiz çok şey var. 1934 doğumlu Basri amca "üç çocuk babasıyım.15 sene ayakkabıcılık yaptım çocukları okuttum kızım. 15 sene inşaatlarda çalıştım çocuklarımı evlendirdim.Yurt dışında 6 sene kaldım vatan hasretinden geri döndüm.Aslen abazya çerkeziyim ,kafkaslardan gelmişiz.Alan köyüne yerleşmişiz.45 yıldır Tokatta'yım.Emekli olduktan sonra görerek merak üzerine bu sanatı öğrendim.Yapıştırma ustasıyım.82 yaşındayım 84'üncü udumu yapıyorum.Ud yapımında kullandığımız ağaçlar genellikle maun,venge,ceviz,gürgen,şahşup ağacı,selvi ve gül ağacından yapılır.Yanımda bir çok usta yetiştirdim.Bu sanatı Türkiyede yapan 300 kişiden birisiyim.Eskiden süryaniler ermeniler yaparmış bu sanatı.şimdi o ustalardan kalmadı.Kültür bakanlığı zanaatcısıyım .insanları çok seviyorum.Buradan gençlere sesleniyorum.Birbirlerini kırmasınlar,incitmesinler,dedikodu yapmasınlar,Herkesin bir hayali olsun.
Hayalsiz insan bitkiden sayılır.
Benim hayalim Türkiyemizin iyi olmasını hayal ediyorum.Kökenimiz bir ayrımız gayrımız yok bir olalım iri olalım diri olalım.
Sivas ,Tokat ,Ankara'yı bilirim Malatya'yı da çok severim.insanı halkı temiz bir şehir.
Gül deyince aklıma sevgi gelir.Fedakarlık vara yoğa katlanan insan karım gelir aklıma."diyor Basri usta.
             Tokattaki taşhanda zanaatını yaşatmaya çalışan Basri amca böbrek yetmezliğinden diyalize giriyor ama bu hastalık onu yıldırmamış."sabahleyin diyalize gidiyorum öğleden sonra dükkanı açıp çalışıyorum kızım üretmek beni mutlu ediyor."derken ondaki azmi ve hayata bağlılığını görmek yaş yetmiş işi bitmiş sözünü  çöpe attırıyor.Teşekkürler Basri amca bize yaptıklarınla yaşamınla örnek olduğun için."Bir işten sığrıldığında dinlenmek için başka bir işe koş "ayetinin yaşayan bir örneği olarak bize gerçeği hatırlattığınız için çok çok teşekkürler...

13 Aralık 2016 Salı

FIRAT'IN KIZI YEŞİLIRMAĞ'IN GELİNİ

                Farklı olduğunu farklı düşündüğünü taa küçük yaşta fark eden sündüs hanım kendisini ifade edebilmeyi duygu ve düşüncelerini kalemle yazıya döküp dile getirmesi ve yıllar sonra bu birikimlerin kitap olarak karşısına çıkması elbetteki tesadüf değil. Yaradanın ona vermiş olduğu bu yeteneği doğduğu topraklardan uzakta kalmasının vermiş olduğu hasreti, gurbetteki hüzünle besleyen fıratın kızı ilk aşkının babası olduğunu yıllar sonra dile getiriyor.
             1971 yılında Elazığın keban ilçesinde 7 kız kardeşten 3üncüsü olarak dünyaya gelir. Okuma yazması olmayan Annesi ve babasının desteğiyle bu günlere gelir. İlk okulu ve orta okulu burada okur. Irmak kenarında doğayla içiçe  olan köyünde  çok güzel bir çocukluk geçirerek büyür. Gerisini sündüs hanımın ağzından dinleyelim."Annem osmanlı kadınıydı biraz sert. Orta okuldayken bir gün okulda bayılmışım. Bunun üzerine yapılan araştırmalarda kalp rahatsızlığım ortaya çıktı, fakat ben hastalığın negatif yanını hiç yaşamadım. Hatta bu benim için bir ayrıcalık oldu ve evde herkes beni el üstünde tutmaya başladı yani anlayacağınız el bebek gül bebek yetiştirildim. İlk okuldayken sesimin güzel olduğunu keşfeden öğretmenim bana sıksık türkü söyletirdi. Bu yüzden türküleri çok severim. Liseye geldiğimde Türkülere olan hayranlığım beni şiirlede buluşmama kolaylık sağladı en çokta Lisedeki edebiyat öğretmenimin derste
-Kaç kitap okudunuz?
Sorusunu sorarken yüzümüze aşağılayıcı gözlerle bakmasından duyduğum utanç ve hırsla o yıl yaz tatilinde 36 kitap okudum ve o günden sonra okumayı keşfettim.Yazmayıda çok seviyorum . Şiirlere olan ilgim dahada artı. Liseyi bitirip ünüversite hayatına atılmam beni hüznün şairi yaptı. Van Yüzüncü Yıl Ünüversitesi sınıf öğretmenliği bölümünü kazandığımda Ailemden ilk ayrılığımı yaşadım, babamı ilk kez ağlarken görüşüm bendeki duyguların tavan yapmasına ve bunların kağıda dökülmesine  sebebiyet verdi. Babamı çok seviyorum. Rahatsızlığımdan dolayı et yemiyorum vejeteryanım, Babam üniversite hayatım boyunca her ay benim yanıma gelerek annemin hazırladığı etsiz yemekleri bana taşıması benim aileme karşı olan bağlılığımı pekiştirdi ve Babama olan saygımı sevgimi aşkımı açığa çıkartı. Kendimi çok değerli hissetmeme ve kendime olan güvenimi arttırmama neden oldu. Sevgiyle ve fedakarlıklarla büyüyen bu genç kızın dünyasının temel taşlarını oluşturdu hiç kuşkusuz. Üniversite yıllarında tanıştığım aşık olduğum Tokatlı delikanlıyla evlendim. Bir kızım ve bir oğlum oldu. Eşler sizinle evleniyor ama hayatı sizinle paylaşmıyor. Çalışan bir kadın olarak bütün sorumluluk bende çocukların bakım sorumluluğu, ev işleri, okuldaki sorumluluklar her şey benim üzerimde dönüyor. Farklı kültürlerin çatışmasıda üstüne eklenince bütün fedakarlık kadından bekleniyor ve bunun sonunda ağır bir depresyon. Baba ocağında el bebek gül bebek bakılan bu prensesin birden bire kül kedisi moduna geçmesi elbetteki çok yıkıcı ve acı. Yapamam yapmam dediğiniz şeyleri hayat size öğretiyor. Bir kadın hayatta hep dik durmayı öğrenmeli. O dönemde okumayı ve yazmayı bıraktım. Yıllar sonra çocuklar büyüyünce, arkadaşlarımın teşfikiyle yeniden yazmaya başladım. Eşimin de desteğinin altını çizmeliyim. Şiirlerim çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlandı. Gazete köşelerinde yazdım. İlk şiir kitabım 2013 yılında" Fıratın Kızı "  İkinci kitabım 2015 yılında "Aşkın Mahrem Elleri "adı altında çıktı. Edebiyat benim can damarım. Şiirlerimi gurbetteki özlem besledi hüzünü seviyorum ve oradan besleniyorum. Hüznün şairi olarak kendimi tanımlaya bilirim. Hüzün kalbinizi yumuşatıyor. Her şeye insani bakıyorsunuz ayrımcılık yapmadan. Kalpler bir olunca makamlar, dinler, mezhepler, diller, cinsiyetler insanı ayrıştırmaz bilakis birleştirir. Bu kavgalara çok üzülüyorum. Sevgiyle her şey çok güzel olacakken nefretle kötülüğe doğru ilerliyoruz."diyor usta şair Sündüs Akça hanım.Gül deyince aklıma gülmek geldi ,peygamber efendimiz geldi diyor.
             "Çocukluğumun geçtiği yerleri çok özlüyorum, en ufacık bir fırsatta koşa koşa gittiğim memleketime dönmeyi  hiç düşünmedim. Çünkü beslendiğim gurbet damarını kurutabilirim "diyen Fıratın kızı gelin geldiği bu toprakların sesi olmaktan dünyaya buradan seslenmekten ve yeşilırmağın gelini olmaktan kıvanç  ve onur duyduğunu dile getirirken şairin gözlerindeki hüznü görmenin samimiyetini iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Öğretmenliğe Erzurumdan başlayarak Ankara ve Tokatın çeşitli ilçelerinde görev yaptıktan sonra şu anda merkezde görev yapmaya devam eden buralardan topladığı birikimlerin kendisine kattığı değerlerle zenginleştiğini dile getiren ve yaşamın içinden kopmadan hayata devam eden SÜNDÜS ASLAN AKÇA hanımefendiye bizimle hayat hikayesini paylaştığı için canı gönülden teşekkür ederim ...
         

1 Aralık 2016 Perşembe

"İSTANBUL DELİKANLISI"

            Etrafındaki olayları gözlemleyip iyiye yönelen,kötüyle yollarını ayıran geçmiş yaşantısını kendisine ders sayan geleceğe umutla ve güzellikle bakan girdiği ortamda kendisini sevdiren güler yüzüyle tatlı diliyle etrafına örnek tuttuğunu koparan Özkan Özdemir'in hayat hikayesini kendi ağzından dinleyelim.
             Tokatın Niksar ilçesinin Bayraktepe köyünde ,1985 yılında mayısın 28 inde salı günü dünyaya gelmişim.4 çocuklu ailenin en son çocuğuyum.Annem ev hanımı babam devlet memuru.ilk okulu Tokat Ahmet Melih Gazi ilk okulunda okudum. Abimlerle beraber Ayakkabı boyadım.para kazanmanın tadına o zaman vardım.Simit sattığımda ilk simiti anneme satardım.O nun bereketi bir başkaydı.Annem simit aldığında o gün simitlerim erkenden biter banada oyun oynamaya vakit kalırdı.Çalışmak üretmek birilerine faydalı olmak çok güzel bir şey.Orta okul birinci sınıfta ailevi sebeblerden dolayı İstanbula göç etmek zorunda kaldık.Babam alkolikti içince ne yaptığını bilmiyor evin içinde terör estirip evi yangın yerine çeviriyordu .Çocuktum korkudan yorganın altında tirtir titreyerek ablama sarılır öylece uykuya dalardım.Her gece dua ederdim babam içki içmeden eve gelsin diye.Bir gün ellerimi açıp "Allahım eğer bende böyle olacaksam beni yaşatma şimdiden canımı al öleyim " diye dua ettim .Ogünleri hatırlamak istemiyorum ,Allah iki eniştemdende razı olsun,Necati eniştem bizi yangının içinden kurtardı .Yalçın eniştemde yangından sonra bizi evinde barındırdı kucak açtı.ikisininde hakkını ödeyemem Allah Rahmet eğlesin yattıkları yer cennet olsun.
İstanbul maceramız 18yıldır devam ediyor.12 ,13 yaşından beri  pisliğe bulaşmadan kurtlar sofrasına yem olmadan arımızla namusumuzla hayata tutunmaya çalışıyoruz.Dik duruşumuzu ,dürüstlüğümüzü,mertliğimizi, mayamızı annemden almışız.Ellerinden öpüyorum .onu çok seviyorum.o benim her şeyim.Kimseye eyvallahım olmadı.

Har içinde biten gonca güle minnet eğlemem,
Arabi farisi bilmem dile minnet eğlemem
Sırat-ı mustakim üzre gözetirim rahimi
İblisin talim ettiği yola minnet eğlemem.
Rızkımı veren hudadır kula minnet eğlem...

Liseye giderken annemden hiç haçlık almadım kendim çalıştım haçlığımı çıkardım.Ayhan abinin yanında büfede çalıştım,beni çok sevdi iş değişikliği nedeniyle büfeyi satın almam için uygun bir fiyata bana bıraktı fakat maddi imkansızlık nedeniyle bu fırsatı değerlendiremedim.Tatlıcıda çalışmaya başladım ,kendi işim gibi çalışıyorum çok seviyorum işimi ,dört yıl çalıştım anlaşmazlık yüzünden kavga ederek ayrıldım .Palmiye kafede çalıştım  ,sonra askere gittim.Askerliğimi havacı olarak usta birliğimi Erdekte yaptım çok güzel anılarla asker ocağından ayrıldım.
Askerden döndükten sonra iş konusunda bir çok teklif aldım.değerlendirmelerimi yaptıktan sonra bir fabrikada işe başladım,iki ay sonra bölüm şefi olarak işe devam ettim.Fakat iş beni tatmin etmiyor arayış içindeyim.yıllık iznimde bodruma gittim tatile.Oradayken telefonum çaldı ,arayan eskiden çalıştığım kavga ederek ayrıldığım tatlıcı dükkanının sahibi "özkancım dükkanda çalışmak istersen gel seni bekliyorum dedi.bende gelirim ama işçi olarak değil ortak olarak dedim, O da başım üstüne seni bekliyorum "dedi .Tatil dönüşü üç yıldır çalıştığım fabrikadan ayrılıp,Tatlıcıda ortak olarak işe başladım.Çok şükür üç yıldır bu işi yapıyorum .arabamı aldım,nişanlıyım düğünümü yaza yapacağım Allah izin verirse.
Dualarımı hep umutla ve güzel yarınlar için ettim.kendimden aşağılara bakarak şükrümü arttırdım. Yükseklere bakarak isyan etmedim hiç bir zaman .kendimi bildim nereden gelip nereye gittiğimin farkındayım.Allahıma şükürler olsun .Mevlam herkese iyilik güzellik versin.istanbul bir sevda ne onunla ne onsuz,köy gibi bir yerde yaşamak isterdim.sessiz sakin bir yer...
Geçmiş yaşantımdan ders alıp önüme umutla bakmayı öğrendim.Tatlı dili güler yüzlü olmanın bir ayrıcalık olduğunu öğrendim.şükürle yatıp kalktığın zaman Allah seni yarı yolda bırakmıyor daima yanında olduğunu yaşayarak öğrendim.
Hayallerim oldu tabiki çocuk yaştan beri çalıştığım için miras yedi olmayı çok isterdim.
Şu anda öyle bir imkanım yok çalışıp kazanıyorum mutluyum nişanlıyım  nişanlımı çok seviyorum.ilerde iyi ve mutlu bir evlilik güzel bir gelecek istiyorum.şimdi şu halimden çok memnunum,Şükürler olsun.
 Yurt dışına çıkıp turist olarak dünyayı imkanlarım ölçüsünde gezmek istiyorum.
Çocukluğumda evimize misafir gelmesini özellikle dayımın gelmesini çok isterdim .Dört gözle pencerenin önünde onun gelmesini beklerdim. O benim idolümdü çok seviyorum dayımı.
Gül deyince aklıma annem geldi."diyor Özkan Özdemir.
           İçindeki yaşama sevincini kaybetmeden ,her türlü zorluğa rağmen yılmadan ayakta kalmaya çalışan kimseye minnet eğlemeyen yaşam hikayesiyle bize örnek olan 8 yaşındayken ettiği duanın bilinciyle yolunda yürüyen güler yüzüyle çalıştığı mekanlarda fark yaratan çalışkanlığıyla hemen fark edilen tatlı diliyle insanlara örnek olan vizyonunu daima yeniliklerden yana açık tutan,misyonunu güzellik ve mutluluk üzerine inşa eden istanbul delikanlısı ÖZKAN ÖZDEMİR'i mekanında YUNUS dondurma dükkanında ziyaret edebilirsiniz.selam olsun güzelliklerde yarışanlara....


