18 Ağustos 2019 Pazar

Şehirli mi ? yoksa Köylü mü?

           Sanayi devriminin , endüstriyel gelişimiyle teknolojinin yarattığı şehirli toplumunda, teknolojiye yenik düşen insana nelerini kaybettirdi.? Köylü mü olmak ? Şehirli mi olmak? Yoksa bütün mesele İnsan olabilmek mi? Neyle dertlenirsen senin derdin o olur. Günümüzde sosyologların, psikologların bilim insanlarının en önemli derdi kaygısı insanlık nereye gidiyor.? Sorusuna cevap bulabilmek. Ne idik, ne olduk, ne olacağız sorularına gerçekçi cevapları bulabilmek için yaptıkları araştırmalarda ulaştıkları elde ettikleri deneysel ve nitelikli çalışmaları zaman zaman bizlerle paylaşıyorlar. Herkes kendi yaptığından ve yaşadığı çağdan sorumlu kanaatine ermek ve zamanın getirilerine uyumlu insanlığın faydasına iş yapmak ve yaşamak insanın en güzel yeteneği olsa gerek diye düşünüyorum.
           Yaşadığımız şehrin bizi ne hale soktuğunu gözlemleye biliyoruz. Şehirli insanı ele aldığımızda günümüzde patolojik sonuçlara ulaşmak çok kolay. Herkes depresif, ilaç kullanıyor. Hastalıklı insanlar topluluğu. İlaçlarla psikologlarla ayakta kalmaya çalışan çağımızın insanı bütün bunların sebebi benim diyor. Uykusuzsam, depresifsem , öfkeliysem suçlu benim diyor. Kendisini suçluyor. Oysa ki sekiz kollu canavar gibi heryerden bize saldıran sistemi sorgulasa bir çözüm üretecek belkide...
            Şehirlerde topluca yaşamayı bize sanayi devriminin getirdiği fabrikalar bir araya getirdi. Şimdi bu toplu kalabalık yaşamdan sıkılan arayış içine giren doğasına uygun olanı özleyen ve parası olan şehirli buralardan metropollerden çok çok uzaklara kaçıyor. Toplanma merkezleri olan metropollerden şimdi dağılma vakti. Doğaya yayılma vakti geldi. İnsanın insan gibi yaşaya bilmesi ve insana layık bir yaşamı tercih etme, aklını kullanarak en doğruyla bağ kurarak doğal olana yönelme zamanıdır diye düşünüyorum.
             İnsana layık olan Ahlak ve kültür devriminin yeniden doğması için herkes üzerine düşeni yapması gerekiyor. Eşrefi mahlukat olarak yaratılan insanın en üst seviyedeki potansiyelini açığa çıkarması için bütün çabasını  insanın kendi kültürünü kendisinin yeniden yaratmasına harcaması gerekiyor. Bir yol ayrımındayız. Kapitalist sistemin getirdiği hastalıklı, hırslı, gözü kör, tek derdi makam, şöhret, para ve mal biriktirmek olan cahil şehirli mi.? Yoksa toprakla ve doğayla iç içe olan doğal yaşam içinde üreten, ekip biçen yüksek düşünceye sahip köylü mü.? Geçmişin içinde saklı olan geleceğimizi, en doğru, en yalın, en iyi, en temel, en ahlaklı, en güzel, en dogal ve organik olanı yaşayarak deneyimleyerek beraber yaşamamızın elzem olduğu ve birbirimize muhtaç olduğumuzun farkında olarak yeniden yaratmak için ayağa kalkmalıyız.
             Bu kirliğin, bu yozluğun, içinde tükenmeden elimizde kalan en saf yanımızla küllerimizden doğan yeni ve farklı bir kültür yaratmalıyız.  Bu düzenin içinde otantikliğimizi korurken doğayla içiçe olmak, toprağa dokunmak kendimizi güvenli hissettiğimiz alanlarda yeni bir güzellik
doğurmalıyız. Şikayet etmeden, ayrıştırmadan, ötekileştirmeden, birleştirici bir ruhla biz olabilmeyi başarmak ve var güzellikleri korumak için çalışmalıyız. Bütün bunları gerçekleştirmek için ilk adımı biz atmalıyız. Yapabileceğin inandığın bir davranışın peşinden git ve yanlış olan bir şeyi değiştir. Kendi çapında. Çok çok büyük olmasına gerek yok. Sana verilen 40, 60 ,70, 80 yıllık ömürde önce kendini sanatsal, edebi olarak değiştir keşfet. Sonra dünya değişsin. Ve öyle bir özelliğin olsun ki sana insanlar baktığında feyz alsın.
             Binlerce yıl önce yaşamış olan Hz Ömer dediğimizde aklımıza adalet geliyorsa, sende onun ışığından bugün hala faydalanıyorsan, öyle bir davranış sergile ki senden sonra gelen tüm insanlıkta senden feyz alsın. Hz Ebubekir deyince aklına ne geldi? Güzel insanların adını andığımızda aklınıza ne geldi.? Hz Muhammet Mustafa sana neyi hatırlattı.? işte bütün bu örnekler karşısında insan fıtratına uygun, insan gibi insan olabilmek için yaşamalı.
             Dünya var olduğundan bu yana, bu döngüselliğin içinde insanın yaratıldığı günden itibaren var olmasıyla birlikte  yazdığı tarih, doğurduğu ve yaşadığı medeniyet, kültürler, dinler zaman içinde doğdu ve öldü. Bizlerde günümüz teknolojisinin doğurduğu tutsak topluluğun karşısında var olmaya çalışıyoruz. Bizden sonra gelecek olan çocuklarımızın dünyasında ne kadar var olacağız.? Şikayet etmeden var olmaya çalışmalıyız. Sabırla iyiliği yoğurarak, doğacak olan güzelliğin çoğalmasına şahitlik etmek için çalışmalıyız. Yani ne ekersek onu biçeceğiz. Bunun bilincinde olmalı ve sistemin kölesi olmadan özgürce var olmaya çalışmalıyız.Doğayı bilinçsizce katleden nesle dur diyebilmek için bilnçli hareket ederek değişimi başlatmalıyız. Bu dünya hepimizin.
            İnsan dünya köyünde yetişir. " Yaşadığın asra  yemin olsun ki, insan hüsrandadır, bunalımdadır. Sadece birbirlerine hayrı tavsiye edenler, sabredenler ve salih amel işleyenler kurtuluştadır." Ayetlerin ışığında çatallı bu yol kavşağında nereye doğru gideceğimize karar vermeli. Dünya köyünde insan gibi insan yetiştiren köylünün  izinden mi ? yoksa çağın kapitalist düzeninin getirdiği hastalıklı şehirlinin izinden mi ? gideceğimize karar vermek çok zor olmasa gerek. Duyguyu kaybetmeden , insalığımızı yitirmeden henüz vakit varken elimizden gelenin en iyisini yapalım. Öyleyse yaptıklarımızla varız iz bırakıyoruz. En iyisini en güzelini yapmak için hayatın içinde aktif olmalıyız. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle...
Dünya Köylüsü
     Ayla Bağ
             
             


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder