28 Ekim 2018 Pazar

CUMHURİYET'e BORÇLUYUM

         Ben cumhuriyetin değerleriyle büyüyen kimsesizlerin kimsesi olan laik düşüncenin yeşerttiği bir cumhuriyet kadınıyım.
Bir Cumhuriyet Kadını Olarak;
      "Bir millete şerefin haysiyetin namusun ve insanlığın doğup yaşayabilmesi , o milletin özgürlük ve bağımsızlığa sahip olmasına bağlıdır."
       Özgür düşünmeyi hür olmayı insan yerine konmayı insan gibi yaşamayı değerli olduğumu fark edebiliyorsam  cumhuriyete ve atama bu vatanı bize hediye eden atalarımıza minnet borçluyum.
        "Yurta Sulh Dünyada Sulh " sözünden feyz alarak, Sevmeyi sevilmeyi örnek olmayı muassır medeniyetler seviyesinde uygulaya biliyorsam bunu cumhuriyete borçluyum.
        Seçme  ve seçilme hakkına sahipsem yani ülkemin geleceğine yön veriyorsam, bunu cumhuriyete borçluyum.
        "Eğitim bir milleti ya özgür ,ya bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum haline getirir,yada köleliğe ve yoksulluğa sürükler."
       Eğitimde öğretmen, bilim insanı olup dünya insanlığına öncü olabiliyorsam, istediğim makama gelebiliyorsam ,okuyup yazabiliyorsam bunu cumhuriyetin değerlerine borçluyum.
        Meslek sahibi olabiliyor, kendi ayaklarımın üzerinde durabiliyor ve kendi geleceğimi belirleyebiliyorsam bunu cumhuriyete borçluyum.Pilot, mühendis,mimar, öğretmen olabiliyorsam...ne mutlu bana.
        Tek başıma bir lokantada yemek yiyebiliyor, bir otelde kalabiliyor ehliyetimle tüm dünyayı gezebiliyor ve seyahat edebiliyorsam...
         Evliliğimde Eşimi seçebiliyorsam ve mutlu olamadığım bir evliliği sonlandırma  hakkına sahipsem, dinimi inancımı özgürce yaşaya biliyorsam bunu cumhuriyete borçluyum.
          Babamın mirasından eşit hak elde edebiliyor; sanata ve spora gönül verebiliyor ve onları yaşam şeklim haline getirebiliyorsam...Dünyada spor alanında madalyalar alıyor müzik alanında kalıcı çalışmalar yapabiliyorsam bunu cumhuriyete borçluyum.
       " Bir millet zenginliğiyle değil, ahlak değerleriyle ölçülür. Samimiyetin lisanı yoktur.Samimiyet sözlerle açıklanamaz. O, gözlerden ve tavırlardan anlaşılır."
        Bu özgür yaşamın bana sunduğu imkanlarla samimi bir şekilde yüksek düşünceyle ve akılla başkalarının değil kendi doğrularımı yaşıyorsam...ve evrensel değerlere sahipsem.
         Erkeklerle aynı şartlarda çalışıp eşit üçret alabiliyorsam inasan yerine konuluyorsam bunu cunhuriyete borçluyum.
         Erkek egemen bir toplumda başbakan, vali, kaymakam, müdür, belediye başkanı oluyorsam bunu cumhuriyete borçluyum.
   Demem o ki kadın gibi değil insan gibi yaşıyorsam, elbette ki bütün bunları sana borçluyum CUMHURİYET...
"Ey kahraman Türk kadını !
Sen yerlerde sürünmeye değil omuzlar üstünde taşınmaya layıksın" sözüne layık olabiliyorsam...ne mutlu.
           Ben bir Cumhuriyet çocuğuyum...Cumhuriyet kadınıyım...Köklerime, atalarıma, kültürüme, tarihime, vatanıma, bayrağıma dinime aşıksam bütün bunları sevgiyle dillendirip çoşkuyla çocuklarıma anlatabiliyorsam bunu  MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'e borçluyum.
         Aydın bir Türk Kadını ve Türk Vatandaşı olarak; Her ilerleme ve kurtuluşun anası özgürlüktür diyor özgürlük ve bağımsızlığımızın, aydınlanmamızın en önemlisi tüm dünya insanlığının mayası olan medeniyetimizin kuruluşunun 95. Yılında CUMHURİYET bayramımızı kutluyorum...
         Bağımsızlığımızın sembolü CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN...
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
     Ayla Bağ
                                         

23 Ekim 2018 Salı

ATLI KARINCALAR

             Alanında uzman eğitimcilerle çalışan özel eğitimde ilerlemenin ön koşulu olarak gördükleri ailelerin rehabilitasyon uygulamalarına etkili ve verimli bir şekilde katılımını sağlamak, psikolojik destek vermek, çocuklarımızın Eğitim takibi ev ortamı, sosyal ortam takibinin eğitimlerinin olmazsa olmaz bir parçası olarak gören, çoklu yaklaşım modelini temel alan, çocuklarımızın hayatın her alanında tam katılabilecek özgüvenli üretebilen ve bağımsız birer birey olarak hayat sürmelerini misyon edinen Atlı karıncalar Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinin kurucusu olan Fizyoterapist Serap Gündoğdu Şimşek hanımefendiyi şimdi daha yakından tanıyalım.
                1977  yılında Pazar'da doğdum. Babam öğretmen annem ev hanımı. Üç kardeşiz.İlk okulu Pazarda okudum. Liseyi Tokat'ta bitirdim.Hacettepe üniversitesi Fiyoterapist bölümünden mezun oldum ve Tokat'ta iki aylığına geldim ve 2002 yılında ilk olarak işe başladım. Babamın vefaat etmesi nedeniyle burada kaldım. Evliyim iki çocuğum var. Eşim eczacı.Tokatta ilk rehabilitasyon merkezini ben açtım. Şu anda 25 çalışanla 240 öğrenciye hizmet vermeye çalışıyorum. O zamanlar engellinin adı yok. İlk olarak Sevda Akdağ'ın annesi Gülüzar Akdağ hanım efendiyle yola çıktık ve olmazları başardık. Bizim işimiz çok zor. Önce anneyi ikna ediyoruz ve anneyle beraber olmazları başarıyoruz. İğneyle kuyu kazıyorsun ve değişimler çok gözle görülen bir olay değil senelerce süren bir sabır sürecinden sonra bir hareketi başarıyoruz. Öğrencilerimizin içindeki cevherleri açığa çıkarmaya ve onları bir tık ileriye taşımak işlerini kolaylaştırmak ve kaliteli yaşamaları için pisikolojik destek vermek bütün bunları ancak ve ancak aşkla yapabilirsiniz. Bizler hastalarımızla çok yakın temas halinde çalışıyoruz bu iş para için yapılmaz severek yapılır. İşimiz çok zor. Hastanın her şeyini bilir ve herşeyiyle ilgilenmek zorundasınız. Bazen hastaların canı yanabiliyor ama sonucunu gördüklerinde anneler babalar çok mutlu oluyorlar. Bizde bir şeyleri başarmanın mutluluğuyla yola kaldığımız yerden devam ediyoruz. Sürünerek gelen yürüyerek çıkıyor, genellikle tedavileri devlet karşılıyor, aileler ekstraları karşılayamıyor. Çok özverili annelerimiz var çocuklarını bireysel emeklilikten emekli etmek istiyorlar, benden sonra çocuğumun maaşı var , belki bakarlar diye düşünüyorlar. Bu tür aileler de boşanma oranı çok yüksek. Psikolojik olarak yıkılmış ailelerin her yönden desteklenmesi gerekiyor. Devlet destekli eğitimlerin artması ve en ücra köşedeki ailelere ulaşıp insanları bu merkezlerle buluşturmamız gerekiyor.Zihinsel engelli hastaların En etkili dönemi  0 -4 yaş. Bu yaş geç farkedilirse çok geç oluyor ve bizim işimiz zorlaşıyor. Annelerimiz dönemleri ve bu dönemlerdeki gelişimleri bilmeleri gerekiyor ki anne neyin eksik olduğunu görsün ve tedbir alsın. Toplumun her alanda aydınlanması için bir yerden başlanması gerekiyor. Çözüm olarak mecburi anne okulları kurulmalı ve insanlar aydınlatılmalı diye düşünüyorum. Hekimlerimizin çok dikkatli olmaları ve teşhisi iyi koymalı diye düşünüyorum. Bizim velilerimiz bizden aldıkları eğitimlerle etraflarında ki engelli bebekleri gözlemleyip çocukları erkenden teşhis edip anneyi ve aileyi uyarabiliyorlar buda çok güzel bir şey erken teşhis bizim işimizi kolaylaştırıyor. Bu alanda fedakarlık daima anneye düşüyor. Babasını görmediğim tanımadığım bir çok veli var, yük daha çok annelerin omuzunda. Herkes bir engelli adayı her an her şey olabilir. Hiç unutmadığım çok etkilendiğim bir hikayeyi sizinle paylaşmak istiyorum. İki yaşında normal bir bebek hastalanıyor ve doktora gidiyor hastanede tedavi olurken anne bebeğe yattığı yerde  bisküviyle meyve suyu veriyor ve yedirdiği bu yiyecek soluk borusuna kaçıyor ve oksijensiz kalan çocuk bir anda krize giriyor ve annenin hatası yüzünden zihinsel engelli olarak hayatına devam ediyor. Bu olay beni çok etkilemişti. O yüzden ne zaman ne olacağımız hiç belli değil.
                  Sevda Akdağ kızımız okuyabilir fikrini ilk olarak annemize söylediğimizde Gülüzar anne çok sevindi ve Sevda'yı okuma yazma konusunda elimizden geldiğince birlikte destek verdik. Kalem tutamıyor ama Şu anda Sevda okuma yazmasını cep telefonundaki tuşlarla öğrendi. Derdini anlatıyor herkesle iletişim kurabiliyor. Çok zeki bir kız her yönden % 80 iyileşme görüldü ve Sevda bugün bütün engelli kardeşlerine örnek oluyor. Umut aşılıyor, azmiyle sabrıyla başarılarıyla ve sevecenliğiyle herkese örnek oluyor. Bizlerde onların başarılarından ve mutluluklarından çok gurur duyuyoruz. Fizyoterapist olarak ben görevimi yaptım. Abartılacak bir şey yapmadım. Benim görevim ailelerin işini kolaylaştırmak ve daha kaliteli bir yaşam için ailelerimizi bu sürece uyumlu hale getirmek ve psikolojik destek vermek. Kurum olarak hedefimiz "mutlu aile mutlu çocuklar görmek ve mutlu toplumlar "yaratmak. Buda ancak bilinçlenmek ve bilgilenmek yoluyla olacağını düşünüyorum. Hayalim Tokat'a engelliler okulu açmak. Özlemim Ankara'da kalıp akademisyen olarak yoluma devam etmek isterdim ama öyle olmadı . Kaderimde burada kalmak ve bana ihtiyacı olan birilerine dokunmak onlara şifa kaynağı olmak varmış.Gül deyince aklıma gülümsemek geldi. Mutlu aileler geldi diyor Fizyoterapist Serap Şimşek Hanımefendi.
                  Hayat hikayesiyle bizlere örnek olan ve dokunduğu hayatlarda mucizeler yaratan annelerin yüreğine şimşek gibi umut ışığını çaktıran ve yaptığı işlerle bulunduğu yerde ilklere imza atan fark yaratan bir kadın olarak bizlere öncü olan insanların yüreğine dokunan iyiki varsınız dedirten Fizyoterapist Serap Şimşek hanımefendi yaşam öykünüzü bizimle paylaştığınız için çok çok teşekkürler. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
     Ayla Bağ
             
             