23 Kasım 2016 Çarşamba

Hayvan sevgisi

          Hayvanlara aşık olan onlar için elinden geleni yapmaya çalışan Gizem Kaya nın hikayesini  onun ağzından dinleyelim.
      "  Üst kattaki komşumuzun kedisi varmış ben iki yaşından beri onunla büyümüşüm.1993 yılında sivasta doğmuşum.Annem ev hanımı babam devlet memuru. Üç kardeşiz . İlk hayvanım kafesteki kuştu.kardeşim doğacak diye  onu gönderdiler .içten içe kinlenmişim ,kardeşim doğunca onu beşikten attım.liseye kadar bilinçsizce hayvan besledim kapı önlerinde bodrumda gizli gizli.lisedeyken hayvan haklarından haberim oldu ve bilinçli çalışabilmem için bilgilendim .Temsilcilik ve üyelik aldım hayvan haklarını koruma derneğine üye oldum.Hayvanlar için gönüllü çalışmaya başladım.Aldığımız ihbarları değerlendirip baskınlar düzenledik.köpek dövüşcüleriyle mücadele ettik.Barınakların iyileştirilmesi için mücadele verdik.fakat yeterli değil ,devlet tarafından yapılan barınakların veterinerler tarafından konturolünün yapılması daha iyi olur.çankırıda bunun örneği var,hayvanlar hayvan anbulaslarıyla toplandı ve veterinerler tarafından kısırlaştırıldılar.özel klinikler bu işe ticaret olarak bakıyorlar sokak hayvanları kimsenin umurunda değil.Okullarda öğrencilere hayvanlar hakkında bilgi verilmeli,insanlar bilinçlendirilmeli diye düşünüyorum.Tokatta 28 yıldır dededen kalma arazisinde köpeklere kendi imkanlarıyla ve sevgiyle bakmaya çalışan Davut abi var .barınağında 17 yıldır beraber olduğu köpek var .bu çok nadir görünen bir durum sokak köpeğinin bu kadar uzun yaşaması Davut abiyle aralarında kurulan sevgi bağının kuvvetinden geliyor bence bu.hayvan sevgisi başka birşey ,bana çok büyük katkı sağladılar.Aç hayvanı doyurduğunda içsel olarak sende doyuyorsun.Bu çok huzur verici bir şey.iki yıllık inşaat bitirdim .veterner olmak için açıktan okumayı istiyorum.doğayla içiçe geçmiş bir yaşam diliyorum herkese.Gül deyince aklıma doğadan bir parça çiçekler bir bütünün parçası geldi diyor aklıma " Gizem hanım.
              Gencecik yaşına rağmen kendisini hayvanlara ve insanlara karşı sorumlu hisseden bunun için ne yapabilirimin çabası içine giren güzel yürekli Gizem Kaya hanımın çabalarının karşılık bulması ve yolunun açık olması dileğiyle...

14 Ekim 2016 Cuma

Sanat evi

   Entel dantel görüntünün altında kocaman sevgi dolu bir yürek ve sanatını öğrenmek isteyenlere ücretsiz ders verecek kadar gani gönüllü sanatcının engin düşüncelerini ve dünya görüşünü kendi ağzından dinleyelim.
               1988 yılında Tokatın Turhal ilçesinde dünyaya gelen ve "kendimi bildim bileli içimden gelen sanatı açığa çıkartmak için çalışan birisiyim.iki yaşından beri resim yapar ve bulduğum yeri abimin boya kalemleriyle boyarmışım.yaptıklarımı anneme gösterdiğimde annem hiç kızmazdı aferim benim oğluma derdi,ne güzel yapmışsın dediğinde benim çok hoşuma giderdi ilk sergimi 8 yaşında yavuz selim ilk öğretim okuluna giderken açtım.öğretmenim İnci hanım benim güzel resim yaptığımı görünce resimlerimi Tokat merkeze göndermiş yarışma için fakat dereceye giremedim."bu resimleri öğretmenler yapmış demişler "geri göndermişler.orta okulda girdiğim resim yarışmalarında derece aldım .liseyi güzel sanatlar lisesinde okudum.orada kendimi teknik olarak geliştirdim ama ünüversiteye olan inancım kalmadı .galerilerde çalıştım yaptığım resimler alıcı bulmayınca bir gün bir resim sergisinde Adem Şanlı ile tanıştım ve resim yaparak ekmek parası kazanamassın dedi sen dövmeye yönel ekmek paranı çıkartırsın dedi.Geçim derdinden dolayı dövmecilik yapıyorum.Sanatın ticaretini yapmıyorum.Sanat çok özel bir şey insan içinden gelenleri istediği gibi dökebilmeli tuvale.Özgün olmalı sanatçı.insan insanı eğitmez insan kendisini eğitir.her türlü ortama girdim çıktım ama kendimi bozmadım.aile çocuğu geliştiremez ancak yol göstermek gerekiyor.çok düşünerek,ben kendi kendimi geliştirdim.Hayalim güzel bir toplum içinde yaşamak.Herkes mutluysa bende mutlu olurdum.28 yıllık hayat bana mutlu olmayı mutluluk için yaşamayı öğretti.insanlar para odaklı çalışıyor buda mutsuzluğu doğuruyor. Mutsuzluk kötü huyları besliyor.günümüzde bir çok insan asgari ücretle çalışıyor ve her şey o yüzden bozuk oluyor.Gençlerimizin bir amacı yok amaçsız yaşıyorlar.Amacı olmayanın geleceği olmaz,para amaç değil .Kişilik olarak kendilerini insanlık boyutunda geliştirmeleri gerekiyor." Ailemle beraber olmayı özlüyorum çok fazla zaman geçiremediğim için belki ilerde pişmanlık duyabilirim. Gül deyince aklıma gülmek ve çiçek geldi.Diyor Bülent Koçak .
                 Genç beyinlerin ,yetenekli gençlerin yaşadığımız yerde uygun ortamları bulup sanatsal faliyetlerinin geliştirebilmeleri adına imkanlar sunulması dünyaca ünlü ressamların  arasına ismini yazdırmalarında sevgiyle ve aşkla yapılan işinde önemi olsa gerek.Neden bir Davinci bir Vongog ve bir İbrahim Çallı  gibi bir Bülent Koçak olmasın.illa ki öldükten sonra kıymeti bilinen resamlardan değil yaşarken anılan değerlerden olmak en güzeli olsa gerek.yolun açık olsun usta....

HODRİ MEYDAN

          Yaptığı işe gönül veren araştıran ve severek yapan insan başarıyı daima göyüsler.hizmet kalitesiylede ön planda insanı tutar ve müşteri memnuniyetini ilk sırada gözetler.işte bütün bunları başarmış yaptıkları yapacaklarının teminatı olmuş bir hayat hikayesiyle beraberiz.
           Gazi Turizimin sahibi İbrahim beyin hayat hikayesini kendi ağzından dinleyelim. "  1975 yılında sivasta doğdum.Babam ben 6 yaşındayken ak ciğer kanserinden vefat etti.Babama dair hatırladığım tek anım benim elimden tutup okula kaydettirmek için götürmesiydi.Annem emekli dul yetim aylığıyla bizleri okutmaya çalıştı.10 kardeşiz ben 8. Çocuğum, abim askere gitti diğer abim ünüversiteye gidince evin erkeği ben oldum .Çocuk yaşta omuzlarıma binen bu sorumlulukla büyüdüm .çok çalıştım ayakkabı boyadım simit sattım ,inşaatlarda çalıştım,sebze meyve sattım,hayatın içinden feleğin çemberinden geçerek geldim.Kah aldatıldım kah ağladım ve bunlarla pişerek büyüdüm.ilk kez 18 yaşında top oynadım çünkü abim askerden geldi,diğer abimde okulunu bitirdi ,göreve geçti benim üstümdeki sorumluluk gidince çocuk olduğumu hatırladım, ve doyasıya top oynadım sokaklarda.Annemi çok seviyorum. Babaannemle beraber çok mutlu bir çocukluk geçirdim.Onun duasını almadan evden çıkmazdım.Ünüversiteyi kazandım veternerlik bölümünü maddi imkansızlık yüzünden okuyamadım.Bugün okuyan öğrencilere elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum.Geçim sıkıntısı yüzünden bir kadın dara düşüp yanlış yola saparsa bu beni rahatsız ediyor üzülüyorum,bunun sorumluluğunu omuzlarımda hissediyorum,ve utanıyorum çare olamadığım için.Askere gittim sıhiye çavuşu olarak görev yaptım.Askerden sonra görücü usulüyle evlendim.4 tane çocuğum var. Eşimi çok seviyorum.Sonradan ünüversiteyi okudum açık öğretimden işletmeyi bitirdim.Önemli bir marketler zincirinde  bölge müdürlüğüne kadar yükseldim. Abimden gelen bir teklifle hiç bilmediğim bu dalda Turizim alanında işe başladım üç beş ay derken  " ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin " ibrahim dedim kendi kendime çok araştırmalar yaptım,gezdim gördüm çok şükür başardım.Bulunduğum çevrede insanlara öncü olmak çok güzel bir şey.Ben yaptığım işte önce kendimi onun yerine koyarım. Güvenilir olmak temiz olmak çok önemli emanete ihanet etmem,her işi güzel yapmaya çalışıyorum şükür etmeyi severim.umre turlarımızda  yaşlı insanları çok sırtımda taşıdım onların duasını almak bana huzur veriyor."Tanıyalım Tanıtalım "kampanyasıyla tüm Tokatlıları gezdirdim.Canlarını vatan için veren şehitlerimizin ailelerini karşılıksız gözetledim ve elimden geldiğince gezdirdim. Hülya Karslı Ablanın desteğiyle bu işi geliştirdim.Turizim işinin ileriye gitmesi için tanıtım çok önemli.yerli ve ulusal basında gerekli tanıtımlar yapılırsa ve kampanyalar düzenlenirse çok daha güzel olacak herşey.Gezdiğim gördüğüm yerler arasında Eskişehirde ve Sinopta yaşamak isterdim.Gül deyince aklıma annem geliyor ailem geliyor peygamber efendimiz geliyor diyor İbrahim bey."
        " Tokatta bu işi benden daha iyi yapacak adam yok Hodri Meydan "diyecek kadar kendine güvenen yaptığı işte fark yaratan Gazi Turizm etik değerlerden ödün vermeden müşterilerin ihtiyaç istek ve beklentilerini karşılayan çağdaş standartlarda hizmet veren başarının sürekliliğini kurum kültürü haline getirerek çözümler üreten bir kuruluş olarak çalışanlarıyla bütünleşmiş mutlak müşteri memnuniyetini ön planda tutan kurumsal kimliğiyle kaliteden ödün vermeden kendi alanında lider  uluslar arası alanda örnek olmaya çalışan bir firmanın yöneticisi olarak hayat hikayesini bizimle paylaştığı için örnek olan İbrahim beye teşekkür eder başarılarının devamını dilerim.

17 Temmuz 2016 Pazar

DARBE

18 yaşında ki kızım sordu anne darbe nedir?
Darp etmekten gelir kökü,
Hırsları uğruna cebren ve zorla makamlara el koymak dedim
Koca koca insanlar genaral olmuşlar yüksek mevkilere gelmişler,
Utanmıyorlar mı insanları darp etmeye ,
Masum gencecik mehmetciği ve halkı kandırmaya dedi.
Utandım cevap veremedim
Haklısın kızım dedim
Zorbaların gözü dönmüş
İnsanlıklarını unutmuşlar,
Yalanla dolanla bu makamlara gelenlerin ,
Vatan sevgisinden insan sevgisinden bahsetmesi olanaksız dedim.
Aslolan makamların kaim olduğu ,insanların gelip geçici olduğunu bunlar bilmez kızım.
Sen özünden ödün verme bunlar seni umutsuzluğa sürüklemesin yavrum,
Sen her daim güzelliklere açık ol,yüreğinin sesini dinle ve gelip geçici olana özenme kızım.
Hak deyince akan sular dururmuş,sen sakın haksızlığa meyletme ,
Adalet mülkün temelidir,sen adaletten asla şaşma kızım.
Merhamet,adalet,ilim,cömertlik, insanlığın baş tacıdır ,
Sevgiyle başına TACINI tak kızım.
          Dünya köylüsü

27 Haziran 2016 Pazartesi

TAZİYE

        Yaşadığım çağda ki önderlerim iki büyük nimetim olan insanları aynı anda kaybetmek beni çok derinden yaralasa da elde olmayan üzüntülere gark eğlesede ikisininde hakkını ödeyemem.ilki yöresellikteki rehberim can babam Necati Özdemir,ikincisi yöresellikten evrenselliğe açlan kapım Yaşar Nuri Öztürk hocama Allah'tan rahmet diliyorum.Yattıkları yer nur olsun mekanları cennetten bir köşe olsun.Gösterdikleri yolda hiç durmadan yürüyeceğime and içerim.
                                                                                        Dünya Köylüsü

21 Haziran 2016 Salı

SABAHLARA SENSİZ UYANMAK

          Hadi baba hadi baba diye diye geldik bu ana.Beraber yürümek buraya kadarmış.yolun açık olsun baba.gittiğin yerlerde mekanın cennet olsun .Allahım senden razı olsun .Bizleri kimselere muhtaç etmeden büyüttüğün için ,üzerine düşen görevi yerine fazlasıyla getirdiğin için,garip olduğun için kendi yağında kavrulup kimselere ağız eğmediğin için.Dik ve onurlu yaşadığın için.insanları ayırt etmeden sevdiğin için,devletine ve milletine 26 yıl hilesiz çalıştığın için teşekkürler babacığım.
          Haberini alan seni seven dostların bir bir bizi ziyarete geliyor hepsi senden övünçle bahsediyor ,çok değerli olduğunu her fırsatta dile getiren dostların ve akrabaların arasında seni tekrar tekrar yaşayarak anlatıyorlar.Dün Tekelci Mehmet amca geldi ,hastanede seni ziyarete geldiklerinde sen onlara demişsin ki ;
Fadime yenge Mehmedime iyi bak "Ben bu dertten iyi olmam geldim gidiyorum .ama çocuklar bunu öğrenirlerse buna nasıl dayanırlar onu bilemiyorum "demişsin. Son güne kadar gideceğini bizden sakladın babacım.Biz üzülmeyelim diye.Her şeyin farkındaymışsın şimdi anlıyorum gözlerini gözlerimden kaçırmalarını,sessizce uyumalarını,bize belli etmeden vakti saatini beklemeni şimdi anlıyorum."Allah sizden razı olsun kızım "derken aslında veda ettiğini ben fark edemedim babam.
Yalan dünya yalan dünya deyip derin derin düşüncelere daldığında 65 yıllık hayatın muhasebesini yaptığının farkına varamadım desemde ayrılığa yoramadım ,iyi olursun diye ümidimi kaybetmedim babam.

