Eski Çağlarda Türk Tarih Felsefesi
Giriş
Tarih felsefesi, geçmişin nasıl anlaşıldığını ve yorumlandığını ele alan bir disiplindir. Türklerin tarih anlayışı da, yaşadıkları coğrafyalar, kültürel etkileşimler ve inanç sistemleri doğrultusunda şekillenmiştir. Eski çağlardan itibaren Türkler, tarihlerini sözlü gelenekler, destanlar, mitler ve yazıtlar aracılığıyla aktarmışlardır. Bu makalede, eski çağlarda Türklerin tarih felsefesini belirleyen temel unsurlar incelenecektir.
1. Tarih Anlayışının Temelleri
Eski Türklerde tarih anlayışı, büyük ölçüde sözlü kültür ve kolektif hafızaya dayanıyordu. Yazılı tarih kaynakları sınırlı olmasına rağmen, Orhun Yazıtları gibi belgeler, tarih felsefesi hakkında önemli ipuçları sunar. Türklerde tarih anlayışının temelini şu unsurlar oluşturuyordu:
a) Döngüsel Zaman Algısı
Eski Türkler, tarihsel olayları doğrusal bir çizgide değil, döngüsel bir zaman anlayışı içinde ele alıyorlardı. Buna göre, dünya düzeni belirli periyotlarla değişir, kağanlıklar yükselir ve düşerdi. Bu bakış açısı, Türk mitolojisindeki Kün-Ay döngüsü (güneş ve ayın değişimi) ile de uyumluydu.
b) Tanrısal ve Kutsal Yönetim Anlayışı
Türklerde tarih, sadece insan eylemlerinin bir sonucu olarak değil, Tanrı’nın (Tengri’nin) iradesi doğrultusunda şekillenen bir süreç olarak görülürdü. Kağanlar, Tanrı tarafından seçilmiş kişiler olarak kabul edilir ve yönetimleri ilahi bir görev sayılırdı. Bu anlayış, Orhun Yazıtları’nda Bilge Kağan’ın şu sözleriyle açıklık kazanır:
“Üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğlunun üzerine de atalarımız Bumin Kağan ve İstemi Kağan tahta oturtulmuş.”
c) Kahramanlık ve Destanlar
Türk tarih anlayışının temel taşlarından biri de destanlardır. Göktürk, Uygur ve Oğuz destanları, Türklerin tarihsel hafızasını canlı tutmuştur. Bu destanlar, yalnızca geçmiş olayları aktarmakla kalmamış, aynı zamanda Türklerin kolektif kimliğini şekillendiren bir tarih felsefesi sunmuştur. Örneğin:
• Göç Destanı, Türklerin tarih boyunca çeşitli sebeplerle göç ettiklerini ve bu hareketin tarihsel bir döngü olarak tekrarlandığını anlatır.
• Oğuz Kağan Destanı, Türklerin güçlü liderler tarafından yönetildiğinde başarılı olduklarını vurgular ve tarihsel ilerlemenin lider-karizmatik yönetici ilişkisine dayandığını gösterir.
2. Orhun Yazıtları ve Türk Tarih Felsefesi
Orhun Yazıtları, eski Türk tarih felsefesini anlamamıza yardımcı olan en önemli yazılı kaynaklardan biridir. Bu yazıtlarda tarih, geçmişten ders çıkarmak için anlatılmıştır. Bilge Kağan, halkına seslenirken, geçmişte yapılan hataları tekrar etmemeleri için öğütlerde bulunur. Bu, Türk tarih felsefesinin ibret ve öğreticilik üzerine kurulu olduğunu gösterir.
3. Eski Türklerde Devlet ve Tarih İlişkisi
Türklerde devletin varlığı, tarihin ana eksenlerinden biridir. Tarih, devletin yükselişi ve çöküşü etrafında şekillenir. Kut anlayışı, yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğini ifade eder ve bu anlayışa göre tarih, kağanların Tanrı’dan aldığı “kut” ile yönetim sürecini sürdürmesi veya kaybetmesi üzerinden değerlendirilir.
Göktürkler ve Uygurlar gibi büyük devletlerin tarih anlatılarında, devletin nasıl kurulduğu, nasıl yıkıldığı ve nasıl yeniden inşa edildiği önemli yer tutar. Türklerde tarih, bir tür siyasal ders niteliği taşır; yöneticiler geçmişten ders alarak hareket etmek zorundadır.
Sonuç
Eski çağlarda Türk tarih felsefesi, sözlü kültür, destanlar, mitolojik anlatılar ve yazıtlar aracılığıyla şekillenmiştir. Döngüsel tarih anlayışı, ilahi yönetim fikri, kahramanlık vurgusu ve devlet merkezli tarih algısı, Türk tarih felsefesinin temel unsurlarını oluşturmuştur. Orhun Yazıtları gibi kaynaklar, geçmişten ders almanın önemini vurgularken, destanlar kolektif hafızayı güçlendirmiştir. Bu tarih anlayışı, Türklerin tarih boyunca benimsediği yönetim ve toplum felsefesinde de belirleyici olmuştur.