MASAL DÜNYASI

             Çocuğunuza farklı ülkelerden masallar okuduğunuzda şaşırdığını, size sorular sormaya başladığını, bir süre sonra da dünyaya bakışının değişmeye başladığını göreceksiniz.
Uzmanlar, çok kültürlü, büyük bir devlete dönen dünyada yaşayacak olan çocukların, farklı  kültürlere açık olması için mutlaka küçük yaşlarda yeni kültürlerle tanıştırılması gerektiğini söylüyor. Hem meslek yaşamını hem de arkadaşlıklarını etkileyecek bir başlangıç için en  doğru yöntem ise çocuklarınıza farklı kültürlerden masallar okumak.
Masallarla Dünya turuna hazırsanız, başlayalım:
Güneş ışınlarının yeryüzünde ilk aydınlattığı yer Yeni Zelanda’da Hikurangi Dağı’nın tepesidir. Yeni Zelanda yerlileri, iki adadan oluşan ülkeleri için Maui’nin Balığı anlamına gelen Te-Ika-A-Maui diyorlarmış. Neden mi? Çünkü küçük Maui, ülkesini bir oltayla denizin dibinden çıkarmış. Denizden ilk çıkan yer, güneşin yeryüzünde aydınlattığı ilk yer olan Hikurangi Tepesi’ymiş.
Güneşin izini sürerken Yeni Zelanda’dan Avustralya’ya geliyoruz: Kangurular, emular, koalalar ve kıtadaki binlerce yıllık geçmişleriyle Aborijinler. Peki Avustralya’da yaşayan hayvanların, ellerindeki sopalarla gökyüzündeki kara bir bulutu dağıtıp, yurtlarına güneş ışınlarını kendi elleriyle getirdiklerini biliyor muydunuz?
Sırada bir Japon masalı, Taş Kıran Adam var. Taş Kıran Adam’ın ardından, güneşin izindeki masal yolculuğumuz kuzeye uzanacak. Karşınızda alabildiğine geniş düzlükleri ve soğuk iklimiyle Sibirya. Güneşin peşindeki hayvanları anlatan çok güzel bir masal.
Çin’de kuraklıktan mahvolmuş insanlara yardım etmek için kendilerini akarsuya çevirerek toprakları sulayan iyi yürekli dört ejderha; Hindistan’da yoksullara yardım edeceğine söz verip sonradan pişman olan Cimri Şahİran’da yüzlerce arı doğuran çamaşırcı kadın; Türkiye’de Keloğlan ile annesi; Girit’te öksüz, yetim bir çocuğun öyküsü; Fas’ta Alâaddin ve Sihirli LambasıOrta Afrika Cumhuriyeti’nde Kalemeleme ile Kinku’nun ve Etiyopya’da Taklitçi Maymunun öyküsü. Hepsi sizi bekliyor.
Gün akşam oldu, güneş artık batıyor. Birinci kitap da böylece bitiyor.
İkinci kitap ise birincinin bıraktığı yerden yolculuğunu sürdürerek önce AvrupaGüney Amerika ve Kuzey Amerika ülkelerine, sonra da Havai’ye uğrayacak. Böylece dünyanın çevresinde 24 saatlik bir masal turu atıp Afrika’nın çöllerinden Sibirya’nın soğuğuna, Alâaddin’den Keloğlan’a uzanmış olacaksınız.
Meksika’da Yağmurcu’nun öfkesiyle irkilip, Şili’de Denizkızı Kayalığı’nın güzelliğiyle büyüleneceksiniz. Brezilya’nın güzel kuşu Uirapuru’nun hüzünlü sesini dinledikten sonra Havai’de güneşin batışını izleyerek dünya turunuzu tamamlayacaksınız.
Çocuğunuz belki de ilk kez bu masallarla dünyanın farklı bölgelerini merak edecek. Kim bilir, belki yıllar sonra, çocukken dinlediği masalların izinde diyar diyar gezip dünyadaki farklı kültürleri tanıyacak. Avustralya’dan, İran’dan, Norveç’ten, Etiyopya’dan, Hindistan’dan, Şili’den, Fas’tan, Meksika’dan arkadaşlar edinecek. İşte o zaman dünya, bugünkünden daha güzel bir dünya olacak!
Serpil Ural’ın derlediği Dünya Masalları, bir yandan farklı coğrafyaları anlatırken diğer
yandan çocuklarınızın hayal dünyasına yeni renkler ekleyen bir kitap. Bugüne kadar okuduğunuz masal kitaplarından çok farklı, dünyayı kuşatan bir derleme. Serdar Südor’un çizimleriyle canlanan sayfalar, birbirinden ilginç masallarla çocuğunuzun dünyaya açılan penceresi olacak. İnsanın ufkunu açan, dünyaya bakışını değiştiren, 7 yaşında da, 70 yaşında da okunabilecek, olağanüstü güzellikte bir kitap Dünya Masalları.
Dünya döndükçe, insanlar masal anlatır…
Güneş, masal dolu bir dünyayı aydınlatır.

GÖL KUYU OKYANUS

bilgiçler göl,damla
bilginler kuyu, dere
bilgeler deniz, okyanus gibidir,
çünkü
göller bataklık,balçık, geniş ama sığ
kuyular karanlık, soğuk, derin ama dar
Denizler, okyanuslar hem derin hem geniştir.

Göllerden bir yol bulup ermek için ırmak gibi akmak gerek okyanuslara...
Kuyulardan suyu çıkarmak İçin sondajlamak gerek derinlikleri
Denizlere varanın hali vuslattır, sulhha eren hiç olur yok olur varlığında...
Damla dere deniz hepimiz özde biriz...
 Dünya köylüsü
    Ayla Bağ

14 Ekim 2018 Pazar

BİLMEDİKLERİMİZ

EN ÇOK KULLANDIĞIMIZ KELİMELER HAYATIMIZA YÖN VEREN OLUYOR,

Büyüklerin şu kelamı dikkate değer,
"İnsanın kendine yaptığını iki dünya bir araya gelse yapamaz." O yüzden konuştuğumuz kelimelere dikkat.

