6 Aralık 2018 Perşembe

BU TOPRAĞIN SIRRI

                Bir varmış bir yokmuş. Çok eski zamanlarda, ormanın içinde yeşilliklerle kaplı, dağları kayın ve gürgen ağaçlarıyla dolu,yüksek yerleri çam ağaçlarıyla kaplı uzun çimen yaylasının eteğinde kurulmuş bir köy varmış. Bu köyde geceleri elini uzatsan gökyüzündeki yıldızlara dokunabilirmişsin. Köyün harman yerindeki kütüklerin üzerine oturduğunda karşında ateş böceği gibi ışıl ışıl yanıp sönen şehri seyre dalarmış çocuklar. Hayal kurarlarmış ve oraları çok merak eder , ancak oraya okurlarsa gidebileceklerini bilirlermiş. 
              Köyde yukarıki mahallede  yaşayan altı çocuklu bir ailenin kızıyla aşağıki mahallede yaşayan dört çocuklu bir ailenin oğlu olan delikanlı,  gönül vermişler birbirlerine.  Yağız delikanlımız annesinin  de yardımıyla şehirde bir evin bodrum katında ateş böceği misali okul hayatına başlamış. Kendisine söz verdiği gibi okuyup öğretmen olmuş. Çok sevdiği köyünden ayrılırken bir gün bu köye bir çiftlik kurmak için geri döneceğim demiş. Sevdiği kızı  alıp aşrı aşrı memleketlere öğretmen olarak görev yapmak için çok  uzaklara gitmiş.
              Yıllarca memleket memleket orası senin burası benim demiş gezmiş durmuş. Çeşit çeşit insanlar kültürler tanımış. Arı misali her insandan beslenmiş. Her görev yaptığı memleketten bir avuç toprak alır onları biriktirirmiş.İşini severek aşk ile yapmış senelerce. Bu arada beş çocuğu olmuş ve hepsini okutmuş. Elinden gelen desteği baba olarak hiç esirgememiş evlatlarından. Hepsi okuyup adam olmuşlar. Evlenmişler ve meslekleri gereği çocukların tayini başka başka illere çıkmış. Onların sayesinde gitmediği görmediği memleket kalmamış. Her ziyarete geldiklerinde çocuklarına “Kızım, oğlum bana yaşadığınız memleketten toprak getirmeyi unutmayın!” dermiş. Çocukları da bulundukları ve geçtikleri şehirlerin değerli mekânlarından bir avuç toprak alır gelirlermiş. Kimse bu toprağın sırrını çözememiş. Hanımı bir gün merak edip sormuş“Bey, bu toprakları ne yapacaksın?” Köyüme ev yaptıracağım.” demiş. Hanımı gülmüş “Bir avuç toprakla evmi yapılırmış?” demiş. Anlayamamış ne demek istediğini. Gel zaman git zaman sonra emekli olmuş ve 40 yıl ayrılıktan sonra hayalini kurduğu evi yapmak ve çiftliği kurmak için köyüne dönüp orada yaşamaya karar vermiş.
                İlk önce işe evin temelini atmak için yıllardır biriktirdiği bir avuç toprakları zemzem suyuyla karıştırıp evin temeline çocukları ve hanımıyla birlikte serpelemiş. Bir de dilek dilemiş "Bu köye gezmeye gelenler bu evi de ziyaret etsinler ve bir tatlı huzur alıp gitsinler. "demiş. Sonrada hanımına dönüp: “Hanım, toprağı has toprakla mayalandırdım. Tüm güzelliklerin mayası bu topraktır.”demiş. (40  ilden ve dört kıtadan Avrupa, Amerika,Asya, Afrika'dan getirttiği toprağı)bu düşünce çocuklarının da çok hoşuna gitmiş ve hepsi çok mutlu olmuşlar ve babasına destek verip hep birlikte evi yapmışlar.
                Bir zamanlar köyünden ilk okuyan ve öğretmen olarak ayrılan, 40 yıl aradan  sonra köyüne 8 torununun dedesi olarak dönen Necati dede hayalini gerçekleştirmiş, evi yapmış, çiftliği kurmuş ve köyde yaşamaya başlamış. Torunları ve çocukları fırsat buldukları zaman köye gelir, bir tatlı huzur alır giderlermiş. Herkes çok mutluymuş.    
                Köyde yaptırdığı çiftliğinde torunları için hayvanlar beslemiş, ağaçlar dikmiş. Hafta sonları, yarıyıl ve yaz tatilinde torunları gelip dedesinin yanında yaşar ve ona yardım ederlermiş. Necati dedenin çiftliğinde tavuk, keçi, horoz ,köpek, kedi, culuk, koyun, keçi ve kuşlar varmış. Her sabah horozun sesiyle erkenden kalkarlar, işe koyulurlarmış.Kerem'le dedesi bir gün tohumları alıp tarlaya gitmişler. Bütün tohumları toprağa ekmişler. Kerem tohumları sulamış ve onların yetişmesi için gübre vermiş.  Mevsimler geçmiş,tohumlar yeşermiş, fidan olmuş, Kerem yine sulamaya ve gübrelemeye devam etmiş. Aradan biraz daha zaman geçmiş ve fidanlar ağaca dönmüş. Bahar geldiğinde ağaçlar çiçek açmış. Bir gün bahçedeki ağaçlardan erik ağacı Kerem'e seslenmiş: “Keremcim sana çok teşekkür ederim, bizi suladın ve gübreledin, bizi sevginle büyüttün ben de seni çok seviyorum ve sana olan sevgimi  dallarımda açtığım çiçekle dillendirmek istedim.” demiş. Kerem bu sözlerden çok mutlu olmuş. Dedesiyle beraber eve gelmiş, anneannesinin yaptığı lezzetli yemeklerden yemiş yorgun olduğu ve uykusu geldiği için erkenden yatmış.
              Hafta sonu sabahleyin erkenden horozun ve kuşların cik cik sesleriyle uyanmış  anneannesinin hazırladığı kahvaltı sofrasında. Çiftlikteki tavukların yumurtladığı taze yumurtalardan yemiş ve keçinin taze sütünden içtikten sonra iyice güçlenmiş ve kuzenleri dayısı ve teyzesiyle beraber ormana kozalak toplamaya gitmişler. Akşama kadar çuval çuval kozalak toplamışlar. Çünkü kışın sobayı tutuşturmak için kozalak kullanıyorlarmış.
              Yaz günü güneşin sıcacık sevgisiyle çiçekler meyveye dönmüş ve olgunlaşıp dallarını yere eğmişler. Dedesiyle Kerem kollarına sepeti takıp bahçeye meyve toplamaya gitmişler. Olgunlaşan meyveleri bir bir toplamışlar. Biraz gölgede dinlenip evden getirdikleri ekmekle bahçede yetişen soğan ve domateslerden yemişler. Akşama doğru eve gelmişler. Yolda köyün bilge kadını Gülsen teyzeye rastlamışlar, Kerem hemen sepetindeki meyvelerden bir avuç teyzeye vermiş. Gülsen teyze köyün orta yerindeki akan pınarda meyvelerini yıkamış ve yemiş. KeremMımmm..! Çok güzel meyve bunlar Kerem'cim bunları nasıl yetiştirdin demiş. Kerem de: ”Gülsen teyze, ben meyveleri sevgiyle suladım, onun için tatlı olmuştur.” demiş.
                Sevinerek eve gelmişler ve Teslime anneannenin hazırladığı lezzetli mi lezzetli soğan pidesinden yemişler. Dedesi Kerem'e seslenmiş: ”Gel şöyle kucağıma otur bakalım oğlumYaz tatilinde buraya gelip bana yardım ettiğin için çok çok teşekkür ederim.” demiş. Kerem de “Ben teşekkür ederim dedeciğim. İyi ki varsın, iyi ki böyle bir ev yaptın köyümüze. Ben de senin sayende köyde büyüyorum, hayvanları çok çok seviyorum. Okullar açılınca nasıl olsa şehre gideceğiz. Asıl ben teşekkür ederim anneanneme ve sana..! demiş. Çok yorgun olduğu için dedesinin kucağında uyuyakalmış.       
              Annesi,dedesinin kucağından Kerem'i odasına götürürken abisi yanağından babası alnından ve ablası ellerinden öpmüş. Annesi sessizce yatağına yatırmış ve yanağından öpüp kulağına: “Seni çok seviyorum canım oğlum!” demiş. Kerem mışıl mışıl uykuya dalmış. Annesi üstünü örtmüş ve ışığı söndürüp odadan çıkmış çünkü yarın erkenden kalkıp  dedesiyle birlikte keçileri otlatmaya gideceklermiş. Kerem çok mutlu bir çocukluk geçirmiş dedesinin ve anneannesinin sayesinde. Necati dede köyünde, köylüleriyle, torunlarıyla eşiyle ve doğayla birlikte olduğu için çok çok mutlu huzurlu bir hayat yaşamış.
               Okullar açılana kadar Kerem  dedesi anneannesi ve Hülya teyzesiyle birlikte köyde yaşamaya devam etmiş. Gökten üç elma düşmüş: Biri dinleyenlerin başına, diğeri anlatanın birisi de masal kahramanının başına düşmüş
            Dünya köylüsü
                Ayla Bağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder