13 Mart 2016 Pazar

İKİ ÜSTAD TEK VATAN

            Bu toprakların yetiştirdiği, edebiyatımızın ve bu vatanın milli şairleridir onlar, onlarsız şiir şiir olmaz, edebiyat edebiyat sayılmaz. Duygularını düşüncelerini en yüksek şekilde dile getiren ve hayata farklı pencerelerden bakmamıza vesile olan bu güzide öncü insanların eserlerine baktığımızda satır aralarını okuduğumuzda aslında aynı yere baktığımızın, aynı şeyi dillendirdiğimizin ve aynı duyguyu paylaştığımızın farklı şekillerde  dile gelişi ve yansımasıdır.
               Bende bu şairlerin etkisi edebi yönden bıraktıkları iz elbetteki tartışılmaz ama daha ziyade iki ulu çınarın insani boyutlardaki yaşadıkları içtenlikleri ve vatan hasretidir. Vatandan ayrı kalmanın  verdiği acıyı dile getiren şiirlerinde  insan olmayı hissedip oradan aslında ne kadar birbirimize yakın ve bizden ne kadar içimizden biri olduğunu  göre bilmek, ortak noktada buluşup hepimizin aynı şeyleri hissettiğine şahitlik edebiliyoruz. Haksız yere sürgüne gönderildiklerinde canına tak eden o vatan özlemini Nazım Hikmet'in şu dizelerle dile getirmesi beni çok içten yaralamıştır.
"Karlı kayın ormanında yürüyorum geceleyin
Efkarlıyım efkarlıyım, elini ver nerde elin
Memleket mi yıdızlar mı gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında bir pencere sarı sıcak
Ben ordan geçerken biri
Amca dese, gel içeri
Girip yerden selamlasam hane içindekileri
Yedi tepeli şehirde bıraktım gonca gülümü
Ne ölümden korkmaktayım
Ne de düşünmek ölümü."
        Ölüm duygusunun  yar hasretinin bile önüne geçen,  bu satırlar ne kadar vatan özlemiyle yandığının en somut delilidir sanırım. Bu sözleri ilk duyduğumda idrak ettiğimde çok etkilendim, kendimi onun yerine koydum gözlerimi kapadım ve hıçkırarak ağladım. Yaşayan dizelerin büyüsü benide bu derin dehlizlerin içinde alıp götürmüştü o zamanlara. Bu günde aynıydı bu duygu, vatan sınırları içinde dahi olsa insan ayrılığa gurbete düşerde bundan bile bu kadar etkilenirse gerçek ayrılığın verdiği acıyı tasavvur edemiyorum hayalimde ...
           Yine Mehmet Akif Ersoy'un Mısır'a sürgün edilmesinde ki hikaye bana aynı duyguyu bir kez daha hatırlattı ve aynı şeyleri tekrar yaşattı. Mehmet Akifin ölümünden sonra Mısıra giden bir gazeteciye oturduğu mahalledeki sık sık gittiği dükkan sahibi anlatıyor," her gün gelir  şu sandelyeye oturur en az iki saat karşıda duran zeytin tenekesinin üstündeki resmi seyrederdi  diyor. Bende bir gün sordum ne var orda gözünü hiç ayırmadan bakıyorsun dedim,-Akif o resimde ki yer TÜRKİYE benim memleketim dağlarını ovalarını  ağaçlarını seyrediyorum kokusunu hissediyorum bu resme bakınca özlemim azalıyor biraz teselli oluyorum " der uğradığı haksızlığın karşısında vatanından istemeyerek te olsa uzak kalması  kaderine razı olup yaşamını burada sürdürmeye devam ederken vatan özlemiyle yanıp tutuşan yüreğini teselli edecek  etrafında tanış bir şey arayan ona memleketini hatırlatacak her neyse bu, bir resim bir insan bir koku olabilir, onu bulduğunda hayallere dalan koca bir insanlık deryasının küçücük bir zeytin tenekesindeki memleket resmine daldığı ve oradan aldığı huzurla günlerini geçirmeye çalışması  beni yine  en derunumdan hançerlemiş  ve yaralamıştı. Ne kadar acı kendimi bu haksızlık karşısında tutamayıp gözyaşlarımı bırakıyorum seller gibi. Nasıl bir özlem nasıl bir duygu ne kadar tanıdık ne kadar içten bizdeki gurbetle kıyaslanmaz elbetteki ama yinede zerrede bütünü görebilmeyi tasavvur ediyorum kafamda.
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şu heda fışkıracak toprağı sıksan şu heda
Canı cananı bütün varımı alsında hüda
Etmesin tek beni vatanımdan dünyada cüda"
Bu dizelerdeki duanın kabulunun bir ıspatı olarak yıllar sonra vatanına tedavi olmak için geri döner ve yaralarını hasretle  ve büyük bir yanlızlıkla sarmaya çalışır, koca dev çınar sessizce.
Bülbülü altın kafese koymuşlarda illede vatan demiş . Bu iki bülbül üzerinden  zorla vatanlarından uzaklaşmanın insan üzerindeki derin özlemini hissediyor ve yıllar sonrada olsa bu topraklara geri dönmenin ve bir çınar gölgesinde yatmanın huzurunu vicdanlarımızda hissede biliyorsak insanız demektir. Yaşarken kıymetini bilemediğimiz değerlerin öldükten sonra değer görmesi ve geleceğe ışık tutması bizim için köklerimizden kopmadığımızın bir göstergesi. Geride bıraktıkları eserleriyle insanlığın ve Türk milletinin gönlüne taht kuranlardan olmak sanırım en büyük ödül.İstiklal
 marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy verilen ödülü almayıp benim ödülüm Allah'a aittir diyen
,"işin sonucunu Allah'a bırakanların  asıl kurtuluşa ereceklerini "ayette haber veren mevlam ,onun adınıda tarihe yazdırıp tüm insanlığa öncü yapar ,"uyun sizden ücret istemeyenlere"davranışlarıyla ve hayatlarıyla örnek olanlara selam olsun bu yüreklere...
      Üstadları bu hikayede birleştiren şey vatanlarına olan hasret, vatan sevgisi .Savaşların bitmesi için tüm insanlığın bir ortak noktası mutlaka ve mutlaka vardır. İnsanlık değerleri üzerinde buluşmak ve görüşmek dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder