31 Temmuz 2021 Cumartesi

ACILARI BAL EĞLEYEN KADIN

                Her insan kendi hikayasini yazmak ve kendi kendine şahitlik etmek için gelirmiş dünyaya. Hayaller ve gerçekler arasında bir yol tutar ve bu yolun sonunda geldiğimiz noktadan baktığımız yerden bizim kim olduğunuzu bize söyler hayat.  İşte  kendini bulma yolculuğunda evladını kaybetmenin üzüntüsü ile kendisini dağlara vuran ve oralardan topladığı çiçeklerden reçel yaparak insanlara şifa sunan acılardan aldığı özle kendisini üretime veren ve avutmaya çalışan, içinde açıklayamayacağı bir çok sırrı yüreğinde taşıyarak etrafına faydalı olmaya çalışan girişimci bir Anadolu kadını 41 yıllık evli 55 yaşında Havva Çiftçier hanımefendi ile yaptığımız söyleşide onu daha yakından tanıma fırsatı bulduk. Güler yüzüyle sokağın girişinde beni karşılayan ve Anadolu insanının samimi misafirperverliğini hanesine yansıtan bağrı yanık bir Anadolu kadını. Sıcak bir yaz günü, Biraz soluklandıktan ve hoşbeş ettikten sonra başlıyoruz sohbete. 

         1966 yılında Kızılöz köyünde doğdum. Babam Almancı idi. Sofrası açık eli bol bir insandı. Bizi annem büyüttü. 15 yaşında evlendim. Bir kızım bir oğlum oldu. Sevgi ile büyüttüm.19 yaşında oğlum gümenekte suda boğuldu. Ölümünü kabullenemedim. Kendimi dağlara vurdum. Kuşlarla ağaçlarla konuştum. Doğada rastladığım çiçeklerle derdimi paylaştım. Onlarla konuştum. Onlarda çarenin kendilerinde olduğunu söylediler ve topladığım çiçeklerden yaptığım reçellerle acılarımı bal eğledim. 25 çeşit reçel ve 10 çeşit sirke ile LEZZET-İ HAVVADAN markasıyla üretime geçtim ve 21 yıllık birikimimi tecrübelerimi insanlarla paylaştım. Onlardan gelen geri bildirimler beni çok mutlu etti. Bende bu yolda ilerlemeye karar verdim. Boş kaldığım zamanlarda İğne oyası yapıyorum. Mevsimine göre reçel yapıyorum. Hayatın içinde var olmaya, sayılı ömrümün gününü doldurmaya çalışıyorum. 

41 yıllık evliyim.Oğlum vefat ettikten sonra iki kızım daha oldu. Şimdi onların mutluluğu için çabalıyorum. Çok gülen mutlu değil. Çok ağlayanda mutsuz değil. Mutluluk üretmekte. Ürettikçe mutlu oluyorum. 51 çeşit çiçeğin özünden yaptığım Reçellerimle hayatıma tat kattım. Arada bir efkarlanırım bir türkü dolanır dilime 

Bunca gamı bunca derdi
Zalim felek bana mı verdi?
Bunca gamı bunca derdi
Zalim felek bana mı verdi?
Herkes muradına erdi
Yine cananım gelmedi
Herkes muradına erdi
Yine cananım gelmedi
Erisin dağların karı
Soldu gönlümün baharı
Ecel kapımı çalmadan
Sen gel ey ömrümün varı
Erisin dağların karı
Soldu gönlümün baharı
Ecel kapımı çalmadan
Sen gel ey ömrümün varı
Ali Baba yoktur hile
Felek vurdu bana sille
Ali Baba yoktur hile
Felek vurdu bana sille
Can başladı çürümeye
Yine cananım gelmedi
Can başladı çürümeye
Yine cananım gelmedi
Erisin dağların karı
Soldu gönlümün baharı
Ecel kapımı çalmadan
Sen gel ey ömrümün varı
Havva hanımın yüreğinden gelen müziğin sesi Makamıyla birlikte ağzından dökülen sözlerin etkisi gözyaşlarına sebeb oluyor ister istemez. Sesine yüreğine sağlık Havva hanım diyor ve sohbete kaldığımız yerden devam ediyorum. Hayatınızda keşke dediğiniz bir şey var mı dediğimde, keşke oğlumu o gün gümeneğe pikniğe gitmesine izin vermeseydim dedi. Belki bugün yaşıyor olacaktı. 
Hayallerim LEZZET-İ HAVVADAN markasını büyütmek bir dükkan açmak ve memleketimin eşsiz lezzetlerini tanıtmak istiyorum. Reçellerimi odun ateşinde bahçemde pişiriyorum. Tatlandırıcı olarak üzüm pekmezi kullanıyorum. Mümkün olduğu kadar reçelleri doğal kadim geleneklerimizin öğretileri ile pişirmeye gayret ediyorum. Mahallemi, evimi, komşularımı çok seviyorum. Yeni yeni insanlarla tanışmak beni çok mutlu ediyor. Sağlığım el verdiği sürece bu işi yapmaya ve geliştirmeye çalışacağım. 
Bana ulaşmak reçellerimden almak isteyenler bu telefon dan 0 (544) 961 91 15 ulaşabilirler. Ekonomik gücüm yok. Benimle ortak olmak isteyen girişimcilerlede görüşebilirim işi birlikte büyüte biliriz. diyor Havva Çiftçier Hanımefendi. Çok çok teşekkür ederim bizi gönül hanenizde ağırladığınız için. Yolunuz bahtınız açık olsun 
Güzelliklerde buluşmak dileğiyle selamlar sevgiler 
Dünya Köylüsü sosyolog yazar 
Ayla Bağ 