Ankarada yedim taze meyveyi
Boşa çiğnemişim yalan dünyayı
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamdan gayrısı yalan ağlasın.

Tirene bindim tiren salladı
Zalım doktor ciğerime elledi
Eyi olursun diye köye yolladı
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamdan gayrısı yalan ağlasın.

Türkülerin annamlandığı sanki bizim için yazılmış bu satırları Emel Taşcıoğlunun sesinden dinlemek insanı hıçkırıklara boğuyor.
Her şeyin bir ilki varmış,
Mevlananın dediği gibi "şebbul aruz "(düğün gününde) Tüm sevenlerin çok sevdiğin köyünde toplandık.son görevlerimizi yerine getirmek için.Seni Hakka uğurlamak için,bu çok özel günde Babalar gününde sensiz babasız bir güne uyanmak çok acı.
içim yanıyor baba ....
Her zaman sözlerinle davranışlarınla bize örnek oldun.Bu hastalığın dönemindede bilmediğimiz çok şeyi bize yeniden öğrettin,hatırlattın.Hasta ziyaretinin önemini bir kez daha kavradım.insan sağlığının önemini ,erken teşhisin çok önemli olduğunu yılda  en az bir kere çek kap yaptırmamız gerektiğini,ağrılarımıza kulak verip biraz daha dikkate almamız gerektiğini bu dönemde manevi desteğin çok önemli olduğunu,yaşayarak öğrettin babacım.

Sağ yanım kardeş yanı
Sol yanım yoldaş yolu
Önüm oğul balı
Sırtımı  dayandığım dağsın sen baba
Varlığınla varlığımıza can katan babam.Bundan sonra arkamı yaradana yaslayacayım.seni çok seviyorum BABAAMM.Allah senden razı olsun..mekanın cennet kabrin nur olsun....
                Dünya köylüsü

16 Haziran 2016 Perşembe

HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI

          İlk kez hastalıklarla ve hastaneyle doktorlarla  bu kadar içli dışlı oldum.Ankara'ya doğru çok büyük ümitlerle yola çıkıp ,Oniki günlük koşuşturmanın sonucunda Gazi hastanesinden eli boş dönmek  boynu bükük bir kardeşle gözlerinin içine bakan çaresizce kaderine razı olan ve "buradada bize çare yok oğul evimize gidelim "diyen Çınarın yıkıldığını yan yattığını görmek derinden yaralıyor insanı.Çaresizlik karşısında yaradana teslimiyetinin bir göstergesi olarak köyümüze dönüyoruz.
           Altı ay önce baş veren bu illetin bu kadar hızlı geliştiğini görmek ve insanın elini kolunu bağlaması çaresiz bırakmasıyla yüzleşmek insanı daha temkinli olmaya çağırıyor.Yapı olarak pek doktorlara gitmeyi sevmiyoruz .Ağrılarımız dayanılmaz son hadde gelmeden doktorun kapısını çalmıyoruz.Son demde yapılan işin faydası yok,o zamanda işişten geçmiş oluyor.Babamın karaciğerindeki kitlenin bir anda ortaya çıkması ve dört ay içinde yüzde seksen büyümesi ve hastalığın terminal döneminde fark edilmesi biraz bizim birazda doktorların ihmalliğinden Kaynaklanan çaresizliği yaşıyoruz şu anda.Baba atadır .Tüm imkanları seferber edip Ankara'ya geldik.Bu işin piri  profesörü olmuş doktorların eline teslim ettik  babamızı.Yapılan tetkikler tahliller gösterdiki her şey için çok geç kalmışız.Bu hastalık öyle illet bir şey ki  geçtiği yeri kurutuyor.Mevlam kimseye bu dertten vermesin.Çaresiz koymasın hastene köşelerinde .Doktorların gözünün içine bakıyorsun .Güzel ve teselli edici bir söz duyabilmek için.Ama maalesef  bir bir yok oluyor ümitlerimiz odaya her geldiklerinde.
"Hastane önünde incir ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı" türküsünün anlamını derinden hissederek farkına varmadan mırıldanıyorsun gözyaşlarını saklayarak...inanıyorum baba inanmak istiyorum sen yaparsın sen başarırsın sen bununda üstesinden gelirsin baba  demek geçiyor içimden.
Gün geçtikçe ümidini ve çareni kaybedip çaresizce gözyaşlarını içine akıtıp babamın karşısında güler yüzümü takınıp ,Allahtan ümit kesilmez deyip yaradana sığınıp evin yolunu tutuyoruz.
             Baba candır, baba evin direği, baba benim dünyamın güneşli aydınlık  gök yüzüydü.Altında gölgelendiğim Çınar ağacım,kana kana suyundan içtiğim pınarım,gurbetten dönmem için sebebimdin babacığım,ben senden razıyım Allah'ta senden razı olsun.
"Doktorlarda ne bilir ,
Ciğerin acısını
Cerrahpaşada koydum
Canımın yarısını
Bir dahaki seneye
Yolcuda gelir geçmem"diyor ,Volkan Konak taa yürekten gelen yanık sesiyle.
Bu babalar günün de bizi yanlız bırakma baba .Hadi baba.Yaz günü yüreğime kar yağıyor üşüyorum.Yokluğunda ne yaparım bilmem ama .SENİ ÇOK SEVİYORUM BABAM...HADİ BABA ...
                      Dünya köylüsü


15 Haziran 2016 Çarşamba

BABA

Sağ yanım kardeş yanı
Sol yanım yoldaş yolu
Önüm oğul balı
Sırtımı yasladığım dağsın sen BABA
            Dünya köylüsü

31 Mayıs 2016 Salı

HİÇ DÜŞÜNDÜN MÜ ?

Aşık Veysel derki
Aynı vardan var olmuşuz
Sen altınsın ben tunçmuyum.
Yunus der ki
Ben gelmedim dava için
Ben geldim sevi için
Gönüller yapmaya geldim.
Atatürk derki
Yurtta sulh cihanda sulh
Mevlana derki
Ne olursan ol gel...
Sen ne diyorsun ey insan oğlu
Yoksa onların dediğinimi tekrarlıyorsun
Senin farkın ne ?
Seni sen yapan ne?
Hiç düşündün mü ?
           Dünya köylüsü

24 Mayıs 2016 Salı

YAŞAYAN EFSANE AŞIK EŞREF

        İnsan doğuştan mı aşık olur sonradan mı ? Eşref Tonbuloğlunun hayat hikayesinden öğreniyoruz ki ilk duyduğumuz sesi taklit etmek ve ilk gördüğümüz aleti yapmak aşkla mümkündür.
        1945 doğumlu Aşık Eşref  Almus'un Tiyer köyü'nde dünyaya gelir. Dört çocuklu bir ailenin en küçük çocuğudur. "Her ana baba çocuğunu sever ama meziyeti olanı daha çok sever. " diye söze başlıyor.
            "Mazlum olduğumdan kızlar benimle oynardı.Sevilmeye çocukluktan başladım. Köyümüzün Ağası Diribiliğin konağına destursuz giren tek çocuk bendim. Ağa beni severdi misafiri geldiğinde beni çağırır horoz gibi öt oğlum derdi bende öterdim çok hoşlarına giderdi. Bir daha öt oğlum derdi bir daha öterdim elime şeker verir beni gönderirdi. Bir gün Diribiliğin oraya sazcı gelmiş dediler. Koşarak konağa gittim açık olan kapıdan girdim ve kapının dibine  iki dizim üzerine çöktüm. Sedirin üstündeki sazı gördüm anamın kepçesine benzettim, uzaktan kafamda sazın resmini çektim. Pencereden vuran ışıktan sazın telleri parlıyordu. Sazcı biraz sonra eline sazı aldı bir iki yeriyle oynadı ayarları yaptıktan sonra Erzurumlu Emrahtan;
"Gönül gurbet ele gitme
Ya gelinir ya gelinmez
Benim derdimin ilacı
Ya bulunur ya bulunmaz. " Türküsünü söyledi. Çok hoşuma gitti. Saza ve sazcıya aşık oldum. 4- 5 yaşlarındayım. Hemen eve geldim anam görmeden kepçeyi aldım. Sandığın arkasındaki kontaplaktan kepçenin yuvarlağı kadar kestim, erik dallarının üstünde olan kedi balıyla konta plağı yapıştırdım. Kepçenin üstüne tel buldum onlarıda civilerle gerdim. Kepçeden ilk sazımı yaptım...Anam kızmadı kepçeyi saz yaptığıma. Babam önüne durmuş "elleme benim oğluma" demiş.
Köyde benim saz yaptığım duyulmuş. Amcalar cuma namazından çıkmışlar Diribiliğin evine ağayı ziyarete geliyorlar. Yolda beni gören Deli  Mehmet emmi Eşref yaptığın sazı getirde görelim dedi. Koşarak eve gittim. Sakladığım yerden sazı alıp geldim amcalara gösterdim. Onlarda çok şaşırdılar ve beni sevdiler. Körüklü cüzdanlarından bana para verdiler. ilk parayı ozaman kazandım çok sevinmiştim. İlk okulu köyümde okudum. Okuma yazmayı öğrenince köyün bütün kadınlarının askerde olan eşlerine mektup yazmaya başladım. Bacıların mektuplarından aklımda kalan...
"Ankaranın söğüdü selvi değil mi?
Söylen şu yiğide evli değil mi?
Satıp yemeğe malı  mı yoktu
Sarılıp yatmaya yarimi yoktu."
Mektubu okuyan asker bir hafta sonra izine geldi.
 Babam değirmenciydi köyden uzakta yaşardık. Değirmene bir çocuk geldimi ben çok mutlu olurdum. Herkes akranını arıyor. Çocuğa çocuk ne kadar kıymetli biliyormusun. Ogün bayram olurdu benim için. Birde boz eşşeğim vardı onunla birlikte büyüdüm. Şimdi boz arabam var. Onunla her yere gidiyorum.
           16 yaşında köyden ayrıldım. Bir kızın sevdasıyla düştüğüm yollarda hak sevdasına ulaştım.
"Daimiyim her can ermez bu sırra
 Buda gelir buda geçer ağlama " yı yazan ve söyleyen kişi Daimi'den ders aldım. Dün olmadan bugün olmaz.
Güneş bana vuruyorsa benimde gölgem olmalı dedim. Berlin'de  İzmir'li bir bayanla evlendim. Bir kızım oldu adını Güneş koydum.7 yıl sonra Türkiye'ye kesin dönüş yaptım. Avusturalya'ya gittim. İkinci eşimle orada evlendim 28 yıldır evliyim. Ben yaşamaya geldim dünyaya. Yaşadıklarımdan öğrendiklerimi yazdım. 30 bin şiir, 20 bin mani ve nice sözler.
GOP üniversitesi öğretim görevlisi Muhammet Avşar hoca hakkımda bin yediyüz sayfalık tez çalışmasını kitap yaptı. Böylece  şiirlerimin bir kısmı kayıt altına alındı. Basıma hazır halde iki kitap Tokat valiliğine ve kültür müdürlüğüne teslim ettim. Destek verirlerse önümüzdeki günlerde kitaplar basılacak. Güzeli çok seviyorum. 1970 lerde ki sevdama yazdığım bu sözler yıllar sonra türkü olup trt arşivlerine girdi.
"Başındaki yazmayıda sarıya mı boyadın,
Neden sararıp soldun da sevdaya mı uğradın
Tokat'tan mı geliyon da kız sen Almus'lumusun
Ben seni alacağım da söyle namuslumusun"
Birde çok bilinen bir türkü "harmandan gel harmandan , biz kaçalım ormandan" gibi.
Hayalim sınırsız bir dünya sınıfsız bir devlet istiyorum. Bütün canlılar mutlu yaşasın, memleketimi ve dünyayı çok seviyorum. Sen ele el dersen sende el olursun. İlgi duyarsan ilgilenirsen sevilirsin.
İnsanın iki dünyası var. İki dünyayı birbirine yaklaştırdığında arzu ve merakı bir araya getirdiğinde  mutlu olursun. Bana göre insanlar inanmamış inandırılmışlar. Eğer inansalardı Tek bir olan Allah'a inanırlardı ve kötülük yapmazlardı, teslim olurlardı ayrı gayrı olmazdı. Kainatta köşeli yaratılmış bir şey yoktur. Köşeli olan şeyleri insanlar yaratmış köşeyi dönmek için.
Allah'la benim aram iyi, yeterki insanlar birbirini üzmesin, aradaki aracılar olmasa daha da iyi olacak.
En kıymetli olan şey, İnsana insan, Böcüğe böcük, Hayvana hayvan,  herkes kendi cinsini arıyor.
Herkes paraya ben insana muhtacım" diyor Aşık Eşref Tonbuloğlu
              İlk olarak horozun öttüğünü duydum ve onu taklit ettim. o gün bu gündür çalar söylerim diyen Aşık Eşref  Tonbuloğlu dünyayı gezmiş üç kıtada yaşamış ve gördüklerini harmanlamış üretmiş yazmış söylemiş en sonunda memleketine dönmüş. Salı günleri benim bayramım diyor, ogün bütün köyler şehire akar ve insanları görürüm, her yer canlanır bayram olur. Sevmek en büyük erdem erdemli olmak dileğiyle....."Yar  vurma bana tokatı, TOKAT benim memleketim."Teşekkürler ulu ozan, teşekkürler iyi ki varsınız bizimle hayat hikayenizi  paylaştığınız için çok çok teşekkürler.
Dünya köylüsü
      Ayla Bağ






17 Mayıs 2016 Salı

ÇEKİRDEKTEN GELEN BAŞARI

            Okuma şansı verilmemiş ama çalışma sektörüne çocuk yaşta  babasının iş yerinde çalışmaya başlayıp hayatın içinden yoğrularak gelen çeşitli işlerde de çalıştıktan sonra en son  eşiyle birlikte karar verip çanta sektöründe yol alan "Bir tatlı huzur almaya geldik Tokattan "  diyen  gençlerin hikayesini dinleyelim.
             1986 yılında Bayrampaşa da dünyaya gelen Melike hanım ilk okuldan sonra okumamış.  "Babam çok otoriterdi.Ailemden bir şey istediğimde ,babam okusaydın okudun mu da onu istiyorsun derdi .Bende ikinciye bir şey söylemezdim.İşten eve evden işe gidip gelirdim .Eşim kiracımızdı. O da deri ve çanta sektöründe çalışıyordu.Severek evlendik.iki çocuğum var .Oğlumu ilk okula yazdırdığım gün ilk okul mezunuyum demeye utandım. Ozamana kadar bendeki bu eksikliğin farkına varmamıştım.Ve o gün okumaya karar verdim .ikinci oğlum olduktan sonra kendime olan güvenim daha çok gelişti.Daha sosyal olmaya başladım.Oğlum kreşe gidiyor.Çocuklarım için geldik buraya.Onların eğitimi ve geleceği için elimizden geleni yapıyoruz .İstanbul çok stresli bir memleket .Senden en değerli olan şeyi zamanını çok çalıyor. İstanbuldan maddi beklentilerimizi karşıladık evimiz arabamız oldu,ama maneviyat eksikti.Bu yüzden küçük yerde zaman bize kalır diye düşündük ve huzur için buraya geldik.iki yıldır Tokattayız ,11 yıllık evliyim,eşimle beraber omuz omuza yürüyoruz.Önce yapacağımız işi hayal ettik kafamızda tasarladık ölçtük biçtik ve yola koyulduk. Bizi bu işte durdurmak isteyenler yapamazsınız batarsınız ne gereği var ,burda bu iş gitmez diyenler oldu ama biz hiç birisine kulak asmadık.Bildiğimiz işi yapmaya karar verdik.Şimdi çok çok memnunuz yaptığımız işten.Çünkü hayallerimizin üstünde  gerçekleşti herşey.Hayallerim küçüktü ama büyüdük.Çok çalıştık çok özveride bulunduk.Eşim işini çok seviyor bende ona manevi destek oluyorum. Elimden geldiğincede işte de destek olmaya çalışıyorum.Bu işi çekirdekten yetiştiğimiz için bilerek ve severek yapıyoruz.Bu da bize kaliteyi getirdi .Biz ürettiğimizin arkasındayız.İşin içindeyken gelişiyorsun,sürekli kendimizi geliştirdik.İnsan isterse yapamayacağı hiç bir şey yok yeter ki istesin.Buraya geliş sebebimiz ailemle vakit geçirmekti fakat işlerin yoğunluğundan şu ana kadar buna pek fırsat bulamadık çok çalışıyoruz.Hayalim hep beraber tatile gitmek,gezmek. Çocukluğumu ve ailemi özlüyorum.Hayat çok güzel eşimi çok seviyorum onunla evlendiğim için kendimi çok şanslı görüyorum ."diyor Melike Kaçar hanım.
              Genç çiftlerin birbirlerine olan güvenleri ve destekleriyle beraber çıktıkları  bu yolda Allah yollarını açık etsin.Başarının sırrı ,sevgiyle ve bilgiyle çalışmakla oluyor .kendinize olan güveninizi asla kaybetmeyin.kendi kararlarınızı kendiniz verin,Fırsatları iyi değerlendirip geleceye yol alın.sevgiyle kalın...

12 Mayıs 2016 Perşembe

HACIALİ AYBERK DEDE

     Cumhuriyetle yaşıt olan Hacıali Ayberk dede yaşına rağmen dimdik ayakta sağlıklı yaydığı pozitif enerjiyle yeniden doğmuş gibi oluyorsunuz.
   "1923 te ben doğmuşum. Doğmasaydım Cumhuriyet kurulmayacaktı  "diye söze espiriyle başlıyor . Tokatın Almus ilçesinde dünyaya gelen Hacıali dede belliki çok gün  görmüş .ikinci dünya savaşına şahidlik etmiş."1944 te asker oldum.Birliğime teslim olduğumda şu şiiri okudum.
" 41 liler geldi askere
37 lilere verin tezkere"
Giden gelmiyor acep ne iştir . O zaman askerlik üç ,beş ,on yıl sürüyordu. Beş tane çocuğum var iki kız üç oğlan ilk eşim vefat etti.Oğlumdan Allah razı olsun beni yeniden evlendirdi şimdi bu ikinci hanımımla yaşıyorum ondan da çok memnunum.Kulağım duymuyor,gözüm görmüyor ama sesim var çok şükür kendimi ifade edebiliyorum.yaşamayı çok sevdim çok çalıştım.insanlara dürüst olmalarını tavsiye ederim.Vatanın kıymetini bilsinler vatansızlık çok zor.İçimizdeki ruhu kaybetmeyelim.insanlar birbirlerini sevsinler.Sevgiden başka yol yok.İmtahan dünyasında herkes sınavını verecek.sağlığım yerinde çok şükür.Herkese selamlar"diyor dedem...
     Fazla yormuyorum okuduğu şiirle zaten anlatmak istediklerini çoşkulu bir duyguyla  anlatıyor.Allah sağlıklı hayırlı ömürler versin.Evden bizi uğurlarken kapıya kadar gelip elinde şapkasıyla selamlaması beni çok duygulandırdı.Teşekkürler ulu çınar .Davranışlarınla sözlerinle ve hayat hikayenle bize örnek olduğun için.Selam olsun içindeki  güzellikleri kaybetmeyenlere...

11 Mayıs 2016 Çarşamba

İNATLA AZMİN BİRLEŞMESi

        Başımıza gelen olayları nasıl algıladığımız çok önemli.Yaşadığımız üzücü olayların  sonucunda aldığımız kararlarla bazen hayatımıza yön veririz.Olaylara karşı bakış açımız değiştiği an hayatımızda değişmeye başlar.Alınan bu cesur kararların ardından fırsatlar karşımıza bir bir çıkar.Fırsatları değerlendirmeyi güzelce yaparsak gelecek günlerdeki mutluluk sizi bekler.Havva hanımında böyle olmuş.
           1971 Niksarın Bayraktepe köyünde dünyaya gelmiş. İlk okulu köyünde okumuş.Daha sonra evlenmiş.Eşi sağlık memuruymuş .Sürekli Havva hanımı ilk okul mezunu olduğu için aşağılarmış.Hor görülmeye dayanamayan Havva hanım 13 yıldan sonra eşiyle yollarını ayırmış.Ayrılırken kendi kendine söz vermiş "sen beni küçük gördünya bende okuyup,beyaz önlüğü giyip, kendimi geliştirip kendi işimin patronu olmassam banada Havva demesinler " demiş."  İnat üzerine azmettim ,Ayla ablacım çalıştım çabaladım, çocuklarımın iyi eğitim alması için elimden geleni yaptım .Dul bir kadın olarak hayata tutunmak çok zor.İlk olarak açık liseden liseyi bitirdim. Çalışmak zorundaydım.Bebek mağzasında işe başladım.1 yıl orada çalıştıktan sonra,beyaz eşya firmasında çalıştım,mobilya mağzasında çalıştım, fakat benim istediğim şeyler bunlar değildi.Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine Halk eğitimde kurslara yazıldım.Akşamleyinde ehliyet kursuna yazıldım ,aynı anda çok yorucu oldu ama ahd ettimya bir kere kendimi donatmalıydım.Halk eğitimden aldığım güzellik uzmanı sertifikasıyla bir kuaförde işe başladım. Fakat çocuklarım Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde okuyor diye onların yanına gittim. Oradada elimdeki belgemle kolaylıkla iş buldum .hem çalıştım hem çocuklarımın yanında bulundum.Çok zorluklar çektim ama yılmadım .Bütün bu zorluklar beni daha iyi olmam için kamçıladı.Bir Güzellik merkezinden teklif aldım .Oradada kendimi çok geliştirdim.Eksik olan belgelerimi burada tamamladım.Kosgebin açtığı  kursa gittim.oradan aldığım finansal destekle PANDORAMA ağda salonunu açtım.Bu süreçte bana kardeşim annem ve kızım çok destek oldu .Onların sayesinde ayakta duruyorum .Hayallerim var,güzellik salonu açmak ve çok geniş bir çerçevede müzik ve internet dünyasınıda bu çatı altında birleştirip farklı bir konsept yaratmak istiyorum.Müziği çok seviyorum.benim için bir terapi gibi geliyor.Belediyenin Hanımeli Behzat sanat müziği korosundayım .Kızım müzik öğretmeni oldu. Dört tane estütümanı profösyonel olarak çalıyor .bende sesimle eşlik ediyorum. Oğlum bilgisayar mühendisliğinde okuyor. Hayatı ve insanları çok seviyorum .kendime söz verdiğim gibi liseyi bitirdim ve beyaz önlük giyinip kendi işimin patronu oldum. Çok mutluyum. Hayallerimi gerçekleştirdiğim için.inşallah daha güzel daha büyük hayallerde buluşmak dileğiyle Allahın izniyle onuda başaracağım. Bir gün dört katlı güzellik merkezinde buluşmak  dileğiyle" diyor Havva hanım.
        Havva hanımın hayat hikayesi üzerinden okuduğumuz geçekler bize inatla yani hırsla yola çıkılan bu öyküde azmin ve çalışmanın önünde kimse engel duramaz .Yeterki sen iste tüm engelleri aşarsın. Kişi kendisini sevmeli kendisine değer vermeli .Başkasından bunları beklersen çok beklersin kül olup yanıp gidersin. Fırsatları insan kendisi yaratır. Yaradanın yardımıyla ve Allah'a olan inancıyla ayakta durup,hayatı cesurca yaşamak,güçlükleri aşıp mutluluğu yakalamak .Kadının içindeki gücü keşfetmesiyle hayatın içinde yer alması insanın kendisine yapacağı en büyük yatırım diye düşünüyorum.Teşekkürler Havva Yılmaz hanım bizimle hayat hikayenizi paylaştığınız için.Yolunuz açık olsun...

4 Mayıs 2016 Çarşamba

KEŞFEDİLEN CEVHER

        Eğitimli  gençlerin turizim sektöründe ve işletmelerde yer alması yeniliklere açık olması insanın ufkunu açıyor .Evrenselliğe giden yolda gençlerin daha atak daha gerçekçi olarak ayakları yere sağlam basıyor.Kendi öz değerlerine sahip çıkarak köklerinden kopmadan yürüyen  bu gençlerin yolu açık olsun.
         1983 Tokat merkez doğumlu Arif Er şöför bir babanın oğlu.Annesi ev hanımı.üç çocuklu ailenin en küçüğü. Çocukluktan beri  çalışmayı seven birisi .ilk kez 8 yaşında statyumda maçta çekirdek satarak para kazanmaya başlamış ve kazandığı parayla annesine mutfak robotu almış.Hayatı yaşarak öğreneceğini çocuk yaşta öğrenmiş.Bilinçli olarak kendi seçimlerini yapmış.Turizim Meslek Lisesinde okurken öğretmenlerininde yönlendirmesiyle servis bölümünden mezun olmuş ama aklı hep mutfakta kalmış yemeyi ve yedirmeyi çok seviyorum.Bir gün " orta okulda arkadaşlarla öğrenci evindeyiz açıktık yumurta pişireceğiz yumurtayı bana kırdırdılar sen çok güzel yapıyorsun diye demek ki o zamandan bende ki cevheri arkadaşlar görmüşler.
         Liseden mezun olunca Turizim bölgelerinde çalışmaya başladım .Çok genç yaşta çok iyi işler başardım .Çünkü işimi ve mesleğimi severek yapıyorum .Bir işin içinde sevgi varsa o işin kötü olma şansı yok.Başarı kendiliğinden geliyor.Askerdeyken Genel Kurmay Başkanlığında ,İlker Başbuğun özel garsonluğunu yaptım.Askerden dönünce kendi işimin hayalini kurdum ve zamanı gelince kendi işyerimi açtım.Ben biraz titizim işim konusunda beğenmediğim aşcılarla çalışmadım. İstemediğim insanlarla bir arada olmadım. Hep tercihlerimi kendim yaptım.Bazı insanlara öncü oldum onların elinden tutup işi onlara öğrettim bugün kendi iş yerlerini açtılar .Hala ararlar sorarlar bir abi olarak bende çok mutlu olurum.Tokatta keşfedilmeyi bekleyen çok cevher var.Ben bu işi üç yıldır yapıyorum.iki yıldır mutfaktayım.Benimle beraber bu yolda yürüyen amatör ruhlu  profösyonel işçilerle çalışıyorum.İnsanların hep iyi yönlerini aldım .Daha doğrusu çaldım ben bir hayat hırsızıyım. Bana bir şeyler katacak olan insanlarla arkadaşlık yaptım.kendimi böyle geliştirdim.zaman zaman yarışmalara katılarak er meydanlarında kendimi denedim.
2014 yılında Yöresel Yemek Yarışmasında Tokat kebabıyla Tokat üçüncülüğünü kazandım.
2016 yılında Yine Yöresel Yemek Yarışmasında  Tokat kebabıyla birinciliği aldım."
           Arif ustadan şimdi Tokat kebabının tarifini alalım.
"Tokat kebabı işlem görmemiş bir kebab,kuzu etinin lezzetiyle,dalından kopan sebzelerin işlem görmeden gürgen ateşinin közünde pişmesiyle Dünyada eşi benzeri olmayan tek kebap.Öncelikle Tokat Karakaya kuzusunun dağlarda yediği kekikle lezzetlenen etini  iki gün soğan suyunda ve sivas kaya tuzuyla dinlendireceksin.Şişlere sırasıyla önce kuyruk yağı sonra patlıcan ,ince dilimlenmiş patates,daha sonra az yağlı kuzu eti ,tekrar sırasıyla patlıcan,patates,et dizilerek şişler oluşturulur. Baş aşağı dizilen şişler  gürgen odununun közünde fırınlayacaksın ,ön tarafta domates şişleri, biber şişlerini  yerleştirip,şişlerden süzülen yağları bir kapta toplayacaksın .Daha sonra tepsiye sırasıyla yerleştirip üzerine yağı gezdireceksin coslatarak.Közde pişirdiğimiz sarmısaklarıda ilave edip servise hazır duruma geldi" afiyet olsun...Ev ortamında yenen kebabın lezzeti bir başkadır diyor usta...
        Arif usta turist olarak gittiği samandağında  (hatay) bir lokantaya girer arkadaşlarıyla beraber yemeklerini yerler hesap ödemeye kasanın başına geldiklerinde hesabınız ödendi .Bugün benim misafirimsiniz der lokanta sahibi .Arif usta şaşırır ,olmaz öyle şey der .Hesabı ödemek istiyorum deyince lokanta sahibi bak oğul senin plakanda 60 yazıyor .Ben merak edip burası neresi diye haritaya baktım .Sen Türkiye'nin bir ucundan kalkıp buraya gelmişsin .Bana varlığından bile haberdar olmadığım Tokat diye bir ilimizin olduğunu öğrettin .Çok sağol şimdi git oralara bizi anlat bizden söz et onlarda bizim varlığımızı bilsinler.O yüzden hesaplar benden. Bu içtenlik karşısında Arif usta teklifi çaresizce kabul eder.Yediği yemeklerin lezzetini ve yöre halkının içtenliğini hiç bir zaman unutmaz .Gittiği her yerde onlardan bahseder. Ve gel zaman git zaman Ünüversitede  beden eğitimi bölümünde okuyan bir genç kızla tanışır ve çok sevdiği hayran kaldığı insanların yöresinden olan bu  Hatay'lı kızla evlenir.Gelecekteki hayali Gönüllü Turizim elçisi olmak,yöresel değerlerimizi tüm dünyaya duyurmak.Turizim sektöründeki yanlışlardan şikayetçi.Düzenlenen yöresel yarışmanın birincisi olmasına rağmen sevinemediğini ,böyle bir fısatın ilimiz adına daha verimli daha güzel bir şekilde değerlendirilmeliydi  diyor.Organizasyon daha güzel olabilirdi.Duyarlı bir Turizimci olarak vurgulamadan geçemedi. Her şey çok daha güzel olur inşallah. Tokatta sınav dersanasinin en üst katında hizmet veren ustayı "BEBEK LİFE"  mekanında ziyaret edebilirsiniz.Arif usta bizimle hayat hikayenizi paylaştığınız için teşekkürler.yolunuz açık olsun her şey gönlünüzce olsun...

