24 Şubat 2019 Pazar

ÇAY DEDİ , KÖY DEDİ

Gitmişti makama arz-ı hâl için
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim..
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı
'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Çekti ayakları kahveye vardı
Açtı tabakasın, sigara sardı
Daldı.. neden sonra garsonu gördü
'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
İçmedi, masada unuttu çayı
Kalktı ki garsona vere parayı
Uzattı çakmağı ve sigarayı
'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş
Sandım can evime döktüler ateş
Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '
'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden
Ağzına küfürler doldu zehirden
Salladı dilini.. vazgeçti birden,
'Oyyy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Abdürrahim Karakoç 

YOLCULUK

          Sosyal yaşamın içinde kah bir yazar olarak, kah bir arkadaş, kah bir insan olarak bulunduğum ortamlarda bir çok şeye şahitlik etmek benide olgunlaşma yolunda pişiriyor ve bu yolculukta ruhsal ve bedensel birlikteliğin uyumunu yakalamada bana yardımcı oluyor.
        İşim gereği bir çok insanın  hikayesini dinledim ve dinlemeye devam ediyorum. Duymak dinlemek ilgili görünmekle bir yere varılmıyor. Esas olan duyduklarını hayata uygulamak ve eylem haline getirmek davranış değişikliği yapmak. İşte o zaman hayatın kendisi ruhsal gelişim okulu ve yolu oluyor. Ne olursanız olun hangi makamda görev yaparsanız yapın hiç farketmez işinizi insan gibi yapıyorsanız  yani bilgiyle, bilinçle, hakla, hukukla ve en önemlisi ahlaki kurallara normlara uygun yapıyorsanız ruhsal gelişim yolunda yürüyorsunuz demektir.
           Tanıdığım bir çok insan üzerinden bir kaç örnek verecek olursak,
            Kimi insanlar sürekli bir doyumsuzluk teleşı içinde gece gündüz çalışarak çok şeye sahip olmanın teleşıyla yaşarlar ve sahip olduklarını da zaman içinde  kaybederler.
            Kimisi nekadar kazanırsa kazansın kaybetme korkusundan kurtulamaz ve her daim korku içinde yaşarlar. Ya kaybedersem korkusuyla hayattan zevk alamazlar sürekli bir korku hakimiyetinin altında gölgede yaşarlar.
            Kimisi elindekilerinin kıymetini bilerek şükrederek yaşar ve o anda olması gerekeni yapar. Eşine İşine çocuklarına zaman ayırır ve hayatı yaşarken dengede kalmaya çalışır.
           Kimisi tuzum kuru deyip sadece  ailesi için yaşar.
           Fakat insanlık görevi bununla bitmez. Olanakları genişledikçe insanoğlunun kendinden ve kendi ailesinden öte insanlarıda düşünen, onlara hizmet için yollar arayan insan demektir güzel insan.
             Allah bu güzellikleri insanoğluna nasip ettiğinde maddi manevi insanoğlunun görevi başladı demektir. Allah'ın verdiklerine nimet ve şükür dille değil ihtiyaç içindeki diğer insanlara hizmet edildiğinde gerçek yerine ulaşır. Bu yolda bildiklerini  hiç bir karşılık beklemeden paylaşmak için güç ve kuvveti kendisinde sorumluluk olarak görür ve bu bilinçle hareket eder.
            İşi kolay kılmak dünyasal işlerde akla kalbi ortak yapmaktır. O zaman hayatımız ruhsal yaşamın zenginliği içinde akar kavgalar, mücadeleler, hırslar, kıskançlıklar, kinler, hasislikler biter. Hayatımıza huzur, mutluluk, bereket gelir. Kalbimizle birlikte yolumuzda aydınlanır, ufkumuz açılır yaşamımız güzelleşir. Bu yolculukta yaşamın içinde var olmak demek zaten olgunlaşmanın okulunda okuyorsunuz demektir.
Dünya köylüsü
   Ayla Bağ
.

17 Şubat 2019 Pazar

YEŞİLSIRLI

GARİPLER CAMİSİDİR YEŞİLSIRLI İLK ÖRNEĞİ
KAZ GÖLÜNDE YEŞİLBAŞLI GÖVEL ÖRDEĞİ
TARİH SAKLIDIR DÖRTKULPLU YEŞİL ÇÖMLEĞİ
DAĞIN TAŞIN BAĞIN YEŞİLDİR AKAR IRMAĞI
İLKLER TEKLER KIRKLAR İLİMDİR ŞEHRİYAR.
DÜNYA KÖYLÜSÜ
   AYLA  BAĞ

