25 Şubat 2018 Pazar

VİYANA'YI FETHEDEN TÜRK

               Çocukken öğretmeninin yanlış tutumundan dolayı okula gitmekten vaz geçen ve hayata erken yaşta atılan, çalışıp ailesine bakan ve çalıştığı her ortamda merakla gözlem yapan çok ezilen, iş yaşamı boyunca yaşadığı bir çok haksızlıklara meydan okumak için iş kuran ve öncelikle çalıştırdığı elemanın hakkını koruyan bir patron.
               1966 yılında Sulusaray'ın Alanyurt Köyü'nde dünyaya geldim.İlkokul ikinci sınıftan terk ettim.Aslında öğretmenimin sınıf içersinde arkadaşlarımın yanında bana bundan bir şey olmaz demesi üzerine ve haksız yere yediğim bir tokat yüzünden bir daha okula gitmedim.10 yaşında çalışmak için gittiğim gurbet ellerde hep güzel insanlarla karşılaştım.ilk olarak izmi'tte inşaat işçisi olarak işe başladım. Zaman içinde garson olarak hayatıma Bursa Karacabey de devam ettim. Çalışmayı ve gözlem yapmayı çok seviyorum meraklıyım.Ustalarımdan yaptığım işin püf noktalarını öğrendim.kendimi geliştirdim. Otellerin mutfaklarında aşçı olmayı başardım. Tokat sigara fabrikasının kuruluşunda Almanyadan gelen mühendislerden almanca konuşmasını çat pat öğrendim.
                1988 yılında yurt dışına çalışmak için işçi olarak Avusturya'nın başkenti Viyana'ya geldim.Çok çileler çektim hiç bir şey göründüğü kadar kolay değil. Avrupalı iyi hoş ama sana hiç bir şeyi altın tepside sunmuyor. Sen kendin kazanmak için hep yeniliğe açık olacaksın.30 yıldır vatanıma hasretim.Bu özlemle uğradığım haksızlıklarla ve çok çalışmakla piştim. 12 yıldır kendi işimin patronuyum. İş kurdum ve yanımda bir çok dünya vatandaşını çalıştırıyorum. Çalışırken uğradığım haksızlıkların hiç birisini işçilerime yaşatmamaya çalışıyorum. Çünkü ben çekirdekten geldim çok ezildim. Bana yapılmasını istemediğim hiç bir şeyi işçilerime yapmadım. Onlar benim için çok değerli. Ailenin bir parçası gibi kardeşçe çalışıyoruz. Oğlum kızım eşim damadım ve ben hep birlikte bir aile şirketi kuduk. Restoran ve otel işletmeciliğinde Viyana'da çok köklü bir yer işletiyorum. 28 odalı 40 yataklı  otel kısmıyla ve restoran bölümüyle insanlara daha doğrusu seçkinlere hizmet ediyoruz. Viyanada osmanlının izlerini buluyorsun. Yemek kültürü mimarisiyle bize bizi hatırlatan bir şehir.Bildiklerinin öğretmeni oluyorsun. Yanımda çalışanlara bilmediklerini öğretme konusunda elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum.Avrupalı bildiğini paylaşmıyor,sen kendi çabanla birşeyleri kotaracaksın.Çalışınca kazanıyorsun . Yeşilırmak gibi akan bir kazancın var,kadın bu geliri tutmasını bilecek.Eşimden Allah razı olsun. O olmasaydı bugün bu durumda olmazdım. Avrupada israf yok bizim buralarda çok israf var.Gençlerimize sevdiği işi yapmalarını ve çok çalışmalarını öneriyorum.Cesaretli olsunlar kendilerine güvensinler. Hayalim dünyayı gezmek insanlarla tanış olmak.
                   Ben bunları başardıysam herkes başarabilir. Anadolu'dan çıkıp Viyana önlerine kadar gelen atalarımızın bıraktığı mirasla Viyana'yı yeniden kültürel açıdan fetheden düşünceleriyle davranışlarıyla ve üretime sunduğu katkılarıyla evrensel düşünceye ulaşmış Yılmaz Dalgın ustaya bizimle hayat hikayesini paylaştığı için çok teşekkürler.

ATA SÖZÜ

Bey otağını ,
Akarsu yatağını vermezmiş.

23 Şubat 2018 Cuma

HAYALLERİN PEŞİNDE

             Çocukken babasının verdiği beş kuruşluk harçlığın üç kuruşuyla dergi ve kitap alan okumayı ve çizmeyi çok seven, içinde biriktirdiği tüm güzellikleri ara sıra kağıda döken ve kendisindeki bu yeteneği bulunduğu İlin valisi  tarafından keşfedilen, ondan aldığı feyzle hayat yolunu değiştiren ve hayallerine kavuşan, etrafına ışık saçmaya devam eden bir cevher.
             "1959 Tokat Akbelen köyünde dünyaya geldim. Annem ev hanımı babam asker  komando uzman çavuş İbrahim'in oğlu olarak dünyaya gelmişim.  6 kardeşiz en büyükleri benim. İlk okulu Nevşehir'de, ortaokulu Hakkaride Liseyi İstanbul Alibeyköyden terk olarak hayata atıldım. Babamın tayininin çıktığı yerleri çok merak eder ilk önce gideceğimiz yerin kütüphanesi varmı? diye soru sorardım babama. Dergi okumayı ve orada gördüğüm karikatürleri bende taklit ederek çizerdim. Zaman zaman yaptığım bu resimler karikatürler dergilerde ve yöresel gazetelerde yayınlandı.Askere gitmeden sevdiğim kızla evlendim. Dört tane çocuğum var. İki kız iki erkek. Askerliğimi komando olarak yaptığım için açılan sınavda güvenlik görevlisi olarak sigara fabrikasını kazandım.
                   Bir gün dönemin Valisi Recep Yazıcıoğlu'na bir yağlı boya tablosu hediye ettim. Tabloyu eline aldı ve bana şöyle bir baktı " Sende gizli ve gizemli bir sanat ahlakı görüyorum. Bu konuda başarılarının devamını diliyorum " dedi. Çok etkilendim bir Valinin ağzından bu sözleri duymak beni çok etkiledi. Ve ilerisini okuya bilmem için hemen Gazi Osman Paşa Lisesi'ne kaydımı yaptırdım ve üç yıl içinde lise diplomamı aldım. Üniversite Sınavlarına girdim.19 Mayıs Üniversitesi Güzel sanatlar Resim Öğretmenliği bölümünü  kazandım. Hayallerimin peşinde koşmak için görev değişikliği yaptım. Kurum değiştirerek milli eğitimde hizmetli görevine başladım. Tası tarağı toplayıp ailemle birlikte Samsun'a yerleştim. Hem çalıştım hem okudum. 4 yıl sonra resim öğretmeni olarak mezun oldum. İlk tayin yerim Amasya  sonra Tokat Güzel sanatlar lisesine atandım ve 15 yıl burada öğretmenlik yaptım. Amasya'da, Sivasta, Tokat'ta ve Samsun'da sergiler açtım. Sanata harcadığınız parayla ve zamanla, paranın satın alamayacağı değerlere ulaşıyorsunuz. Hem güzellik anlamında hem de sosyal anlamda. Sanat özveriyle olabilecek bir iş bir tutku. Bir çok sergi açtım. Kültürel anlamda bende memleketime sanatımla hizmet verdim. İnsan güzelliklerde yarışmalı. İnsan ruhunda iki fidan var. Birisi iyilik birisi kötülük. Kişi hangisini sularsa onu büyütür içinde.57 yıllık hayat bana iyi tarafı sulamayı ve beslemeyi öğretti. Bir çok öğrenciye feyz kaynağı oldum.Öğrencilerimize önemli ve çok değerli olduklarını mutlaka hissettirmek zorundayız. Marifet iltifata tabidir. Hayalim sanat odaklı bir merkezde gençlere bilgi birikimimi aktara bileceğim ciddi boyutta bir çalışma yapmak istiyorum, daha çok kişiye ulaşmayı ve yaptığım sanatımı paylaşmak istiyorum. Halktan kopmadan ancak orjinalitenin ipuçlarını yakalaya biliriz. Sanatcının o nüveye ihtiyacı var. Gençlerimize tavsiyem yaşam merkezlerinin göbeğine çalışmayı ve üretmeyi yerleştirdiklerinde milletimizin ve devletimizin onların bu çabalarını desteklemek için her şeyi yaptığını yaşayarak gördüm.Yeterki istesinler azmetsinler.
                 Gül deyince gülümseyen yüzler geldi aklıma yüzünün güzelliği içinin yansımasıdır diye düşünüyorum."diyor Resim öğretmeni Lütfü Esen beyefendi.
                  Gençlerimize ve bizlere hayat hikayesiyle ilham kaynağı olan ve sıra dışı hikayesiyle isterlerse ve çok çalışırlarsa hayallare kavuşmanın imkansız olmadığının altını çizen duruşuyla ve eserleriyle iz bırakan bir hikaye . Teşekkürler Lütfi Esen Beyefendi bizimle hayat hikayenizi paylaştığınız için ...
Dünya Köylüsü
    Ayla Bağ

20 Şubat 2018 Salı

12.ANKARA KİTAP FUARI

           Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Yeni keşifler yeni heyecanlar ve ilkler. Bu yolda yürürken hepsi benim için ilerde çok büyük bir tecrübeyle biriktirdiğim anılarımı biriktirmek ve hislerimi paylaşmak adına yazıya döktüğüm güzel duyguların İnşasında elbetteki çok büyük önem taşıyor bu yaşadıklarım.
           Büyük bir bir heyecanla sabahleyin erkenden yola koyulduk, yanımıza aldığımız azığımızla yolda bir mola verip bir köy kahvesinde çay eşliğinde kahvaltımızı yaptık. Planlanan saatte 12. Ankara kitap fuarında yerimizi aldık. Hava çok güzel güneşli. İzmit'ten gelen oğlum bizi kapıda karşıladı çok özlemişim. Sarıldık ve koklaştık. Ankara bizim ikinci memmleketimiz.Dile kolay 10 yılımız burada geçti. Oğlum anne mahallemize gidip gezmek istiyorum dedi. İşimiz bitince doğru soluğu Etlik'te aldık. Sokaklarında parklarında ve lojmanların önünde anıları yad ettik. Nasılda geçmiş zaman her şey küçülmüş mü? yoksa benmi büyümüşüm dedi oğlum. Gözümüş yaşlı gönlümüz sevinçli anıları bir bir hatırladık. Şurası top oynadığımız yer, şurası piknik yaptığımız yer şurası bisiklet sürdüğümüz yer şurası uyuduğumuz yer deyip güldük ve resim çekip anı biriktirdik. Komşuları ziyarete gittik çok sevindiler bizi görünce. Gece yarılarına kadar sohbet muhabbet özlemişiz konuşmayı bir arada olmayı herkes halinden memnun. Kitap fuarı bahane dost ziyareti şahane. Duyanlara duymayanlara herkes kitap fuarına bizi yanlız bırakmamak adına oradaydı. Yanımızdaki yazar beyefendi maşallah maşallah çok güzel dostlarınız var ne güzel hiç yalnız kalmadınız dedi. İki gün boyunca kitap koklamak dost ziyareti gerçekleştirmek ve anı biriktirmek oldu karımız. Çok etkilendiğim bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.
Oğlumun kitap alacağı yazarın standının önünde durduk. Hangisini alalım derken yazar  boynumdaki kartı gördü. Sizin bu fuarda göreviniz nedir dedi. Bende yazarım yarın imza günüm var dedim. "O da bende sizin kitabınızdan alabilirmiyim "dedi. Çok mutlu oldum. Hemen imzaladım ve verdim birde resim çekindim. Benim için çok önemliydi. Bir ilk yaşadım ve unutamayacağım anılarımın içine kaydettim. Yapılan işler eşle dostla güzel bizi yalnız bırakmayan herkese çok çok teşekkürler. Benim için bir ilk ti. Memleketimin dışında bir imza etkinliğine katılmak harikaydı.
            4 kasım imza gününün bir benzeri 12. Ankara kitap fuarında gerçekleşti. İlklere imza atmaya ve anı biriktirmeye devam.Emeği geçen herkese teşekkürler.Değerlerimize değer katan yüreği sevgiyle atan gönül gözü açık tüm dostlara selam olsun.