1-YAPAMAM = Tüm yapabilme imkanlarınızı kısıtladınız. Başaracak güce sahip olsanız da artık başaramazsınız.
2-OLMAZ = Olabilecek olan tüm olasılıkların önüne bir SET çektiniz. Olabilecek olasılıkları da devre dışı bırakarak bloke ettiniz. Artık ne yaparsanız ne kadar çabalarsanız çabalayın sistem devre dışı. Yapamazsınız.
3- DEĞİŞMEZ = Böyle geldi böyle gider zihniyeti. Yapacak hiçbir gücünüz de kalmadı. Hatta daha da çektiniz negatiflikleri.
4- HERŞEY ÇOK KÖTÜ = Işte tüm iyi olasılıkları ve imkanları sildiniz. Hepsi uçtu gitti.
5- GÜVENMEM = KİMSEYE ve HİÇBİR ŞEYE !!!!!!!!! Güvene dayalı tüm kapıları kapattınız. Tüm güven veren şeyler sizden uzaklaştı gitti.
6- SEVMEM = Kalp merkezi tüm sevgi iletişimine dayalı şeylere kapandı. Kalp merkezi , duygular , hisler , sevgiye dair , sevgiye dayalı olan herşeye kapandı.
7- İNANMIYORUM = Hiçbir şeyin dolduramayacağı bir boşluk oluşturdunuz.
8- ŞANSSIZIM = Talihsizlikler yakanızı bırakmaz. İşleriniz ters gider , olacak işleriniz bir anda olmaz , herşey bozulur da bozulur. Şanssızım diyerek kötü şansı da çektiniz. Yani NEGATİF ÇEKİM YASASI çalıştı.
9- HEP AYNI İNSANLAR / ARIZALAR / KÖTÜLER BENİ BULUR = Yeni insanların ve yeni işlerin hayatınıza girmesini bloke ettiniz. Yine NEGATİF ÇEKİM YASASINI çalıştırdınız.
10-HEMEN HASTALANIRIM = İşte yine kendi kendinizi hasta etmek için BAĞIŞIKLIK sisteminizi bloke ettiniz. İlaç şirketleri için potansiyel biri oldunuz.
11- KORKTUĞUM ŞEY BAŞIMA GELIR /AKLIMA GELEN BAŞIMA GELİR = Ben medyum gibiyim. Falanca zaman rüya gördüm.kötü idi. Bak işte çıktı. Korkularınızın gerçekleşmesi için onu güçlendirdiniz.
12- BIKTIM USANDIM = Olumsuz herşey sürekli olarak üstünüze üstünüze gelmeye başlayacak.
13- NEYE ELİMİ ATSAM KURUR = Bereket kapılarını kapattınız. Rızık yok.Aşk yok.Para yok.Evlilik hayatı berbat. Yolda yürürken ayakkabınızın topuğu kırılır ya da arabayla giderken kaza yaparsınız.
14- İMKANSIZ = Ben asla başaramam. Yine NEGATİF ÇEKİM YASASINI çalıştırdınız. Ne kadar çalışırsanız çalışın başarılı olamazsınız.
15- BUNU ASLA AFFETMEYECEĞIM = Geçmişe takılı kaldınız ve artık özgür değilsiniz.
Alıntı

BAŞ ROL

Hayatımda sahneye çıkan her insan hikayemde bir karakterdir. Bugün olduğum kişi; bana verdikleri büyük ve küçük şeylerin bir koleksiyonudur.

Ve hepsi bir şekilde benim hayatım üzerinde bir iz bıraktı. Bazılarını hatırlarken bazılarını unutuyorum ama bunlar bugün olduğum kişiyi meydana getiriyorlar. Bu yüzden, geçmişte bir şeyi değiştirebilseydim veya başka kararlar verseydim, aynı kişi olmazdım. Çünkü başıma gelen her şey beni şu anda olduğum yere getirdi.

Her şey büyümemi sağladı: her şey benim hikayeme dönüştü
Hayatımdan geçen her şeyin iz bıraktığı gerçeği, bunun her zaman hoş ve olumlu olacağı anlamına gelmez. Bazen, şanslı olacağım ve beni dolduruyor olan birinin yanında yürüyeceğim, ancak başka zamanlarda benimle yürümeyi istemediğim veya hikayeme izin vermeyeceğim biriyle karşılaşa bilirim ama yine de yürümek zorundayım.

Öyle ya da böyle, yaşanan her şey beni büyütüyor. Olumlu deneyimler ve büyülü karşılaşmalar ya da olumsuz deneyimler ve hoş olmayan hoşçakallar olması fark etmez. Olumlu ve olumsuz şeylerin hepsi hikayeme katkıda bulunuyor. Sonuçta, onlar olmadan, hayatta ne yapmak istediğimi bilemezdim. Benim ne olmama kimim neyim ne yapmak istiyorum gibi sorulara net karar vermemi sağladıkları için teşekkürler.

Benim hikayem: hayatımı nasıl yorumlayacağımı ben belirliyorum
Önemli olan, hikayemdeki her deneyimimde benim nasıl konumlandığımdır. Başıma gelen şeyle ne yapacağım? Onu olduğum kişiye nasıl entegre edebilirim? Uyum sağlayıp, büyüyecek miyim? Ya da tam tersine, bu beni aşağı mı çekecek? Bir şeyleri nasıl görmeyi seçiyorum?hepsi benim deneyimleyerek kendimi bulma yolculuğumda yardımcı.

Son soru güzel bir sorudur. Çünkü eğer kendimin eleştiriyle tanımlanmasına izin verirsem, sonum parçalara bölünmek olur. Eğer sadece iyi ve olumlu şeyleri hikayeme aktarırsam da gerçekdışı bir dünyada yaşarım. Diğer bir yandan, iki uç arasında bir denge kurabilirsem, gerçekten kim olduğumu görebilirim.yani eksiğiyle gediğiyle iyisiyle kötüsüyle ben ben olmalıyım.

