29 Aralık 2018 Cumartesi

O HALDE SUS

Beni ne kadar tanıyorsun ki beni yargılamaya çalışıyorsun..
Acılarımı hissettin mi hiç?
Gözyaşlarımı gördün mü hiç
Allaha yalvarışlarımı fark ettin mi hiç?

Beni ne kadar tanıyorsun ki,?
Duydukların benim, kurguladıkların senin,
Gördüklerin bedenim, algıladıkların senin,
Gülüşler benim, yorumlar senin,
Acılar benim,uzaktan konuşmalar senin..

Beni ne kadar bilebilirsin ki ?
Beni bilen öylesine konuşmaz,
Bilmeyen de kendisi gibi bilir.
Görmek istemeyene de
anlatmaya Gerek kalmaz.

Beni ne kadar bilebilirsin ki ?
Anaşılmamanın darlığını,
Yokluğun varlığını,
Kırık kalbin sızısını,
ve yediğim darbelerin acısını
hiç hissettin mi?

o halde sus ve dinle..

beni ancak benden dinleyebilir,
ancak beni benimle yaşayarak bilebilirsin.

SERHAT YABANCI
Evlilik-İlişki Terapisti

28 Aralık 2018 Cuma

MAYA

Anadoluyu bir tencere süt olarak düşünürsek
Bu bir tencere sütü çalmak için maya olarak  bir kaşık yoğurda ihtiyacımız varsa,
İşte bu topraklar bir kaşık maya özelliğini taşıyan topraklardır.
Dünya tenceresindeki sütü Anadolu tenceresinde mayalandırdığımız yoğutla mayalandıracağız.
Dünya insanlığını Anadolu topraklarında ki coğrafyada doğan ve bozulmamış ahlakıyla insanlığa öncü olan insanların karekterinde zuhur eden insanlıkla mayalandıracağımıza inancım sonsuz.
Dünya Köylüsü
   Ayla Bağ

25 Aralık 2018 Salı

EY DELİ GÖNÜL

EY DELİ GÖNÜL KOŞTUM ARDINDAN YORULDUM,
DALGALANDIMDA UFKUMUN KIYISINDA DURULDUM.
AKLIMLA YOL ALDIM RUHUN GÜZELLİĞİNE VURULDUM
BALÇIKTAN YAPILAN SARAYIN TAHTINA KIRKYILDA KURULDUM.
Dünya Köylüsü
   Ayla Bağ

ÇELİŞKİ

Sevgiden bahsedenlerin nefretle dolu olduğunu,
Barış adı altında şavaş getirdiklerini,
Doğruluk adı altında yalancılıkla yol bulanlar
Çelişki dünyasında yaşıyorlar.

24 Aralık 2018 Pazartesi

ANADOLU KADINLARIYDI ONLAR

           Köklerimizde ki kadim tarihimize kılavuzluk eden insanlık örneklerini kadın üzerinden çeşitli öykülerle ve yaşanmışlıklarla belgelerle Orta Asya'dan günümüze kadar gelen var olan özün taşıyıcısı ışık olan kadın efsanelerini okuyarak veya dinleyerek kendimizi inşa edersek ancak muassır medeniyetler seviyesindeki kadının var olduğu içinde taşıdığı sevgiyi merhameti ve cesareti görebiliriz.
           Yakın tarihimizde kadının kuvvesi bu coğrafyada  namus vatan bayrak kavramlarıyla eşdeğerdir.Ulu kadınların derdi ölmek değil yavrularına huzurlu bir dünya inşa etmektir. Anadoluda bir çok yerde tüm insanlara ışık oldular. Bunun bir çok örneği var ama bir kaç tanesini misal verirsek, Erzurum'lu NENE hatun,  Kastamonu'lu Şerife bacı, Üsteğmen Kara Fatma, Ahi geleneğinden gelen bacıyan kültürüyle yetişmiş Fatma bacı, Bezmi Alem kadınefendi, Halide Edip Adıvar, ...
Kadınlar eşlerini, oğullarını, torunlarını, kardeşlerini cepheye gönderdiklerinde onları kaderleriyle başbaşa bırakmadılar ve onlara cephe gerisinde toplumsal farkındalık oluşturmak için Akıllarıyla ,ilimleriyle ve cesaretleriyle...destek oldular.
         Bir kültürün baş tacı kadınlardır. Kadınların sosyal hayatta var olmaları için kendi döneminde Terakki  Gazetesi kadınlar hakkında yazı yazan tek gazetedir.  Fatma Aliye  yazılarıyla insanları aydınlatan gazeteci kadındır.
        Halide Edip Adıvar iyi bir yazardır ve hatiptir. Kurtuluş savaşında  meydan konuşmasında birlik olalım bu belayı başımızdan savalım der ve herkesi ardından sürükler. Yüreklerdeki ateşi tutuşturur. Kurtuluş Anadoludadır der.
        Anadoluda asırlar boyunca dokuma ve tarım alanında köylü kadın öncüdür. Sevginin ve sadakatin sembolü olmuştur köylü Asya kadın.
         Anadoluda kadın hareketinin çıkış noktası erkeğe üstünlük taslamak değil, hayır, yardımlaşma ve çalışmak için birbirlerine destek olmak için kurulan oluşumlardır. Şehirli okumuş kadınlar buralarda erkeklerle omuz omuza yürümüşlerdir. Anadolu Kültüründe  kadın erkek birbirine destek olmuşlardır tarih boyunca.
          Cideli Rahime kaptan kadın oğlunu askerin yerini söyledi diye öldürüp komutanın karşısına ben geldim komutanım deyip askere giden kadının adıdır Anadolu.
         Bezmi Alem Valide Sultan üç evladını kaybeder ve üçler çeşmesini yaptırır. Ömrünü vakıflara harcar, hastane , mektep, cami, sebillerle ve fakire fukaraya en çok yardım eden kadın olarak tarihe geçer. Kütüphane kurar ve her alanda geniş persvektifte ki ilmini ortaya koyar ve manevi duruşun en güzel saraylı örneğini segiler. Devlet ana olarak gittiği heryerde kadınların dertlerini dinler ve 14 yıl bu makamda kalır.
         Bezmi Alem Valide Sultanın mühründeki yazı "muhabbetten  Muhammet oldu hasıl,  Muhammetsiz muhabbetten ne  hasıl, zuhurunda Bezmi Alem oldu hasıl."
       Nene Hatun " bebeler anasız büyürde vatansız büyümez" der ve cepheye savaşmaya giden taze bir gelindir.
      Üsteğmen Kara Fatma 1.50 boyunda cephede ki 700 subay arasında 43 kadın subaydan birisidir. Dünya üzerinde ilk üsteğmen kadın olarak tarihe geçer. Savaş sonrasında
Kara Fatma Kasımpaşa Karagümrükte yaşar ve onun yaşadığı zamanlarda kimse çocuğunu ve karısını dövemez.  Bir gün bir evden yükselen bağırma sesine yönelir, kapıyı tekme atarak açar ve çocuğunu döven bir babaya "sen kimin çocuğunu dövüyorsun " der adam şaşkın şaşkın benim çocuğum der. Kara Fatma simsiyah ateş saçan gözleriyle adama bakar ve "bu çocuklar milletin çocuklarıdır , biz bu çocuklar için kendi evlatlarımızı cepheye ölüme göndedik" der ve bir daha böyle bir hadisenin yaşanmasına izİn vermez.
      Şerife bacı bebesiyle birlikte 350 km lik yolu kağnısıyla cepheye  mermi taşırken donarak ölen Kastamonu'lu yeni gelindir.
      Egenin Efe kadınları at biner, silah kullanır, ve iyi bir askerdirler. (Zeynep Bido Çavuş)
      Bigadiçli Nazife kadın buna çok güzel bir örnektir. Askerin yerini söylemeyen kadın olarak tarihe geçer ve diri diri ateşe atılıp yakılır.
Cumhuriyet tarihindeki kadınlarımız dünyanın ilk savaş pilotu Sebiha Gökçen, Öğretmen Sıdıka Avar , Refet Angın, Afet İnan, Türkiyenin ilk kadın mimarlarından Mualla Eyüpoğlu, ilk fotoğrafçı Yıldız Moran,Türkücü Neriman Altındağ, Gök bilimci Dilhan Eryurt, Prof Dr. Türkan Saylan, Sinemanın Sultanı Türkan Şoray, ilk yönetmen Cahide Soku, ilk kadın tiyatrocu Afife Jale, ilk kadın valimiz
Lale Aytaman ...
Kendi geçmişimizden örneklerle sağlam adım atmak ders çıkarmak için bu örnekleri sizlerle paylaşıyorum. Anadolu kadını her türlü cehaleti bilgisiyleve aklıyla yenmiş ve cesaretiyle düşmana dar etmiştir bu toprakları.
        Ey günümüzün kızları anaları bacıları; sadakatin, sevginin,  çömertliğin,  cesaretin,  ilmin ve merhametin birer abidesi olan bu isimler bize geçmişten ulak getirir ve geleceğin bilge ve güçlü kadınlarını yetiştirmemiz için örnek teşkil eder. Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ey kahraman Türk Kadını, Sen Yerlerde Sürünmeye Değil Omuzlar Üzerinde Taşınmaya Layıksın" sözünden güç alarak,
bizlerde çok okumalıyız,  bu çoğrafyada gezerken Mehmet Akif Ersoy'un "Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı"dizelerine kulak vererek tefekkür etmeli ve rol model olarak alacağımız şahsiyetlerin karakterlerini kendi karakterimiz üzerinde inşa ederken Eşref-i mahlukat olan insanın bu bilgileri kendi içimizdeki potansiyeli açığa çıkartmak için süzgecimizden geçirip içselleştirmemiz boynumuzun borcudur diye düşünüyorum.Kadın bir milleti millet yapan en önemli harçtır. Vatandır, sevgidir, candır. Kadın yer yüzünün suyu toprağı, toplumun temeli hayatın kilit taşıdır . Dolu dolu anadolu kadınlarıydı onlar meslek haneleri dolu ünvanları ise anaydı dolu dolu ANADOLU KADINLARIYDI ONLAR...
Dünya Köylüsü
   Ayla Bağ
     