3 Mayıs 2016 Salı

BAKIRA ŞEKİL VERENLER

           Unutulmaya kaybolmaya yüz tutmuş ,geçmişi insanlığın tunç devrine kadar dayanan bakırcılık sanatı Tokattaki son kuşak bakır ustalarıyla yaşatılmaya çalışılıyor.şimdi Mehmet ustanın söylediklerine kulak verelim ve dinleyelim bakırın öyküsünü...
           "Bakırcılık sanatının ana merkezleri Diyarbakır ,Gaziantep,Kahramanmaraş ,Erzincan,olmak üzere diğer illerdede küçük ölçekli yaşatılmaya ayakta tutulmaya çalışılıyor.Değer görmesi işçilik ve kalite açısından el emeği göz nuru olan çalışmaların getirisi olmadığı için bu sanata talep yok.sabırlı olmayan bu işi yapamaz.Yapılan işin talep görmesi elbetteki şevkimi arttırıyor.işime aşığım severek yapıyorum.30 yıldır bu sanatın içindeyim daha usta olamadım bilmediğim çok şey var.Herkes usta olamaz.Sanatkarlık ayrı birşey,ustalık ayrı.Ustalığında sonu yok ilmin sonu olmadığı gibi.Bakırcılıkta kalaycılık ,dövmecilik,modelcilik,cilacılık,toplamacılık hepsi ayrı bir sanat dalıdır.Ben hepsini tek başıma yapabiliyorum.Bakırcılık sanatı tavlama toplama dediğimiz vuruşlarla bakırı inceltiyor ve levhaya ona göre şekil veriyorsun.Ben her ustanın yaptığını yaparım ama her usta benim yaptığımı yapamaz.Bakırcı ustası iyi beslenmeli evinde huzurlu olmalı çünkü akşama kadar örsün üstünde  bakır levhaya çekiç sallıyorsun.Sinirli olursan bakır levhaya hızlı vurursun ve delersin bir işe yaramaz yaptığın iş.İnsan güzel şeyler yapmak üretmek için çabalıyor.Ürettiği satılmassa ümidi kırılıyor.Benim eserlerimdeki emzik modelini ve karın modelini hiç bir usta veremez.Diğer ustaların yaptıkları kaynaklıdır .Benim yaptıklarım tek parcadır.Toplama mayalı emziği Mehmet usta yapar.Bir malzemeyi en az 100 kere tavlayacaksın toplayacaksın ki eser çıksın.Binlerce vuruş için bazen dizini örs olarak kullanacaksın.Bu işin bir ölçüsüde kulaktır. Kulağa gelen sesin tonuna göre vuruşunu yapacaksın.Sanatcı has olmalı hashas olmalı.Bazen hayata küstüğümüz anlar oluyor değer görmediğin zaman ben bu işi niye yapıyorum ,çocuğumun karnını doyuramadıktan sonra iyi şartlarda yani doğal gazlı bir evde oturamadıktan sonra bugünün şartlarında bir arabam olmadıktan sonra bu işi niye yapıyorsun diye kendimi çok sorguladım. Halen kendime ait bir evim yok sobalı bir evde oturuyorum.işe yürüyerek gidip geliyorum.çocuklarıma yük olmadan kendi geçimimi sağlamaya çalışıyorum çünkü başka yapacak bir işim yok ben bu işe aşığım getirisi istediğimiz gibi olmasada,yetkililerden devlet büyüklerinden gerekli ilgiyi değeri görmesede ben işimi seviyorum.Eşimi seviyorum,eşim çizimleri yapıyor ,onunla beraber burada bu sanatı kendi çabalarımızla yaşatmaya ve ayakta tutmaya çalışıyoruz.Rızkı veren Allah'tır.Bu güne kadar aç kalmadık çok şükür." diyor bakırcı Mehmet usta.
         Her mesleğin zorlukları olduğu gibi kolaylıklarıda var elbetteki ama el işi göz nuru alın teriyle yapılan işlerin hak ettiği gerçek değeri görmemeleri kazançlarının düşük olması bu sanata ilgiyi düşürsede gönül ehli tevhit ustası bakırcı amcanın kendi kişisel gayretiyle bir dik duruş sergilemeye çalışması takdire şayan bir tavır.Bakıra şekil veren ustanın anlattıklarıyla insana şekil veren Rabbimin öğretileri nasılda örtüşüyor."Demir tavında dövülür "ata sözünün de bize hatırlattığı gibi insan çektiği sıkıntıların üstesinden geldiği sürece ve dersini aldığı oranda insan olma yolunda ilerliyor demektir.Bütün bu darbeler vuruşlar bir bakırın şekil alması içinse ,Gönül ehli olabilmek için sabır ve yılmadan aşkla insanlık yolunda yürümeye devam....selam olsun her vuruşunda Allah diyenlere...

27 Nisan 2016 Çarşamba

OZAN'ım BUGÜN ŞAİR'im BUGÜN

                 Severek evlendim sevginin ne olduğunu bilmeden ondördümde. Belgin Doruğa benzeyen 70 yaşındaki Sevim teyze belli ki çok görmüş geçirmiş .Bana birşey sorma kızım derken iç çekişinden belli,şimdi önümüze bakalım ömrümüzde  kaç gün kaldıysa kendimiz için yaşayalım geriye bakıp ta mutsuz olmayalım diyor.Bende bir şey sormadım o şair gibi döktürdü dizeleri...
"Bende bindim o tahta 
Sallandım bir kaç hafta" 55 sene olmuş evleneli diyor.
💕
" Aşağıdan indim ancak
Elimde yeşil sancak
Ne kız oldum ne gelin
Ateşe yandım ancak".  stres sıkıntı içinde geçti gençliğim.Huzur evi gibiydi evim.yaşlıların biri geldi biri gitti .şimdide ben yaşlandım dizlerim tutmuyor.

💕
Tandırım tava geldi 
Hamurum tükendi
İşim düzene girdi
Ömrüm tükendi
💕 
Hayattan ders almayı öğrendim.İnsanları çok seviyorum .Hemen ağlar hemen gülerim.Efkarla sevincim kardeştir benim diyor.
Gülen gözlerin solmasın  Sevim teyze."Kara gözlerinden çok şey okudum ,ozanım bugün şairim bugün."der gibi bakıyorsun...
Ağzına yüreğine sağlık...
 Çanakkale'de şehit düşen sevim teyzenin dedesine yazdığı şiir,

Benim elleri kınalı nazlı kuzum
Gözümün önünde hep gülen yüzün
Yüz yıldır içimde dinmedi sızım
Haberin geldi büküldü tutmadı dizim

Çelik çomak oynardın cepheye gittin
Küçüktün Çanakkalede büyüdün
15'inde gittin  20'sinde şehit düştün
Aç kaldın açık kaldın yılmadın
Çarık bağlarını yedin genede vatanım dedin

Çanakkale geçilmez yazıldı
Önünede resmin çizildi
Mezar taşına şehit yazıldı
Dağlara taşlara toplu mezar kazıldı.

Başlarında büyük komutan
Her ana doğurmaz böyle bir aslan
O komutan adı Mustafa Kemal
Ondan kaldı bize bu güzel vatan

Tokattan giden onbeşliye ağıtlar yakıldı
Senin şanın yüreklere kazıldı
Şehitlik anlına ezelden yazıldı
Çanakkale tepesinde mezarın kazıldı

Kahpe düşmanı döktü denize
Bu güzel vatanı bıraktı bize
Gerekirse kanımızı dökeriz yine
Ölürüzde cennet vatanı vermeyiz size.
                Sevim Şimşek


26 Nisan 2016 Salı

HAYALLERİM OLMADI

          Niksar 'ın Ladik  Gökçeeli kasabasında dünyaya gelen 1971 doğumlu Şehri Ayçelik ilk okulu köyünde ki okulda okur,Evlenene kadar baba ocağında  onbir tane halı dokur.
"sevdiğine sözü olan bir kilim dokur,
Kilimin dilinden ancak anlayan okur
Sırlarımı verdim sana sevgimi verdim
Ayıptır günahtır diye kilit vurdular dilime
Aşkı dokudum kilime anlıyormusun"
Dizelerinin bize anlatmak istediğini Şehri hanım yaşadığı hayatla onaylayarak bize aktarıyor.
"Bizim buralarda kadının adı yoktur.Adı olmayınca söz hakkıda yoktur.Biz kilime dokuduk halıya nakşeyledik sevdalarımızı,söyleyemediklerimizi.Babam halama söz vermiş ,benide halamın oğluna vermiş.Evlendik ,üç çocuğumuz oldu ,üçüde kız ,en küçüğü zihinsel engelli. Doktor akraba evliliğinden olduğunu söyledi . Çok zor günler yaşadım .Kayın validem yatalaktı 10 sene ona baktım ,vefat etti .Kayın pederim ayzaymır oldu şimdi onunla ilgileniyorum .Eşim çalışmıyor,kalp hastası .Kızımın durumu ortada çok zorlanıyorum.Kayın pederim aklı gidince ne yaptığını bilmiyor.Üstüne başına tuvaletini yapıyor. Bazen isyan edesim geliyor ama ayıptır günahtır diye kilit vurdum dilime.Kaderimmiş diyorum razılık gösteriyorum.Allah'tan yardım diliyorum.Kızımı zihinsel engelliler okuluna getiriyorum.Çok mutlu oluyor ,okulun çok faydasını gördük.Öğretmenlerini çok seviyor .Tek dileğim kızımı  benden sonraya bırakmasın mevlam.Kimsenin eline kalmasın benden başkası ona bakamaz.Hiç bir yerden gülmedim.Hayat çok çabuk harcadı beni .Ne çocuk olduğumu bildim nede kadın.Hayallerim olmadı. Bundan sonra ne olacağınıda bilemiyorum anlıyormusun ."Ayla hanımcım  "Görelim mevlam neyler ,neylerse güzel eyler" Allah sonumuzu hayırlı eğlesin."...diyor.
          İnsan her şeyin üstesinden sabrıyla geliyor .Şehri hanımda bu yolculukta üstüne düşen görevi yerine getirirken tek isteği kızının kendisinden sonraya kalmaması,anne olarak endişeli ve gelecekten kaygılı ,buda ister istemez stres yaratıyor, hayat bazen bize  zorluklar sunuyor şükrümüzü arttırmak için.Kızına bakabildiği için çok mutlu şükür içinde Allah beterinden saklasın diyor.
          Ve hayat bize herşeye isyan edip mutsuz olmak yerine ,hayırlısı demeyi öğretiyor.

24 Nisan 2016 Pazar

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı

           Çocukluğum geldi aklıma ne zaman üzülsem ana kucağım olan çocukluğuma kaçarım bu günde böyle oldu.Sokaklar yanlız ,bayramdan habersiz herkes kendi telaşında ,parça parça ,bölük bölük kutlanmış beraberliğin egemenliğin bayramı ."bir olalım iri olalım "derken atalarımız bu bölünmüşlük niye?iktidarı ayrı muhalefeti ayrı ayrı ....
           Eskiden böylemiydi ?ne olursa olsun birlik beraberlik içinde stadlarda çoşkuyla kutlanırdı bayramlar.Yaşlısı genci çocuğu herkes elele herkes bir aradaydı.Bugün çocukların bayramı. Bırakın çocukları dilediği gibi oynasınlar, konuşsunlar kulak verelim sözlerine ,yön verelim geleceklerine,gelişmeleri  için önder olalım onlara ,bazen de onlar önder olsunlar bizlere.Çocukluğumda yavru kurt izci elbisesiyle şiir okumuştum bayramda büyük bir coşkuyla.Bir başka bayramda halk oyunlarıyla folklor oynamıştım,kır çiceklerinden taç yapıp özgürlüğün gelişini danslarla karşıladığımız bir başka bayram derken hepsinide bugünkü gibi hatırlıyorum .Hatıralarımda değerini koruması ve yer  arzetmesi temiz bir sayfaya yazılan yazı gibi net,toprağa atılan tohum gibi kirlenmeden yeşermesiydi .Çocukluktaki hikayeler ,karakterimin ruhunu inşa etmişti.1979 'da Unesko'nun  23 nisanı dünya çocuk günü olarak kabul etmesinden sonra  tüm dünyada uluslar arası boyutta kutlanmaya başlandı  .Aslında çocukluk yıllarında insanların başka kültürlerle karşılaşması onların dillerine hareketlerine aşina olması kaynaşması kardeşlik duygularının gelişmesinde ve önyargıların kırılmasında çok önemli bir etken.Çocuklar kardeş oldu mu ? Dizesinin bize anlatmak istediği bu olsa gerek.
          Bu bayramlar vesilesiyle çocuklukta atılan sevgi temellerinin gelecek güzel günlerin hatrına tüm dünya ya yarının büyükleri olarak "yurtta sulh dünyada sulh "ilkesiyle bütünleşen özündeki insanlık değerlerinden kopmadan ,genç yöneticilerin dünya gidişatına sevgiyle barışla ve umutla yön vermeleri dileğiyle ....