Tüm bunlar, kendimin; insanların ve hayatımdaki deneyimlerin sonuçları olduğumu bilsem de, kendimi olmak istediğim kişiye dönüştürmek için parçaları organize eden kişinin ben olduğumu düşünmeme neden oluyor. Bu yüzden, önce beni daha iyi hissettirecek şeyler koymaya çalışırım ve geri kalanı da beni daha güçlü yapan ve beni mutsuz eden şeylerin ne olduğunu anlamak için kullanmayı öğrenirim. Bu benim ben olduğumu gördükten sonra başkasına yardım edeceğimin bir göstergesidir.

Geçtiğim her süreç hikayemin bir parçası
Ayrıca, zamanla, her yeni biriyle tanıştığımda ya da kendimi yeni bir durumda bulduğumda, tamamen yeni bir parçamı keşfettiğimi anlayabiliyorum. İlişkilerim, onların neye benzediğinden çok benim neye benzediğimi gösterir ve aynı şey yeni şeyler yaptığımda da geçerlidir. Bu, düşünmesi olağanüstü olan bir şeydir! Her zaman daha daha iyiye doğru...

“Doğru anlaşıldığında, başımıza gelen her şey bizi kendimize götürür.”

– Carl Jung

Yani hiçbir şeyden pişman değilim. Ne verdiğim kararlardan, ne de geride bıraktığım insanlardan, çünkü yaşadığım her şey hikayemin bir parçası. Yanlış bir şey öğrendiğimde, ya geçmişte yaşayıp, zamanımı geri almayı deneyebilirim ya da hatalarımı hikayemin bir bölümü olarak görüp, yeni yazılar yazmaya devam etmeyi öğrenirim. Ben ikincisini seçiyorum. Çünkü şu anda olduğum kişi olmayı tercih ediyorum – hikayelerden oluşan bir koleksiyon – ve hayatımı yazmak istediğim rengi seçiyorum.Ben gelişerek okuyarak deneyimleyerek tecrübelerden faydalanarak yaradanın yardımıyla kendim olma kendimi bulma ve faydalı olmak hayatımı anlamlandırmak üzere sevgiyle yolumda yürümeyi seçiyorum....
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
   Ayla Bağ

FESLEĞEN

🌿🍃🌿🍃🌿🍃🌿🍃🌿🍃🌿🍃🌿🍃
FESLEĞEN; dokunulmadıkça kokusunu hissettirmeyen bir bitki türüdür.....
Aynı fesleğen gibi, dokunulmadıkça varlığındaki cevherleri göstermeyen sevgi dolu insanlar vardır. Onlara dokunulduğu zaman ellerini uzatır, size bolca sevgi ve şefkat verirler.
Aslında herkes gibidirler.....
Herkes gibi giyinirler, herkes gibi yaşarlar,
Herkes gibi çalışırlar, herkes gibi konuşurlar......
Ama onlara dokunulduğunda bir midye gibi açılırlar. Ve işte o zaman içlerindeki inci ortaya çıkar.....
Onlar mutlak Sevgiye, Aşk'a ulaşmış kişilerdir.
Kendilerini ve diğer insanları ruh varlıkları ile bilir, tanırlar.
Böyle bir insanla karşılaştığınızda biliniz ki sırlarınız sonsuza kadar O'nda kalacaktır ve artık yalnız değilsinizdir, ömürlük dostunuzu, yaşam yoldaşınızı bulmuşsunuzdur......
Fesleğen gibi insanlarla yollarımızın kesişmesi onlara dokunmamız ve sonrasını doyasıya yaşamamız dileğiyle......❤

GÖNÜL GÖZÜ

Gönül gözü O’nun her bir zerremize yansıyan ışığıdır ki ona sevgi şuuru da diyebiliriz. Gönül gözünün açılması aydınlanmadır. Aydınlanan kişinin görüşünü dünya maddesi kapatamaz. Aydınlanan kişinin dünya maddesine gereksinimi de kalmamıştır. Bedeni farklı biyolojik özellikler taşır. Aydınlanan kişinin herkes gibiymiş gibi algılanması hem diğer insanları şaşırtıp korkutmaması hem de onu anlayamayan insanlardan zarar görmemesi içindir.
Bu yüksekliğe ulaşabilmek için ne yapılması gerektiği, insana madde içine bir nevi hapsolduğundan beri anlatılmaktadır. Peygamberlerin, bilgelerin, gerçek sanatçıların hepsi insana yükselmenin beş basamağını anlatmaktadır. İyi ve doğru olunuz, karşılıksız hizmet ediniz, gerçek bilgisini eyleme geçiriniz ve koşulsuz seviniz. Ve insanlık binlerce yıldan beri bunu başaramıyor. Veya başaranlar gidiyor, diğerleri dünya okuluna devam edip duruyor. Mutlaka başaranlar vardır. Ve hepimizin başarması için sistem bizi en uygun noktada tutmaktadır. Başarmamız için insana öyle yardımlar yapılıyor ki neredeyse insana düşen çok az şey kalıyor diyebiliriz.Bu çok az şey bizim küçük yanlışlarımız, küçük yalanlarımız, küçük tembelliklerimiz, bitmeyen maddi isteklerimiz, vicdanımızın sesine aldırmayışımızdır. Bütün bunların altında yatan ise her gün biraz daha büyüyen büyük sevgisizliğimizdir.
Üzerinde durmadığımız, önemsemediğimiz, kendimize karşı bile inkâr ettiğimiz küçük yanlışlarımızın, küçük yalanlarımızın ve daha nice küçük olumsuzluklarımızın yarattığı küçük kötülüklerimiz korku, endişe, kıskançlık, güceniklik yaratıyor. Gücü ve mutluluğu maddede arıyoruz Onlar da sevgisizliğimizi besliyor. Sonuçta her olayda karşımıza çıkan ve devamlı büyüyen sevgisizliğimizle tabii ki başa çıkamıyoruz. Sevgisizliğimizi neyin beslediğini anlamıyor kötü alışkanlıklarımız aynen kalsın, ama bu arada biz koşulsuz sevgiye ulaşalım, gönül gözümüz açılsın, evrensel bilgi elimize geçsin istiyoruz. İşte insanlığın bin yıllardır kendine yaptığı büyük kötülük budur.
Farkında olduğumuz ve önem vermediğimiz en küçük kusurumuzdan başlayalım, onu düzeltelim, ondan kurtulalım yerine doğru bir davranış koyalım. Göreceğiz ki diğer yanlışlarımızı farketmek ve düzeltmek için enerji kazanmışız, içimizdeki güç uyanmış! İki üç yanlışın düzeltilmesi bir sinerji yaratmış, değişik bir huzur ve mutluluk, iç sevinci yaşıyoruz. Ondan ötesi çorap söküğü gibi gelir. Çünkü bir adım atana Yüce Güç on adım yaklaşır. Yaratanın sevgisi gönülleri yıkar ve saf temizliğe ulaştırır. Ve o saflıkla açılan gönül gözünün göreceği, insanın öğreneceği anlayacağı ne kadar çok gerçek ve yapacağı ne kadar çok hizmet vardır.
Gönül gözü; Arınmışlığın, saflığın, olmuşluğun, bilmeden bilmenin, farkındalığın, sevmenin, hoşgörünün ve her şeyi, her bildiğini bir bütünlük içinden anlamanın hal ve bilincinde olarak görmektir, görebilmektir.
Gönül gözü ile bakmasını bilecek kadar bir liyakat elde etmiş olan insan, Allah sevgisiyle, gerçek ilahi aşkla, evrensel bilgi ve bilinçle bakmasını bilir. Böyle bir insanın yaşamdan hiçbir korku ve kaygısı yoktur. Ayırmaz, ayrıştırmaz ve sınıflandırmaz. Yanıltmaz ve aldatmaz. Baktığında ve okuduğunda hal, maksat ve gayeyi görür ve anlar…
Gönül gözünü açmak için neler yapabiliriz? İnsan bu konuda gerçek bilgilere ulaşmış ve bilincine varmışsa asla böyle bir soruyu bir an içinde olsa kendine sorma cüretini gösteremez. Çünkü gönül gözünün veya kalp gözünün insanda açılmasının yolu ilahi ve evrensel öğretinin murat ettiği yolda bire bir yaşamaktır. Koşulsuz sabır, koşulsuz hoşgörü ve koşulsuz sevgi hayat yolu olmalıdır. Kırılmadan bükülmeyi başararak yaşamı deneyimlemiş, benlik, kibirlilik ve küçümsemeden sıyrılmış olmak gerekir. İnsanın insana sınıfsız ve koşulsuz olarak duyduğu saygının bilinci genlere kodlanmış olmalıdır. Ve neticede ortaya çıkan sonuç veya hal ne ise insan için nasipte o kadar olur. Gönül gözü veya kalp gözünün açılması sözde ve kelimelerde çok kolay, hakikatte ateşin içinde acıyı deneyimlemek gibidir.
Gönül gözü, fiziksel bakışımız üzerinden bakıp da göremediğimiz kısmı görebilen tarafımızdır. Gözümüz, bakmak istediğimiz yere doğru çevirdiğimiz bir hücre yapısıdır, neyi görmek istiyorsak üzerindeki zarın geçirgenliği de o oranda kıvamlanır. Gönül, gerçeklerin buluşturulup yaşandığı yerdir. Gönül gözü bu gerçekleri görüp gönle ileten ilahi bakıştır.
Gönül gözünü açmak, gerçek yaşamı istememizle aralanacak, üzerindeki yürüyüşümüzle de açılacak bir durumdur. Gönül gözü, yargısız bakabilmenin anahtarıdır, o anahtar her kapıyı açabilen olmalıdır. Gönüllerdeki hissediş, görebilen gözlerdeki mahir ile olur. Gönül, O’nun bizdeki tahtıdır, O tahtın varlığının bizdeki kabulü gönül açıklığımızı, bu oranda da gönül gözünün açıklığını belirler. Gerçekten kabul ettiğimiz yer, inancımızın tam olmasına bakar ve gerçekleşmesi için bu inancı takip eder. Bakıp da gördüğümüz yer, bizdeki yaşanmışlığın birleştirdiği detaylandırmalardır, neye önem veriyorsak detaylandırmamız da o yönde olur, dolayısıyla gördüğümüzde. Gördüğümüze yargısız bakabilmek gönlün değerlendirmeye alması ile alakalıdır, açıklığımız da bu bakış açısında kalabilmekle mümkün olur.
Gönül gözümüzü açmak ve sürekli açık tutabilmek, her yerde ve her şeyde Yaratanın yasalarını görmekle mümkün olacaktır.
Aydınlanmanın diğer ifadesi gönül gözünün açılmasıdır. Gönül gözünün açılması için kendimizi O’na adayıp, Onun bizden talep ettiği hasletleri canı gönülden yerine getirerek kendimize maleder, şuurumuzu açar; dünya elbisesi içinde ruhsallığı doyasıya yaşar ve emin adımlarla tekâmül basamaklarında yükselmeye çalışırız.
Gönül gözü, görünmeyen gerçeği gören kalp gözümüzdür. Üçüncü göz olarak alında tasavvur edilen zihin gözü ile birlikte şuurlu görüşü sağlarlar. Diğer bir ifadeyle akıl ile gönlün birlikte kullanılmasıdır. Kalp çakrası ile alın çakrasının aktif hale gelmesiyle tepe çakrasına yönelmeleridir. Böylece insan kendi varlığının yoğunluğunu daha üst bir noktada yaşar.
Gönül ve akıl ile görmek, gönül gözünün açıklığıdır. Sevgi ile düşünmek, düşünürken ince duyuşlara girmek, düşündükçe daha çok sevmek, sevdikçe daha doğru ve daha derin düşünmek şeklindeki süreç insanı şuurluluğa yükseltir. Aklım şöyle yap diyor, gönlüm böyle diyor gibi kararsızlıklar kalkar ve her ikisi bir şeyi söyler. Aklın ve gönlün bir şeyi istemesi ile güç bir noktada odaklanmış olur ki, böylece insanın kendini görmesi ve ne yapacağını bilmesi mümkün olur. Odaklanma olmadan insanın hedefini bilmesi ve yol alması mümkün değildir. 
Alıntı.