   
     
       
     




     
           

22 Aralık 2018 Cumartesi

Akrostij

T eslimiyetin halidir mutedil olmak,
O 'nun huzurunda ancak ruku edersin.
K ayyum olan sensin ezelden ebede bakisin.
A ma olan bunu bilmez ve görmez  bilesin
T eklerin, ilklerin,kırkların kadim  şehrisin ey aziz TOKAT.
 Dünya Köylüsü
     Ayla Bağ


21 Aralık 2018 Cuma

Özlü Sözler

"NİCE MAKAMLAR GÖRDÜM ÜSTÜNDE ADAM YOK
  NİCE ADAMLAR GÖRDÜM ALTINDA MAKAM YOK"
  Dünya Köylüsü
      Ayla Bağ

9 Aralık 2018 Pazar

Bütün Mesele

Okyanuslarda yüzmek mi
Gök yüzünde uçmak mı
Yoksa Eşrefi mahlukat olmak mı
Dağlarında kar olayım
Sevdalı gönlüne yar
Gökyüzünde bulut
Yeryüzünde bir avuç toprak
Denizde bir damla ...
Olmak yada olmamak bütün mesele bu.
Dünya Köylüsü
   Ayla Bağ

8 Aralık 2018 Cumartesi

MATEMATİKSEL DÜŞÜNMEK.