21 Nisan 2016 Perşembe

ANALI OĞULLU

               Analı kızlı mekanları duydukta Analı oğullu mekanı ilk defa duydum.   Güneş doğudan doğar,bu mekanda güneş batıdan doğmuş.insanın içi açılıyor,rengiyle döşemesiyle aklınız egeye gidiyor.işinin ehli güler yüzlü mekan sahibi aldığı eğitimi kendi topraklarında severek köklerinden kopmadan yöresellikten evrenselliğe açılacak ilk adımı burada fark yaratacak şekilde atmış.
              1958 doğumlu zeliha abla aslen Afyonlu.Okuldan arkadaşı olan eşiyle severek evlenir.23yıl memurluk hayatından sonra emekli olur.Eşi 17yıl devlet memurluğu yaptıktan sonra istifa eder ve ticarete atılır. Tokatta ilk madımağı konserve yapan kişidir eşi.Bu mekanın konsepti oğluma ve eşime aittir.Oğlum askerden geldikten sonra İstanbul da Mutfak sanatları Eğitimini aldı.5yıl orda kaldı. Kendisini bu konuda çok geliştirdi.Çeşitli retorantlarda çalıştı.(Nar restorant,Galata )çok yoğun çalışıyordu.Kendisine zaman ayıramıyordu.Bir gün dedim ki "oğlum buranın sonu yok,gel sana ait bir yer yapalım ve ben sana destek olayım"dedim .Oğlumda kabul etti.Uzun araştırmalar sonucunda bu mekanı atıl bir vaziyette tuttuk.Burasının adam olması imkansız diye düşündüm. Oğlum "yapılı bir mekanı yeniden yapmaktansa ,yapılı olmayanı kendine göre baştan yapmak daha kolay "dedi.çok çaba harcadılar.5ay sonunda kullanıma hazır hale geldi.İçini dayayıp döşedik. Her şeyi özel yaptırdık.Açılışa hazır hale geldik.Bu arada oğlum hastalandı bademcikleri şişmiş dükkanın bir köşesinde yatıyor "anne hastayım ölüyorum "dedi,bende "oğlum bundan sonra hastalanmayı bırak ölmeye bile hakkımız yok "dedim.Gülüştük.Doktora götürüp iğne yaptırdık ve böylece ayağa kalktı.Çok özveri isteyen bir iş .Tempo çok yoğun çok emek ve uğraş istiyor.Bütün hayatımız bu mekanda geçiyor .Akrabalar ve yakın arkadaşlarım ilk açıldığında çok destek oldular.Şu anda elit bir müşteri tabakamız var. Temizlik ve hijyene çok önem veriyoruz asla ödün vermiyoruz.Çünkü bizde aynı tabakları kullanıyoruz ve aynı yemeklerden yiyoruz.Oğlumun menüsü ayrı (zeytin yağlılar)ben hamur işinde ona destek oluyorum.Dört tane bayanla çalışıyoruz.kalite ve lezzet konusunda  Tokatta bir bucuk yıldır fark yarattığımızı düşünüyorum.Gelecekten beklentim çocuklarımın sağlığı ve mutluluğu  oğlumun işinde başarılı olması .
Birgün bir müşteri iki tabak mantı yedi şaşırdım.Bende çok aç olduğunuz için mi yoksa beğendiğiniz için mi yediniz ?dedim."Çizginizi bozmassanız ben hep burdayım bundan sonra "dedi . "Çok mutlu oldum. Müşterilerin fikrini alıyorum .Gazlı içeceklere altarnatif olarak limonata yapıyorum.yeni önerilerde açığım"diyen zeliha abla ve oğlunun mekanını mutlaka görmenizi dilerim.
               Genç  şef  Uğurcan  Sert okulundan aldığı eğitimleri  pratikte uygularken gösterdiği edebi ,ev hanımı olan annesininde deneyimlerinden faydalanarak oluşturdukları konsepti çok beğendim.Birbirlerine  destek olarak çıktıkları bu yolda,onlara başarılar diliyorum.Yalnız şu eleştiriyi yapmadan geçemeyeceğim mekanın ismi Türkçe bir isim olsaydı daha memnun olacaktım. "Chef un's çi Börek Mantı "adını verdikleri mekanları İnşallah  bu çizgide yürürken köklerinden kopmadan özünü kaybetmeden yöresellikten evrenselliğe açılan bir marka olurlar. Hüseyin Özer'in "sofra" sı gibi.

20 Nisan 2016 Çarşamba

YALNIZLIK

  •              " Kalabalıklar içinde insan yalnız olduğunu dara düştüğü zaman fark ediyor.O zaman gerçeklerle yüzyüze gelip sahteliklerden iki yüzlü insanlardan  sığrılıyorsun ve yeni bir arayışa yöneliyorsun .Bu ne olursa olsun ama bir değişiklik olsun ,çevreyi değiştirmek ,hayatının akışını değiştirmek,düşüncelerini değiştirmekle başlıyor insan işe ben de öyle yaptım ve hayatımdan beni üzenleri bir bir sildim gönül defterimden "diyor şule hanım.
  •               1977 doğumlu olan şule hanım 16 yaşında evlenir.17 'sinde anne olur .Şu anda üç çocuk annesi olan ve etrafında sevilen fedakar ve paylaşımcı bir insan olarak bilinen Şule hanımın Bu özelliklerini zaman zaman çevresinde kötüye kullanan insanlar olmuş.Çektiği sıkıntılardan dersini alıp hayatına yeniden yön vermeyi başaran ender kadınlardan birisi.Bazen sıkıntılar insanın üstüne yağmur gibi yağar,bir sonraki gelen sıkıntı bir öncekini unutturur,Şule hanımında öyle olur.Annesinin ve babasının ayrılık üzüntüsüne dayanamazken ,kardeşinin hapse düşmesi onu derinden yaralar ve deprosyana girer .Bu dönemde yanında kimseyi bulamayan Şule hanım o zaman anlar dost dediği akraba dediği kalabalıkların içinde yapayanlız olduğunu."Bu karanlık gecelerin bir sabahı olur mu ? Olurmuş."diyor.Geçtiği bu bunalımlı dönemden hayata tutunacak gücü kendisini sorgulayarak bulur ve işe önce değişimle başlar. Düşüncelerini değiştirir,iş kurar ve daha sonra çevresini arkadaşlarını değiştirir. Şimdi ayakları yere daha sağlam basmaktadır.Çünkü üretiyor ve kendi kararlarını kendisi veriyor.Kendisini eşininde verdiği destekle birlikte daha güçlü hissediyor.
  •                     " Bundan önceki hayatımda desinler diye yaşıyordum şimdi kendim için ve ailem çocuklarım için yaşıyorum önceliklerim değişti.Keşke bu işe 10 sene önce başlasaydım.Geçmiş bana kalabalıklar içinde nekadar YALNIZ olduğumu öğretti.Gelecekten sağlık huzur mutluluk bekliyorum."diyor.
  •                 Duruşuyla zarefetiyle azmiyle bugün Tokat'ın sayılı mekanlarından olan "KONAK KAFE"nin işletmeciliğini yapan ,tüm kadınlara örnek ve öncü olan Şule hanım "korkmasınlar  ben bu işe hiç bir tecrübem yokken başladım.Sıfırdan işi burda öğrendim ,üç senedir yapabiliyorsam herkes yapar ,kadınlar kendilerine güvensinler gerisi kolay "diyor.
               Selam olsun önce kendisine sonra başkasına ışık olanlara...

18 Nisan 2016 Pazartesi

KILAVUZUM GÖNÜL BANA

              insan kendisiyle barışık olunca hiç bir dert sıkıntı onu hayattan koparamıyor. Perihan ablada böyle bir insan mahallenin çocuklarının cici annesi herkese güler yüzüyle yardımcı olmaya çalışan  kendisini seven bir insan.
              1960 niksarın yazıbaşı köyünde dünyaya geldi.Lise birinci sınıftan abisinin ve ailesinin zoruyla kızlar okumaz denilip okuldan alınıyor.Mahallenin bakkal amcasının yardımıyla belediyenin açtığı sınava giriyor ,annesinden babasından gizli olarak.Ve birincilikle kazanıyor ,bu seferde kız kısmı çalışır mı ?deyip çalışmasına engel oluyor ailesi.İçindeki okuma aşkına küsüp  görücü usulüyle eşiyle evlenir .Üç çocuk annesi olan Perihan ablanın kızı evli ,küçük oğlu askerde yarın geliyormuş.Bekar olan büyük oğlunu içinde kalan okuma aşkıyla büyük zorluklar içinde okutmuş .Gazi Üniversitesi Makine Mühendisliğini bitirmiş .Gönlü güzel ahlaklı bir gelin adayı diliyor oğluna .Zaman zaman eşinin ve kayın validesinin zulmune uğrayan ama hayattan hiç kopmayan içindeki merhamet duygusunu kaybetmeyen Perihan abla Karamsarlığa düşmez çünkü yılmaz bir yapıya sahip olan ve her seferinde polyannacılık oynamayı seven çektiği sıkıntılardan kimseye şikayet etmeyen sadece ve sadece yaradana sığınan ve bunun mükafatını karşılığını fazlasıyla yaradandan  alan Perihan abla çok mutlu.Eşinden gördüğü zulume bir örnek veren perihan ablanın yerinde siz olsaydınız ne yapardınız.?
 "Birgün elişi dantel masa yapıyorum parasıyla dışarıya ,vaktinde yetiştirmek için gece gündüz örüyorum .oniki kişilik masanın bitmesine az kaldı.eşim benden çay istedi bende çay servisini elimde olmayan sebeple biraz geçiktirdim .Sinirlendi ve elimdeki dantel masa örtüsünü yanan sobanın içine attı. Aynı masayı yeniden ördüm emeğime mi yanayım ,ettiğim masrafa mı bilemedim.  Kadir kıymet bilmeze düşersen nereye gidersen git talih seninle beraber gelirmiş derler. kaderimmiş dedim üzülmedim ki ....
Yine bir gün ramazan iftara akşama misafirim var. Ççocukların karnını doyurdum onları erkenden yatırayım  dedim.İftarda elime ayağıma dolanmasınlar istedim.Ben çocukları uyutmaya çalışırken eşim mutfaktaki bulaşıkları görmüş ,birden kıyamet koptu bütün tabakları ve bardakları kırdı .ortalığı dağıttı .Hemen kırılanları topladım .Ortalığı temizledim.Komşudan tabak  bardak  aldım deldim.Masayı hazırladım hiç bir şey olmamış gibi ,içim kan ağladı ama dışım polyanna kimse anlamadı .Eşimin içki içtiğini kimseye söylemedim kimse bilmez benim çektiğimi ben sadece yaradana sığındım."dedi.
"Kılavuzum gönül bana gel gidelim dosta gönül "dedim ,yılmadan yola devam.Hayat devam ediyor.Eşim emekli olduğunda oğlumun hastalığı ortaya çıktı.Gözünde tümör kötü huylu kanser olduğunu öğrendim dünyam yıkıldı,onun tedavisi için Ankara İstanbul gitmediğimiz doktor kalmadı.Çok şükür şimdilik tümörün  ilerlemesini durdurduk.Herkes bırak bu kadar uğraşma en fazla gözünü kaybeder. İlk gözü kör olan senin oğlun değil ya dediler.Ben anneyim Ayla hanımcım oğlumun gözünün kör olmasına dayanamam hiç umudumu kesmedim çareler aradım. Çok şükür bu günkü halimize. Bu hastalık bizi maddi manevi çok yıprattı. Birgün komşum Ayşe Cirit arkadaşım "böyle oturmakla olmaz ,gel katmer yapalım ben sana destek olurum ailene katkı sağlarsın dedi ."Böylece ben bu işe başladım.Şimdi her şey yapıyorum ,katmer,dolma ,baklava ,çiflik kurdum köy tavuğu, köy yumurtası,mevsimine göre reçel,makarna mantı yapıyorum .Yirmi kişinin yapacağı işi tek başıma yapıyorum.çok mutluyum rızkı veren mevlam yeter ki sen ona sığın.Bugüne kadar yaptıklarımı hep beğendiler ..Hatta o kadar ün yaptı ki meclise kadar ünüm gitti .Oraya bile baklava ve köy ürünleri ,erişte ,yaprak gönderiyorum.İstanbul'da boğazda bir restoranta organik ürün olarak köy makarnası ve yaprak gönderiyorum "diyor perihan abla bunları anlatırken çok mutlu gözlerinin içi gülüyor. "Tek amacım mutlu etmek ve mutlu olmak için çocuklarım için yaşadım "diyor.Yaptığım işin karşılığını alıyorum çok şükür,çalışma azmimi hiç kaybetmedim,hayatta keşke dediğim tek şey okutsalardı tek isteğim Metematik öğretmeni olmaktı.Bilerek kimseyi üzmedim.güzel dost yüze söyler.Eşimin varlığı yokmuş gibi,şimdi çocuk gibi hiçbir şeye karışmıyor,Artık iktidar benim elimde her şeye ben yön veriyorum."Özünden vaz geçmeden sabrıyla bu savaşı kazanan Perihan abla  şimdi daha mutlu.
        Perihan ablanın bu kemale ermesinde ki kılavuzu kötülüklerden aldığı ders ve sığındığı yer gönlündeki Allah korkusu olmuş.Kanser olan kayın validesine bakarken  hastanede tanımayanlar" teyze kızın mı ?ne güzel merhametli seni incitmeden bakıyor "diyorlarmış.ondan aldığı duaya bağlıyor bugünkü mutluluğunu.Tek isteği var ilerde çok param olursa "huzur evi açarım yaşlılara iyi davranırım "diyor.Mutluluk samimi bir yürekte oluşan iç huzura bağlıdır.Dünyayı daha iyiye doğru götürmek bireylerin kendi iç huzurunu yakalamasıyla olur.Hayattan kopmadığı için ,çalışma azmiyle ve merhametiyle bize kılavuzluk ettiği için teşekkürler.
       

