10 Eylül 2017 Pazar

KRALIN KIZI iRİS



             ilk yerleşim birimleri sosyal bir yapı olarak köylerdir. Sosyolojik açıdan köyler ekonomisinin tarıma dayandığı  geniş aile türünün ,imece usulüyle işlerin yapıldığı,samimi içten  yüz yüze komşuluk ilişkilerinin yaşandığı, şehir hayatının keşmekeşliğinden uzak toprakla doğayla iç içe olan hayatların yaşandığı yerleşkeler olarak nitelendirilir. Köy adı verilen topluluklar öteki topluluklardan ayrı  coğrafi ve ekolojik alanda yerleşmesi, kendine özgü  bir iş gücü  toplumsal örgütü, kültürü, özel bir adı ve tarihi bulunması ve son olarak kentten daha az nufuslu  insan birlikleri  olması yönleriyle ayrılmaktadır. Köy aynı zamanda sosyolojik olarak  anlam taşıyan bir kavramdır. Kısacası köy kendine has özellikleri bir arada barındıran   yerleşkeleri ifade eder. Köylerin büyümesiyle ticaretin alışverişin, sanayinin endüstürüleşmenin ve sanatın  ilimin bilimin baş kenti olmuş zaman içinde  ki şehirleşmiş köyler. Bütün bu karmaşıkığın, koşuşturmanın keşmekeşliğin sitresin, gürültünün içinde kendisini kaybeden, kendisini unutan insanoğlunun mutsuzluğunu fark edip, kendisini arama ,yeniden özüne dönme çabası, doğallığı araması, sadeliği arayan insan için bir çıkış yolu olmuştur geri dönüşler.Bu günkü yaşam koşulları içinde bunu fark edip her türlü olumsuzluğa rağmen bunu başarabilenlere ne mutlu.
          1964 yılında Ormanbeyli köyünde doğdum. Babam esnaf annem evhanımı. Üç kardeşiz ben en büyükleriyim. Babam ben on aylıkken İşçi olarak Almanyaya gitmek için kağıtları gelmiş  bana dayanamamış kağıtları yırtmış dönmüş garajlardan. İlk okulu köyde okudum. Orta okulun birinci sınıfını Tokat plevnede okudum sonra nişanlandım. Okumama izin vermediler evlendirdiler. 14 yaşında  görücü usulüyle akraba evliliği yaptım, halamın oğluyla evlendim . Çocukluktan kadın olmaya geçtim, arada gençliğim yok.16 yaşında anne oldum. Üç çocuk doğurdum. 25 yaşından sonra yaşamaya başladım.15 ,25 yaş arası kayıp. Dedem  köy ağasıydı. Çok kalabalık bir ailede büyüdüm. Gelenimiz gidenimiz misafirimiz hiç eksik olmazdı. İlk okuldayken annemler deveciler hanında okuma yazma kurslarına gidiyorlardı. Bende sabahleyin okula gider öğleden sonra annemlerle kursa giderdim. Süsleme sanatı yapan hoca çok dikkatimi çekti. Bende okulda öğretmenime bahsettim gördüklerimden. Öğretmenimde Bekir kolkan  şu malzemeleri yarın getirin size resim yapmasını öğreteceğim dedi. Bende maskot yapmaya karar verdim. Maskotun üstüne küçükken yaşadığım evin resmini çizdim, arkasınada ismimi yazdım arkadaşıma hediye ettim.ilk okulda hikaye yazma yarışmasında "Üç kız kardeş " hikayesiyle birinci oldum. Öğretmenimiz bize tiyatro  eğitimi verdi oradaki piyeste kırk kızları oynamıştık. Ben kralın kızı İrisi oynamıştım. Nerden bilebilirdim günün birinde kırkkızlar dan birisi olacağımı çok mutlu oldum, çok heyecanlandım ilk duyduğumda.