Bazen düşünüyorum,
Kendi bulunduğum noktadan.
Eşim ve ben iki nokta bir doğru
İki doğru arasında bir dik açı.
Karı koca ve çocuk üçgeninde bir çekirdek aile.
Dede nine çocuk ve eşler bir  film karesinde.
Biraz daha büyütürsek akrabalar altıgen sekizgen,
Evrensel değerlerle  daire olursun insanlık ailesinde.
Bir apartman dairesinde yaşarsın bir odada bir köşede
Bir noktadan...
Seyredersin alemi,
Bazen alem seyreder seni.

Dünya köylüsü
   Ayla Bağ

6 Aralık 2018 Perşembe

BU TOPRAĞIN SIRRI

                Bir varmış bir yokmuş. Çok eski zamanlarda, ormanın içinde yeşilliklerle kaplı, dağları kayın ve gürgen ağaçlarıyla dolu,yüksek yerleri çam ağaçlarıyla kaplı uzun çimen yaylasının eteğinde kurulmuş bir köy varmış. Bu köyde geceleri elini uzatsan gökyüzündeki yıldızlara dokunabilirmişsin. Köyün harman yerindeki kütüklerin üzerine oturduğunda karşında ateş böceği gibi ışıl ışıl yanıp sönen şehri seyre dalarmış çocuklar. Hayal kurarlarmış ve oraları çok merak eder , ancak oraya okurlarsa gidebileceklerini bilirlermiş. 
              Köyde yukarıki mahallede  yaşayan altı çocuklu bir ailenin kızıyla aşağıki mahallede yaşayan dört çocuklu bir ailenin oğlu olan delikanlı,  gönül vermişler birbirlerine.  Yağız delikanlımız annesinin  de yardımıyla şehirde bir evin bodrum katında ateş böceği misali okul hayatına başlamış. Kendisine söz verdiği gibi okuyup öğretmen olmuş. Çok sevdiği köyünden ayrılırken bir gün bu köye bir çiftlik kurmak için geri döneceğim demiş. Sevdiği kızı  alıp aşrı aşrı memleketlere öğretmen olarak görev yapmak için çok  uzaklara gitmiş.
              Yıllarca memleket memleket orası senin burası benim demiş gezmiş durmuş. Çeşit çeşit insanlar kültürler tanımış. Arı misali her insandan beslenmiş. Her görev yaptığı memleketten bir avuç toprak alır onları biriktirirmiş.İşini severek aşk ile yapmış senelerce. Bu arada beş çocuğu olmuş ve hepsini okutmuş. Elinden gelen desteği baba olarak hiç esirgememiş evlatlarından. Hepsi okuyup adam olmuşlar. Evlenmişler ve meslekleri gereği çocukların tayini başka başka illere çıkmış. Onların sayesinde gitmediği görmediği memleket kalmamış. Her ziyarete geldiklerinde çocuklarına “Kızım, oğlum bana yaşadığınız memleketten toprak getirmeyi unutmayın!” dermiş. Çocukları da bulundukları ve geçtikleri şehirlerin değerli mekânlarından bir avuç toprak alır gelirlermiş. Kimse bu toprağın sırrını çözememiş. Hanımı bir gün merak edip sormuş“Bey, bu toprakları ne yapacaksın?” Köyüme ev yaptıracağım.” demiş. Hanımı gülmüş “Bir avuç toprakla evmi yapılırmış?” demiş. Anlayamamış ne demek istediğini. Gel zaman git zaman sonra emekli olmuş ve 40 yıl ayrılıktan sonra hayalini kurduğu evi yapmak ve çiftliği kurmak için köyüne dönüp orada yaşamaya karar vermiş.
                İlk önce işe evin temelini atmak için yıllardır biriktirdiği bir avuç toprakları zemzem suyuyla karıştırıp evin temeline çocukları ve hanımıyla birlikte serpelemiş. Bir de dilek dilemiş "Bu köye gezmeye gelenler bu evi de ziyaret etsinler ve bir tatlı huzur alıp gitsinler. "demiş. Sonrada hanımına dönüp: “Hanım, toprağı has toprakla mayalandırdım. Tüm güzelliklerin mayası bu topraktır.”demiş. (40  ilden ve dört kıtadan Avrupa, Amerika,Asya, Afrika'dan getirttiği toprağı)bu düşünce çocuklarının da çok hoşuna gitmiş ve hepsi çok mutlu olmuşlar ve babasına destek verip hep birlikte evi yapmışlar.
                Bir zamanlar köyünden ilk okuyan ve öğretmen olarak ayrılan, 40 yıl aradan  sonra köyüne 8 torununun dedesi olarak dönen Necati dede hayalini gerçekleştirmiş, evi yapmış, çiftliği kurmuş ve köyde yaşamaya başlamış. Torunları ve çocukları fırsat buldukları zaman köye gelir, bir tatlı huzur alır giderlermiş. Herkes çok mutluymuş.    
                Köyde yaptırdığı çiftliğinde torunları için hayvanlar beslemiş, ağaçlar dikmiş. Hafta sonları, yarıyıl ve yaz tatilinde torunları gelip dedesinin yanında yaşar ve ona yardım ederlermiş. Necati dedenin çiftliğinde tavuk, keçi, horoz ,köpek, kedi, culuk, koyun, keçi ve kuşlar varmış. Her sabah horozun sesiyle erkenden kalkarlar, işe koyulurlarmış.Kerem'le dedesi bir gün tohumları alıp tarlaya gitmişler. Bütün tohumları toprağa ekmişler. Kerem tohumları sulamış ve onların yetişmesi için gübre vermiş.  Mevsimler geçmiş,tohumlar yeşermiş, fidan olmuş, Kerem yine sulamaya ve gübrelemeye devam etmiş. Aradan biraz daha zaman geçmiş ve fidanlar ağaca dönmüş. Bahar geldiğinde ağaçlar çiçek açmış. Bir gün bahçedeki ağaçlardan erik ağacı Kerem'e seslenmiş: “Keremcim sana çok teşekkür ederim, bizi suladın ve gübreledin, bizi sevginle büyüttün ben de seni çok seviyorum ve sana olan sevgimi  dallarımda açtığım çiçekle dillendirmek istedim.” demiş. Kerem bu sözlerden çok mutlu olmuş. Dedesiyle beraber eve gelmiş, anneannesinin yaptığı lezzetli yemeklerden yemiş yorgun olduğu ve uykusu geldiği için erkenden yatmış.
              Hafta sonu sabahleyin erkenden horozun ve kuşların cik cik sesleriyle uyanmış  anneannesinin hazırladığı kahvaltı sofrasında. Çiftlikteki tavukların yumurtladığı taze yumurtalardan yemiş ve keçinin taze sütünden içtikten sonra iyice güçlenmiş ve kuzenleri dayısı ve teyzesiyle beraber ormana kozalak toplamaya gitmişler. Akşama kadar çuval çuval kozalak toplamışlar. Çünkü kışın sobayı tutuşturmak için kozalak kullanıyorlarmış.
              Yaz günü güneşin sıcacık sevgisiyle çiçekler meyveye dönmüş ve olgunlaşıp dallarını yere eğmişler. Dedesiyle Kerem kollarına sepeti takıp bahçeye meyve toplamaya gitmişler. Olgunlaşan meyveleri bir bir toplamışlar. Biraz gölgede dinlenip evden getirdikleri ekmekle bahçede yetişen soğan ve domateslerden yemişler. Akşama doğru eve gelmişler. Yolda köyün bilge kadını Gülsen teyzeye rastlamışlar, Kerem hemen sepetindeki meyvelerden bir avuç teyzeye vermiş. Gülsen teyze köyün orta yerindeki akan pınarda meyvelerini yıkamış ve yemiş. KeremMımmm..! Çok güzel meyve bunlar Kerem'cim bunları nasıl yetiştirdin demiş. Kerem de: ”Gülsen teyze, ben meyveleri sevgiyle suladım, onun için tatlı olmuştur.” demiş.
                Sevinerek eve gelmişler ve Teslime anneannenin hazırladığı lezzetli mi lezzetli soğan pidesinden yemişler. Dedesi Kerem'e seslenmiş: ”Gel şöyle kucağıma otur bakalım oğlumYaz tatilinde buraya gelip bana yardım ettiğin için çok çok teşekkür ederim.” demiş. Kerem de “Ben teşekkür ederim dedeciğim. İyi ki varsın, iyi ki böyle bir ev yaptın köyümüze. Ben de senin sayende köyde büyüyorum, hayvanları çok çok seviyorum. Okullar açılınca nasıl olsa şehre gideceğiz. Asıl ben teşekkür ederim anneanneme ve sana..! demiş. Çok yorgun olduğu için dedesinin kucağında uyuyakalmış.       
              Annesi,dedesinin kucağından Kerem'i odasına götürürken abisi yanağından babası alnından ve ablası ellerinden öpmüş. Annesi sessizce yatağına yatırmış ve yanağından öpüp kulağına: “Seni çok seviyorum canım oğlum!” demiş. Kerem mışıl mışıl uykuya dalmış. Annesi üstünü örtmüş ve ışığı söndürüp odadan çıkmış çünkü yarın erkenden kalkıp  dedesiyle birlikte keçileri otlatmaya gideceklermiş. Kerem çok mutlu bir çocukluk geçirmiş dedesinin ve anneannesinin sayesinde. Necati dede köyünde, köylüleriyle, torunlarıyla eşiyle ve doğayla birlikte olduğu için çok çok mutlu huzurlu bir hayat yaşamış.
               Okullar açılana kadar Kerem  dedesi anneannesi ve Hülya teyzesiyle birlikte köyde yaşamaya devam etmiş. Gökten üç elma düşmüş: Biri dinleyenlerin başına, diğeri anlatanın birisi de masal kahramanının başına düşmüş
            Dünya köylüsü
                Ayla Bağ

2 Aralık 2018 Pazar

O BİR MELEK

              Türkiye nufusunun %12,29 engellilerden oluşmaktadır. Doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veye kaza sonucu bedensel, zihinsel,ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle normal yaşam gereklerine uymama durumunda olup koruma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyacı olan bir kişidir.(SHÇEK-kanunu) Bu tanımdan sonra bir tanım daha yapmak gerekirse ,Annelik bir sanatsa Gülüzar Anne bir sanatkar diyerek söze başlamak istiyorum ve gerisini Gülüzar annenin ağzından dinleyelim.
              "Hayatı hiç böyle hayal etmemiştim.Ama yaşam içinde bize verilen koşullarla sınavların içinden sevgiyle sabırla gelip geçiyoruz. Bakış açılarımızı değiştirirsek kabullenirsek aslında bunun bir lutuf olduğunu ve melekle yaşamımıza devam ettiğimizi zaman içinde öğreniyoruz "diyerek söze başlıyor bilge kadın.
               "1969 yılında Pazar'ın Tatar Köyü'nde dünyaya geldim. Annem beni yaylalarda doğurmuş. Yaylaları temiz havayı çok severim. Annem ev hanımı babam  çifçi. Babam ben 7 yaşındayken vefat etmiş. Beş kardeşiz .Yokluk içinde büyüdük ama sevgimiz boldu. İlk okul mezunuyum. 17 yaşında anne oldum. Bir oğlum bir kızım vardı.
             Kızımın doğumuyla hayat yeniden başladı. Dört aylık olduğunda bir şeylerin ters gittiğini anladık. Doğum esnasında beyne oksijen gitmemiş. Beyin hücreleri zarar görmüş. Durumu fark edince  çareler aramaya başladık.Ankara'ya gidip gelmeler çok uzun zaman aldı. Taa ki Samsun'da 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi hocası Ali haydar Taşdemir Beyle karşılaşana kadar sürdü. Hocam bizi muayene etti ve dedi ki; " Bu bebek size Allahın bir lutfu, o bir melek bununla yaşamasını öğreneceksiniz."dedi.24 yıldır kızımla yaşamasını öğrendik. İlk olarak kızımdaki potansiyeli  Üstün Gelişim Merkezi fizyoterapisti Dr. Serap Şimşek Hanımefendi fark etti. Kızım Sevda'nın çok zeki olduğunu eğitilebileceğini fizik tedaviyle durumunun çok daha iyi olacağını dile getirdi. Bende ne söylediyse hepsini yaptım. Kızımı dizlerinden ameliyat ettirdim. Devletin bize sunduğu bütün
imkanları kullandım. Şimdi kızım eskiye oranla fiziksel ve zihinsel anlamda % 80 oranında iyileşme gösterdi. Bunu öğretmenlerimize ve Sevdaya borçluyuz. Kızım okuma yazmayı öğrendi. Şimdi orta okul son sınıfta Açık öğretimden eğitimine devam ediyor. Cep telefonunu kullanıyor, alışveriş yapabiliyor. İlerde yazar olmak istiyor.
             Genç annelere önerim elin ağzına bakmasınlar onların söylediklerini duymasınlar. Çocuklarını üzmesinler kendilerinide üzmesinler.  Durumu kabullenip onlarla yaşamasını öğrensinler  hayatlarını kolaylaştırsınlar. Sosyalleşsinler arkadaş arasına katılsınlar. Yeni yüzlerle tanışsınlar. Çocuklarını çok sevsinler sevgiye boğsunlar. Sevda bana sabrı ve sevmeyi öğretti. Keşkeyle yaşamak çok kötü. Yapacaktım, yapsaydım demektense yaptımda olmadı de. Engel beyinlerimizde. Sevgiyle her türlü engeli aşıyorsun. Engel siz siniz , ruha umuda engel yok.Engel egolarımızda ,olmayan merhametimizde ve sevgisizliğimizde. Engelli annelerine acıyarak bakmasınlar, Engelli arabalarının geçtiği kaldırımların yollarla bağlantılı yerlerine arabalarını park etmesinler. Ben kızımla dolu dolu bir hayat yaşıyorum. Çok mutluyum. "Sevda anlatılmaz yaşanır, Sevda'yı yaşamak gerek" onsuz bir hayat düşünemiyorum.
             Oğlum Yakup Akdağ 29 yaşında jandarma Assubayı olarak Siirt'te görev yaparken terörüstlerin açtığı ateş sonucunda geçen sene temmuz ayında  şehit düştü.  Hepimizin sahibi Allah. O ne derse o  olur. Yatığı yer nur olsun. Benim yüreğim yandı içim kan ağlıyor, ama ben kızım için ayakta durmak zorundayım. Oğlumun hayaliyle ve bize bıraktığı emenetleri torunum ve gelinimle kızımla hayata kaldığımız yerden devam ediyoruz. İsyan etmeden kabullenerek yürümek hayatı kolaylaştırıyor. 2017 yılında yılın annesi seçildim. Tüm annelere tavsiyem hayatın getirilerini sevgiyle ve aşkla karşılasınlar. Kimseyi ve  hiç bir şeyi kafalarına takmasınlar. Hayat yaşamaya değer.
             Gülüzar Akdağ anne tüm engelleri sabrıyla ve sevgisiyle aşmış.  Hayali kızı Sevda'nın yürüdüğü günü görmek ve ümreye beraber gitmek istiyor. Tüm engellere rağmen engelsiz bir hayat yaşayarak bize örnek olduğunuz yaşam enerjimizi tazelediğiniz için bakış açılarımızı değiştirdiğiniz umut olduğunuz  için Teşekkürler Gülüzar Akdağ anne bizimle hayat hikayenizi paylaştığınız için.