15 Şubat 2018 Perşembe

FARK ETMELİ İNSAN

En başta Kendisinin, hayatın, gidişatın, ne olmak istediğinin farkında olmalı insan,
Bu farkı fark edip hedef koymalı  ve hedeflerinin gerçekleşmesi için çaba sarfetmeli,
Şu ölümlü dünyada ölümsüz olan ahireti fark edip dürüst yaşamalı,
Yaptığı işin en iyisini  aşkla yapmalı, kendisinin biricik olduğunu farketmeli.
Ve ona göre yaşamalı, insan
Gülün hemen dibindeki dikeni dikenin hemen yanı başındaki gülü farketmeli,
Saçma şeyler uğruna harcadığı enerjiyi,
Gerçeklik ve hedefler uğruna harcamayı dert edinmeli .
Ve dikkatleri çekmeli yaptıkları,
"Kadına vurma davula vur" demeli,
"Bir kahvenin kırk yıl hatırı varda ya kadının kaç yıl "diye düşündürtmeli insanı.
"Sonbahar yapraklarını süpürmeyin " diye verdiği dilekçeyle tarihe geçmeli,
Aslında arkadaşımızın bizim için bir öğretmen olduğunu fark etmeli.
Hayalleri büyük olmalı insanın,
Büyük şeylerin küçük başlangıçları vardır.
Bu yüzden küçük şeyleri küçümsememeli insan.
Yöresellikten beslenerek evrenselliğe açılan kapının değerler olduğunu fark etmeli,
Bu yolda yürürken aşk ile yapılan işe doyulur mu doyulur mu demeli ,
Mutlu olmayı başarmak ve kendini sevmektir  fark etmek,
Asıl marifet farkı fark ettiğinde hayata serçe parmağından tutunabilmektir yaşamak.
       
                  Dünya köylüsü
                Ayla Özdemir Bağ

13 Şubat 2018 Salı

ŞÖYLEŞİ

Hikaye;
Bir müzayedede kıymetli eserler, tarihî, eşyalar satılıyordu.
Birçok eşya yüksek fiyatlara satıldı.
En sona bir keman kaldı.
Görevli, yayları gevşemiş ve üzeri tozlanmış olan bu eski kemanı eline alıp seslendi:
"Beş dolar, yok mu artıran?"
Ses yok.
"Satıyorum, beş dolar yok mu artıran?"
Ses yok.
"Dört dolara indi, yok mu alan?"
Yine ses yok.
Üç, iki derken bir dolara kadar indi.
"Ben bir dolara alıyorum" dedi biri.
"Evet bir dolara satıyorum, saatıyorum. saaaattı...."
"Bir dakika!" diye bir ses duyuldu.
Arka taraflardan olgun, sakallı bir adam yavaş yavaş sahneye doğru yürüdü.
Kemanı eline aldı, tozlarını sildi, yaylarını gerdi, küçük bir parça çaldı ve yerine oturdu.
Görevli yeniden bağırdı:
"Bir dolara satıyorum."
"500 dolar." diye bir ses duyuldu. Ardından devam etti sesler:
"2000 dolar, 15000 dolar, 50000 dolar... Ve 120.000 dolara satıldı herkesin şaşkın bakışları arasında.
Çıkışta biri görevliye sordu:
"Ne oldu da bu kadar yüksek fiyata satıldı?"
"Bir ustanın eli değdi."