9 Ekim 2018 Salı

ÖZLÜ SÖZ

"Her gün bir hayal kurarsın hiç birisi olmaz,
Bir gün bir gerçek yaşarsın hiçbir hayale sığmaz"

8 Ekim 2018 Pazartesi

DEĞER KATMAK

Benim en büyük amacım
Kendi sorumluluğumu bilerek ve üstlenerek yapmak istediğimin hayalini gerçekleştirmek özgür bir birey olabilmektir..
Ben de varım, önemliyim değerliyim DİYEBİLMEKTİR hayata karşı.yani bu yolculukta kendimi keşfetmek.Hayatımı anlamlı kılmak.

İkinci amacım ise sevdiklerimin kendi yaşam sorumluluklarını sevinçle üstlenmeleri için onlara feyz kaynağı olup İLHAM vermektir..Onlara rol model olup ve başka rol model örnekleri sunarak içlerindeki var olan potansiyeli açığa çıkarmak o ateşi kibrit misali tutuşturmak.
Ben de varım, ben de önemliyim ben farklıyım bende yapabilirim DEMELERİNİ sağlamak ve kendilerine giden yolları anlamlandırmak.

BUNU herkes Böyle karşılıksız yaparsa
Birbirimize BAĞIMLI olmadan gerçekten gönülden bağlanmış oluruz..

Birbirine BAĞIMLI köle ve sahip ilişkiler yerine
Birbirinden ÖZGÜR gönüllü birliktelik, ve sevgi dolu ilişkiler kendiliğinden oluşur...!
Kimse üzülmez,kendisini zorunlu hissetmez, her şeyi severek yapar.Tecrübelerden faydalanır ve kendi tecrübelerini geliştirirsen, Kapı kapıyı açar...

Böylece şairin O büyük hayali gerçekleşir..

''Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür..
Ve bir orman gibi kardeşçesine''
Güzelliklerin temeli cennet vatanımızın üzerinde kök salar ve yeşerir tüm dünyaya ışık olur düşüncelerimiz davranışlarımız...
Dünya Köylüsü
   Ayla Bağ

" Kendime" söz ! verdim.
Güçlü olacağıma kendimi üzmeyeceğime ve akıl huzurumu hiçbir şeyin bozmasına izin vermeyeceğime ; Karşılaştığım insanlarla güzellik sağlık, mutluluk ve bolluk konuşacağıma; Arkadaşlarıma onlarda özel bir şey olduğunu hissettireceğime ve değerli olduklarını bilmelerini sağlayacağıma; Her olayın aydınlık yanını göreceğime ve ışığı gören olacağıma; Hep en iyiyi düşüneceğime, en iyi için çalışacağıma ve en iyinin geçekleşmesi için çabalayacağıma; Başkalarının başarılarına da kendi başarıma sevindiğim kadar sevineceğime; Geçmişte olan hataları unutacağıma ve gelecekteki başarıları görmeye odaklanacağıma, Her zaman neşeli bir yüz ifadesi taşımaya çalışacağıma ve karşılaştığım her canlıya bir gülümseme sunacağıma; Kendimi geliştirmek için çok zaman ayıracağımdan, başkalarını eleştirmeye zamanımın  kalmayacağına yapıcı yönde fikir sunacağıma; Endişelenmeyecek kadar geniş, kızmayacak kadar asil, korkmayacak kadar cesur ve sorunların varoluşuna izin verebilecek çözümünün var olduğunu bilecek kadar mutlu olacağıma söz veriyorum....var olanı paylaşmaya söz veriyorum.🕊🕊ve çareSİZsiniz diyorum...
Dünya Köylüsü
    Ayla Bağ
 


