29 Haziran 2015 Pazartesi

Barış Manço

Kendimi bildim bileli yollarda tükettim koskoca bir ömrü
Bir uçtan bir uca gezdim şu fani dünyayı
Okumuşu, cahili, yoksulu, zengini hiç farkı yok hepsi aynı
Sonunda bende anladım hanyayı Konyayı
Sanki insanlık pazara çıkmış ekmek aslanın ağzında
Bir sıcak çorba içermisin diyen yok
Dört duvarı ören çatısını kapatıp içten kilitlemiş kapıyı
Bir döşekte sana serelim buyur diyen yok
Tek bir soru hemşerim memleket nire?
Bu dünya benim memleket
Hayır anlamadın hemşerim esas memleket nire
Bu dünya benim memleket
Tövbe, tövbe, tövbe
Kardeşlik ve eşitlik üzerine uzun uzun nutuklar çekip
Niye senin derin benden koyu diye soran çok
Kaşının altında gözün var diye silahlanıp ölüme koşarken
Kalan dul ve yetim ne yer ne içer diye soran yok
Barış garibim bulamadı çözümü oturdu etti bunca sözü
Gelin hepberaber anlaşalım diyen yok
Zaten paramparça bölünmüş ve yaşanmaz olmuş dünyamız
Daha fazla kesip bölmeye hiç gerek yok
Tek bir soru hemşerim memleket nire?
Dedim ya yahu bu dünya benim memleket
Hayır anlamadın hemşerim esas memleket nire
Bu dünya benim memleket
Tövbe, tövbe, tövbe
                                                       Barış Manço

 Barış Manço - Hemşerim Memleket Nire  
 (Dinlemek için bağlantıya tıklayınız.)

14 Haziran 2015 Pazar

Yaşar Nuri Öztürk

     O günü bugünkü gibi hatırlıyorum . Yıl  1980 günlerden perşembe  öğlenden sonra saat üç dört gibi  televizyon açık, bende kardeşlerimle oyun oynuyorum odada kulağımda televizyonda, "inanç dünyası "diye bir proğram var ,iki kişi oturmuş karşılıklı sohbet ediyorlar televizyonda. Orada anlatılan bir hikaye çok dikkatimi çekti ve dikkat kesilip hikayeyi dinlemeye koyuldum,hikaye bittikten sonra televizyonda kim konuşuyor diye göz attığımda adını aklıma mıh gibi ,resmini beynime dikkatle çekmişim o ismi  Yaşar Nuri Öztürk yazıyordu. Gıyabında televizyondan tanışmam ilk ozaman oldu hocamla.
       O günkü dinlediğim hikaye benim çıkış noktam oldu. Her şey niyetlere ve amellerinize göre değerlendirilir dedi.Hocam o gün "yolda yürüyen bir kişi yolun biraz bayır ve dik olması sebebiyle, yolun kenarında duran taşı yolun ortasına almış ve koymuş, kendince yukardan aşağıya doğru gelen arabanın fireni tutmazda bu taş onu durdurur diye düşünür, başka bir adamda bu yolun ortasına bu taşı kim koydu der ve aşağıdan gelen bir araba tam hızını almış yukarı doğru çıkarken bu taş onun çıkışını engeller der ve taşı ortadan kaldırır kenara koyar. " Şimdi bu adamlardan hangisi iyilik yaptı. İkiside iyilik yaptı çünkü ikisininde niyeti  iyiydi, dedi hoca çok hoşuma gitti ve hocamın ismini sekiz yaşındayken beynime yazdığım bugün ise gönül sayfama yazdığım isimlerin başında gelir.yıllar sonra onun adını tekrar 1993 te Ayşe Özgün'le  yaptığı proğramda raslamam ,sanki yıllardır kaybettiğim bir şeyi bulmuş gibi çok sevindim, nasıl sevindim anlatamam. Ondan sonra bilinçlendim ve hocamı bilinçli olarak kitaplarını ve proğramlarını takip etmeye başladım. Beynimdeki iyilik şimşeğini ilk çaktıran hocamdır. Çaktırdığı bu ışıkla yolumda yürüdüm ve sonunda  kur-an'la tanıştım. Her yer aydınlandı karanlık bir yer kalmacasına. İyiki varsın hocam iyiki sizinle aynı zamanda ve aynı çağda yaşamışım, çok şanslı hissediyorum kendimi. Bize Atatürk'ü gerçek manada anlatan tanıtan, kur-an'la bağ kurduran, eğriği doğruyu ayırt etmemiz için bize düşünceleriyle fikirleriyle yorumlarıyla  öncülük eden,üzeri örtülen gerçeklerin ortaya çıkmasında bize yardımcı olan ulu önder Atatürk'ten sonra bu ülkenin yetiştirdiği ender insanlardan birisiniz. Bunu benim söylemem neyi değiştirir ki sizin yaptıklarınıza Allah şahid. Siz rüştünü dünya çapında ıspatlamış, dünyada yapılan bir araştırmada ki sıralamada yedinci gelen dünya ilmiyle ve maneviyat ilmiyle donanan hayat üniversitesinden  mezun olmuş çifte diplomalı ve iki dünyalı bir adamsınız. Tek dünyalı insanların sizi anlaması imkansız, çünkü ilimleri yetmez. O yüzden yanlız ve o yüzden tek adamsınız. Çünkü bu çağda bu asırda kimse sizin kadar yürekli ve cesurca  gerçekleri haykırmadı. Kimse sizin kadar zifiri karanlıklarda ışığını kutup yıldızı gibi yansıtmadı, cesur yiğit yürekli cep herkülü dev adam.
       Yazdığınız kitaplarla bizlerin gözünü  kulağını açan bizleri bilgilendiren çıkışın kurtuluşun kur-an ahlakında olduğunu her defasında avazı çıktığı kadar bağıran bizi Allah'a davet eden, bizi bu dünyanın çarpıklıklarını anlamamız için "Allah ile Aldatmak"isteyenlere karşı uyaran bu asırda Muhammed nurunu taşıyan  bu güzide insanın susturulmak istemesini "Abuzer" adlı kitabındaki anlatılarıyla daha iyi anlıyor ve doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar  ama Onuncu köyde belki dinlerler kulak verirler diye, rabbimin ona verdiklerinin şükrünü eda edebilmek için oradan oraya koşan bu zatı kur-anın fetih süresindeki 29. Ayetinde "Muhammed, Allahın peygamberidir. Onunla birlikte olanlar, kafirlere karşı kararlı  çetin ve başı dik,kendi aralarında sevgi ve merhametle dopdoludurlar" ayetinin gereğini yerine getirmesi  bizi çok sevmesindendir, pir sultan abdalın dediği gibi "bin cefalar etsen almam üstüme gayet şirin geldi dillerin dostum" dediği gibi hocamın kızması celallenmesi dost olarak kabul edenlere müjde dost olarak görmeyenlerede  uyarıdır zor ve çetindir ağır gelir bu sözler onlara  arkalarını dönüp giderler. Tevbe-128"And olsun içinizden size sıkıntıya düşmeniz kendisine ağır gelen size düşkün sadece inananlara çok şefkatli kolaylık sağlayan çok merhametli bir elçi gelmiştir" ayetini manasıyla hareket ettiğinden adım kadar eminim sevgidendir sevgiden. Bütün bunlara rağmen yinede gerçeklerden uzaklaşırlarsa "bana Allah yeter, ondan başka ilah yoktur. Ben sadece ona işin sonucunu havale ettim. O çok büyük tahtın sahibidir." Kur-an ışığında yaptığım bu değerlendirmeyi bu nuru taşıyan tüm hocalarıma gıyabında tanıdığım Y.Nuri Öztürk hocanın şahsında (Mehmet Okuyan, Cemalnur Sargut, Muhammet Nurdoğan, Hakkı yılmaz, İhsan Eliaçık, Namık Kemal Zeybek, Mustafa Öztürk, Mukaddem Demirci, Ali Yüce, Hasan Elik, Şaban Düzgün, Caner Taslaman, Abdülcabbar Boran, Ali Akın,Bayraktar Bayraklı...)tüm bu yolda bize gerçekleri elinizden geldiği kadar aktarmaya çalışmalarınızdan dolayı yaşadığımız bu çağda  O nuru taşıyan özündeki sese ışığa kulak veren vicdanının sesini dinleyen sağ duyulu öncülere önden gidenlere bu türden olan tüm insanlara teşekkür ederim. Allah büyük armağan sahibidir. İyiki varsınız iyiki sizleri tanımışım. Selam olsun bu yolun tüm yolcularına....
                  Dünya köylüsü

        

10 Haziran 2015 Çarşamba

"MEZUNİYET"

           Dört yıl önce yirmibeş yıllık bilgilerimle girdiğim ünüversite sınavında birmilyon sekizyüz bin kişiyle yarışıp birmilyon kişiyi geride bırakıp sekizyüz bininci gelerek kazandığım Eskişehir Anadolu ünüversitesi Açık öğretim fakültesi  SOSYOLOJİ bölümünden bu yıl mezun oldum.
             Bana bu yolda başından beri destek olan emeğini esirgemeyen yol arkadaşım gönül sırdaşım eşime çok teşekkür ederim. Başarılı bir erkeğin arkasında bir kadın vardır sözünü bende her başarılı bir kadının arkasında bir erkek vardır sözünü yaşayarak onaylıyorum. Bu okul bana çok şey kattı, yanlış bildiğim doğruları düzeltti. İnsanın çok yönlü bir varlık olduğunu yaşadığımız sürece insandan ayrı gayrı hiç bir şeyin olmadığını, şuda beni ilgilendirmez diyebileceğin hiç bir alanın olmadığını hepsinin bir bütün içinde birbiriyle bağlantılı olduğunu hayatın aslında bölük pörcük gibi duran parçalarını bir araya getirmeye anlamlandırmaya çalışmak, okumakla ve aralarındaki bağı doğru kurup gerçeğe ulaşmamıza yardımcı olduğunu görmek insanı mutlu ediyor. Gözlemci bir yapıya sahibim girdiğim ortamlarda insanları inceler davranışlarına göre not verir ve ona göre yol alırım. Kişileri giyimlerine, makamlarına fiziksel özelliklerine göre değil, düşüncelerine o makamı hak edip hak etmediğine bakar ona göre tavrımı koyarım.Yaşadığımız bu çağda herşeyin birbirine karıştığı, kelimelerin ve kavramların içinin boşaltıldığı anlamsızlaştığı bir dünyada gerçeğin peşine düşüp okumak aydınlanmak ve anlamlandırmak için hayatı mecburuz araştırmaya, en doğruya ulaşmak için, buda seni her türlü ve her yönlü okumaya sevk ediyor otomatik olarak. İnsanı okumak, doğayı okumak ve insana kılavuz olması için gönderilen kur-anı kerimi okumak insanın gelişimine ve muhakeme yapıp kendi içindeki doğruları açığa çıkartmasında en büyük yardımcıdır diye düşünüyorum. Sosyoloji eğitimi aldığım dersler arasında mantık, edebiyat, din, medya, tarih, ingilizce, ekonomi, suç sosyolojisi ....gibi derslerin aslında insanın insanla olan ilişkisinin dışında, insanın kendisiyle olan ilişkisinide ön plana çıkartıyor. Aslında bu eğitimleri bire bir hocalardan örgün eğitimle almakta çok daha faydalı olacağına inanıyorum. Gençlerimizin üniversite hayatlarını daha verimli hale getirmek için bilinç düzeylerinin arttırılmasını ve farkındalık eğitimlerinin elzem olduğunun altınıçizmek isterim. Hayat kırkından sonra başlar sözünü düstur alarak hayatın bundan sonra yeni başladığını yapılacak çok iş olduğunu ayağa kalktığımı vurgulamak isterim.
             Bu bilinçlenme dönemimde bana maddi manevi destek olan herkese çorbada benimde tuzum olsun diyen ve dönem harçlarımı yatırıp katkı sağlayan bacılarıma, sen yaparsın sen başarırsın deyip beni her zaman yüreklendiren can dostlarım güzel insanlara, dualarıyla herzaman yanımda olan anneme, babama ve kayınvalideme çok teşekkür eder,bu yolculukta bazen ihmal ettiğim yavrularıma bana gösterdikleri sabırdan dolayı teşekkür eder hepsini çok ama çok sevdiğimi yürek dolusu sevgilerimi sunar büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim.
           Dünya köylüsü