Bazen  büyüklerin yani bizlerin tozlanmış beynine, sislenmiş duygularına unuttuklarımıza, bir ustanın dokunması gerekebilir. Bizde şöyleşilerimizde  yaşayan tecrübeleriyle bize örnek olan dalında ustalaşmış kişilerin hayat hikayelerinden çıkarttığımız derslerle kendimize ayna tutup var olan güzelliği , içimizdeki muhteşem cevheri yeniden ortaya çıkartıyoruz.Ne mutlu bu şöyleşilere katılanlara...
    Dünya köylüsü
        Ayla Bağ

AYET

"O'na sadece güzel kelimeler yükselir, o sözleri yücelten ise, başkalarına faydalı olan davranışlardır."
(Fatır- 10)

12 Şubat 2018 Pazartesi

NİKSAR "ZİCEV" de GÖNÜLLÜ BİR HANIMEFENDİ

             Her şey gönüllülük esasına göre halledilse ne güzel olur al gülüm ver gülüm . Bütün sorunlar çözülür gönül araya girerse .Gönüllülük en yüce değer .Hayat gayemiz içinde bir şeyi gönüllü yapıyorsak en yüce mutluluğa ermişiz demektir. Severek isteyerek bir işi yapmak işi kolay kılmaktır.
             Vasfiye teyze 70 yaşında ondan dinleyelim hayat hikayesini." kızım ben 1947 yılında Niksar'da doğmuşum. İlk çocukluk yıllarımdan aklımda kalan hikaye daha okula gitmiyorum.Kapının önünde oynarken öğretmen gelir geçerdi  yoldan ben gıptayla onu izler ,onu görmek selam vermek kopardığım çiçekleri ona sunmak için her gün onun geçtiği saatte kapıya çıkardım.O da benim başımı okşar çiçekleri elimden alır beni öperdi. Sendemi öğretmen olacaksın derdi.Her gece yatmadan önce dua ederdim "Allah'ım bende öğretmen olmak istiyorum beni öğretmen yap "derdim yorganın altında.İlk okulu ve orta okulu burada okudum. Sizinle çok özel bir anımı paylaşmak istiyorum kızım.
İlk okulu bitirdim. Çok başarılı bir öğrenciydim.Diplomamı aldığım gün çok mutlu oldum . Koşarak eve geldim. Fakat yanlış yazılan bir şey vardı aklım almadı.Akşam babamın eve gelmesini bekledim .Babam eve gelince doğruca kucağına oturup diplomamın üstündeki yanlış yazılan ismi gösterdim . Babacım bak senin adını yanlış yazmışlar dedim. Babamda tamam kızım yarın düzeltiriz ismin doğrusunu yazdırırız dedi.Ertesi gün babam benim nufusumu üstüne geçirdi o gün öğrendim evlatlık olduğumu. Ama bana o kadar güzel baktılar ki Allah hepsinden razı olsun . O günden sonra küçük prenses olarak yetiştirildim.
Kitap okumayı çok seviyorum. Beni bu konuda geliştiren bana giyimi kuşamı modayı öğreten Nimet hanım oldu.Ağaç kıymıklarına ekmek kırıntılarına nimet diyen bir babaannenin koynunda büyüdüm.Bizim evde hafta günleri yemekler kazanlarla pişerdi. Tanımadığımız insanlar gelir yemek yer karınlarını doyurulardı. Bu kültürle büyüdüm. Misafirsiz soframız olmazdı. Orta okuldan sonra öğretmen okuluna kaydımızı yaptırdık. Babam benim yatılı okumama razı olmadı. Tokat'tan ev tuttu benimle beraber okul bitene kadar Tokat'ta kaldılar. Beni yalnız bırakmadılar.Ben çok şanslı birisiyim kızım.Yeni mezun olduğumda görevdeyken babamın arkadaşı hakim olan bir amcayı ziyarete gittim.Hakim bey beni ayakta karşıladı .Epeyce sohpet ettikten sonra hiç unutmayacağım sözü beynime kazıdım."bak kızım dolu başaklar eğri olur boşlar dik durur "bunu unutma dedi ve beni kapıya kadar uğurladı . Bu hareket beni çok mutlu etti çok değerli olduğumu hissettirdi.Çok etkilendim ömrüm boyunca bu anıyı hiç unutmadım.
          Orta okul aşkımla evlendim .Bir oğlum  bir kızım var. Üç torunum var dünya tatlısı.
Hayata devamlı pozitif bakan bir insanım.Kızım bunlar söylenmez sen sordun diye anlatıyorum.Okul yıllarımda  fakir öğrencilere çok yardımcı oldum onları sürekli gözetledim. Hiç unutmuyorum iki kardeş okula geliyor önlükleri  çok eski  ben benim sınıfımdaki öğrenciye kendim önlük diktim, diğer kardeşin öğretmeni önlüğü eski diye sıradan çıkartmış bayram günü  çocuğu.Bunu duyunca çok üzüldüm.Aramızdaki farkı göresin diye anlattım kızım biz böyle büyüdük ben farklı bir şey yapmadım. Sadece ailemden gördüğümü uyguladım.Ben çevremdeki kötü olaylardan ders alan bir insanım. Öfke kin zehir gibidir sen içersin karşındakinin ölmesini beklersin. Bana arkadaşlarım Polyana derler her şeyin iyi tarafından bakarım. Kendimi sevgiyle donatırım ve yeniden inşa ederim. Etrafımdakileri yaptıkları yanlışlıklarda uyarırım. Anı yaşamayı çok seviyorum.
          Emekli olduktan sonra evde oturmak çok zor geldi.Makbule Ölçen hanımefendinin kurmuş olduğu zihinsel engelliler okulunda gönüllü olarak çalışmaya başladım. 80 öğrenciye hizmet veren bir kurum.Okulun kurucusu Makbule hanımın    oğlu engelli özel eğitimlerle oğlunu 60 yaşına kadar bakıp büyütüyor dünya literatürüne en uzun yaşayan zihinsel engelli olarak geçiyor. Bende bu kurumda çalışmaya başladıktan sonra sokaklardan bu çocukları topladım.  Bu çocukların çok özel olduğunu ,özel ilgi gerektirdiğini onlara dokunarak ve gözlerinin içine baktığın zaman öğrendiklerini gördüm sevgiyle her tohumun yeşerdiğini görmek beni çok mutlu etti. Yıllardır burada gönüllü olarak çalışıyorum her gün Allah'a dua ediyorum onlar için daha ne yapabilirim diye bir mucize olsada milli piyongo çıksa negüzel olur diyorum. Onlar için yapmak istediğimiz her şeyi gerçekleştirsek diyorum. Sevginin her kapıyı açtığını düşünüyorum.Bütün zorluklara rağmen bir kolaylık vardır diye düşünüyorum.Engelli çocukların sadece sevgiyle  açıldıklarını gördüm. Saldırganlıklarının kendilerini korumak için yaptıklarını görüyorsun çünkü çok savunmasızlar. Zor öğreniyorlar, bu çocuklar daha sadıklar,daha içten samimi ,aslında iki yüzlülere göre tek yüzlüler olduğu gibi çıkarsız.
Sevgi ,ilgi ,resim ,beden eğitiminin etkisi  bu öğrenciler üzerinde çok büyük.
           Öğretmenlik iki artı iki eşittir dört değildir. Sosyal olmak çocuklara dokunmak onların seviyesine inmek değer vermek kıymet bilmektir.Eğitim ailede başlar.okulda devam eder öğrenme.
Kendime ait bir sırrım yoktur.her şeyimi paylaşıyorum.
Vasfiye teyzenin hayat hikayesi üzerinden çıkarttığımız dersler...
-sevgi herşeyin anahtarı
-nefret ve kini içimizde büyütür kendimizi zehirleriz.
-öz yada üvey mesele bu değil mesele yaradandan ötürü yaradılanı sevmek ve değer vermek.
-gönüllülük yürek işidir herkese nasip olmaz.
-görgü görenek aileden başlar. Eğitimin öğretimin ilk okulu ailedir.
-hayalleriniz ve dualarınız bir olsun.
Gül değince aklıma Aşk peygamberimiz geldi. Diyor Vasfiye teyzem.
            Sevgiyle büyümek ve sevgiyi paylaşmak yaptığın işlere sirayet ettiğinde önünde engel kalmıyor işler kolaylaşıyor. "Biz ona bütün yoları kolay kılarız "ayetinin de bize gösterdiği gibi işimizi eşimizi severek secer ve severek çalışırsak her şey  bize kolay gelir. İyiliği ve güzelliği çoğaltmak adına çirkinliklerden dersimizi çıkartmak gerekiyor.  Gönüllü insanların hayatın içinde çoğalması dileğiyle.Selam olsun güzelliklerde yarışanlara ....