5 Ekim 2018 Cuma

İTİRAF

              Bugünün gençliğini kırkbeş yaş üstü bizler, bizleride 65 yaş üstü atalarımız  yetiştirdi.Tabiki buna çevre etkenleride eklersek, bu günün gençlerinin sorunlarının kaynağını sorgulayacağımız ve şapkamızı önümüze alıp ciddi bir şekilde düşünmemiz gerektiğine dikkat çekip yanlışın neresinden dönersek kardır diye diyebileceğimiz bir zamandayız.
                İnovasyon çağında artık her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu bilimsel bir gerçeklikle açıklanmış durumda.Bizler farkına varmadan çocuklarımızın elinden beslendikleri ana damarları aldık kılavuz kökleri kestik ve kılcal damarlarla hayata tutunmalarını sağladık. Nasıl mı yaptık bunu, işte şöyle açıklaya biliriz. Aman oğlum kızım sen ders çalış ben senin yerine odanı toplarım,sen zaman kaybetme ben sofrayı kurar bulaşıkları makinaya yerleştiririm,sen dersin başından kalkma dikkatin dağılmasın ben sana bir bardak su veririm. Yolda zaman kaybetme indi bindiyle servisle git gel okula, hayvanlara dokunma hastalık kaparsın, toprakla oynama kirlenirsin dedik yapay bahçeleri tercih ettik, bayramlarda büyükleri ziyaret etmeyi gereksiz, sporla ve müzikle uğraşmayı yersiz, doğayla içiçe yaşamayı banel, rezidanslarda sitelerde yaşamayı marifet, semt,eşya ve kıyafet değiştirmeyi değişim zannettik. Popüler kültüre ayak uydurup çocuğumuzu ya popçu ya topcu yapma zihniyetiyle harcayıp bazende hedef koyup doktor mühendis mimar olmaları doğrultusunda  tek yönlü besledik ve bozduk çocuklarımızın doğal yapısını. Oysa ki yaşamın içinde anne baba olarak çocuklarımızı hayata çok yönlü  hazırlamak olmalıydı amacımız. Hedefi bir üniversite kazanmak olan çocuklarımızın hedefe vardıklarında sudan çıkmış balık gibi kaldıklarını, ellerinde hayatla bağ kuracakları küçük deneyimleri yaşamasına izin vermediğimiz 20 yaşına gelmiş genci bomboş bir vaziyette hayatın orta yerinde tek başına bırakı verdik. Tekamüllerini geciktirdik. Tıp fakültesini kazanan bir gencin babasına " baba ben bundan sonra ne yapacağım " itirafıyla, üst düzey eğitimci olan babanın " eyvah biz  ne yaptık bu gençlere" itirafı aynı anda yüzümüze tokat gibi çarparak bizi kurşun gibi hedefi gösteren adresle kendimize getireçek ve yüreğimizden vuracaktı. İşte o anda yanlışı fark edip iki elin arasındaki başı kaldırıp yanlıştan dönmenin çareleri aranacaktı.Bugün ana sınıfından itibaren çocuklarımızı kendilerini geliştirmek adına minik adımlarla deneyimledikleri becerilerini büyüterek gençlik çağında üretmenin kendine yetmenin başkasına faydalı olmanın vermiş olduğu mutluluğun meyvesini bizler çocuklarımızın çocuklarında görebileceğiz  belkide. Yani insan ağacının meyvesi olan torunlarımızı sevgiyle kuçakladığımız zaman oğullarımızdan ve kızlarımızdan özür dileyip af dileyeceğiz.
                Biz çektik onlar çekmesin, ben görmedim onlar görsün,ben sizin için yaşıyorum deyip yemedik yedirdik, içmedik içirdik, giymedik giydirdik, yarış atı gibi çocuklarımızı birbiriyle yarıştırdık.Bizlerde tükendik onlarıda tükettik. Hazırcılığı ve bedel ödemeden bedava yaşamayı öğrettik farkına varmadan.Çok sevdiğimizden dolayı sevgimizle boğduk çocuklarımızı hayatın içinde yaşarken. Oysa ki başarı kişinin kendi kendisiyle yarışı olmalıydı dünü bugüne eşit olmamalı kişi kendisini her yönden geliştirip hayata tutunma becerisini geliştirmeliydi.Biz büyükler bu durumu bir an evvel fark edip herkes kendi tekamülünü gerçekleştirirken yaşayarak öğrenmek ve olgunlaşmak için birbirimize yol vermeliyiz.
Dünya Köylüsü
     Ayla Bağ

3 Ekim 2018 Çarşamba

BİR KADIN HERŞEYDİR

Bir kadın herşeydir..
DÜNYAYI EĞİTİMLE DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞAN KADIN..❤❤❤
Oprah Winfrey… 1954’te evlilik dışı bir ilişkiden doğdu. Parçalanmış hayatı annesiyle babası arasında gitti, geldi.

Yalnızlığını gideren tek dostu kitaplardı. Çok ince zekalıydı. Öğretmenlerine verdiği zeki ve kıvrak cevaplar herkesin ilgisini çekiyordu. Hakkındaki teşhis,” Bu kız çok farklı,” idi. Güzeldi, sempatikti. Okul Güzeli seçildi.

17 yaşında medyayla tanıştı. Nashville’de bir yerel radyoyu ziyareti sırasında etkileyici sesi  hemen dikkati çekti ve ondan bir piyesi seslendirmesi istendi. Seslendirmedi, yaşattı. Önü açılmıştı. Nashvill’deki ilk siyahi TV sunucusu oldu.

Diğer haber sunucularına, haberin önüne geçmemelerini tavsiye ediyordu ama kendisi acıklı bir haberi okurken göz yaşlarını tutamıyor, mutlu bir haberi verirken haberin objesinden daha mutlu oluyor, kahkahalar atıyordu. İnsani tarafı her şeyin önüne geçiyordu.

Çok sevildi, büyüdü. Özellikle kadınlar onu kendilerinden biri sayıyordu. 1986’da, artık kendi özel programı vardı. “Oprah Winfrey Show.” Programına uzman kişileri falan çağırmıyor, sıradan insanlarla samimi sohbetler, dertleşmeler, yönlendirmeler yapıyor, üzüldüğü bir konuda konuğuna sarılıyor, onunla birlikte ağlıyordu.

Televizyonun gücünü keşfetmişti. Televizyon istenirse “aptal kutusu” olmaktan çıkar, dünyayı değiştiren bir araç olurdu. Winfrey’i içinde bulunduğu durumdan bir şey çıkarmıştı: EĞİTİM. Diline hepinizin alaylı bir şekilde kullandığı bir söylemi dolamıştı: “Eğitim şart.”

Karar verdi eğitime ulaşamayanlara, eğitimi ulaştıracaktı. Dünyanın en zengin kadınlarından biri olmuştu ama para belli ihtiyaçları karşıladıktan, sonra fazlasının ne gereği vardı ki? Anlatmayacağım uzun uzun ama bakın neler yaptı:

• Oprah Winfrey Foundation (O.W.Vakfı)’nı kurarak kadın, aile ve çocuklar için dünya çapında yüzlerce yardım kampanyası düzenledi.

• Kendi “Oprah Winfrey Scholars Programı” vasıtasıyla, Amerika içinde ve dışında binlerce öğrenciye burs verdi; adeta tek başına Eğitim Bakanlığı gibi çalıştı.

• 2002’de Christmas Kindness South Africa 2002 (Güney Afrika Noel Merhameti 2002) vasıtasıyla, Güney Afrika’da okullar tamir ettirdi, 50.000 öğrenciye gıda, giysi, kırtasiye malzemeleri, oyuncaklar, kitaplar sağladı; 63 okula kütüphane yaptırdı.

• Güney Afrika Devlet Başkanı Nelson Mandela’ya verdiği söz gereği 40 milyon dolara, “Oprah Winfrey Liderlik Kız Akademisini” kurdu. Akademi halen Afrika’nın en yüksek teknolojisine sahip.

Bir kadın, bir tek kadın, hayata olabilecek en olumsuz şartlarda atılmış bir kadın neler yapmış. Halen süren programında her gün kadınlara sesleniyor: BİR ŞEYLERİ DEĞİŞTİRİN.
Alıntıdır...