13 Nisan 2016 Çarşamba

DEĞER GÖRMEK

               İyiki böyle bir yolculuğa çıkmışım çok güzel insanlarla karşılaşıp çok güzel yaşanmışlıklara şahitlik etmek İnsana insan olmanın değerini hatırlatıyor.
               1955 doğumlu  şeyda abla bunca yıllık ömründe öğrendiğini birkaç cümleyle açıklıyor.Annesi ev hanımı babası  memur.şeyda ablanın babası çok zeki zamanın da en yüksek puanla tıbbı kazanıyor fakat yoksulluktan harç parası bulamadığı için okula gidemiyor .O dönemde harç parası almadan kayıt alan Orman Mühendislik Fakültesine tam burslu olarak girer ve başarıyla okulunu bitirir .Okul biter bitmez ataması yapılır ve Aydın ilindeki kemer barajının inşasında çalışmaya başlar.Şeyda ablada Aydında dünyaya gözlerini açar .Babası orman mühendisi Osman Karabay devlet memurluğundan emekli olana kadar yurdun çeşitli yerlerinde ve yurt dışında da görev yaparlar. Şeyda abla Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesini bitirip İzmire yerleşir.25 yıl burada hizmet verdikten sonra emekli olur .Babası ve annesi ara sıra Niksara olan özlemlerini dile getirirler fakat asıl dönmeye sebep dayısının çağrısı olur "gelin artık yeter gurbet ellerde kaldığınız bundan sonra hep beraber olalım bir birimize destek olalım der."Zaten hasta olan annesi bu çağrıyı bir fırsat bilip göçü toplayıp Niksara akrabaların yanına dönerler.Annesinin hastalığı boyunca tüm eş dost seferber olur ellerinden geldiğince yardımcı olurlar .Sıkıntılar ve sevinçler paylaşıldıkça güzel Şeyda abla bu dönemde kendisini çok şanslı hissetmiş.iki yıllık hastalık dönemi onu annesinin ölümüne hazırlamış .Sonra annesi vefat ettiğinde acısını güzel insanlarında desteğiyle hafif atlatmış ."İyiki memlekete gelmişim " diyor. Şeyda ablaya İzmir gibi koca bir medeniyetten sizi köy gibi olan bu yere çeken neydi diye sorduğumda ,"Burada insana verilen değeri gördüm .Çıkarsızca samimi davranışları gördüm.Buraya alışmam zor olmadı çünkü büyük şehirlerin büyük derdi ve sahte  ve iki yüzlü insanları oluyor hep bana hep bana karşılıksız bir gün geçmiyor al gülüm ver gülüm buda insanı korkutuyor ve yoruyor.ya veremeyeceğim gün geldiğinde ne olur benim halim? Buraları öyle değil burası bereketli insancıl çıkarsız insanlarla dolu küçük yer olduğu için herkes bir birini tanıyor belli bir saygınlığın var değer görüyorsun bu değerde senin insan olmandaki önemi dahada arttırıyor.Şükürler olsun ki hala sağlıklıyım ve güzel arkadaşlarım ve güzel dostlarım var.Şu anda (96 yaşında )babamla beraber oturuyorum.birbirimize bu yolda arkadaşlık ediyoruz ."
            Doğduğun yer mi ?doyduğun yer mi ?derler.İnsan gençken  nerede ekmek bulacaksa orada çalışmaya mecbur ama mecburiyet bittikten sonra tercih hakkında özgür. İnsanı doğduğu yere çeken bir güç var  bu akraba olabilir (kan bağı),daha samimi ilişkilere olan özlem olabilir,yeni arayışlar olabilir ,ahde vefa olabilir,çocukluğa ve ana vatana olan özlem olabilir,bir kaçış olabilir ama ne olursa olsun sosyolojik açıdan bakıldığında insan aidiyet duygusuyla yaşayan bir varlık kendisini nereye ait hissederse oraya dönmekte bir mahsur görmüyor ve seve seve koşa koşa bazende mecbur dönüyor.Şeyda abla üzerinden okuduğumuz bu gerçeklik değer görme ve samimi insan ilişkileri.Günümüzde hepimizin aradığı şey değil mi ?Güler yüzlü sıcacık ilişkiler.Tercih sizin .Mevlam hepimize iyilik sağlık muhabet versin...

12 Nisan 2016 Salı

İÇİNDE KALAN UHTE

              1943 doğumlu memur bir babanın cocuğu olan Tülay abla ilk okulu ve orta okulu Niksarda okuduktan sonra babasının tayini Van merkeze çıkar. Van öğretmen okulundan mezun olur.Tayini Reşadiye'ye çıkar. Fakat hayatındaki ilk hayal kırıklığını babası tarafından yaşar.yıllardır öğretmen olmak için hazırlanan bütün bilgi birikimlerini aşkla yapan gelecekle ilgili hayaller kuran Tülay ablanın önü babasının "hayır seni Reşadiye'ye göndermem tek başına "demesi üzerine  bütün hayalleri söner.
               Çocukluk aşkı olan gençle yıllar sonra karşılaşır ve onunla evlenir.Eşinin görevi nedeniyle Ispartada bulunan ve ıspartada halıcılık müesseselerinde göreve başlayan Tülay abla çocuklar dünyaya geldikten sonra eşinin ısrarı üzerine görevinden ayrılıyor ve kendi değimiyle ikinci darbeyi eşinden alan Tülay ablanın çalışma azmi kursağında kalıyor.17 yıl ıspartada kaldıktan sonra eşide istifasını veriyor ve İstanbul'da Halı  ticaretine atılıyorlar.Hem çocukların okulu hem ticaret derken evde oturmayı sevmeyen her daim kendini yenileyen Tülay abla kurslara başlar .Buaradada çocuklarıyla yakından ilgilenir ve onların isteklerine kulak verir.En küçük oğlu okula servisle gitmek ister fakat okul çok yakın olduğu için bu isteğe abes bakılır. Çocuk ısrar edince ve mutsuz olunca okulunu değiştirip uzaklarda servisle gidip gele bileceği bir okula yazdırırlar.Artık en küçük oğlan çok mutludur okula servisle gidip geldiği için derslerinde gözle görülür başarı oranı artmıştır.Herkes çok mutludur.Tülay abla burda ne olur çocuklarınıza kulak verin onları dinleyin diye nasihat etmeden geçemiyor.okulunu başarıyla bitiren ortanca oğlan Amerikaya gider ve orada kendisine yön verir çok sıkıntılar çeker fakat anneye babaya bildirmez ,yanından gelen arkadaşı durumu anlatır .Babasıda destek olmak için bir balya halı gönderir Amerikaya .ondan sonra Amerikada bir yer açar ve oda orada ticarete atılır bugün sayılı firmalar arasında yerini alır ve diğer iki kardeşinide yanına alıp çemberi dahada büyütürler.
Tülay abla çok çalışkan boş durmayı sevmeyen üretime ve yeniliğe daima açık bildiklerini ihtiyacı olanla paylaşmayı seven birisi.istanbulda Zicev(zihinsel engelliler vakfında) gönüllü olarak çalışmaya başlar.Türkiyeye ilk zicevi kuran Makbule Ölçen hanımla beraber çalışmalarını büyük bir özveriyle devam ettirir. İçindeki öğretmenlik aşkının burada depreştiğini gören Tülay abla hangi görev verilirse verilsin büyük bir aşkla yapar.yönetim kurulunda görev alır ve tek hayali bir okul kurmaktır. Fakat nasıl olur ne zaman nasip olur onu bilmemektedir.Birgün bir gönüllü vakıf üyesi ziceve ümraniyede bir arsa bağışlar.Hemen hazırlıklara başlayıp arsanın üzerine okulun temeli atılır ve kısa sürede okul faliyete geçer. Bugün göztepedeki zicev dernek binasında onların eseridir.Emeği geçenlerin isimleri okulun girişindeki tabelaya yazılır Tülay ablanında hayali gerçek olur.
             Bu arada iş hayatında krizler baş göstermeye başlar ve istanbul'dan izmire göç ederler.sağlık sorunları nedeniyle Ankaraya gelirler yine boş durmaz ahşap boyama kurslarına gider. Orada öğrendiklerini kurs açarak bilmeyenlere öğretir.Amerikadaki oğluna birkaç örnek gönderir çok beğenilince üretime başlar.15 sene bu işi yapar.Eşinin sağlık problemleri gittikçe artar ticaret umdukları gibi gitmez ve her şeyden vaz geçerek tası tarağı toplayıp yılar sonra memlekete Niksara geri dönerler .Hayatları boyunca yaptıkları işin en iyisini yapan çok iyi paralar kazanan zirvede tavan yapan yaşamlarının çöküş ve dibe vuruş yıllarıydı memlekete dönüş yılları.yeniden diriliş olarak dillendirdi Tülay abla bu yılları.yine boş durmadı ebru sanatını öğrendi ve 50 yaşında usta öğretici belgesini aldı bunun yanı sıra gönüllü işlerde görev almayıda ihmal etmedi Nikbed(niksar bedensel engelliler vakfında ) öğretmenlik  ve aynı zamanda başkanlığınıda yaptı.bunlar bana yetmedi hayallerim vardı ve bu hayallerimden kaymakam beye bahsettim .gönüllüler tarafından gerekli malzemeler ve destek sağlandıktan sonra bedensel engelliler yararına çini üretimi yapıp gelir sağlamaya başladık.Daha sonra ben bu görevimden ayrıldım ve kendi atölyemi kurdum. Bunun için gerekli belgeleri ve ustalığımı 68 yaşında aldım. Niksara çini işini ilk getiren benim fark yaratmak için bunu seçtim.bir iki fırın bozduk ama işi öğrendik .şimdi Şu anda iki yıldır kendi ürünlerimizi farklı bir şekilde üretiyoruz .Bilmediğimiz için çalışmalarımızda biz kendi kendimize farklı usullerde üretim yapmışız bizim bu üretimimizide müşteri çok beğendi bizim  çinilerimiz Kütahyan'ınkinden farklı şimdi bilmediğimizden dolayı yarattığımız bu farkımız bizim markamız oldu kursiyerlerimizle ve çalışanlarımızla beraber Amerikaya oğlumun sayesinde üretim yapıp para kazanıyoruz.Tek hayalim çininin okulunun kurulması.
            Tülay abla edindiği bu iş tecrübesini şöyle açıklıyor ,çini fırına girmeden hatasını belli
etmiyor,sırrını açığa çıkarmıyor,ne zaman fırına girdi çıktı ürünün sırrı  o zaman açığa çıktı.sıfır
dereceden 905 dereceye yükselen ateşte herşey açığa çıkıyor.bebeklik ham dönem ,aile eğitimle  pişme dönemi,ne zaman piştim diyeceğiz bilmiyorum diyor....
Tülay abla bir derya bir okul bu okula kayıt olanlar çok şanslı,şimdi bu okuldan birkaç öğreti örneği...
-Ahşap kursunu vermemin sebebi her evde beni hatırlatan bir obje olsun istedim.Anılmak,hatırlanmak,unutulmamak diyor.
"okuldaki bilginle öğretmenlik yapmaya kalkarsan öğretmen olamazsın,öğretmen hep okuyacak öğrenecek,öğretecek,bilgiyi saklamayacaksın"demiş müfettiş bunu kulağına küpe yapmış.
-Fikir alış verişi çok önemli,benim görmediğimi başkasının görmesi çeşitlilik sizi daha iyi yere götürür.gurup ekip işi ve sorumluluk insanı geliştirir.
-Üretmek,ürettiğinin beğenilmesi ve pazar bulması çok güzel.
-Geçmiş bana insan olmayı öğretti.
-Uzun mutsuzluklar beni hasta etti,bunun zararı bana demek ki negatifliklerin üstünü örteceksin.kendini meşgul edeceksin boş durmayacaksın.
-Elimden bir şey gelmez deme,belgesel izle ,müzik dinle,bahçeyle uğraş,tamir edilecek bir şey bul,
-Hayaliniz olsun ve onları gerçekleştirmeniz için çaba harcayın.
-Şükür etmeyi hala hayatın içinde ve üretmek için çaba harcamak olarak görüyorum.
-ölümden korkmuyorum Allah iman kuvveti versin ben Allahın bizi esirgediğine koruduğuna yürekten birmilyonkez inanıyorum .yoksa üç tane evlat gurbet ellerde kimseye yem olmadan ayakta durabiliyorsalar kendilerini bozmadan bu yaradanın sayesindedir diyorum.
Sana yaşadığım bir olayı anlatayım kızım
"Dibe vurduğum dönemlerdeydi eve kapandım kimse yok çevremde çocuklardan ayrı ,zirve dönemlerden dibe vurduğum anlar çok üzülüyorum çok ağlıyorum .Bir gün yine evde kendi kendime bağıra bağıra ağlıyorum kabullenemiyorum olanları,kendi sesimden kendim rahatsız olduğumu fark ettim birden kapı çalındı elimi yüzümü düzelttim kapıyı açtım.karşı komşu geldi içeriye buyur ettim oturdu,ben konuştum o dinledi ben konuştum o dinledi sonrada baba sarılıp üzülme bunlarda gelir geçer dedi ve kalkıp gitti komşum .o gittikten sonra bir rahatladım bir rahatladım yeniden doğmuş gibi oldum.aradan bir hafta geçti çarşıda karşı komşuma rasladım,iyiki ogün bana geldin beni
dinledin Allah senden razı olsun şimdi çok iyiyim dedim.kadın yüzüme tuhaf tuhaf bakıp "ne
diyorsun Tülaycım ben seni bir aydır ilk defa görüyorum ben burda yoktum kızımdaydım yeni  geldim "diyor. O gün Anladımki Allah hep benim yanımda  yeterki sen ona derdini söyle
dermanınıda sana gönderen yardım eden odur."
-çocuk eğitimi çok önemli ,sorumluluk,ekonomi çocuğa küçük yaşta verlmeli haftalık haçlık gibi,tiyatroya muhakkak gitmeli çocuklar çünkü kendinize açılan bir sayfa muhakkak vardır tiyatroda
-son olarak işinizi sevgiyle ve beğeniyle yapın,yaşın önemi yok yaşa takılmayın,maddi kaygı duymayın,önce eğitiminizi alın sonra plan yapın ,sonra fırsatları kollayın veya yaratın her yeni gün bize sunulan bir fırsat olarak değerlendirin.
            Tülay ablayı hayata bağlayan dinamik olmasını sağlayan içinde uhde kalan öğretmenlik aşkı şu anda Niksarda çini öğretmenliği yapan ve 73 yaşında geleceğe dair planları olan yaptığı işin okulunu kurup daha çok kişiye ulaşmayı amaç edinen ve annesiyle beraber mutevazi bir yaşam süren
Yaşanmışlıkların hakkını veren bu güzide insanın anlattıklarından yola çıkarak kendimizdeki yaşam enerjimizi açığa çıkması için bir öncü niteliğindeki hikayesinden yaşın öneminin olmadığını sadece işimize odaklanmamız gerektiğinin altını çizer ,geriden gelenlere örnek olması dileğiyle..." Dünya üzerinde insanlar bir direktir. Bu direkler üstünde sevgiye ait bir not vardır " bu notu okuya bildiysek ne mutlu bize.
               Gülen yüzüyle ışıldayan gözleriyle anaç tavırlarıyla bize hayat hikayesini anlattığı için bizimle tecrübelerini paylaştığı kırk kızlardan birisi olduğu için ona çok teşekkür eder ,selam ve saygılarımı iletir ellerinden öperim .