 Vasfiye teyzeye arkadaşının yazdığı şiir
Camisi yıkılmamış mihrabıda duruyor
İçinin güzelliği dışınada vuruyor.
O kaşlarla o gözler tıpkı bir ok gibi
Yüzüne her bakanı can evinden vuruyor.

Samimiyet candanlık sende
Dünyaya yetecek kadar sevgi var yüreğinde
Misafirin eksik olmaz her günde ve gecende
Neşe hayat dolusun her Allahın gününde

Kimsesiz yoksul çocukların koruyucusun
Onların kalbinde bir taht kurdun
Kabanlar mekaplar defter kalem kitaplar
Bu kadar değirmenin suyunu nerden buldun.
        Gündüz şöhretoğlu.   1980

9 Şubat 2018 Cuma

ALLAH'IM BENİ NEDEN BU KADAR ÇOK SEVİYORSUN

               O gece sabaha kadar uyumadım. Çünkü tahlil sonuçlarını alacaktım. Bir ara dalmışım rüyamda  "büyük bir şehirde  uhud savaşındayım savaşın tam ortasında  kalmışım bana bir şey olmuyor ama etrafımda herkes savaşıyor elinde kılıçlar oklar var, nerdeyim diye soruyorum ok meydanındasın diyorlar " uyandım ki rüyaymış. Çok şükür sabah oldu. Büyük bir hecanla  tahlil sonuçlarını almak için hastaneye gittim ve doktorum sonuçlar iyi değil sizi zorlu bir savaş bekliyor dedi. Neye uğradığımı bilemedim, korkmadımda sadece çocuklarım geldi aklıma ve minübüse binmek için üst geçitten geçerken tam yolun ortasında durdum ve gök yüzüne bakarak "Allah'ım beni neden çok seviyorsun dedim" ve eve geldim.
                1967 doğumluyum, yün tüccarlığı yapan esnaf bir babanın  prensesi olarak büyüdüm.Annem ev hanımı. Dört kardeşiz iki kız iki erkek. Liseyi kız meslek lisesinde okudum. Eşimle 23 yaşında evlendim. İki kızım oldu. Kızım bir bucuk yaşındayken göysümde bir kitle oluştu.2005 yılında ufak bir biyopsi yapıldı.Takipteyim.
                Yıl 2013 biyopsi sonucunu almaya hastaneye gideceğim. O gece hiç uyumadım. Bir ara dalmışım rüya gördüm. Uyandığımda rüyaya bir anlam veremedim. Kızımla beraber gidecektik tahlil sonucunu almaya ama mışıl mışıl uyuyordu kıyamadım ben yalnız gittim.Tahlil sonuçlarını doktora uzattım  şöyle bir göz gezdirdi hastayı hemen yatıralım dedi. Ben hasta benim ya dedim şaşırdı. Korkma dedi ama acilen tedaviye başlamanız gerekiyor dedi. Korkmadım sadece çocuklarım geldi aklıma. Ben nelerin mücadelesini vermedim ki bununlada baş ederim dedim ve doktorun yanından ayrıldım. Eve gitmek için hastanenin önündeki üst geçitten karşıya geçerken göz yaşlarımı tutamadım. Gök yüzüne bakıp "Allah'ım beni neden bukadar çok seviyorsun dedim." Ve eve geldim.ilk kızıma söyledim. Hemen tüm sülalenin iyilik meleği olan ablamı yani teyzesini aradı. Hiç merak etmesin moralini bozmasın biz onu çok iyi doktorlarla beraber yeneceğiz bu illeti demiş.Ablama ve doktorlara teslim oldum ne yapılması gerekiyorsa tevekkülle kabul edip yola çıktım.ilk ameliyatımı Mustafa hocamın önderliğinde Ankara'da oldum. Daha sonra tedavi için İstanbul'da Ok Meydanı Hastanesinde  Mustafa hocamla devam ettim. Bu arada arkadaşlarımın ve akrabalarımın desteğiyle ayakta kaldım. Bu hastalıkta moral çok önemli. Hastalığın süresince bu döneminde dotorlar, akrabalar ve arkadaşlarla hep beraber bir ekip işi bir bütün oluyorsun..Ablam benim herşeyim benim için seferberlik ilan etti ve en büyük desteği ondan aldım. Abimin eşi yengem onunda hakkını ödeyemem. Arkadaşım ilknur hepsinin yeri bende farklı. Çok dua ettim Allah'ım çocuklarımın bana çok ihtiyacı var onlar için bunu yenmek istiyorum bana güç ver dedim. Doktor beyin karşısına çıktığımda  benim çocuklarım var beni iyileştirin dedim.Doktor beyde elbetteki iyileşeceksin dedi.Hastalığın ilerleyen süreçlerinde karşılaşacağım şeyleri bana anlattı hiç önemli değil hepsi geri gelecek şeyler dedim. Sadece Allah'ıma yalvarırken "Allahım biliyorum saçlarım dökülecek ama kaşlarım ve kirpiklerim dökülmesin ne olur dedim "çok şükür beni duydu.Kaşlarım ve kirpiklerim dökülmeden üstesinden geldim.Çok zor bir süreçti. Çocuklarımı aylarca görmedim zaman içinde bu hastalığı yendim. Önce Allahın izniyle sonra iyi olacağım inancını hiç bozmadım.Moralimi yüksek tuttum.Bol bol kitap okudum.Beslenmeme çok dikkat ettim.Ben çok şanslıyım iki tane kızım var çocuklarım çok kıymetli. Bu süre içinde evimin kokusunu ve eşyalarımı , mahallemi, şehrimi, yollarını ,komşularımı, dağını, taşını herşeyi çok özledim.Hiç isyankarlığa kapılmadım.Bunu bir sınav olarak kabul ettim ve gelip geçici bir şey olduğunu düşündüm. Annemin dualarıyla yön buldum kendime. İstanbul'da tedavim bitti geri döneceğim rüyam geldi aklıma. Evet verdiğim bu savaşın içinde herkes benim için çalıştı  ve savaştı çok şükür.  Bu zorlu savaşı İstanbul Ok Meydanı Hastanesinde  Mustafa hocamın sayesinde kazandım. Bundan  bir bucuk yıl önce gördüğüm rüyayı anca anlamlandıra bildim.Dün dünde kaldı yarın meçhul ben bugünü yaşıyorum. Sağlığın en büyük nimet olduğunu öğrendim. Maneviyatın insanı ayakta tutan en önemli şey olduğunu öğrendim. Anda yaşıyorum. Aktif olmayı, üretmeyi ,hayatın içinde insanlara örnek olmayı çok seviyorum. Ben dünyanın en zengin kadınıyım çünkü sevdiklerimle beraberim Allah'ımda benimle beraber.4 yıldır Halk Eğitim Merkezinde usta öğretici olarak örgü öğretmenliği yapıyorum. Çalışmak insanın ömrünü uzatıyor.Gül deyince aklıma Gülşah'ım kızım geldi."diyor Mine hanım.
                 Gülen gözleriyle uçsuz bucaksız hayalleriyle hayatın kendisine meydan okuyan yürekli kadın. Boş kalmayın. Kendinizi dinlemeyin, inanmak, istemek, moral ve tevekkülle yendim bu hastalığı.İnsan kendisini iyide yapar kötü de yapar  bu kişinin kendi elindedir. Herkesi sevin sevgi her şeyin ilacıdır diyen Mine Kaya Hanımefendi bizimle hayat hikayenizi paylaştığınız için teşekkürler.