12 Şubat 2019 Salı

BİZİM KIRK KIZLAR

BİZİM KIRK KIZLAR
Gazetemiz yazarlarından eğitimci-yazar Şerare Kıvrak, Ayla Bağ'ın Kırk Kızlar Projesine ilişkin değerlendirme yaptı.
GÜNDEM
08.02.2019 07:44
Gazetemiz yazarlarından eğitimci-yazar Şerare Kıvrak, Ayla Bağ'ın Kırk Kızlar Projesine ilişkin değerlendirme yaptı. Projeyi desteklediğini belirten Kıvrak, "Bu proje kadınlarımızın kendi dalında, gücü dâhilindeki üretimiyle emeğin, sabır ve inancın neler yapabileceğinin canlı örnekleridir." dedi.
            Şerare Kıvrak'ın Kırk Kızlar projesine ilişkin kaleme aldığı yazı şöyle oldu:
            "Tokat’ın efsane kadın kahramanlarıdır kırk kızlar. Tarihin derinliklerinde yerlerini almış olmalarına rağmen her dönemde isimleriyle, mücadeleleriyle güncelliklerini korumaktadırlar. Kırk kızlar efsaneden öte yaşanmış ve yaşanmakta olan heyecandır. İnsani değerlerin, güzelliklerin diri kalmasını sağlayan kişisel gücün topluma yansıtılmasıyla oluşan sosyal dayanışmanın, paylaşmanın, sevgi, saygı ve hoşgörünün evrenselleşmiş adıdır kırk kızlar.
            Kırk kızlar Anadolu’dur. Bitek topraklardır. Tarlalarda bire kırk veren başaklar, elma bahçelerinde ter kokularıdır. Onlar dünden bugüne varlığını sürdüren, geçmişin derinlerindeki izlerin, güzelliklerin Yeşilırmak, Tozanlı, Kelkit Vadisi’nde boy vermiş devamlılığıdır. Ve bizim yaşayan kırk kızlarımıza ortak ad olurken, özünde bilimsellik olan özveri, emek ve sabırla süslenen bir projenin de gerçek adıdır KIRK KIZLAR. İşte bizim kırk kızların annesidir Ayla Bağ… Ona bu ismi ben taktım; Kırk Kızların Annesi…
            Günümüzde kadınlarımızın hala hak ettikleri yerlere taşınamamasına karşın, kırk kızların annesi sevgili Ayla Bağ, emek verdiği projesiyle bizim yaşayan kırk kızlarımızı evrenselleştirme mücadelesine girmiştir.
            Tokat ve yöresindeki emeğiyle, alın teriyle çalışarak sevgi ve hoşgörü şemsiyesi altında üreten kadınlarımız kırk kızlarımız bu proje dâhilinde seslerini duyurabileceklerdir.
            Bu bağlamda ben de daha önceleri köşemde yazdığım “Tokat’ta Kadın Profili Değişiyor mu?”  sorusuna en güzel yanıt sevgili Ayla Bağ’ın Kırk Kızlar Projesi’dir. Diye düşünüyor ve destekliyorum.
Bu proje kadınlarımızın kendi dalında, gücü dâhilindeki üretimiyle emeğin, sabır ve inancın neler yapabileceğinin canlı örnekleridir.
            Bu örnekler, yani bizim kırk kızlar; azim ve kararlılığın, yaratıcı gücün ışığında teknolojiye karşı zaferidir de diyebiliriz. Zira her biri ürettiği dalda zanaatkârdır, işin ehlidir.
            Bu zafer kırk kızların annesinin ve projenin bir bedelidir de denilebilir. Öncelikle bir kadın olarak, sonra bir eğitimci olarak, daha sonra bir Tokat sevdalısı anne olarak sevgili Ayla Bağ ve Kırk Kızlar Projesi’ni yürekten destekliyor, nice kırk kızlara ulaşmak dileğiyle. Esen kalın"

Şerare Yağcıoğlu Kıvrak

6 Şubat 2019 Çarşamba

"Tokat tarihiyle, kültürüyle, doğal özellikleriyle değer üreten ülkemizin insan yapısıyla kıymetli yerleşim yerlerinden birisidir. "

2 Şubat 2019 Cumartesi

ÜZÜLME

Lâ TAHZEN / ÜZÜLME...

Çünkü hüzün, düşmanı sevindirir, dostunu üzer, haset edenin diline düşürür.

Lâ tahzen / Üzülme
Çünkü hüzün, kaybolanı geri getirmez, öleni diriltmez, kaderi değiştirmez, hiçbir fayda getirmez.

Lâ tahzen / Üzülme
Çünkü hüzün sinirleri yıpratır, kalbini yorar, gecelerini mahveder.

Lâ tahzen / Üzülme
Eğer günah işlediysen tövbe et, istiğfarda bulun,
yanlış yaptıysan düzelt, O'nun rahmeti sonsuz, kapısı hep açıktır.

Lâ tahzen / Üzülme
Şunu unutma yaşadığın günün sınırları içinde yaşamazsan sıkıntı ve kaygıların artacak demektir. Biraz daha açarsak; Sabaha çıktıktan sonra artık akşamı bekleme, akşama kavuşunca da sabahı bekleme... Ne maziye takıl kal, ne de gelecek kaygısı içinde ol.
Yani anı yaşa.

Lâ tahzen / Üzülme
Her zorlukla birlikte kolaylık vardır. Yani kolaylık zorluğun içinde saklıdır.
Bir başka ifade ile; Kolaylık, zorluk zannettiğimiz şeyin taa kendisidir !

Lâ TAHZEN / ÜZÜLME...

Mevlana Celaleddin Rumi

ÖĞRENDİM

Mevlana Der ki;

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim…

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim, İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
Gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
“lezzet” kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya …
Kalp durur …
Akıl unutur …
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur …
ALINTI