Yıllar sonra  yolda yürürken ilk okul arkadaşıma rastladım. Ordan burdan konuştuk.ilk okuldayken verdiğim maskotu hala saklıyormuş çıkartıp gösterdi yolun ortasında çok heyecanlandım eski günler geldi gözümün önüne.  Nasılda çizmişim maskotun üstüne o evi şimdi olsa yapabilirmiyim bilmiyorum. Yeniden aklıma düştü resim işi malzemelerini alıp yeniden başladım resim yapmaya Hayatın getirileriyle üstünü örttüğüm içimdeki resim aşkını yeniden alevlendirdim..Resim yapmayı çok seviyorum. Bahçeyi çiçeklendirmek  bile bana resim yapmak gibi geliyor. Desarj oluyorum. Zamanın nasıl geçtiğini bilemiyorum. Eskiyi çok seviyorum onu yaşatmaya çalışıyorum. O yüzden doğduğum evi alıp müze haline getirmek istiyorum.Tavanlarını ve duvarlarını resim sanatıyla süslemek istiyorum. Tokatın çeşitli yerlerinde resim sergisi açtım. Gelirleri kanserli hastalara bağışlandı. ilk sergimi Ballıca otelinde açtım. Kanser hastalarına yardım ve vakitlerini iyi geçirsinler diye eğitim verdim. Halk eğitim merkezinde çalıştım. Mehmet Akif Ersoy lisesinde ders verdim. Benim gibi bu işi bıçakla yakarak yapan Türkiyede iki ustadan birisiyim. Herkes bu sanatı lazerle yapıyor.
İki yıl bir çöküş dönemi yaşadım.  Varlıktan yokluğa düşmek çok kötü, herkes sana var gözüyle bakıyor yok diyemiyorsun. Bütün bu zorlukları eşimle omuz omuza vererek aştık. Eşim şöför, aynı zamanda işletmeci. Onu çok seviyorum.
Okuyamadım okusaydım hayatım çok farklı olabilirdi. Çocuklarımla beraber üniversite sınavına girdim. Hacettepe odyo (kulak) bölümünü kazandım, fakat il dışında olunca gidemedim. Eğer  zamanında fırsat verilseydi çalışma ve sosyal güvenlik bakanı olmak isterdim. Büyük şehir beni yordu . Daha sade bir yerde  yaşamak için şehrin sitresli kalabalık gürültülü halinden kaçıp köye yerleştim. Şu andaki durumumdan çok memnunum. Köye taşınalı 5 yıl oldu kafamı dinliyorum .özgürlük var burda herkese öneririm haydi gelin köyümüze geri dönelim derim. Her şey doğal meyvenin sebzenin sütün yumurtanın en tazesini buralarda buluyorsun . Köylü insanlarla iç içe olmak çok güzel. Saflığın ve temizliğin kirlenmemişliğin en doğalını burda yaşayarak öğreniyorsun. 53 yıllık hayat bana sabrı öğretti. Her geçen gün yeni bir şeyler öğreniyorsun. Gelecekten beklentim sağlık. İyi anılar bırakmak istiyorum.kızım evli birde 12 yaşında torunum var . Oğullarım üniversiteyi bitirdiler. İstanbul'da çalışıyorlar.
Gül deyince aklıma beyaz ve pembe renkler geldi
Beyaz aydınlığı, pembe romantikliği çağrıştırdı zihnimde.
         Günay  Erdoğan hanım üzerinden okuduğum gerçeklik " haydi gelin köyümüze geri dönelim" çağrısı bundan 50 yıl önce başlayan köyden kente göçün şimdide tersini başlatalım ve köyümüze özümüze dönmenin çağrısını beş yıldır köy hayatı yaşayarak toprakla iç içe olmanın verdiği huzuru dile getirirken insan oğlunun yaradılışına uygun doğal yaşamak, en doğal hakkı olduğunun altını çizerek köy hayatı  kişiyi yaşama karşı özgür kılıyor . Stressiz doğal sağlıklı ve huzurlu yaşamların temeli doğayla olan bağları kopartmadan yaşamak  yani köklerimiz olan köylerle bağları koparmadan yaşamak ve şehirlerde yeşerip açmak dileğiyle...