4 Temmuz 2021 Pazar

KADIM ŞEHRİMİZİN KADIM İNSANLARI

Kadim şehrimizin kadim insanları yazı dizisinde bu hafta 39 yıllık çalışma hayatına kaldığı yerden devam eden Emekli öğretmen, düşünür, yazar, şair Abdülkadir Türk hocamı konuk ettik. “Gönül, kapısı kalp, yolu muhabbet, anahtarı dil olan bir bağ imiş. Mârifet, doğru yoldan, doğru anahtarla o kapıyı açmak, o bağa girmek imiş.” diyor. Bulunduğu ortama yaptığı çalışmalarla fark getiren ve gönül kapılarını açan bir gönül insanı. Gençlerin içine düştüğü duruma yönelik Yazdığı kitapla “Geliyorum Diyen Tehlike “ başlığıyla bağımlılıklara dikkat çeken bu memleketin dertleriyle dertlenen ve hayatın her alanında var olmaya çalışan çalışkan bir lider, önder, eğitimci. Gönül hanemize Hoşgeldiniz diyerek söze başlıyorum ve Sizinle “Kadim şehrimizin kadim insanları “ yazı dizisi için bir röportaj yapmak istiyorum dediğimde memnuniyetle kabul ederek bizleri onurlandıran hocama ilk sorumu yöneltiyorum.

Soru1-Hocam sizi kısaca tanıya bilir miyiz?

Abdülkadir Türk Kimdir?

cevap1- 1956 yılında Tokat/Almus’ta doğdum. İlk ve orta okulu Almus'ta, Liseyi Tokat Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi'nde, üniversiteyi Ankara Teknik Eğitim Fakültesi Makine anabilim dalı, Metal Teknoloji alanında okudum. 

   Anası okuma yazma bilmeyen, babası ilk okul 3 e kadar okumuş bir babanın çocukları olan beş kardeşten en büyüğü olarak, maddi zenginliği olmayan ama manevi zenginliği çok bir âile ortamında geçti çocukluğum. 

Aileme, kardeşlerime, milletime hizmet etmenin okumaktan geçtiğine inandım hep. Orta okuldan itibaren kendi çapımda, okuma ve yazım hayatının içinde oldum. Para bulamadığım için, yumurta satar parasıyla kitap alırdım okurdum. Lise yıllarımda kendimce gönüllü muhabir olarak o tarihlerde günlük ulusal Bizim Anadolu gazetesinde haber yaptığım oldu.

Özellikle üniversite yıllarında yazdığım sosyo küktürel içerikli bazı makaleler, Bizim Anadolu ve günlük Bayrak gazetelerinde yayımlandı. 

Mesleğimin ilk yıllarında Milli Eğitim Mudürlüğünün organizesinde lise öğrencilerine ve öğretmenlerine yönelik sigara, alkol ve uyuşturucu konusunda bir dizi eğitimler verdim. Zararlı alışkanlıkları konu alan  'Geliyorum Diyen Tehlike' adlı bir araştırma kitabım yayımlandı.