8 Haziran 2015 Pazartesi

"BABAM"

           On dokuz yaşında nişanlandım ,yirmibir yaşında evlendim. Bu yaşıma kadar ailemden öğrendiklerim beni evliliğe ve gurbete hazırlamıştı ufak ufak. İlk okuldan sonra yatılı okula gittiğimden dolayı annem kızım sen gurbet hakkını doldurdun seni uzaklara gelin vermem derdi.Büyük konuşmuş olacak ki yada gurbetlik hakkım dolmamış olacak ki evlendiğim kişi denizci asker ve görev icabıyla en yakın gelebileceğimiz yer Ankara memlekete altı saat.
           Düğün hazırlıkları başladı. Bizim oralarda düğün çehizlerin asılmasıyla başlar, bir hafta boyunca çehiz görmeye hediyesini alan gelir. Bende geleni gideni karşılıyorum sohbet muhabbet ettikten sonra uğurluyorum. Bir gün babamla kapıda karşılaştık, babam gözümdeki yaşları görünce hayırdır kızım dedi bende hiç sesimi çıkarmadım ,yanımda annem vardı ne olacak o gelin hem gider hem ağlar dedi. Babam ikna olmadı, aldı beni karşısına , bak kızım dedi sen benim için çok değerlisin, evliliğe henüz hazır değilim kararımdan vaz geçtim dersen,davullar çalıyor diye sen evlenmek zorunda değilsin,Ben sizi ellerin elinde ezilesiniz diye yetiştirmedim, değerini kıymetini bileni başının üstünde taşı ama sana değer vermeyeni ben dahi olsam sende değer verme  kendini ezdirme baktın olmuyor  dön gel kapım her zaman açık başımın üstünde yerin var dedi. Bende  babacığım ben bu evliliği kotaramayacağımdan değil sizden ayrılacağıma üzülüyorum dedim ağlamam o yüzden. Babamda üzülme özlediğin zaman biz geliriz sen gelirsin bunu aşarız dedi ve sarılıp beni öptü.Bir gün hatırlıyorumda Kadir İnanırın "köprü"filmini izlerken sen ağlamıştın sen ağladın diye bende ağlamıştım.Babamı ilk kez ağlarken gördüm.Babam aslında pek gülmez ama Kemal Sunal'ın filimlerini izlerken gülerdin bende seni izlerdim sana gülerdim babam ne güzel gülüyor diye.Arkadaşlarının arasında sevildiğini sen yokken bize verdikleri değerden anlıyorum .El üstünde tutarlardı bizi.İlk öğretmeni babası olunca biraz şanslı oluyor insan.İşte ben böyle bir babanın kızıyım.Öğütlerin hala kulaklarımda. Canım babam sen ne güzel bir insansın , sen bana değer verdin bende hak eden herkese değer verdim. Ayaklarımın üzerine durmayı, zorlukları sevgiyle aşmayı, dara düştüğümde sıkıntılardan içimdeki inancımla ve nasihatlerinle aşmayı, dik durmayı, kula kul olmamayı, senden öğrendim baba, eğer bana gelinlikle çıktın kefenle gelirsin bu eve deseydin yaşamımdaki sorunları aşmak için ben o gücü nerden alırdım baba? Kanadım kolum kırık, eller kadrimi kıymetimi bilirmiydi? sen bana bu gücü vermeseydin ben ne yapardım, tutunacak dalım olmasaydın ne olurdum. Bir yaprak misali oradan oraya savrulur kırılırdım. Eller kadrimi kıymetimi bilirmiydi baba?
       Sen ne büyüksün, sen ne yücesin ki,  Önce sen beni sevdin, ben kendimi. Sen bana güvendin ben kendime seni çok çok seviyorum babam. İyiki varsın iyiki benim babamsın. Bu günkü onurlu duruşumun  dik başlı oluşumun her zaman hakkı savunuşumun, doğruyu söylemem sendendir, Bütün güzelliklerin temelinin atıldığı aile ocağında sohpetlerinle pişirdiğin o küçük kız bugün kocaman bir çocuk seni çok seviyorum baba.....
           Dünya köylüsü
     Sana olan duygularımı şair Yıldırım Nardan'ın dizeleriyle dile getirmek istiyorum ...
 