YERELDEN EVRENSELE

            Evliya Çelebi seyahat namesinde "Alimler  Konağı, Fazıllar Yurdu ve Şairler Yatağıdır."der. Bu yatakta doğmaktan onur duyan ve köklerden beslenerek evrensel değerlere ulaşan yazdığı makaleyle Türkiye çapında yakaladığı başarıyı şehrine ve hemşerilerine mal eden Tokat ilinde aldığı Edebiyat alanında ki enler ödülüyle, omuz omuza yükselmenin sebebini hayatın merkezine  ben değil biz kavramını yerleştiren ve hep birlikte değer üreterek büyüyen iz bırakan bir yaşama imza atan "köy çocuğuyum "diyen evrensel düşünceye sahip  bir şahsiyet.
            1972 Sulusaray'da doğdum.Köy çocuğuyum. Bulunduğum bu coğrafyada tarihin arkeolojik kazıları arasında ve Sulusaray'ın kaplıca kültürüyle  bir çok insanın ulaşamadığı bir ayrıcalıkla büyüdüm bu topraklarda. Yazarların ve şairlerin banka kasası çocukluğudur derler.Buradan beslenir yazarlar. Ortaokulu ve liseyi Amasya'da  yurtta okudum. Burada çok kitap okuma alışkanlığı kazandım. Liseyi bitirince Uludağ üniversitesi ilahiyat fakültesinde iki yıl okudum. Fakat Edebiyat tarafım ağır basınca Ankara Gazi üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk dili öğretmenliğini kazandım ve buradan 1996 yılında mezun oldum.
             Ankara'da göreve başladım.Askerliğimi Mardin'de öğretmen olarak yaptım.Gazi Osman Paşa  Lisesi'nde görevime devam ettim. 2000 yılında "Üç nokta "adlı şiir kitabımı çıkarttım. Sekiz yıldır bir ilk olan Almanak Dergisini çıkartıyorum. Gazi Osman Paşa Lisesi'nden her alanda mezun vermiş bir çok insanla tanıştım. Ve insanların damıtılmış hikayelerini dinleyerek çok şey öğrendim ve kazandım. Bu süre içinde Tokat'ın tarihi sürecine şahitlik ettim. Bu anlamda kendimi çok şanslı hissediyorum. Almanak dergisi sayesinde şehir şehir ülke ülke gezdim.
             "Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği "kurucu üyesiyim. Derneğin çıkarttığı Kümbet dergisi istikrarlı kaliteli bir dergi olarak Türkiye'de Edebiyat alanında ilk beş arasında sayabiliriz. Kültür Bakanlığınca desteklenen bir dergi. Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği olarak bir çok faliyetlere imza attık. Yeşilırmak şiir günleri, Zile de Mustafa Necati Sepetçioğlu Tarihi Roman yarışmaları düzenledik,  Niksar da Erzurumlu Emrah ve Cahit kulebi Kültür Etkinlikleri ve şiir günleri,  Turhal
Koca Kavak şiir Etkinlikleri gibi. Bunun yanı sıra Tokat'tan mısralar adı altında üç tane  Antoloji kitabı çıkarttık. Bir çok kitabın editörlüğünü yaptım. "Yazarların Dilinden Tokat "adlı bir kitap çalışması yaptık. Şiir yarışmalarına katıldım ve bir çok ödül aldım.
              Milli eğitim Bakanlığı ve Türk dil Kurumu destekli "Dilimiz Kimliğimizdir"adlı makale yarışmasında Türkiye çapında ikinci oldum. Türkçe bilgisayar ve yazılım diline en uygun dildir  diyor Amerikalılar. Geleceğin dili Türkçe olmalıdır dediler. Fakat bu gerçeğin biz henüz farkına varamadık. Aydınlarımız gerekli önemi vermediler ve uzak durdular bu gerçekten. Aslında çok basit ve türetilebilir bir dil. Beş yüz tane ekle ürettiğimiz kelime sayısı elli milyon kelime.  Bu güne kadar kelime merkezli düşündü aydınlarımız. Ben ise artık ek merkezli düşünmemiz gerektiğinin altını çiziyorum ve Türkçenin gücüne inanarak geleceğin dili Türkçe olmalıdır diyorum. Tarihimizi iyi bilmemiz gerekiyor. Örneğin  Üretilen bazı kelimelerin ilk kullanımına erişebiliriz. "Selfi "kelimesini  1940 yılında  bir Türk pilotu bunu kullanmış ve "görçek"demiş. Bugün buna "öz çekim "diyorlar.  Kendi değerlerinden kopmadan evrensel değerlere ulaşmamız gerekiyor. Sağlıklı bir insanın değeri üretimi kadardır. Eski ata sözleri bizim gerçeğimizdir. Yerel değerlerimizi iyi okumalıyız." Merifet iltifata tabidir."ata sözünün gerçeğini görmeliyiz. Bazen batı biliminin çok çok önünde bizim yaşam değerlerimiz var. Yaşanmışlıklardan çıkarttığımız ata sözlerine kulak vermemiz gerektiğine inanırım. Yaşlılardan öğreneçeğimiz çok şey var. Çünkü bizim değerlerimiz bizim gerçeğimizdir hepsi.
               Eğitim sisteminin içinde bir çok yanlışımız var. Ezberci  bir sistemle çocuklarımıza çok gereksiz yükleme yapıyoruz. Uygulamaya yönelik ve pratiğe dökülmüş eğitimle daha başarılı olacağımıza inanıyorum. Asıl amaç çocuklarımızın öz güvenini nasıl geliştirebiliriz onlara bunu nasıl aşılaya biliriz derdimiz bu olmalı. Bunada ancak ve ancak korkularımızı ve önyargılarımızı kırarak yıkarak ulaşabiliriz.Uygulamayı eğitimin içine sokmalıyız. "Duyduğumuzun % 1, gördüğümüzün % 5 ,ama uyguladığımızın % 90 öğrenirim."diyor bilim. Örnek olarak bisikletin kullanma kılavuzunu bir çocuğa ezberletmekle çocuk bisiklet sürmesini öğrendi mi ? yoksa bisiklete binerek bir kaç tur attıktan sonra uygulamalı öğrenmek mi daha doğru.Bizim amacımız ezberletmek mi ?öğretmek mi?Koltuğumuzun altına bir çok karpuz almaktansa bir şeye odaklanmak ve o şeyi tam olarak öğrenmek daha güzel diye düşünüyorum. Uygulamanın eğitimde bir çok riski var. öğretmen bunları göze almıyor alamıyor. Çünkü prosüdür gereği uyması gereken bir çok şey vardır. Mutluluk merkezli düşünmüyoruz. Üretimin ana kaynağı rehavete teslim olmayan bir mutluluktur.
Çocuklarımızın sevdiği işi yapmaları mutlu olmaları için desteklemeliyiz.
                  Evliyim eşimde öğretmen.iki oğlum var. Tokat'ın enlerinde Yılın Eğitimcisi dalında bir ödül aldım. Tokat'lı olarak birbirine omuz vererek daha çok güzelliklere  ulaşmak için ben değil biz kavramının anlamıyla beraber büyüyerek yürümek ve değerlere  ulaşmak çok güzel. Ödül aldım ama en güzel ödül nedir biliyormusunuz ? Karşınızdaki kişinin sizi bir evladı gibi görmesi ve benim başarımdan çok mutlu olmaları, bir çok insanın beni araması beni kucaklaması beni çok onure etti. Bundan daha büyük bir saadet ve zenginlik yok. Hayatımı bundan sonra ideolojilerle yönlendirmek değilde insani açıdan birleştirici olmak için çalışacağım. Bu toplumda farklı ideolojilere sahip olabilirsiniz.Her fikir bir enerjidir. Bu enerji bize katma değer katar. Enerjimizi doğru değerlendirelim ve israf edip çöpe atmayalım. Benim tek bir kırmızı çizgim var.  Bu ülke sınırları içinde bölücü ve yıkıcı olmadıktan sonra bir birimizi ötekileştirmenin cehaletten kaynaklandığını gördüm. Bu dönemde bunu öğrendim.Farklılıklarımızın bir zenginlik olduğunu öğrendim.Hepimiz bu ülke için  insanlık için bir değeriz. Güzel düşünen güzel konuşur güzel konuşan güzel davranır. Bakış açılarımız bizim içimizin yansımasıdır. Bir insan neyden bahsediyorsa onun reklamını yapar. Ben çirkinliğin konuşulmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Akıl her zaman vicdanın bir adım önünde olmalıdır. Aklımızı kullanarak tarihimizi iyi öğrenerek okuyarak okumada derinleşerek gençlerimize iyiliği ve güzelliği güzel bir uslupla dillendirmeye devam edeceğiz. Bizim derdimiz bu dünyayı da ahireti de güzel kılmak. Gül deyince aklıma ilk gelen  şey iyi kalpli her insanın yüzüdür diye düşünüyorum.
              Engin ve mütevazi duruşuyla bilgiyi ve ışığı yüreğinde taşıyan bir öğretmen, şair, yazar olarak bulunduğu yere ve memleketine insanlığa yaptıklarıyla ilklere imza atan Tokat'ın enlerinden Türkiyen'in enlerine doğru yürüyen ve yerelden evrenselliğe açılan kapının insanlık değerleriyle ahlakıyla, inancıyla, bağımsız düşünmeyle, ekip çalışmasıyla ve başkalarına verdiğimiz değerle olacağına inanan kıymetli bir şahsiyet. Teşekkürler Mahmut Hasgül Öğretmenim bizimle hayat hikayenizi paylaştığınız için güzelliklerde buluşmak dileğiyle...

2 Şubat 2018 Cuma

AKLIMDASIN

Nerede sıcacık bir sarı IŞIK görsem sen gelirsin aklıma
Nazım
Her sabah soframda yediğim ZEYTİN  tadında sen gelirsin aklıma
Mehmet Akif Ersoy
Nerede bir KÖYLÜ görsem seni hatırlarım
Bedri Rahmi Eyüboğlu
TOPRAKla haşır neşir olduğumda seni anarım
Aşık veysel
Bütün AŞK şarkılarında senin imzan var
Ahmet ilhan Selcuk.
Kelimelerim KİFAYETSİZ kaldığında sen gelirsin aklıma
Orhan Veli
Bütün bunları FARK ettiğimde sen gelirsin aklıma
Can Yücel
Gönülden GÖNÜLe bir  yol bulduğumda sen gelirsin aklıma
Neşet Ertaş
Ve daha niceleri ...
Aklımdasın unutmadım
Teşekkürler bize kattığınız DEĞERLER için.


1 Şubat 2018 Perşembe

MERKEZ

Tükeniyoruz her geçen gün,
Hayatın merkezine TÜKETİMİ yerleştirip yaşam biçimine dönüştürenler,
En sonunda kendi kendilerini tüketirler.
İnsanlığın kaderini değiştirmek ve var olabilmek için,
Aktif bir yaşam bilimmin ve sanatın önderliğinde ancak ve ancak merkeze ÜRETİMİ yerleştirip var olabiliriz.
                 Dünya köylüsü

SENCE

Sence...
Leyla'ya mecnun olmak  mı ?
Piraye'ye Nazım,
Ferhat'a Şirin olmak mı ?
Yoksa yeniden bir aşk yazmak mı ?
???
Mümkün mü  sence ?
Bence mümkün.
           
                  Dönya köylüsü