11 Nisan 2016 Pazartesi

KIRK KIZLAR

       Vakti zamanında bu topraklarda hüküm süren bir kral varmış. Bu kral çok aç gözlü zalim mi zalim, halkına zulm eden onları sömüren kendisinden başka kimseyi düşünmeyen, o yörede doğan erkek çocuklarını kendisine asker ve köle eden bir kralmış. Kralın birde dünya güzeli kızı varmış. Bu kızın yetişmesinde yardımcı olan birde dadısı varmış. Arasıra gezmek için kırlara, ovalara ve ırmağın kıyısına giderlermiş dadısıyla birlikte. Irmak kızın yeşil gözlerine ilk görüşte vurulmuş. Sabırsızlıkla beklermiş kızın birdahaki gelişini. Gel zaman git zaman kız epeyce büyümüş serpilmiş güzelleşmiş artık saraydan dışarısını merakeder ve sorgular olmuş.  Sürekli dadısına soru soruyormuş.  Dadısıda bildiği kadarıyla cevap veriyormuş. Saraydan sıkılan kız bir gün dadısından izin alarak dışarıya çıkmış, çarşı pazar gezmiş,  dışardaki insanlarla sohpet etmiş, onların dertlerini dinlemiş, konuştuğu insanlara kraldan memnun musunuz?diye sormuş. Hiç kimse memnunuz dememiş. Herkes kraldan şikayet etmiş. Çok kötü bizim çalışıp kazandığımızı elimizden zorla alıyor,  bize zarar veriyor, hatta öldürüyor derler.  Bunu duyan kız çok üzülür ve dadısına söz verdiği üzere akşam olmadan saraya geri döner. Dadısı kızın çok üzgün olduğunu görünce ne oldu neden üzgünsün diye sorar. Kızda babası hakkında bugün sokakta duyduklarını bir bir anlatır  dadısına. Ve dadısına benim babam böyle bir insan olmaz, ben babamı çok seviyorum, gidip bunları babama anlatacağım der. Dadısı olmaz gitme anlatma baban sanada kızar der ama kız dinlemez. Çıkar huzura bir bir gördüklerini, işittiklerini babasına anlatır. Babası bu durumdan çok rahatsız olur, kükrer kızı huzurundan kovar ve bir daha kızın saraydan dışarıya çıkmasını yasaklar. Kız üzgün bir vaziyette dadısının koynunda ağlar ve çareler düşünür. Dadısı kızı çok ama çok sevmektedir. O’nun üzülmesine dayanamaz ve üzülme bundan sonra saraydan kılık değiştirerek saraydan çıkımasına yardımcı olur. Kız saraydan her çıktığında dışarda bir kızla tanışır, arkadaş olur. Bir, üç, beş derken 39 kız arkadaş edinir bir de kendisi 40 kız olurlar.  onların dertlerini dinler, saraya dönünce de onlara derman olacak çareler üretir. Dadısınında yardımıyla bu böylece devam eder ve 39 tane kız arkadaşıyla birlikte çeresizlere çare, açlara ekmek, hastalara ilaç, muhtaçlara sarayın ambarındaki altını, inciyi, parayı dağıtır. 
             Kralın hüküm sürdüğü topraklarda bir derviş elinde kitaplarıyla köy köy, şehir şehir gezmekteymiş gittiği yöre halkını aydınlatıp onların zalim krala baş eğmelerine engel oluyormuş. Bunu duyan kralın askerleri dervişi yakalayıp eşşek sudan gelinceye kadar dövmüşler. Kitaplarını yakmışlar ve öldü diye bir dere kenarına atmışlar. Aradan üçdört gün geçmiş, derviş kendine gelmiş, elini yüzünü yıkayıp temizlendikten sonra yapılanlara kitaplarının yakılmasına çok üzülmüş. Buna dayanamayan derviş diz üstü çöküp ellerini semaya kaldırmış, Allaha niyazda bulunmuş “Ey güzel Allahım ! bu topraklarda doğan kız çocuklarını öyle yiğit, öyle adaletli, öyle merhametli, bilgili ve güçlü kıl ki kralın askerlerine baş gelsinler.  Onların gittiği yerde huzur mutluluk ve sevgi baş göstersin" demiş. Derviş bir daha aşağıya inmez, dağlarda yaşar. 
              Kralın askerleri anbarın boşaldığını fark ederler ve Krala hemen haber verirler. Kral derhal askerlere emir verir. Bu işi yapanların yakalanıp öldürülmesi için talimat verir. Uzun uğraşlar sonunda hırsız yakalanır ve anlaşılır ki bütün bu işleri organize eden saraydan altını, inciyi, ihtiyacı olana dağıtan kralın kendi kızıdır. Hemen krala haber verirler kralda diğerlerinin kellesini kesin. Kızımı bana getirin der. Askerlerden kaçamayan 39 tane kız oracıkta baş verir. Saraydan kaçan kralın kızı tam ırmağın kıyısına kadar gelir, arkasında askerler teslim ol çağrısı yaparlar, ama kız geriye bile bakmaz, kendisini çok sevdiğini bildiği hatta aşık olduğu ırmağın kollarına bırakır. Sevdiğine kavuşan ırmak sarıp sarmalar kıralın kızını. Bir bütün olurlar alıp götürür  gittiği yerlere sevdiğini. Sevgilisine kavuşan ırmak daha bir çoşkulu akar, coşarda coşar, deli gibi akar. Askerlerden kimse cesaret edip gidemez arkasından. Aşkına kavuşan ırmak  o günden sonra sediğinin gözlerinin renginde yeşil akar, YEŞİLIRMAK olur. 
        Yeşil ırmak geçtiği havzasındaki toprakları, dağları taşları ovaları  sevgilinin göz renginde yeşile boyar. Her yerde her fırsatta haykırır tüm insanlığa onu nasıl sevdiğini. Bu coğrafyada yetişen doğal organik ürünleri ile saflığın ve güzelliğin tüm meyvelerini sunmuş sofrasında tüm insanlığa. Bolluğun, bereketin, sevginin, merhametin, adaletin ve yiğitliğin timsali olarak bu topraklarda doğanların karakterinde ahlaki değerler olarak zuhur etmiş, hayat bulmuş.
            Dervişin ettiği duanın tecelliyatının ve kabulunun bir göstergesi olan bu yiğit kadınların doğurduğu yiğit erkeklerin gerçek değerlere ve hakka duydukları saygı neticesinde bu yükü omuzlarında taşımaktan gocunmayan, yaşam tarzlarının vazgeçilmez bir parçası haline getiren ve bu davranışlarını halk oyunlarına da yansıtan yöre halkının ahlakının  evrenselliğe doğru açılan bir kapı olduğunu düşünüyor ve görüyorum. Dünyada ve Türkiye'de ilk ve tek olan kadınların omuzlar üzerinde taşındığı  halk oyununun izlerini aradan binlerce yıl geçmesine rağmen hala ayakta tutulması güncelliğini koruması bu efsanenin gerçek izlerini taşıdığına inanıyorum. Bu düşüncemi kur-an'ı kerimin kalem süresinin  ilk ayetlerinde peygamberimiz üzerinden bizi inşa etmeye çalışan yüce rabbim "kalem'i ve onların satır satır yazdıklarını efsaneleştirdiklerini kanıt gösteriyorum ki sen rabbinin nimeti sayesinde mecnun değilsin. Ve kesinlikle senin için minnete bulaşmamış çok mal var. Ve kesinlikle sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin" ayetinde bize söylediği gibi birinci önceliğimizin Ahlaki değerler olduğuna vurgu yapılması benim düşüncelerimdeki yolun aydınlanmasındaki ışığın önemini vurguluyor. Ayetin devamında “onlar arzu ettiler ki sen onlara yağ çekesin, onlarda hemen sana yağ çeksinler. çok yemin eden aşağılık, alaycı, gamsız, arkadan çekiştiren, arabozucu, kovuculuk için gezip duran, mal ve oğulları var diye hayrı engelleyen saldırgan, günaha batmış kaba, kötülükle damgalı şu asalakların hiç birine itaat etme. Ahireti yalanlayan o kişi, Ayetlerimiz kendisine okunduğu zaman "Daha öncekilerin masalları " dedi. Yakında biz onun burnunu sürteceğiz." Diyor ayet.
            Bu hikayenin geçtiği yerde yani Niksarda kırkkızlar türbesi zeytin dibi mahallesinde bulunmaktadır. Zeytin tevhidin semboludur. Kırk kızların mezarları Tokat gökmedresesi müzesindedir. Buradan yola çıkarak Tokatlı kadınların kişisel başarı hikayelerini dinlemek her şeyden önce kendimize ayna tutmak ve sırlara ulaşmak için bir basamak. Bizim buralarda basamağa badal derler. Badal badal yükselmek için, göz göze dizdize yapılan sohpetlerin tadına doyum olmaz. Sohpetlerinde demlendiğimiz öykülerin  bize kırk badal yol aldırması dileğiyle...bu şehrin bir kırklar şehri olduğunu eski Tokat ve kalesinin çevresindeki sulu sokaklarında gezerken ve kırk badallarında göye doğru yükselirken, dostdoğru yolun sonun da ki şahsın işaret ettiği yerdeki kalenin sırrına ermek ve erenlerden Ahmet Yesevi'nin öğrencisi olan gıçgıç dedenin türbesini selamlamak bu şehri özel kılıyor. Viran olmuş evlerinden kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarına verilen değerden  bu değerlere sahip çıkmaya çalışan insanlardan bunları kolaylıkla görebilirsiniz. Yani artık "yeni şeyler söylemek lazım cancağızım "dünya üzerinde insanlar bir direktir. Bu direkler üzerinde sevgiye ait bir not vardır. Bize düşen bu notu okumak ve yola devam etmek.
Ben böyle bir yolculuk içinde olduğumdan ötürü, sizlerin karşısında nacizane kendimi çok heyecanlı, şanslı çoşku dolu ve acemi hissediyorum.
            Yaşam dediğimiz şu gök kuşağının renklerinden kendisine düşen rengin içinden dokunduğu sosyal, pskolojik, bilişsel ve fiziksel yapıları sorgulayan düşünen, dönüşüme uğratan kadınlarımız hayatımıza anlam katan öncülerimizdir. Kadınlarımızın tek bir amacı var. Nerede olursa olsun mutlu olmayı hak etmeleri, gerçek yaşam öyküleriyle buluşmak ve dönüşmek dileğiyle....selamlar sevgiler 
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle 
Dünya Köylüsü 
Ayla Bağ 

10 Nisan 2016 Pazar

DOĞURAN MI ? BÜYÜTEN Mİ ?

         Semra hanımın öyküsüne kulak verelim...
           "Yıllar önce  şimdiki annemin yani teyzemin çocuğu olmamış,annem de üçüncü çocuğuna hamile,
-teyzem bacım bu çocuğu doğduktan sonra bana ver ben bakayım demiş
-.Annemde asla olmaz veremem demiş,doğum üzerine öz annem ölünce beni teyzem almış. İyiki teyzem ve eşi beni büyütmüşler ,iyiki benim annem teyzem olmuş çok mutluyum hiç bir şeyin eksikliğini hissetmedim şunumda olsun bunum da olsun diyebileceğim eksik bir şeyim olmadı.onları çok sevdim babam(teyzemin kocası )beni sık sık dayıma(öz babama )ziyarete götürürdü .ben herkesten sevgi aldım ama en çokta babamı sevdim.babam rahmetli olduktan sonra bir yanım boş kaldı.onu çok arıyorum,şu anda 80 yaşında annemle altlı üstlü oturuyoruz aynı apartmanda komşuyuz.babam iki sene oldu aramızdan ayrılalı .onu çok özlüyorum "derken gözlerinin dolması ona olan sevgisinin delili akan göz yaşları oluyor.
Bir süre sessizlik olduktan sonra "ilk evlatlık olduğumu bana lisede söylediler,çünkü o zaman beni nufusta üstlerine geçirdiler bende hiç annemi merak etmedim çünkü teyzem o açığı o kadar çok güzel kapatmıştı ki başka sevgiye başka arayışlara girmedim Allah razı olsun yine söylüyorum babamı çok seviyorum.kendimi çok sevgi dolu hissediyorum her şeyin özünde sevginin yattığını ve zorlukların sevgiyle aşılacağını düşünüyorum.benim için sevgi ,değer, babam ,annem ,çocuklarım, eşim"diyor.Teyzesinin kocasını öz babasından daha çok seven ve onun eksikliğini çok derinden hisseden yokluğundan büyük üzüntü duyan semra hanımın duyguları bana selvi boylum al yazmalımda ki sevgi neydi? Sevgi emekti  değer vermekti .sözlerini hatırlattı.
Şimdide başka bir öyküye yol alalım...
         Okumayı çok seven ve daha okula başlamadan önce öğretmen olacağına karar veren Aliye teyze ilk okula büyük bir sevinçle başlar ve beş yıl sonunda başarıyla ilk okul diplomasını aldığı gün diplomadaki isim dikkatini çeker ve koşarak eve gelir.Babacığım babacığım bak buraya senin adını yanlış yazmışlar der .Babasıda diplomayı eline alır ve "yanlışı düzeltiriz kızım der"ve o gün öğrenir evlatlık olduğunu onun üzerine babası Aliye teyzeyi nufusuna geçirir. Ve kızının okuması için elinden geleni yapan onun mutluluğu için her şeyi seferber eden bu güzel insanlar emeklerinin karşılığını öğretmen olan Aliye hanımın ağzından dökülen sözlerden duyabiliyoruz."ben çok şanslı bir insanım ne öğrendiysem annemden babamdan öğrendim ve bende faklı bir şey yapmadım sadece onlardan gördüklerimi uyguladım "diyen Aliye teyzenin mutluluğu ve onlara karşı duyduğu minnettarlığı gözlerinden okuyorum ve  bugün 70 yaşında ,hala ayakta olan aktif gönüllü işlerle hayatın içinde olan bu koca yürekli kadına teşekkür edrim.
            Vesile olan mı ? emek veren mi ?Aşık Veysel'in dediği gibi" iki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece"ilk kapı annemiz ,bu kapıdan gireriz dünyaya orada ağırlanırız misafir olarak bizden önce gelenler buraları öğrendiği için bize mihmandarlık yaparlar .Onların öncülüğünde bizde gidişatımıza yön veririz .Bu bazen bizim bilemediğimiz hesaplar ve elde olmayan sebebler nedeniyle bizi dünyaya getiren annenin elinden alınıp başka bir anneye emanet ediliriz .
        Kendi içimizdeki güzelliklere erebilmemiz için  bize bu yolda vesile olan doğuran maddi   fiziksel doğumumuzun yanında manevi doğumumuzun inşasında bizi sevgiyle büyüten  bizimle ilgilenen emanete bir çiçek misali bakıp narin saksılarda yetişmesine yardımcı olan sevgiyle sulayan ışıkla bilgiyle besleyen en sonunda çiçek açıp gül misali etrafına kokusunu yayan Semra hanımın  ve Aliye teyzenin şahsında bu nadir özel insanların ellerinde büyüyüp emanetlerine iyi baktıkları için örnek oldukları için elleri öpülesi bu insanlardan almamız gereken dersleri umarım almışızdır.doğurmak marifet değil  asıl marifet yaradan aşkına emek verip onu sevgiyle yetiştirmek."iyiki benim annem babam sizsiniz."Allah razı olsun dedirte bilmek .