       BABA
Eskimiş bir mektupta hasret dolu satırlar,
Sararmış fotoğraflarda unutulmaz anılar,
Yitik bayram sabahlarında çocuksu sevincimsin sen BABA.
Dinlediğim hicaz şarkıda gönül telimi titreten,
Gözlerinden değil yüreğimden kopup gelen gözyaşımsın sen BABA.
Yaşamak denen bulmacada nasihatlerinle doğru cevabım,
Kaybolduğum kalabalıklarda pusulamsın sen BABA.
Emekleyerek başladığım bazen tökezlediğim bu yolculukta,
Şimdi yürüyorsam dimdik
Güvenle sırtımı dayadığım kocaman bir dağsın BABA.

                                                                           Yıldırım Nardan

3 Haziran 2015 Çarşamba

"ARKADAŞ"

          Arkadaş çok önemli insan hayatında. Aklımız erdi arkadaşımız oldu. Çocukluk, gençlik şimdiki arkadaşlıklarda tabii bir başka ama o çoçukluktaki arkadaşlıklar ve paylaşımlar daha bir başka içten samimi saf çıkarsız.
            Hiç unutmuyorum ilk okul dördüncü sınıfa gidiyorum. Öğretmenimiz yazılı yapacağını günler öncesinden duyurdu. O gün gelip çattığında bende kalemimi silgimi hazırladım ve öğretmenler zilinin çalmasını bekliyordum. Tam o arada kalemimin ucunu kırdım, elimde açacak kapının arkasındaki çöp kovasının başına geçip kalemi açmaya başladım. Başladım ama açtıkça kalemin ucu kırılıyor, açtıkça kırılıyor,elimde kalem kalmadı. Bu arada öğretmenler zilide çaldı. Ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyette düşünürken kafamı sınıfa çevirip şöyle bir göz gezdirdim arkadaşlara kimde fazla kalem var diye ama kimseyle kontak kuramadan öğretmen geldi ve yerine geç otur kızım dedi. Elimde ucu olmayan kalemimle ve açacağımla sırama doğru yöneldiğimde arka sırada oturan Ahmet arkadaşımla göz göze geldim ve gözlerim dolmuş olacakki ne oldu? diye sordu. Bende elimdekileri gösterdim kalemim yok dedim. O da kaleminin iki ucunuda açmış hazır bir vaziyette öğretmeni bekliyor, hemen masanın üstündeki kalemi aldı ve ikiye böldü yani kırdı ve yarısını bana verdi. Çok sevindim.Teşekkür ettim ve nemlenen gözlerimi elimle sildikten sonra önüme döndüm. Bu arada öğretmen test kağıtlarını dağıtmaya başlamıştı bile. Sınav zil çalınca bitti.
            Şimdi düşünüyorumda o anda çocuk aklıyla bunu nasıl düşündü. paylaşmanın bu kadar çıkarsız ve yalansız gerçek olması beni çok etkilemiş olacak ki o günü hiç unutmuyorum. Bugünün çocuklarıyla kıyaslandığında, bu hikayeyi anlattığımda hiç kimse bende aynısını yapardım demedi, çünkü kırmak aklıma gelmezdi dediler. O yaşta bir çocuğun bunu fikretmesi hayret verici birşey. Fazla kalemim yok diye bilirdi, ama demedi...An'da var olmak böyle bir şeydir herhalde. Küçücük yaşına  rağmen bana bu duyguyu paylaşmayı yani darda kalmışa çare olmayı, çok içten duygularla iz bırakması, hatıralarımın arasında yer bulması saflıktan olsa gerek. Bu koca yürekli çocuğa, güzel davranışından dolayı Ahmet Çakır arkadaşıma çok teşekkür eder, selam ve sevgilerimi iletirim.
            Arkadaş; seni gözetleyen, darda kalmışa el uzatan, senin derdinle dertlenen çözüm odaklı düşünendir. İçimizdeki var olan güzelliği ortaya çıkartıp, güzelliklerde yarışmak ve an'da var olmak dileğiyle...
        Dünya köylüsü