Teknik ve Endüsrti Meslek Lisesi'nde ilk defa, Tokat il birincisi ve Türkiye altıncısı olarak Toplam Kalite Yönetimi (TKY) mansiyon ödülüne lâyık görüldük.

2003 yılında, Türkiye'de ilk defâ bir okul bazında proje ekibi oluşturduk. Tokatta, AB projeleri kapsamında ilkleri ortaya koyarak, Tokatta proje kültürünün oluşmasına büyük katkı sağladık. Binlerce öğrenci, öğretmen, bürokrat, teknokrat ve sektör ustalarını 8 ayrı AB ülkesinde hareketlilik etkinliklerine kattık.

Konya ve Tokat'ta yerel tv lerde, zararlı alışkanlıklar, AB projeleri , Mesleki Teknik eğitimin tanıtımı, sorunları ve çözüm önerileri konularında programlara konuşmacı olarak katıldım. 

Tokat Mesleki Eğitim Merkezinde uzun süre sektör ustalarının, 'Usta Öğreticilik' formasyon eğitimlerini verdim.

GOP Üniversitesinin okullarda örnek uygulamalar konulu kongresine iki adet bildiri sundum.

Okullarda kültür sanat faliyetlerinin yönetmenliğinde bulundum, bâzı STK organizasyonlarında sunuculuk yaptım. 


Soru2-İnsanın ana vatanı çocukluğudur. Çocukluğunuza ve gençliğinize dair unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız? 

Cevap2-Çok doğru efendim. Rahmetli Cüceloğlu'nun dediği gibi, "İnsanın anavatanı çocukluğudur." 

Sosyo küktürel sorunlar, sosyal travmalar incelendiğinde bu hakikat daha iyi anlaşılır.

Çünkü, bugünün yapısal izahını dünün analizini yapmadan anlamak mümkün değildir. İnsanın kişliği çocukluğunda deneyleyerek yaşadığı evrelerde şekillenmeye başlıyor.

Hiç unutamadığım bir anekdotumu paylasayım. Orta okulu bitirdim, Tokat'a liseyi okumaya gittim. Yakında olsa ilk defa ailemden ayrılıyorum, teyzemlerin yanında kalıyorum. Karnım ac bile diyemiyorum. Bir ay sonra okulu bırakıp Almus'a geri döndüm. Babamız gurbette, anam rahmetli hem analık, hem babalık yapıyor bize. Evimizin bahçesinde anneminde olduğu bir anda benim geri geldiğimi duyan bahçe komşumuz rahmetlik Mıstık dayı dediki; " Oğlum neyinize güveniyorsun, baban gurbette, ananız yol iz bilmez, sizin için saçını süpürge eden zavallı bir kadın, çırpınıp duruyor. Mal mülk yok, kimse kimseye ekmek vermez bu devirde. Okulunu bırakma, sonra pişman olursun." 

Mıstık dayının bu sözleri ruhuma işledi. Benim eğitim yaşamımda kırılma noktamdır desem abartı olmaz.

Soru3-Eğitim öğretim hayatınızda binlerce öğrencinin hayatına dokundunuz. Öğretmen olmasaydınız ne olmak isterdiniz? 

Cevap3- Evet Ayla hanım, binlerce gencin ruhuna dokunduk. Bugün o dokunuşların gurur verici geri bildirimlerini almanın verdiği huzuru hiçbir şey vermez zannediyorum.

Esasen öğretmenlikten önce ziraat mühendisi olmayı çok istiyordum. Çünkü toprağı, doğayı çok seviyorum. Ama iyi ki öğretmen olmuşum. Bugünkü aklım olsa yine öğretmenliği seçerdim. Olmasaydı ziraatçi olmak isterdim. 

Zaten ikisi de bir şeyler yetiştirmek anlamında  benzer meslekler diye düşünüyorum.

Soru4- Hayatın anlamı nedir Sizce?  Mutluluğun ve sevginin tarifini yapar mısınız?

Cevap4. Bence hayatın anlamı paylaşmaktır. 

Fıtrat ayarları üzerine bina etmektir yaşamı. 

Mutluluğun da, sevginin de esasen tanımları zordur bence. Hani bir söz vardır, tarif edilmez yaşanır diye. Mutluluk ve sevgi de böyledir aslında.

Belki klasizme kaçmadan şunları söyleyebilirim efendim. 

Mutluluk, sevenin sevdikleriyle, hasret kaldıklarına, özlem duyduklarına kavuşup hemhâl olma, vuslata erme bahtiyar olma duygusudur.

Sevgi, bir insana, bir nesneye, bir ideâle gönülden ilgi duyma, sevdikleri için her şeyini fedâ gönüllülüğüdür. 


Soru5-Çok güzel şiirleriniz ve özlü sözleriniz var. kitap çıkarmayı düşünüyor musunuz? Bizimle bir şiirinizi paylaşır mısınız? 

Cevap5-Evet, inşallah kitap çıkarma düşünce ve hazırlıklarım var. Kitap çıkarma dolmının boşalma ameliyesidir. 

Sorumluluk, bilgi ve bilinçli bir iç dinamizmi gerektirir diye düşünüyorum.

Kaliteli sonuçlar, sabırlı ve kaliteli hazırlıklar gerektirir. İnşallah çıktığında imzalı takdimde bulunuruz zât-ı âlinize.

Size bir antolojide de yer alan evrensel bir derde dönüşen güncel salgınla ilgi GEÇTİN  şiirimi takdim edeyim.

GEÇTİN

Coronavirüs dediler adına,

Bir çağa adını koydunda geçtin. 

Ayırmadın ülke, millet kimseyi,

Cihanda canları yaktın da geçtin. 

Kötülerin canını aldın neyse,

Masumun canına kıydın da geçtin. 

Birçok teori ürettiler sana,

Şöylece bir bakıp, güldün de geçtin. 

Şarkılar söylendi, şiirler yazıldı,

Tek başına konu oldun da geçtin. 

Kilise, havra, camiler kapattın,

Herkese havanı attın da geçtin. 

Taht, köşk, saraylar da sinen sinene,

Başkan, sultan, benim dedin de geçtin. 

Dinlemedin top, tüfek, füze, atom,

Çoğu can evinden vurdun da geçtin. 

Seven sevdiğine kapı kapattı,

Herkesin arasın açtın da geçtin. 

Gavur, Müslümanı dize getirdin,

Sanki âleme din oldun da geçtin, 

İnsanlık görmedi böyle imtihan,

Tevbeyi dillere koydun da geçtin. 

Bilimci, siyasetçi şaştı kaldı,

Akılları baştan aldın da geçtin. 

Plan, programlar kaldı masada,

Yeni projeler yazdın da geçtin. 

Beğenmedin insanların hâlini,

Yeni resimleri çizdin de geçtin.

Süleyman'a yâr olmadı bu dünya,

Sana yâr olacak sandın da geçtin. 

Abdulkadir TÜRK 


Soru6- Hayata dair keşkeleriniz var mı? Hayalleriniz nelerdir?

Cevap6-Her türlü sorunların iç içe geçtiği, insanın iç dünayasını kuşattığı öyle girift bir dünyada yaşıyoruz ki, 'keşke' sözcüğünü kullanmayan bir insan yoktur. 

Bugünkü hayatımı alt üst edecek bir keşkem olmadı hamdolsun.

1. Bundan sonra zihin ve gönül havuzumu güncelleyerek bildiklerimi kitaplaştırmak istiyorum.

2. Bildiklerimin millitime bir vefa borcu olarak, belli konular da yoğunlaşıp, sunular hazırlayıp, Tokat merkezli Türkiye genelinde davet edildiğim her yere giderek ücretsiz eğitimler vermek istiyorum. 


Soru7- Salgın sürecinden nasıl etkilendiniz? Dünyanın, insanlığın ve Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz


Cevap7- Hamd olsun şu ana kadar salgınla ilgili bir sorun yaşamadık. Hehâlde tedbir kurallarına uymamızın, günlük rutin yürüyüş ve hafif spor yapmamız bunda etkili oldu.

Ancak, herkes gibi yaşamımızı salgına göre planlamak zorunda kaldık. Buda hâliyle özellikle sosyo kültürel yaşamımızı kısıtladı. Bunu daha çok kitap okuma, yazma konusunda avantaja çevirdiğimizi söleyebilirim.

Şahsen, hayata ve geleceğe hiç ümitsiz bakmadım. 

Ancak, kabul etmek gerekir ki salgın insanlık âleminin geleceği ile ilgili bir dönüm noktası özelliği gösteriyor. Gelecek kolay olmayacak kuşkusuz. Geleceği, insanlık camiasının devletler bazında bu acı ve pahalı deneyden çıkaracağı dersler ve alacakları yeni tedbirler ve düzenlemeler belirleyecektir.

Ben yinede ümitliyim. 

Soru8- Tokat deyince aklınıza ilk ne gelir? 

Bir kaç cümle ile bize memleketimizi tanıtır mısınız?

Cevap8- Tokat deyince hem avantajlar, hem de sorunlar bakımından aklıma gelenleri şöyle ifade edebilirim.

a.Tarihi, doğal ve bâkir zenginliklerinin, sosyo kültürel, sanat potansiyelinin, tarımsal avantajlarının hakkının verilemediği kanaatindeyim. 

b.Siyâset, ticâret, kültür sanat ve edebiyat alanlarında yetkinliğine inandığım insan kaynaklarının birlik ve berâberlik içinde Tokat'ımızın bir prestij kenti olması için kanalize edilemediği kanaatindeyim. 


Soru9- Emeklilik hayatı nasıl gidiyor? Hayata yeni atılan Gençlerimize tavsiyeleriniz nelerdir.

Cevap9- Hayattan emekliliği olunamıyor ki efendim. Çoğu formalite resmi iş temposunda vakit bulamadıklarınıza vakit buluyorsunuz. Bendeniz iş temposunda kendime zaman ayıramadığımı şimdi anlıyorum. Âdetâ yaşamıma yeniden format attım.

Emeklilik deyince genel bir kanı var kamuoyunda. Emekli âdeta dinamik yaşamdan kopuyor. Emekli, evden kahveye  kahveden eve, evden camiye, camiden eve yaşamınını hapsediyor. Ya da gezme, piknik eksenli tek düze bir yaşam. 

Elbette bunlar gerekli, ama yeterli olmamalıdır emekli için. Emekli insan, bilgi ve deneyim dolu bir insandır.

Devletin emeklilerden meslekleriyle ilgili yararlanma politikası olmalıdır.

Örneğin, Milli Eğitim emekli yönetici ve öğretmenlerin deneyierinden yararlanma projeleri üretmelidir. Emekli olduktan sonra deneysel bilgi ve birikimler hebâ oluyor Türkiye'de.

Soru10-  Son olarak neler söylemek istersiniz?  

Yeni jenerasyonya özellikle tavsiyelerim. Kendilerini tanısınlar, istek ve istidatlarını bilsinler, potansiyellerini keşfetsinler, buna göre kendilerine yüksek bir hedef belirlesinler.

Başarının sac ayağı gibi üç bileşeni vardır. İstemek  inanmak ve uygulamak.

İnternet temelli, iletişim teknolojisini ve en az bir yabancı dili mutlaka çok iyi öğrensinler.

Ezberci değil, analitik ve sorgulayıcı olsunlar. 

İnhisarcı ve kibirli değil, paylaşımcı ve mütevâzi olsunlar. 

Sevgili Ayla hanımefendi çalışmalarınızı takdirle takip ettiğimi söylemeliyim size.

Bendenize de düşüncelerimizi paylaşma fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyor, esenlikler ve  başarılar diliyorum. 

Bu güzel röportaj için bizimle birlikte olduğunuz ve yüreğinizi bize açtığınız için ben çok çok teşekkür ederim hocam. Bu toprakların yetiştirdiği çok kıymetli bir değeri kadim insanımızı ağırlamanın onuruyla onun sözlerine kulak vererek sohbeti tamamlamak istiyorum. 

 “Milli Eğitim emekli yönetici ve öğretmenlerin deneyimlerinden yararlanma projeleri üretmelidir. Emekli olduktan sonra deneysel bilgi ve birikimler hebâ oluyor” diyerek aslında bilgi israfının önüne geçmek ve tecrübelerin aktarımını kolaylaştırmak yönünde yapılacak projelerle bu bilgilerin ehil ellerden aktarımı yapılarak israfın önüne geçilebilmesinin altını çizen 39 yıllık eğitim öğretim hayatında bu uğurda çalışmalara imza atan ulu çınara çok çok teşekkür ederim. Kıymetli hocama yaşamında kolaylıklar diliyor ve bilgi birikimlerini aktaracağı projelerde yer almanız dileğiyle…

saygılar selamlar ve hürmetlerimi sunuyorum.

Güzelliklerde buluşmak dileğiyle… 

Dünya Köylüsü 

Ayla Bağ